1990 Cilt 17 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22048
Browse
Browsing by Language "tr"
Now showing 1 - 20 of 22
- Results Per Page
- Sort Options
Item Akut viral hepatitlerin ayarıcı tanısı ve bazı epidemiyolojik özelliklerin irdelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1990) Mıstık, Reşit; Göral, Güher; Gedikoğlu, Suna; Helvacı, Safiye; Töre, Okan; Kılıçturgay, Kaya; Gökırmak, Feridun; Tıp Fakültesi; Mikrobiyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada 79 Akut Viral Hepatit (AVH) hastası değerlendirildi. Olguların 43'ünde (% 54.4) Akut Viral Hepatit A, (A VHA) 35'inde (% 44.3) Akut Viral Hepatit B (AVHB) ve1l'inde (% 1.3) nonA nonB (NANB) Hepatiti saptandı . AVHA çocukluk çağında, AVHB genç erişkinlerde ağırlıklı olarak bulundu. En önemli risk gruplarının AVHA 'da öğrenciler, A VHB'de sağlık personeli olduğu görüldü. Akut Viral NANB Hepatit (AVHC) li 1 olgu ise posttransfüzyonel hepatit olarak değerlendirildi.Item Aspirin ve parasetamolü 26 hafta boyunca hergün verdikten sonra intra venöz E. coli enjekte ettiğimiz sıçanların böbrek dokularında oluşan değişiklikler(Uludağ Üniversitesi, 1990) Tolunay, Şahsine; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim DalıAnaljeziklerin böbrek dokusunun bakteriyel enfeksiyonlara karşı direncini düşürdüğü ileri sürülmektedir. Analjezik nefropatilerde enfeksiyonun çok sık görülmesi, enfeksiyonun analjezik nefropati oluşumunda rolü olduğunu düşündürmüştür. Ancak enfeksiyonun papilla nekrozunun geç dönemlerin de ortaya çıktığının gösterilmesi ve analjezik nefropatinin steril bir karakterinin bulunduğunun belirlenmesi ile papilla nekrozunun oluşumunda birincil olarak etki etmediği, nekrotik dokuda ikincil olarak oluştuğu kabul edilmiştir. Bu çalışmada günümüzde en yaygın kullanılan analjezikler olan Parasetamol ve Aspirin, böbrek dokusunun enfeksiyonlara karşı direncini azaltıp azaltmadığını, papilla nekrozu ve intersitisyel nefritis oluşumunda rolü olup olmadığını araştırdık. Parasetamol ve Aspirini 26 hafta boyunca hergün verdikten sonra, sıçanların yanısıra intra venöz (İ. V.) olarak Echerichia Coli (E. Coli) basilleri enjekte ettik. İki hafta sonra otopsileri yaparak böbrek ve aşağı üriner sistemlerini mikroskopik olarak inceledik. Analjezik verdikten sonra E. Coli enjekte ettiğimiz ve sadece analjezik verdiğimiz sıçanlarda hiç papilla nekrozu ve interstisyel nefritis oluşmadığını gördük.Item Beyin ödemi(Uludağ Üniversitesi, 1990) Turan, Ö. Faruk; Bora, İbrahim; Balkır, Nihat; Tıp Fakültesi; Nöroloji Ana Bilim DalıBu makalede beyin ödeminin klinik, patolojik, radyolojik bulguları ve tedavisi literatür ışığında tartışılmıştır.Item Bilateral böbrek tümörü(Uludağ Üniversitesi, 1990) Oktay, Bülent; Özyurt, Mustafa; Şimşek, Ümit; Bağcıoğlu, Ahmet; Tıp Fakültesi; Üroloji Ana Bilim DalıBilateral böbrek tümörü klinisyen için bir sorun oluşturur. Literatüre bakıldığında bu soruna gittikçe yoğun bir yaklaşımın olduğu anlaşılmaktadır. Bilateral böbrek tümörü olgusu