2002 Cilt 11 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/14176
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 14 of 14
- Results Per Page
- Sort Options
Item Memlûklar dönemi Mısır'ında sûfiler ve tasavvuf aleyhtarları(Uludağ Üniversitesi, 2002) Homerin, Th. Emil; Çift, Salih; İlahiyat FakültesiMemlûklar döneminde Mısır’da yaşayan müslümanların büyük çoğunluğu genel olarak tasavvufî düşünceye yakın duruyorlardı. Ancak belli sûfi tipleri ve özellikle bazı sûfiler sıkça tenkid ediliyor ve bunların bir kısmı da cezalandırılıyordu. Bu çalışmada sûfiler ve tasavvuf aleyhtarları arasındaki çatışma ele alınacak, tarafların farklı konumları tespit edilecek, nispeten önemli bazı konu ve kişilere ışık tutulmaya çalışılacaktır. Her iki grup arasında vuku bulan polemiklere, vakıf kayıtlarına, sûfiler ve tasavvuf aleyhtarları arasındaki çatışmanın ekonomik ve kurumsal sebeplerine işaret eden diğer kaynaklara dikkat çekilecektir.Item Avrupa Birliği’nin ‘dînî kimliği’ ve Avrupa’da dinler: Hıristiyanlık, Yahudilik, Hinduizm, Budizm ve İslam(Uludağ Üniversitesi, 2002) Şenay, Bülent; İlahiyat FakültesiBu makâle, başlıkta belirtilen iki konuda bir değerlendirme sunmaktadır. Birincisi, “Avrupa Birliği’ni oluşturan toplumlarda bir ‘Dînî Kimlik’ten bahsedilebilir mi?” sorusu, ikincisi ise, bu sorunun cevaplanmasında İslam ve diğer dinlerin meselâ, Hıristiyanlık, Yahudilik, Hinduizm ve Budizm’in Avrupa toplumundaki yerlerinin doğru anlaşılması gerektiği hususudur. Makâle, Hıristiyanlık dışındaki dînî inançların Batı dünyasına yerleşmesi olgusunu sadece geçici bir varoluş veya küçük çaplı egzotik gettolar olarak değil, fakat, Avrupa’nın pek çok ülkesindeki kalıcı müslüman azınlıklar yanında Hindû ve Budist inançlılarının da bulunması örneğinde olduğu gibi devamlı, kalıcı, ve büyüyen bir varoluş olarak ele almaktadır. Eskiden beri Hıristiyan olan ülkeler, kendi toprakları üzerinde diğer dinlerin veya dünya görüşlerinin artan rekabeti ile karşı karşıya kalmışlardır. Avrupa bir ‘Hıristiyan Kulübü’ değildir; ancak Hıristiyanlık ‘öteki’ medeniyetler söz konusu olduğunda bir ‘üst-kimlik’ olarak ilişkileri şekillendirmede etkili olmaya doğal olarak devam etmektedir. Sonuç bölümünde, bir ‘din farklılığı’ tartışmasına değil, dinler tarafından temelleri inşâ edilen bir ‘medeniyet idrâki’nin varlığına işaret edilmektedir. Yahudiliğin, Hinduizmin, Budizmin ve İslamın Avrupa’daki yeri bu bağlamda ele alınmaktadır. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne müracaatının dînî boyutunun en azından sosyolojik ve tarihî çerçevede dikkate alınması Türkiye’nin yararına olacaktır.Item Kur’an’da Hz. Peygamberin beşer ve ümmi oluşu(Uludağ Üniversitesi, 2002) Kaya, Remzi; İlahiyat FakültesiHz. Muhammed Peygamberlerin sonuncudur. Onun geleceği Tevrat ve İncil’de haber verilmiştir. Söz konusu kitaplarda en belirgin vasıfları arasında Ümmi ve beşer olması bulunur. Konuyla ilgili Kur’an Yüce Allah şöyle buyurmaktadır. “Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder kötülükleri