Sağlık Bilimleri Yüksek Lisans Tezleri / Master Degree
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/24
Browse
Browsing by Department "Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı"
Now showing 1 - 20 of 24
- Results Per Page
- Sort Options
Item Alternatif ve kafes yetiştirme sistemleri ile üretilen perakende yumurtaların kalite özellikleri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-01-29) Tekin, Eda İlhan; Eyigör, Ayşegül; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim DalıAlternatif (organik, serbest dolaşımlı ve kümes) ve kafes yetiştirme sistemleri ile üretilmiş A sınıfı kahverengi ve beyaz perakende yumurtaların dış ve iç kalite özelliklerinin belirlenmesi ve Yumurta Tebliği ile Yumurta Standardı'na uyumluluğunun değerlendirilmesi amacı ile yapılan bu çalışmada her bir yetiştirme sistemine ait 50'şer adet olmak üzere 200 kahverengi, 150 (serbest dolaşımlı hariç 3 sistemden) beyaz, toplam 350 adet yumurta incelendi. Yetiştirme sisteminin, kahverengi yumurtalarda, şekil indeksi, kabuk ağırlığı, kabuk kırılma direnci ve Haugh Birimi (HB), beyaz yumurtalarda ise şekil indeksi, kabuk kalınlığı ve hava boşluğu yüksekliği dışında incelenen tüm özellikler üzerine etkisinin istatistiksel olarak önemli (p<0.05) olduğu belirlendi. Tüm örneklerin yumurta ağırlığı, Türk Gıda Kodeksi Yumurta Tebliği 2014/55'ne uygun bulunurken, serbest dolaşıma ait kahverengi yumurtalarda hava boşluğu yüksekliğinin sınır değerin üzerinde (6.75 mm) olup uygun olmadığı saptandı. Kafes sistemindeki beyaz yumurtaların HB değerleri, Türk Standardı Tavuk Yumurtası - Kabuklu (TS1068) ile uyumlu iken bu değerin serbest dolaşım ve kafes sistemlerine ait kahverengi yumurtalarda gerekliliklerin altında olduğu saptandı. Kafes sistemindeki kahverengi yumurtaların diğerlerine göre daha yüksek şekil indeksi değerine (% 79-küresel), beyazların daha düşük kabuk ağırlığına (7.26 g) sahip olduğu; serbest dolaşım ve kafes sistemlerindeki kahverengi yumurtaların kabuklarının daha kalın (0.32 mm), organik sistemdeki beyaz ile kafes sistemindeki kahverengi yumurtaların kabuk kırılma direnci yönünden en dayanıklı olduğu; en koyu sarı rengin kafes sisteminde üretilen beyaz yumurtalarda, en açık sarı rengin ise organik yumurtalarda bulunduğu belirlendi. Sonuçta, tüm kalite kriterlerine uygun yumurta üretebilecek 'tek bir ideal' yetiştirme sistemi olmadığı, sistemlerin kendi içlerinde dış ve iç kalite özelliklerini etkileyecek avantaj/dezavantajlarının bulunabildiği belirlendi.Item Bir beslenme danışma merkezine başvuran kadın tüketicilerin etiket okuma alışkanlıkları ve beslenme durumları ilişkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023) Kılınç, Kübra Nur; Tayar, Mustafa; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Veteriner Fakültesi; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı; 0000-0003-4012-3040Bu çalışmada, yetişkin kadın tüketicilerin etiket okuma alışkanlıkları ve beslenme durumları arasındaki ilişkinin bulunması amaçlanmıştır. Kesitsel türde yapılan bu araştırmanın çalışma grubunu bir beslenme danışma merkezine başvuran 250 yetişkin kadın oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama yöntemi olarak 46 sorudan oluşan ve yaklaşık 30 dakika zaman alacak anket soruları kullanılmıştır. Boy uzunluğu sabit boy ölçer ile bel çevresi ölçüsü mezura ile vücut ağırlığı, Beden Kitle İndeksi (BKİ), vücut kas oranı, vücut yağ oranı ve vücut su oranı ölçümleri Tanita BC- 601 cihazı ile alınmıştır. Çalışmamıza katılan kadınların yaş ortalaması 34 yaş, vücut ağırlığı 68,74 kg, boy uzunluğu 162,86 cm, BKİ 25,95, bel çevresi 83,19 cm, yağ oranı %33,8 ve sıvı oranı %48 olarak bulunmuştur. Yetişkin kadın tüketicilerin, %59,6’sı kötü, %37,2’si orta, %2,8’i iyi ve %0,4’ü çok iyi beslenme bilgisine sahiptir. Ürün satın alırken etiket bilgisini her zaman okuyanların %57,1’inin kötü, %40,8’inin orta ve%2,1’inin temel beslenme bilgi düzeyi iyi düzeydedir. Çoğunlukla okuyanların, %60’ının kötü, %36,2’sinin orta, %2,85’inin iyi ve %0,95’inin temel beslenme bilgi düzeyi çok iyi düzeydedir. Ürün satın alırken etiket bilgisini bazen okuyanların %59,1’inin kötü; %37,5’inin orta ve %3,4’ünün temel beslenme bilgi düzeyi iyi düzeydedir. Ürün satın alırken etiket bilgisini okumayanların %75’inin kötü ve %25’inin temel beslenme bilgi düzeyi orta düzeydedir. Çalışmanın sonucuna göre; kadınların besin etiketi okuma alışkanlıkları ile temel beslenme bilgi düzeyi arasında anlamlı bir sonuç (p>0,05) bulunamamıştır.Item Bir beslenme danışmanlığı merkezine başvuran yetişkin bireylerin mikrobiyota farkındalığı ve bağırsak sağlığının değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-07-14) Makas, Sümeyye; Tayar, Mustafa; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Veteriner Fakültesi; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı; 0000-0001-7634-1627Bu çalışma bir beslenme danışmalığına başvuran yetişkin bireylerin mikrobiyota farkındalığı ve bağırsak sağlığının değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışmaya %75’i kadın, %25’i erkek olmak üzere 100 kişi dahil edilmiştir. Çalışmada katılımcılara sosyo demografik bilgileri, antropometrik ölçümleri, beslenme alışkanlıkları, Mikrobiyota Farkındalık Ölçeği, fiziksel aktivite durumu, bağırsak sağlığı, probiyotik ve prebiyotik tüketim durumu ve besin tüketim kaydını içeren yedi bölümden oluşan bir anket uygulanmıştır. Besin tüketim kaydı bilgileri beslenme bilgi programı (BeBiS)’nda analiz edilmiş ve sonuçları diğer veriler ile birlikte Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) programına aktarılmıştır. Sonuçlar yüzde, ortalama, standart sapma, ortanca, açıklık değerleri verilerek betimlenmiş, verilerin analizinde ki-kare, mann whitney u, kruskal wallis, spearman korelasyon analizi testleri kullanılmıştır. Mikrobiyota farkındalık ölçeği puanı ile katılımcıların vücut ağırlığı, bki, bel çevresi değerleri arasında zıt yönde anlamlı bir ilişki vardır (p<0,05). Mikrobiyota farkındalık ölçeği puanı ve cinsiyet, eğitim, probiyotik ve prebiyotik eğitimi alma durumuna göre anlamlı olarak farklılık gösterirken (p<0,05), medeni durum, meslek, gelir düzeyi, sigara tüketim, alkol tüketim, kolonik taşıma hızı durumuna göre anlamlı olarak farklılık göstermemektedir (p>0,05). Kolonik taşıma hızı, bki ve bel çevresi değerine göre anlamlı olarak farklılık göstermektedir (p<0,05). Kolonikt aşıma hızı ve katılımcıların hareket düzeyi arasında aynı yönlü anlamlı bir ilişki vardır (p<0,05). Kolonik taşıma hızı ve şalgam suyu, yulaf, enginar, kereviz, elma, çilekgil tüketim sıklığı arasında zıt yönlü anlamlı bir ilişki vardır (p<0,05). Kolonik taşıma hızı; lif ve su alımına göre anlamlı bir faklılık göstermemektedir (p>0,05).Bireylerin mikrobiyota farkındalığının yüksek olması sağlığın korunmasında ve geliştirilmesinde önemlidir ve bireylerin bilgilendirilmesi için konunun uzmanlarına önemli bir sorumluluk düşmektedir.Item Beyaz peynirlerde potasyum nitrat kullanımının kalite üzerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 1993) Eskicioğlu, Merih; Berker, Aşkın; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim DalıAraştırma, beyaz peynirlere işlenecek çiğ süte farklı oranlarda potasyum nitrat (KN03) ilave edilerek, beyaz peynirlerde KN03'm mikrobiyolojik ve kimyasal kalite üzerine etkilerini ve 90 günlük olgunlaşma süresi sonunda nitrat miktarmı saptamak amacı ile yapıldı. Bu amaçla aynı teknoloji uygulanarak; çiğ sütten, çiğ süte % 0.05, % 0.1 ve % 0.2 oranlarında KN03 ilave edilerek dört ayrı beyaz peynir yapıldı ve her bir işlem iki kez tekrarlandı. Peynire işlenecek sütlerden ve peynirlerin olgunlaşma aşamasında 1, 15, 30, 60 ve 90 günlük peynirlerden örnekler alınarak incelendi. Alman süt ve peynir örneklerinden mikrobiyolojik olarak Aerob Genel Canlı, Koliform, Laktik Streptokok, Fekal Streptokok, Laktobasil, Klostridium, Stafılokok sayılan (kb/ml - kb/g) saptandı. Kimyasal olarak ise pH, asidite, yağ, kuru madde, tuz ve nitrat değerleri ölçüldü. Farklı oranlarda KN03 katılan beyaz peynik örneklerinde olgunlaşma süresince Aerob Genel Canlı, Laktik Streptokok, Fekal Streptokok, Laktobasil sayıları, eklenen KN03 oranlarıyla uyumlu olarak azalma gösterdi. Tüm peynir örneklerinde 90 günlük olgunlaşma süresinci Klostridium ve Stafilokoklara rastlanılmadı. Kimyasal analiz bulguları sonucunda, KN03 eklenen peynirlerde de salamura prosesinin normal olduğu saptandı. 