nadir görülmesi ve tedavideki güçlük açısından literatür bilgisi ile birlikte sunulmuştur.Item Bronkiolo-alveoler karsinoma (Bir olgu nedeniyle)(Uludağ Üniversitesi, 1990) Akkaya, Ahmet; Özyardımcı, Nihat; Gözü, Oktay; Ege, Ercüment; Tıp Fakültesi; Göğüs Hastalıkları Ana Bilim DalıBronkiolo-alveoler karsinoma akciğerin periferik tip tümörlerindendir. Klinik gidişiyle ve radyolojik bulgularıyla oldukça ilginç özellikleri olan bir bronkiolo-alveoler karsinoma olgusu takdim edilmiştir.Item Deneysel aort koarktasyonunda simpatetik aktivite ve hipertansiyon oluşumu(Uludağ Üniversitesi, 1990) Özkan, Hayati; Tıp Fakültesi; Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim DalıAort koarktasyonundaki hipertansiyon ve simpatetik aktiviteye açıklık kazandırmak amacıyla on köpekte cerrahi yöntemle aort koarktasyonu oluşturuldu. Kontrol grubundaki beş köpekte ise aynı travma yapıldı fakat aort koarktasyonu oluşturulmadı. Deneysel koarktasyonu hemodinamik etkinliğini belirlemek için köpeklerin aort başçaları ve plazma renin aktiviteleri üç ay süreyle izlendi. Üç ay sonunda köpeklerin tüm simpatetik ganglionları ve adrenal bezi çıkanlarak bu dokularda Tirozin Hidroksilaz ve Kolin Asetil Transferaz enzim aktiviteleri saptandı. Adrenal bez ve çöliak simpatetik ganglionlarda Kolin Asetil Transferaz enzimi aktivitesi deney grubu hayvanlarda kontrol grubuna göre yüksek bulundu. Diğer simpatetik ganglionların enzim aktivitelerinde kontrol ve deney grubu hayvanlar arasında anlamlı fark bulunmadı. Deneysel aort koarktasyonunda adrenal bez ve çöliak simpatetik ganglionlar dışında belirgin simpatetik aktivasyon veya inhibisyon oluşmadığı sonucuna varıldı.Item Distimik bozukluk gösteren olgularda komputerize tomografi bulguları(Uludağ Üniversitesi, 1990) Özaşkınlı, Süha; Tıp Fakültesi; Psikiyatri Ana Bilim DalıBu çalışmaya distimik bozukluk gösteren 101 olgu alınmış olup bu hastaların hepsinde EEG ve CT kontrolları rutin olarak yapılmıştır. Bu araştınnada CT'si normal olan 63, CT'si patolojik olan 38 olgu bulunmaktadır. CT'leri patolojik olan olguların yaş sınırdarı 24-59 yıl olup ortalaması 44.57 yıldır. Hastalık süreleri ise 2-30 yıl olup ortalaması 10.18 yıldır. CT'/eri normal olan olguların yaş sınırları 20-66 yıl olup ortalaması 36.38 yıldır. Hastalık süreleri ise 2-32 yıl olup ortalaması 8.50 yıldır. Distimik bozukluk tanısı DSM-III ve ICD-9 daki kriterler dikkate alınarak konulmuştur. Distimik bozukluk tam grubunda CT'si patolojik olanlarda enerji azlığı ve yorgunluk; okulda, işte ya da evde etkinlik ve üretkenlik azalması; olağandan az aktivite ve konuşkanlık; kronik üzüntü ve umutsuzluk; genellikle zorlayıcı bir yaşantı; beden fonksiyon yakınmaları ve fobi gibi semptomlar daha çok oranda görülmüştür. Semptomlar tek tek ele alındığında ise CT patolojisi olanlarda lateral ventrikül dilatasyonu, bazal sisterna genişlemesi, kortikal atrofi ve ventriküler asimetri daha sıklıkla gözlenmiştir. Bundan sonraki sıklıkta 4. ventrikül dilatasyonu ve serebellar