yasaklar, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar...” Âraf, 7/157) “De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahy olunuyor...” (Fussilet 41/6) İşte bu makalede, Hz. Peygamberin Ümmi ve beşer olduğunu ve söz konusu terim hakkında yapılan yorumları bulacaksınız.Item Tanah’ta vahiy anlayışı(Uludağ Üniversitesi, 2002) Tarakçı, Muhammet; İlahiyat FakültesiVahiy, Tanrı’nın, gücünü, izzetini, tabiatını, karakterini, iradesini, tarzını ve planlarını, kısacası kendisini insana açıklamasıdır. Hıristiyanların Eski Ahit olarak adlandırdıkları Tanah’ta vahiy, Tanrı’nın güvencesi altındaki bilgilerin bildirilmesiyle sınırlı görülmemiş; Tanrı’nın, kendisini açıklamak üzere insanla karşılaşması şeklinde anlaşılmıştır. Bu nedenle, Tanah’ta vahyin, teofani, rüyet, rüya, Tanrı’nın Meleği, Tanrı’nın Ruhu kadar, Urim ve Thummim, yaratma ve tarih vasıtasıyla da gelmesi mümkün görülmüştür.Item İbn Bâcce’nin “Fi’l-müteharrik” isimli risalesi(Uludağ Üniversitesi, 2002) Aydınlı, Yaşar; İlahiyat Fakültesi; Felsefe ve Din Bilimleri BölümüEndülüslü filozof İbn Bacce’nin Fi’l-müteharrik isimli risalesi onun son dönem çalışmalarından birisidir. O bu çalışmasında, en önemli eserleri olan Tedbiru’l-mütevahhid, Risaletü’l-veda ve Kitabü’n-Nefs’e çeşitli atıflarda bulunmaktadır. İbn Bacce bu risalesinde, Aristoteles’in Fizika isimli eserinden hareketle, ilk hareket ettirici kavramı çerçevesinde, özellikle insanda hareketin meydana gelişini incelemektedir. Ona göre, insani hareketin temel özelliği, seçmeye dayalı iradedir ve ahlaki-hukuki sorumluluk ancak bu tür davranışlarda aranabilir. Seçmeye dayalı irade, ontik temelini düşünmede, akılda bulur ve böyle bir irade sadece insanda ortaya çıkar. Bu sayede insan, iyiyi, hayvandan farklı olarak, sadece maddi bağıntıları içerisinde değil, maddeden soyut olarak da kavrayabilmektedir.Item Arap Edebiyatında şiir kavramı problemi(Uludağ Üniversitesi, 2002) Yalar, Mehmet; İlahiyat FakültesiArap Edebiyatında Şiir Kavramı Problemi incelenirken önce “şiir” kelimesinin sözlük anlamına yer verilmiş, sonra kavram olarak “şiir”in özünde var olan karmaşa ile ilgili genel yaklaşımlar ve gerek klasik ve çağdaş Arap literatüründe gerek batılılarca yapılmış olan çeşitli tanım ve izahlar, mukayeseli bir şekilde analiz edilmiş ve sonuçları değerlendirilmiştir.Item On iki imam Şiiliğinde tasavvufa muhalefet(Uludağ Üniversitesi, 2002) Pürcevâdî, Nasrullah; Kartal, Abdullah; İlahiyat FakültesiTasavvufun, Şiilikle, özellikle de On İki İmam Şiiliği ile birçok ortak yönü vardır. Bununla birlikte, tasavvuf, esas olarak Sünniliğin tarzı olarak gelişmiştir. Bunun sonucu olarak Şiiler, sûfîlere muhalefet etmiş, hatta bazan düşmanca davranmışlardır. Tasavvufu eleştiren ilk İmâmî yazarlardan birisi, Cemaleddin el-Murtazâ er-Râzî’ydi. Birçok diğer Şii alim ve yazar, daha sonraki dönemde ve bugün tasavvufa karşı düşmanlığı ifade ettiği halde, Şiilerle sûfîler arasındaki ilişkinin, VIII. asır ve sonrasında kesin olarak değişime uğradığı belirtilmelidir. Bu değişim, birkaç Şii düşünür ve yazarın, sûfî düşünceleri, özellikle