1KN03 ilaveli beyaz peynirlerin olgunlaşması sırasında, her iki partideki tüm peynir örneklerinde ilk onbeş gün nitrat miktarları, başlangıçta peynir sütüne ilave edilen KN03 miktarları ile orantılı olarak, hafif artış gösterdi. Olgunlaşmanın 15. gününden sonra nitrat tüm peynir örneklerinde hızla düşmeye başladı ve 90. gün 1. ve 2. partide, % 0.05, %0.1 ve % 0.2 oranlarında KN03 ilaveli peynirlerde nitrat miktarı sırasıyla; 3.95 - 3.853 mg/kg, 9.57 - 7.592 mg/kg, 12.04 - 14.529 mg/kg olarak bulundu. Peynirlerde nitratın son düzeyi başlangıçta peynir sütüne eklenen KN03 miktarı ile orantılı idi. Aynı zamanda, nitratların redüksiyon hızı koliform bakteri sayısı ile de orantılı idi. Koliform mikroorganizma sayısı 105 kb/g üzerinde olduğunda nitrat redüksiyomı hızlı oldu. Bu sayının 103 kb/g altmda olduğu peynirlerde (% 0.2 KN03 ilaveli) nitrat redüksiyonu yavaşladı ve nitrat kalıntısı bu nedenle de fazla oldu. Nitrat konsantrasyonunun daha düşük olduğu (% 0.05 ve % 0.1) peynirlerde, nitratın koliform bakteri sayısı üzerine fazla etkisi olmadı. Ancak nitrat oranının yüksek olduğu (% 0.2) peynirlerde, Koliform bakteri çoğalması inhibe olarak, sayıları daha düşük (102 kb/g) bulundu. Çiğ süt peynirinde koliform bakterilere bağlı göz oluşumu saptandı. KN03 ilaveli peynirlerde ise gözler oluşmadı. Ancak, % 0.1 ve % 0.2 oranlarında KN03 eklenen peynirlerin organoleptik özellikleri daha üstündü.Item Böbrek nakilli bireylerin beslenmeye bağlı kardiyovasküler risk faktörlerinin değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-09-11) Altıntaş, Mehmet; Soyutemiz, Gül Ece; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı; 0000-0003-3569-9096Böbrek nakilli hastaların, beslenme alışkanlıkları, besin tüketimleri, antropometrik ölçümleri ve biyokimyasal parametrelerini inceleyerek kardiyovasküler risk durumlarını belirlemek amacıyla yapılan bu çalışmamız; Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı'ndan takipli 18 yaş ve üzeri, GFH > 30 ml/dk/1,73m2 olan 107 gönüllü hasta üzerinde gerçekleştirildi. Hastaların, kardiyovasküler ölüm riski SCORE risk modeli kullanılarak hesaplandı. Modelde çıkan sayı < % 1 düşük risk, % 1-4 orta risk, % 5-9 yüksek risk olarak üç gruba ayrıldı. Çalışmaya katılan tüm bireylerle yüz yüze görüşülerek üç bölüm 26 sorudan oluşan anket formu ve 24 saatlik besin tüketim formu doldurulmuştur. Katılımcıların ağırlık, boy ve bel ölçümleri alınmış, kan basıncı ve biyokimyasal parametrelerden üre, kreatinin, GFH (MDRD), lipit profili, albümin ve açlık kan şekeri kaydedilmiştir. Çalışmamızda hastaların, GFH ortalaması 67,0±20,0 ml/dk/1,73m2 saptanmıştır. SCORE modeline göre % 30,8'i düşük risk, % 32,7'si orta risk, % 36,5'i yüksek risk kategorisindedir. BKİ sınıflamasına göre kadınların % 43,5'i, erkeklerin % 21,8'i obez (BKİ >30 kg/m2) olduğu bulunmuştur. Enerjinin yağdan gelen oranını her iki cinsiyette de yüksek bulunmuştur. Tüm katılımcılarda enerjinin % 38,4'ü yağdan geldiği saptanmıştır. Kadınların SCORE puan ortalaması 3,1±3,2, erkeklerin 2,5±2,5 bulunmuştur. Çalışmaya katılan bireylerin SCORE risk puanı ile açlık kan glikozu ve SKB değerleri arasında pozitif yönde, GFH arasında negatif yönde ve istatistiksel açıdan anlamlı bir korelasyon olduğu bulunmuştur (p<0,05). Obezite kardiyovasküler hastalıklar için hem bağımsız bir risk faktörüdür hem de dislipidemi, hipertansiyon ve tip 2 DM gibi kardiyovasküler risk faktörleriyle yakından ilişkilidir. Obeziteyi önlemek aslında birçok hastalığın ortaya çıkmasını da önlemek demektir. Hastalara nakil öncesi verilecek uygun beslenme tedavisi ve öneriler obezite ve obeziteye bağlı kardiyovasküler riskleri azaltacaktır.Item Broyler karkas ve yenilebilir iç organ kaynaklı Salmonella izolatlarının Salmonella Enteritidis ve Salmonella Typhimurium varlığı yönünden tiplendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-06-22) Uğur, İrem; Temelli, Seran; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı; 0000-0003-3719-4497Broyler kaynaklı Salmonella spp. izolatlarının S. Enteritidis ve S.Typhimurium varlığı yönünden tiplendirilmesi ve Gold Standart olan konvansiyonelserotiplendirmeye göre real time PCR’ın bu iki serovarın olası varlığının tespitindekietkinliğinin belirlenmesi amacı ile gerçekleştirilen çalışmada, 2021-2022 yıllarıarasında ISO 6579-1:2017 metodu ile izole edilmiş ve Salmonella spp. olduklarıdoğrulanmış, 104 adet karkas ve 57 adet yenilebilir iç organ kaynaklı olmak üzeretoplam 161 adet izolat ve aynı izolatlara ait PCR örnekleri analiz edildi. İzolatlarıntiplendirilmesinde konvansiyonel serotiplendirme ile S. Enteritidis ve S. Typhimuriumspesifik real time PCR (SE/ST-rPCR) analizi uygulandı.