atrofi belirlenmiştir.Aynca bu grupta EEG patolojisi, normal CT ye sahip olgulardan daha sıklıkla görülmektedir. Sonuç olarak distimik bozukluk semptomatolojisi ile başvuran hastalarda organik patoloji üzerinde durmanın etyoloji ve sağaltım açısından önemli olacağı kanısına varılmıştır.Item Gemlik kırsal kesiminde evli ve üreme çağındaki kadınlarda aile planlamasa yöntemleri kullanma özellikleri ve bunun doğurganlık ölçütlerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1990) Okan, Necla; Aytekin, Hamdi; Bilgel, Nazan; Tıp Fakültesi; Halk Sağlığı Ana Bilim DalıGemlik ilçesi kırsal alanında 15-44 yaş grubundaki evli kadınlarda aile planlaması (AP) yöntemlerini kullanma sıklığı araştırılmıştır. Bu yöntemlerin, geleneksel yöntemler ağırlıklı olmakla birlikte, çok yaygın olarak kullanıldığı saptanmıştır. Evliliğin ilk yılları, çok genç yaş, az çocuk sayısı, öğrenim durumunun yetersizliği gibi nedenler yöntem kullanmayı olumsuz etkilenmenin yanısıra, geleneksel yöntem kullanımına ağırlık verilmesine de neden olmaktadır. Geleneksel ve modern yöntem kullananlar arasında gebelik sayısı açısından anlamlı fark bulunmuştur. Kadınların çoğu yaşam boyunca kullandıkları yöntemi en az bir kez değiştirmişlerdir. Değiştirme nedenleri arasında sağlığa zararlı olduğu görüşü ve gebe kalma önde gelmektedir.Item İnternal akustik kanal ve serebellopontin köşe lezyonlarında BT-hava sisternografisi(Uludağ Üniversitesi, 1990) Kılıç, Erol; Zarifoğlu, Mehmet; Parlak, Müfit; Balkır, Nihat; Tuncel, Ercan; Tıp Fakültesi; Nöroloji Ana Bilim Dalıİnternal akustik kanallar ve serebellopontin köşe tezyonları konvansiyonel yöntemler dışında kranial BT, pozitif kontrast BT-Sisternografisi ve BT-Hava sistemagrafisi gibi ileri tanı yöntemleri ile de incelenmektedir. BT-Hava sistemagrafisi serebellopontin sistemadaki küçük tümörleri, intrakanalikdüler yerleşimli yer kaplayan tezyonlan ve bu lokalizasyondaki anatomik yapıları detaylı bir şekilde demostre eder. Çalışmamızda, 1989 yılı içinde, değişik polikliniklerden departmanımıza, özellikle kulak çınlaması, işitme azlığı gibi köşe tümörleri için erken belirtiler olabilecek semptomlarla sevkedilen 40 hasta tetkike alındı. Subaraknoid mesafeye lomber ponksiyonla verilen 4-5 ml havanın, hastaya belirli pozisyonlar verilerek serebellopontin köşeye ve internal akustik kanala ulaşması sağlandı. Tek taraflı bulguları olan hastalarda aynı taraf, şüpheli durumlarda iki taraf incelendi. İncelenen 40 hastanın ikisinde tek taraflı, birinde çift taraflı tümör (menenjiom, nörinom) saptandı, bir olguda yalancı pozitif sonuç elde edildi. 