de İbnü’l-Arabî’nin doktrinini, Şii ilahiyat ve felsefesi ile birleştirme çabalarının bir sonucudur. Bu dönemden sonra, Şii alimleri, sûfîlere karşı muhalefetlerine göre iki gruba ayrılmıştır. Birinci grup, hukuk alanında uzmanlaşan, tasavvuf ve sûfîlere karşı olan kimselerden oluşmaktaydı. Diğer Şii alimler grubu ise, tasavvufun teorik görünümüne inanan kimselerdi. Hal-i hazırda tasavvufun taraftar ve muhaliflerinin, İran’da dengelendiği ortaya çıkmaktadır. Bu durum, sûfîlerin İran devriminden sonra neden çeşitli tacizlere ma’rûz kalmadığını da açıklamaktadır.Item Hadiste ihtisar ve muhtasar rivayetten kaynaklanan problemler(Uludağ Üniversitesi, 2002) Karacabey, Salih; İlahiyat FakültesiGüvenilir kabul edilen hadis kitaplarında bile karşılaşılabilen bazı rivayet problemleri vardır. Bunlardan birisi de hadislerin ihtisar edilerek nakledilmesinden kaynaklanmaktadır. Hadislerin olduğu gibi nakledilmesi konusunda titiz davranan bazı âlimler, mânâ ile rivayetini caiz görmedikleri gibi, muhtasar rivayete de onay vermemişlerdir. Bu görüşü savunanları haklı çıkaracak bazı hataların yapıldığına, en sahih kaynaklarda bile rastlanabilmektedir. Fakat hadis âlimlerinin büyük çoğunluğu, hadislerin yanlış anlaşılmasına yol açmayacak bazı şartlara dikkat etmek kaydıyla, muhtasar rivayete cevaz vermişlerdir. Bu makalede, kaynaklarda yer alan hadisleri bu durumu da dikkate alarak değerlendirmenin, sünneti anlamada ve sıhhatini belirlemede karşılaşılabilecek bazı problemlerin çözümüne katkı sağlayabileceğine işaret edilmeye çalışılmaktadır.Item Var olan ve varlık olarak tanrı(Uludağ Üniversitesi, 2002) Çınar, Aliye; İlahiyat FakültesiMusa, Tanrı’yı nasıl tanımlaması gerektiğini doğrudan doğruya Tanrı’ya sorar; O da derhal bu soruyu şu şekilde cevaplar “Ben, ben olanım. Öyle ise İsrailoğullarına diyeceksin ki, beni size ‘Var olan O’ ( veya ‘O ki vardır’) gönderdi” (Çıkış 3. 14). Öyle ki, dinin Tanrı’sı ya da Var Olan düşünce için bir temel, bir başlama noktasıdır. O halde felsefî Mutlak veya Varlık, dinin Tanrı’sını içerir ya da ön varsayar. Tefekkürün iki efendiye hizmet edemeyeceği açıktır. İşte bu nedenle pek çok Hristiyan filozof, Tanrı ile varlığı özdeşleştirir. Fakat bu çözüm bir problem teşkil etmeyecek mi?Item Fıkhî hadislerin değerlendirilmesi ve rivâyet değeri bağlamında “Mevhûbe hadisi”nin tahrîc ve tenkîdi(Uludağ Üniversitesi, 2002) Kahraman, Hüseyin; İlahiyat Fakültesiİslâm evlilik hukûkunu ilgilendiren meselelerden biri de mehirdir. Mehir, nikâh akdi esnasında kadına verilen veya verilmesi kararlaştırılan mal veya paradır. Menkûl ve gayr-i menkûl mallar, zînet eşyası gibi satışı veya kullanımı dinen yasak olmayan herşey mehir olabilir. İşte bu noktada Hz. Peygamber’in bir sahâbîyi, bildiği Kur’ân karşılığında evlendirmesi ile ilgili hadis, ulemâ arasında farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bu çalışmamız, mezkûr hadisin tahrîc, tenkîd ve değerlendirmesine yöneliktir.Item Emeklilik döneminde çalışma, boş zaman ve din eğitimi(Uludağ Üniversitesi, 2002) Kılavuz, M. Akif; İlahiyat