Çalışmada, tüm örnekler birlikte değerlendirildiğinde, konvansiyonelserotiplendirme ile izolatların %6,83’ü, SE/ST-rPCR analizi ile de %6,21’i serovarEnteritidis yönünden pozitif bulunurken her iki yöntemle de Typhimurium serovarınegatif olarak tespit edildi. Geleneksel serotiplendirme ile sırasıyla S. Virchow(%81,99), S. Schwarzengrund (%9,32), S. Enteritidis (%6,83), S. Bredeney (%0,62)serovarları bulunmuş olup izolatlardan ikisinin tiplendirilemediği belirlendi. SE/ST rPCR’ın relatif doğruluğu %99,37, duyarlılığı %90,91 ve özgünlüğü %100 ve her ikiyöntem arasındaki uyumun (κ: 0,94) neredeyse mükemmel olduğu saptandı.Sonuç olarak, yasal mevzuatta broyler örneklerinde aranması gereken ikiserovardan S. Typhimurium’un bulunmaması ve S. Enteritidis'in ise çok düşükprevalans oranlarında saptanmış olması, dominant serovarın S. Virchow ve ikinciprevalan serovarın ise S. Schwarzengrund olarak tespit edilmesi, broylerlerin S.Enteritidis ve S. Typhimurium dışında günümüzde farklı patojen serovarları dataşıdığını göstermesi yönünden güncel ve orijinal veri oluşturarak literatüre katkısağladı. Ayrıca, SE/ST-rPCR’ın Enteritidis ve Typhimurium serovarlarınınbelirlenmesinde konvansiyonel serotiplendirmeye alternatif olabileceği de belirlendi.Item Bursa Bölgesi gıda sanayii atık sularının çevre kirliliğine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 1993) Zeytinoğlu, Emel; Berker, Aşkın; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim DalıBu araştırma Bursa ili ve yöresinde bulunan değişik gıda işletmelerinin atık sularıyla çevre kirliliğine olan etkilerini incelemek amacıyla yapıldı. Toplam 35 işyerinden 2 saatlik atık su örnekleri alınarak, Biyokimyasal oksijen ihtiyacı, Kimyasal oksijen ihtiyacı, Askıda katı maddeler, Yağ ve gres, pH miktarları ölçüldü. Bulgular Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğindeki standart parametre sınırları île karşılaştırıldı. 7 gruba ayrılan gıda işletmelerinden, süt ve süt ürünleri üreten işletmelerin hepsinin atık sularında değerler çok yüksek bulundu, ortalama Biyokimyasal oksijen ihtiyacı = 2172 mg/l, Kimyasal oksijen ihtiyacı = 10362 mg/l, Yağ ve gres = 735 mg/l olarak saptandı. Su ürünleri değerlendiren 2 işletmenin birinin atık suyunda yağ ve gres = 242 mg/l diğerinde ise biyokimyasal oksijen ihtiyacı = 210 mg/l, kimyasal oksijen ihtiyacı = 1030 mg/l olarak oldukça yüksek değerde bulundu. Yağ imal eden işletmelerin tümünün atık sularında Kimyasal oksijen ihtiyacı yüksek olup ortalama 341 mg/I olarak bulundu. sebze ve meyve işleyen işletmelerin atık sularında Biyokimyasal oksijen ihtiyacı yüksek olup ortalama 189,69 mg/l olarak saptandı.Et ve entegre et tesislerinin atık su örneklerinde ortalama olarak Biyokimyasal oksijen ihtiyacı = 743 mg/l, Kimyasal oksijen ihtiyacı = 1054 mg/l Yag ve gres = 100 mg/l olarak saptandı. Bu işletmelerin tümünde parametreler yüksek elde edildi. Bitki işleyen bir tesisin atık su örneğinde ise Biyokimyasal oksijen ihtiyacı = 200 mg/l, kimyasal oksijen ihtiyacı = 2240 mg/l gibi yüksek değerler ölçüldü. çalışmalar sonucunda, Biyokimyasal oksijen ihtiyacı, kimyasal oksijen ihtiyacı, yağ ve gresin en yüksek değerleri süt ve süt ürünleri üreten işletmelerde, Askıda katı maddeler ise en yüksek sebze ve meyve işleyen işletmelerde saptandı. Sonuç olarak, Bursa ve yöresindeki gıda işletmelerinin atık sularındaki parametrelerin, Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğindeki sınır değerlerinden çok Yüksek olduğu bulundu. Bursa ili ve yöresindeki çevre kirlenmesini önlemek için işletmelerin arıtma sistemlerini en kısa sürede kurmaları, yetkili kurum ve kuruluşların kirlilik taramalarını düzenli bir şekilde yapmaları, aksi taktirde cezai yollara başvurulmasının gerektiği sonucuna varıldı.Item Bursa ilinde tüketime sunulan hazır kıymaların kimyasal niteliklerinin kodekse uygunluk yönünden incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2005) Güven, Nesrin; Tayar, Mustafa; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim DalıBu çalışmada, Bursa ilinde tüketime sunulan hazır kıymaların kimyasal nitelikleri yönünden Türk Gıda Kodeksi ile Avrupa Birliği normlarına uygunluğunun saptanması böylece; tüketime sunulan hazır kıymaların niteliklerinin belirlenmesi, tüketicilerin aldatılmasının önlenmesi amaçlanmaktadır. Çalışma materyalini, Bursa ili merkezinde faaliyet gösteren kasap, market sakatatçı ve alışveriş merkezlerinden Ocak 2004 – Mart 2005 tarihleri arasında alınan farklı şekillerde sınıflandırılmış ve fiyatlandırılmış 50 adet hazır kıyma örneği oluşturdu. Örnekler soğuk zincir ile en kısa sürede Uludağ Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Gıda Analiz Laboratuvarına getirildi. Örnekler protein, bağ doku, toplam proteindeki bağ doku, hidroksiprolin oranı, rutubet, yağ ve kül miktarı yönünden incelendi. Kıymanın kimyasal analizlerinde % hidroksiprolin miktarı 0,015 - 1,269 arasında, ortalama 0,392; % protein miktarı 7- 29 arasında, ortalama 17,98; bağdoku % (m/m) miktarı 0,1065 - 9,0099 arasında, ortalama 2,7875; toplam proteindeki bağ doku oranı % (m/m) miktarı 0,46 -55,07 arasında, ortalama 16,48; % yağ miktarı 0,99 -31 arasında, ortalama 13,06; % rutubet miktarı 55 - 82 arasında, ortalama 67,72; % kül miktarı 0,09 - 1,28 arasında, ortalama 0,68 düzeylerinde saptanmıştır. Sonuç olarak, Bursa’da satışa sunulan hazır kıymaların kimyasal niteliklerinin kodekste belirlenen değerlere uymadığı, kıymaların tüketici hakları açısından haksız kazanç kapısı olduğu anlaşılmıştır. Elde edilen bulgular, uygulamaya konulan yasal düzenlemelerin tüketici haklarının korunması ve haksız rekabetin önlenmesi açısından önemini ortaya çıkarmıştır. Bu bakımdan et ve et ürünleri üretiminde etkin bir denetimin yararlı olacağı önerilmektedir.Item Bursa yöresinde bulunan değişik gıda işletmelerinin hijyenik durumları üzerinde araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 1992) Turan, Gözde; Yücel, Ahmet; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim DalıBu araştırma Bursa ili ve yöresinde bulunan değişik gıda işletmelerinin hijyenik durumlarını, ürünlerin hangi noktalarda, ne oranda kontamine olduklarını ortaya koymak amacıyla yapıldı. Toplam 26 iş yerinden 278 örnek pamuk sürtme yöntemiyle alınacak toplam bakteri, Stafilokoklar, Koliform bakteriler, E.coli I, Salmonella ve Shigella yönünden araştırıldı. Ayrıca 100 adet gaita örneği kültür ve parazit yönünden incelendi. İşletmeler,et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, un ve un ürünleri imal yerleri olarak üç ana gruba ayrıldı. Üretimin tüm aşamalarında kontaminasyon nedeni olabilecek hemen her unsur dikkate alınarak elde edilen örneklerin değer ortalamaları alındı. Et ürünleri imal yerlerinde en yüksek mikroorganizma sayısı zemin, işçi elleri, taşıma arabaları ve kıyma makinalarında bulundu. işçi ellerinde total bakteri sayısı 3.4 x 10 , Stafilokok 2.2 x 10°, Koliform bakteri 2.9 x 10 adet/cm2 olup 25 işçiden 21 inde E.coli I saptandı. Zeminde 8.9 x 10 total bakteri, 3.7 X 10 Stafilokok, 5.7 x 10 adet/cm2 Koliform bakteri ve tüm zeminlerde E.coli I saptandı. Taşıma arabalarında total bakteri sayısı 5.4 x 10" , Stafilokok 4 5.2 x 10", Koliform bakteri 2.4 x 10 adet/cm2 olarak bulundu. 6 adet taşıma arabasının tümünde E.coli I belirlendi. Kıyma makinalarında total bakteri sayısı 6.3 x 10 , Stafilokok 3 5.8 x 10', Koliform Bakteri 3.9 x 10 adet/cm2 olarak belirlendi.10 adet kıyma makinasının 6 sında E.coli I saptandı. Süt ve Süt ürünleri imal yerlerinden alınan örneklerde ise en yüksek sayıyı zeminler, İşçi elleri ve süt taşıma güğümleri verdi. isci ellerinde ortalama total bakteri 3.4 x 10 , Stafilokok 2.5 x 10", Koliform bakteri 2.1 x 10° adet/cm2 olarak belirlendi. 25 işçinin 15 inde E.coli I saptandı. Zeminde ortalama total bakteri sayısı 7.8 x 10 , Stafilokok 4 5.7 x 10°, Koliform bakteri 6.4 x 10 adet/cm2 olarak belirlendi. 10 adet zeminin tümünde E.coli I belirlendi. 10 Adet süt taşıma güğümünün ortalamasında ise total bakteri . 3 1.7 X 10 , Stafilokok 5.3 x 10 , Koliform bakteri 3.4 x 10 adet/cm2 olup 6 tümünde E.coli I saptandı. Unlu ürünler imal yerlerinde en yüksek mikroorganizma işçi elleri ve zeminde saptandı. işçi ellerinde total bakteri 2.4 x 10 , Stafilokok 2.1 x 10 2 Koliform bakteri 2.3 x 10 adet/cm2 olarak belirlendi. 