36 olgu normal olarak değerlendirildi.Item Klinik materyelde EIA yöntemi ile chlamydia trachomatisin araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1990) Ay, Yaşar Dursun; Göral, Güher; Gedikoğlu, Suna; Töre, Okan; Tıp Fakültesi; Mikrobiyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, genitoüriner sistem şikayeti olan 114 kadın, 56 erkek hasta ile genitoüriner sistem şikayeti olmayan 20 kadın 20 erkekten alınan servikal ve üretral sürüntü materyalinde enzim immuno assay (EIA) yöntemi ile C trachomatis antijeni araştırıldı. Hasta grubundan 24 kadında (% 21.05}, 4 erkekle (% 7.14), kontrol grubundan 1 kadında (% 2.5) C trachomatis antijeni pozitif bulundu. C trachomatis 'in bölgemizdeki dağılımı hakkında bilgi edinmek amacıyla yaptığımız bu çalışmamız sonuçları, diğer kaynaklardaki bilgilerle karşılaştırılarak tartışıldı.Item Lösemili hastalarda direkt kromozom analiz yöntemi ile sitogenetik incelemeler(Uludağ Üniversitesi, 1990) Egeli, Ünal; Fen Fakültesi; Genel Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada KML (Kronik Myeloid Lösemi), KLL (Kronik Lenfositik Lösemi), AML (Akut Myelositik Lösemi) tanısı konmuş 11 lösemili ve 2 prelökozlu hastadan direkt kromozom analizi yöntemiyle sitogenetik değerlendirme ve karyotip analizi yapılarak kromozomlardaki sayı ve yapı kusurları araştırıldı. Direkt kromozom analiz yöntemi kısa ve uzun süreli kültürlere nazaran daha kısa sürede sonuç alınan ve maliyeti çok daha ucuz bir yöntem olduğu için çalışmada tercih edildi.Item Mesane değişici epitel karsinomunda idrar karsinoembriyonik antijen değerleri(Uludağ Üniversitesi, 1990) Oktay, Bülent; Şimşek, Ümit; Özyurt, Mustafa; Yavaşçaoğlu, İsmet; Tıp Fakültesi; Üroloji Ana Bilim DalıSerum karsinoembriyonik antijen (CEA) değerleri insan vücudundaki birçok konserde belirleyici olarak kullanılabilir. Elli mesane kanserli olguda kontrol sistoskopisinden önce alman idrar örneğinde radyoimmün assay metodu ile CEA seviyesi tarandı. Olguların hepsinde histopatolojik olarak değişici epitel karsinomu saptadı. Olguların sadece onsekizinde (% 36) idrar CEA seviyesi yüksekti ve bunların onyedisinde sistoskopik olarak görülebilen tümör vardı. Bir olguda ise endoskopi sırasında alınan biyopsi ile kanser tanısı kondu. Serum ve idrar CEA seviyeleri arasında bir ilgi görülmedi. İdrar CEA değerleri ile tümör grade'i arasında ilgi arandı. Olguların % 67'si grade Il, % 22'si grade lll, % .ll 'i grade I idi. Üriner CEA seviyesinin, mesane tümörünün erken tanı, stage veya prognozunu göstermede kesin belirleyici olamayacağı sonucuna varıldı.Item Metilen difosfonat (MDP) ile karaciğer tutulumu gösteren bir olgu(Uludağ Üniversitesi, 1990) Atabey, Tomris; Tıp Fakültesi; Nükleer Tıp Ana Bilim DalıBir kemik görüntüleme ajanı olan Metilen difosfonat ile karaciğer tutulumu gösteren olgu sunulmuştur.Item Multifokal yerleşimli bronkioloalveoler karsinoma(Uludağ Üniversitesi, 1990) Yerci, Ömer; Tolunay, Şahsine; Gücin, Zuhal; Erol, Oktan; Avşar, T.; Özuysal, S.; İnce, İ.; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim DalıKlinik davranış ve alışılmamış histopatolojik görünümleri ile ilginç tümörlerden olan bronkioloalveoler karsinoma tüm akciğer karsinomlarının % 3'ünden azını oluşturur. Genellikle periferik yerleşimli olan bu neoplazmların çoğunluğu iyi diferansiyedir. Histogenezisleri hala tartışma konusu olan bronkoalveoler karsinomaların akciğerin diğer