FakültesiMeslek hayatının sona erdiği emeklilik dönemindeki bireyler rol kayıplarına uğrarlar. Bu dönemde çalışma ile yakından ilgili olan “ibadet”, “tefekkür”, “boş zaman” gibi kavramlar ön plana çıkar. Emeklilik döneminde ortaya çıkan boş zamanı değerlendirmede ibadet, tefekkür ve din eğitiminin önemli bir yeri vardır. Bu çalışmada emeklilik döneminde ortaya çıkan rol kayıplarını telafi etmede ibadet, tefekkür ve boş zamanı değerlendirmenin önemi ele alınmakta ve din eğitimi açısından değerlendirme yapılmaktadır.Item Makbûl ve maktûl tasavvuf kültürü ile ilgili tesbitler, problemler, teklifler(Uludağ Üniversitesi, 2002) Kara, Mustafa; İlahiyat Fakültesiİslam kültürünü analiz eden herkes tasavvuf kültürü ile yüzyüze gelmektedir. XV. Asırdan beri İslam dünyasında etkili olan bu anlama ve yaşama tarzının, methedildiği gibi zemmedildiği de görülmektedir. Bu tesbit Osmanlı dönemi için de geçerlidir. Aslında söz konusu durum bütün mistik hareketlerin kaderidir. Bu makalede, tasavvuf kültürünün legal dönemde nasıl değerlendirildiğine kısaca temas edildikten sonra, illegalite ile birlikte (1925-...) ortaya çıkan manzaralara bakılacak, tesbit ve teklifler yapılacaktır.Item İman ve inkârın rasyonel değeri(Uludağ Üniversitesi, 2002) Çetin, İsmail; İlahiyat Fakültesi; Felsefe ve Din Bilimleri BölümüTanrının varlığı konusu, düşünce tarihi boyunca felsefe ve ilâhiyatın en önemli inceleme alanlarından birini oluşturmuştur. Kendisini çepeçevre saran evrenin arkasında ya da ötesinde, bu evrene varlık veren ve onu idare eden bir Varlığın bulunup bulunmadığı sorusu insanı sürekli meşgul etmiş ve etmeye de devam edecek gibi görünmektedir. Bu soru karşısında insanların iki temel tutumdan birini seçtiklerini söylemek mümkündür. Bunlardan ilki, evreni yaratan ve içindekilerle birlikte onu idare eden bir Tanrının varlığının kabulü demek olan ‘iman’, ikincisi de, böyle bir varlığın reddedilmesi anlamına gelen ‘inkar’dır. Gerek iman ve gerekse inkar yolunu seçenler kendi tercihlerinin haklılığını göstermeyi hedefleyen birtakım temellendirmeler ortaya koyarken, tutumlarının alternatiflerin en rasyonel ve kabul edilebiliri olduğunu iddia etmekten de geri durmamışlardır. Bu makale iman ve inkarda bulunduğu iddia edilen rasyonellikler hakkında karşılaştırmalı bir değerlendirme denemesi sunmayı amaçlamaktadır.Item Dogmatik zihnin bazı özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 2002) Gürses, İbrahim; İlahiyat FakültesiBu makalede, bir kişilik özelliği olarak dogmatik zihnin bazı özellikleri ve bunun din ile ilişkisi anlatılmaktadır. Dogmatizm, dini ve politik sistemlerle alakalı bir kişilik özelliğidir. Dogmatikler boyun eğmez,uzlaşmaz ve sert bir stile sahiptirler. Belirli bir düşünce veya inanç sistemine körü körüne bağlanırlar. Yeni girdilerin zorlayıcılığına rağmen yenilikleri kabul etmekte güçlük çekerler. Bu nedenle onlar bir anti entelektüeldir. Dogmatik kişilerin aynı zamanda dindar olduğuna inanılsa da, yapılan bazı araştırmalarda dindarlıkdogmatizm ilişkisinin negatif olduğu tespit edilmiştir.