10 işçiden beşinde E.coli I saptandı. 7 Zeminde total bakteri 6.5 x 10 , Stafilokok 4.2 x 10 Koliform bakteri 7.2 x 10 adet/cm2 olarak belirlendi. Tüm zeminlerde E.coli I saptandı. Tüm İşletmelerde en yüksek mikroorganizma ortalaması zemin ve işçi ellerinde, en düşük mikroorganizma ortalaması ise ekmek kürekleri ve pasta tepsilerinde saptandı. Salmonella ve Shigellaya hiç bir işletmenin araç gereç ve zemininde rastlanmadı. 26 işletmenin personelinden alınan toplam 100 gaita örneğinde yapılan incelemelerde, 3 işçide Sh.flexnerii, 6 işçide de parazit belirlendi. Sonuç olarak, Bursa yöresindeki gıda işletmelerinin bazılarında genellikle hijyenik koşullara uyulmadığı, personelin gıda sanitasyonunu gerçekleştirebilecek bilinç düzeyinin oldukça altında bulundukları saptandı. ilgili yasalarda yapılacak düzenlemelerle, bilinçli bir hijyenik tasarım ve sanitasyon programının uygulanabilmesi için, konunun eğitimini yapmış uzmanlara, kontrol ve üretim aşamasında insiyatif tanınmasının zorunlu olduğu belirlendi.Item Bursa’da tüketime sunulan çiğ ve pastörize süt örneklerinde aflatoksin m1 kontaminasyonunun değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-06-24) Diler, Fatma Büşra; Çetinkaya, Figen; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim DalıSüt, insan sağlığı açısından önemli bir protein kaynağıdır. Süt toksini olarak da bilinen aflatoksin M1, başlıca kontamine süt ve süt ürünlerinin tüketimi ya da karaciğerde AFB1 metabolizması sonucu ortaya çıkan akut ve kronik toksikozların başlıca nedenidir. Mevcut çalışmada Bursa’da tüketime sunulan çiğ ve pastörize süt örneklerinde AFM1 insidensi ve kontaminasyon seviyelerinin belirlenmesi amaçlandı. Haziran-Kasım 2017 tarihleri arasında, her ay 10 çiğ ve 10 pastörize süt olmak üzere toplam 120 örnek, HPLC yöntemi ile incelendi. Analiz sonuçlarında; 60 çiğ süt örneğinin 51’inde (%85) ve 60 pastörize süt örneğinin 37’sinde (%61,7) değişik miktarlarda AFM1 tespit edildi. Aylara göre en yüksek ortalama AFM1 düzeyleri çiğ sütlerde 0,05 g/kg ile Kasım ayında, pastörize sütlerde 0,026 g/kg ile Haziran ayında bulundu. Çiğ ve pastörize süt örneklerinin her biri için aylara göre AFM1 değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmedi. Ayrıca 60 çiğ süt örneğinden 15’inin (%25) ve 60 pastörize süt örneğinden 7’sinin (%11.7), TGK yasal limitini (0,05 g/kg) aşan düzeylerde AFM1 kontaminasyonuna sahip olduğu görüldü. Sonuç olarak; Bursa’da satılan çiğ ve pastörize süt örneklerinin AFM1 içeriği bakımından toplum sağlığına yönelik önemli bir risk oluşturabileceği görüldü. Bu nedenle; yem maddelerinde fungal kontaminasyonunun özellikle uygun depolama koşulları altında azaltılması, yine süt ve süt mamullerinde AFM1 ile yemlerde AFB1 varlığının etkin ve sürdürülebilir denetimlerle kontrolünün sağlanması gerektiği kanaatine varıldı.Item COVID-19 salgını sürecinde sağlık çalışanlarının beslenme alışkanlıkları değişimi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-02-22) Tuna, Betül; Tayar, Mustafa; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Veteriner Fakültesi; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı; 0000-0003-3950-230XBu çalışmada Koronavirüs Hastalığı 2019 (COVID-19) döneminde sağlık çalışanlarının beslenme alışkanlıklarında meydana gelen değişimlerin sorgulanması amaçlanmıştır. Kesitsel türde yapılan bu araştırmanın çalışma grubunu Mustafakemalpaşa Devlet Hastanesi’nde görev yapan 200 sağlık çalışanı oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak dört bölümden oluşan anket yöntemi kullanılmıştır. Boy uzunluğu sabit boy ölçer, bel çevresi mezura ve vücut ağırlığı, Beden Kitle İndeksi (BKİ), yağ oranı, sıvı oranı ölçümleri TanitaMC-780MA cihazı ile alınmıştır. Sağlık çalışanlarının %30’u COVID-19'a yakalandığını ve %78,6’sı hastalığı hafif atlattığını belirtmiştir. Salgın sürecinde katılımcıların %42’si vücut ağırlığının arttığını, %21,5’i azaldığını, %36,5’i değişmediğini belirtmiştir. COVID-19 nedeniyle normalden daha fazla el yıkama/ antiseptik kullandığını belirtenler %88,5, yurtiçi seyahatten kaçınanların oranı %52, evde normalden daha fazla temizlik/dezenfektan kullandığını belirtenler %50, gıdaları dezenfekte eden ve yiyecek stoklayanların oranı %40,5’tir. COVID-19 pandemisinin sağlık çalışanlarının beslenme alışkanlıklarını etkilediği, beslenme bilinci olarak sağlıklı beslenmeye yönlendirdiği fakat yoğun çalışma şartları, COVID-19’a güvensizlik hissi ve stres nedeni ile beslenmelerinin olumsuz yönde etkilendiği düşünülmektedir.Item Farklı işleme ve depolama sıcaklıklarına bağlı olarak ballardaki hidroksimetilfurfural miktarında meydana gelen değişikliklerin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1998) Kurt, Hülya; Şen, Cem; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim DalıTürkiye, dünyadaki bütün ülkeler arasında bal üretiminde önemli yer tutmaktadır. Türkiye' de bal, çoğunlukla süzme bal olarak pazarlanmaktadır. Süzme işlemi, genellikle oda sıcaklığında yapılmaktadır. Bazen, balın petekten süzülmesini kolaylaştırmak için ısıl işlem uygulanmaktadır. Bu durumda sıcaklık uygulanması balın bileşimine etkili olmakta ve kalitesini düşürmektedir. Bu çalışmada, Türkiye'nin iki farklı yöresinden alınan (Erzurum- Bitlis) dört bal numunesinin değişik sıcaklıklara maruz bırakıldıktan ve farklı iki koşulda depolandıktan sonra hidroksimetilfurfural miktarlarındaki değişimler araştırıldı. Bu maksatla,dört adet bal numunesi delikleri 0,5 mm. kare büyüklüğünde bez süzgeçten oda sıcaklığında süzüldü. Her numune beşer adet iki alt grup oluşturacak şekilde on ayrı parçaya bölündü ve kapaklı kavanozlara alındı. Beşerli alt gruplarda birinci kavanozlara ısıl işlem uygulanmazken, ikinci kavanozlar 40°C de 30\üçüncü kavanozlar 55°C'de 30',dördüncü kavanozlar 70°C de 30' ve beşinci kavanozlar 80°C 30' ısıl işleme tabi tutuldu. Her bal numunesine ait ilk beşli grup oda sıcaklığında(25±2°C'de) ikinci beşli grup buzdolabında(+4°C'de) muhafaza edilmeye başlandı. Depolama başlangıcından önce süzülen ve hiç ısıl işlem görmeyen süzülmüş bal numunelerinde HMF miktarı ölçüldü. Depolama başlangıç tarihinden itibaren 30 gün arayla 9 ay boyunca HMF gelişimleri ölçüldü. Bu ölçümler sonucunda HMF miktarındaki gelişmenin otokatalitik olduğu oda sıcaklığında muhafaza edilen ballardaki HMF miktarı belli oranlarda artış gösterirken buzdolabında +4°C'de muhafaza edilen ballardaki HMF miktarları artışlarının çok düşük oranlarda olduğu gözlendi.Item Gebe kadınların beslenme bilgileri, beslenme alışkanlıkları ve yeni doğan üzerine etkileri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-02-15) Akaç, Emine İlknur; Tayar, Mustafa; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı; 0000-0002-6682-6900Bu çalışmada, gebelerin gebelik süresi boyunca besin tüketim şekillerini anket formu ile izleyerek beslenme bilgilerini ve beslenme alışkanlıklarını tespit edip bu beslenme düzenin yeni doğanlar üzerinde etkisini gözlemlemek amaçlandı. Bu çalışma Ocak-Haziran 2020 tarihleri arasında Bursa ili Osmangazi ilçesine bağlı Tuna Sağlık Ocağına kayıtlı çalışmaya gönüllü katılan 100 gebe ve bebekleri üzerinde yapıldı. Veriler, anket formu ile toplandı. Anket formu gebe kadınların genel bilgileri, genel sağlık durumları, beslenme bilgileri, beslenme alışkanlıkları hakkında bölümlerden oluşmaktadır. Kadınlarda antopometrik ölçüm olarak, boy uzunluğu ve vücut ağırlığı ölçümleri alınmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS programı kullanılmıştır. Sorularla ilgili mutlak ve % değerlerini gösteren çizelgler hazırlanmış ve gerekli aritmetik ortalama değerleri alınmıştır. Kadınların %70’inin ev hanımı, %35’inin ortaokul mezunu olduğu, ilk evlilik yaşlarının 22,82 ±3,86 ve ilk gebelik yaşlarının ise 24,08±4,45 olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra gebelik öncesi BKI 25,23±4,43, gebelik sırasındaki BKI 28,7±4,46, öğün atlama durumları incelendiğinde %76’sının öğün atladığı ve atlanan en sık öğünün %16 ile öğle öğünü olduğu belirlenmiştir. Yapılan bu araştırmada gebelik dönemi beslenme bilgi düzeyinin yeterli olmadığı görülmüştür. Gebe kadınlar gebelik beslenmesi konusunda düzenli aralıklarla bilgili diyetisyen ve sağlık personelleri tarafından takip edilip, bilgilendirilmelidir.Item Gıda güvenliği tutumu ve mikroplastik farkındalığının sosyal medya kullanımı ile ilişkisinin incelenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-19) Bilici, Hatice; Yıbar, Artun; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Veterinerlik