adenokarsinomalarından yada metastatik tümörlerinden ayrımı oldukça güçtür. Olgumuz her iki akciğerinde multipi yerleşimli infiltrasyonlarla karakterize bronkioloalveoler karsinoması bulunun elli yaşında bayan hastadır. Nadir görülen bu tümör, kaynaklarda karşılaştırılarak incelenmiştir.Item Postrepair fallot tetralolojisi olgularında infundibuloplasti yama uzunluğu ile sağ ventrikül uzunluğu arasındaki oranın sağ ventrikül fonksiyonu üzerindeki etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1990) Özler, Azmi; Gürsoy, Nihat; Bilgen, Fuat; Canik, SevimFallot tetralojisinin intrakardiak tamirinden sonra sağ ventrikül fonksiyonunun korunması, minimal ventrikülotomi ve minimal myokardial rezeksiyon ile birlikte standardize patch infundibuloplasti sayesinde mümkündür. Deneysel çalışmalar göstermiştir ki; sağ ventrikül uzunluğunun kabaca % 50'sinden daha kısa olan infundibuloplasti yaması sağ ventrikül kontraksiyonunu bozmamaktadır. Optimal infundiplasti patch uzunluğu, sağ ventrikül uzunluğunun % 30 ile % 45 arasında olduğu tesbit edilmiştir. Minimum (a/b: % 30) ve maximum (a/b: % 45) patch infundibuloplasti uzunlukları tayin edilerek bunlarla ilgili standart formüller aşağıda gösterildi[ğii gibidir. 1.28 x Vücut yüzeyi (m2 ) + 1.10 cm (Minumum a/b) ve 1.93 x Vücut yüzeyi (m2 ) + 1.65 cm (Maximum a/b) .Araştırma serimizi oluşturan toplam 40 fallot tetralojisi olgusuna total korreksiyon uygulanmıştır.Ameliyat esnasında her hastanın pulmoner annulustan itibaren, infundibuler patch (a) ve sağ ventrikül uzunluğu (b) cm. olarak ölçülmüştür. Her hastada Patch/RV (a/b) oranı tesbit edilip, postoperatif prognozu ve sonuu ne şekilde etkilediği araştırılmıştır. Sağ ventrikül uzunluğunun % 50'sinden daha uzun olan patch infundibuloplasti uygulandığında sağ ventrikül kontraksiyonu ciddi olarak bozulmaktadır.Item Psikiyatrik hastalarda tütün alışkanlığı ve kafeinizm(Uludağ Üniversitesi, 1990) Özkan, Aysen; Arık, Ali C.; Tezcan, A. ErtanPsikiyatrik rahatsızlıklar nedeniyle ayaktan ve yatarak tedavi gören 264 hasta tütün alışkanlığı ve kafeinizm açısından incelendi. Ayaktan tedavi gören kadın hastaların % 6.79'unda, yatarak tedavi görenlerin ise % 61.29'unda, ağır tütün alışkanlığı söz konusu idi. Buna karşın ayaktan tedavi gören erkek hastaların % 43.22'sinde ağır tütün alışkanlığı mevcut olup, yatarak tedavi gören erkek hastalarda bu oran % 61.12 idi. Ayaktan tedavi gören kadın hastaların % 15.54'ünde ,erkek hastaların ise % 21'inde kafeinin tespit edildi. Bu oranlar yatan kadın hastalar için % 19.35, erkek hastalar için % 33.33 idi.Item Relapsla seyreden bir akut viral hepatit A olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1990) Mıstık, Reşit; Göral, Güher; Gedikoğlu, Suna; Helvacı, Safiye; Tıp Fakültesi; Mikrobiyoloji Ana Bilim DalıRelapsla seyreden bir akut viral hepatit A olgusu sunuldu. Relaps ilk ataktan yaklaşık 1 ay sonra ortaya çıktı. Bu olgunun hastalığının başlangıcının 15. ayı sonunda yapılan rutin biyokimyasal testleri normal bulundu.Item Serum TG değerlerinden VLDL-K ve LDL-K değerlerinin belirlenmesinde dikkat edilmesi gerekli noktalar(Uludağ Üniversitesi, 1990) Güler, Asuman H.; Tıp Fakültesi; Biyokimya Ana Bilim DalıVLDL-K (çok düşük dansiteli lipoprotein-kolesterol) değerleri, TG (trigliserid) değerlerinden Friedewald formülü (TG/5 = VLDL-K) ile hesaplandığında VLDL-K genellikle serumdaki gerçek değerinden daha yüksek, buna bağlı olarak da LDL-K ( düşük dansiteli lipoprotein-kolesterol) gerçektekinden daha düşük bulunmaktadır. LDL-K ateroskleroz (As) risk grubundaki ve hiperlipidemili hastaların tanısında önemli bir faktördür. Bu nedenle Friedwald formülünün VLDL-K ve LDL-K miktar belirtimi de kullanılması sakıncalıdır. VLDL-K ve LDL-K miktar belirtiminde kullanılabilecek daha geçerli yöntemler vardır. Ama bunların kullanımı da olguların durumuna göre değişmektedir.Item Servikal disk hernisi ve spondilozda konvansiyonel miyelografi ve BT miyelografinin tanı değeri(Uludağ Üniversitesi, 1990) Sivri, Zafer; Sadıkoğlu, M. Yurtkuran; Parlak, Müfit; Tuncel, Ercan; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıServikal bölge, anatomik ve patolojik özellikleri nedeniyle, nöroradyolojik olarak incelenmesi zor bir kesimdir. Servikal disk hernisi ve spondiloz tanısında, tanı değeri en yüksek yöntemlerden olan Konvansiyonel/ Myelografi (KM) ve Bilgisayarlı Tomografik Miyelogrfinin (BTM) tanıya katkılarını araştırmak amacıyla 40 olgudan oluşan prospektif bir çalışma yaptık. Olguların hepsine KM ve BTM uygulandı. Beş olguda ise önceden düz: BT yapılmıştı. Kırk olguda incelenen 139 seviyenin 80'inde (% 57.5) her iki yöntem eşit derecede bilgi verdi. Elli seviyede (% 36) KM'de lezyon saptanmakla birlikte BTM'de önemli ek bilgi sağlandı. Yedi seviyede (% 5) KM'de lezyon görülmedi halde BTM'de saptandı. İki seviyede ise (% 1.5) KM'de tezyon olmasına karşın BTM normaldi. Beş olguda yapılmış olan düz BT, disk hernilerinin bir kısmı ile kord deformasyonlarını demonstre edemedi. Çalışma sonucunda KM lezyonların seviyesini belirlemekte başarılı bulunmuştur. Ancak, lezyonların yapısının belirlenmesinde ve spinal korddaki değişiklerin gösterilmesinde BTM ye gereksinim duyulmaktadır. Sonuç olarak, servikal disk hernisi ve spondiloz tanısında ilk yöntem olarak KM uygulanmalıdır. KM bulguları klinik tabloyu açıklamıyor veya lezyonların karakterizasyonu gerekiyorsa BTM yapılması uygun olacaktır. Tekal panksiyon yapılamayan olgularda düz BT yararlı bilgiler verebilir.Item Taze ve kronik tüberküloz vakalarında klinik, radyolojik değerlendirme ve ilaç rezistans testleri(Uludağ Üniversitesi, 1990) Karadağ, Mehmet; Özyardımcı, Nihat; Tıp Fakültesi; Göğüs Hastalıkları Ana Bilim DalıUludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Kliniği de 1983-1989 yılları arasında yatarak tedavi gören Akciğer Tüberkülozlu 1153 olgunun klinikte yattıkları süre içinde radyolojik olarak tedavilerinin değerlendirilmesi, balgam incelemeleri ve ilaç rezistans testleri sonuçları sunulmuştur.