Fakültesi; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı; 0009-0005-0599-9786Bu çalışmanın amacı, gıda güvenliği tutumu ve mikroplastik farkındalığının sosyal medya kullanımı ile ilişkisini incelemektir. Bu bağlamda, dijitalleşme çağında gıda güvenliği ve mikroplastik konularına daha fazla dikkat çekmek ve doğru bilgiye erişimi sağlamak hedeflenmiştir. Bu çalışmada, Marmara bölgesinde yaşayan ve 18-65 yaş aralığındaki sosyal medya kullanıcıları üzerinde yapılan bir araştırma kullanılmıştır. Veri toplama süreci, çeşitli sosyal medya platformları üzerinden duyurularak çevrim içi anketler aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Anket formu, gönüllü bireylerin genel durumunu değerlendirmek amacıyla dört sorudan oluşan "Kişisel Bilgi Formu", sosyal medyakullanımını incelemek için dokuz sorudan oluşan "Kısa Sosyal Medya Kullanım Bozukluğu Ölçeği Erişkin Formu", mikroplastik farkındalık durumunu değerlendirmek için 14 sorudan oluşan "Mikroplastik Kirliliği Farkındalık Ölçeği", gıda güvenliği tutumunu değerlendirmek için 12 sorudan oluşan "Gıda Güvenliği Tutum Ölçeği" içermiştir. Veri analizi sürecinde, tanımlayıcı değerler ve normal dağılım göstermeyen değişkenlerin karşılaştırılmasında Mann-Whitney U testi, üç veya daha fazla kategorisi bulunan değişkenlerin analizinde ise Kruskal-Wallis testitercih edildi. Gıda güvenliği, mikroplastik farkındalığı ve sosyal medya kullanımı arasındaki ilişkilerin derinlemesine analizi için ise spearman korelasyon analizi, Mann Whitney U Testi ve Kruskall Wallis H Testi gibi non-parametrik testler uygulanmıştır. Kadın katılımcılar, gıda güvenliği konusundaki algılarında erkeklere göre anlamlı derecede daha yüksek bir seviyede bulunmuştur (Z = -3,792, p < 0,001).Eğitim seviyesi açısından, gıda güvenliği algısında anlamlı bir farklılık saptanmamıştır. Ancak ilkokul, ortaokul ve lise mezunlarının gıda güvenliği algısı, lisans ve lisansüstü mezunlarından anlamlı derecede daha düşük bulunmuştur. Yaş grupları açısından, mikroplastik algısı ve sosyal medya kullanımında anlamlı farklılıklar tespit edilmiştir. Özellikle 46-55 yaş grubunda sosyal medya kullanımında anlamlı bir artış gözlemlenmiştir (Z = -2,858, p = 0,005). Bu çalışmanın sonucunda, gıda güvenliği, mikroplastik algısı ve sosyal medya kullanımı arasındaki ilişkileri incelemiştir. Elde edilen bulgular, gıda güvenliği politikalarının ve mikroplastikle mücadele stratejilerine destek olacaktır. Ayrıcasosyal medyanın bu konulardaki rolünün daha detaylı şekilde incelenmesi ve anlaşılması için yeni araştırma alanları açabilir. Bu bilgiler, gelecekteki araştırmaları ve politika oluşturma süreçlerini yönetmede rehberlik edecektir.Item İzmit Körfez suyunun kirlilik parametreleri üzerinde fabrika atık sularının rolü(Uludağ Üniversitesi, 1997) Çoban, Rabia; Soyutemiz, Ece; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalıİzmit Körfezinde 1960’lı yıllardan itibaren hızlı sanayileşme ve bunun sonucu olarak da yoğun kentleşme ile birlikte çevre sorunları görülmeye başlanmıştır. Bu çalışma büyük sanayii kuruluşları kirlilik parametrelerinin İzmit körfezi’ne getirdiği atık yükleri incelemek amacıyla yapıldı. Atık sulan körfeze yaklaşık 11 farklı noktadan girmekte olan sanayii kuruluşları proses özelliklerine göre gruplandırılmış olup, 10’u kimya sanayii, 5’i gıda sanayii, 3'ü petrol sanayii, 4’ü metal sanayii, 3’ü selüloz - kağıt - karton sanayii, 2’si tekstil sanayii, 1’i deri - deri mamulleri sanayii, Ti maden sanayii, Ti aydınlatma sanayiine aittir. Körfezin batı, orta ve doğusunda dağılım gösteren bu kuruluşların alıcı ortama deşarj noktalarından ve açıktan deniz suyu numuneleri alınarak “ Su Kirliliği Kontrol yönetmeliği ” deşarj standartlarında belirtilen kirletici parametrelere göre analizleri yapıldı. Endüstri kuruluşlarından körfeze günde yaklaşık 59349.7 m3 su ile birlikte 1607.59 kg/gün BOI5, 6881.18 kg/gün AKM, 463.553 kg/gün yağ ve gres, 14.192 kg/gün toplam ağır metal, 17.50 mg/1 N girmekte olduğu saptandı. Körfez deniz suyu analiz sonuçlarına göre endüstri kuruluşlarından TN 12.647 mg/1, TP 7.646 mg/1 olup kirliliğin açıklara doğru azalmakta olduğu saptandı. Nitekim açıktan alınan numunelerde TN 6.01 mg/1 TP ise 1.695 mg/1 olarak saptandı. Kimya sanayii’ne ait A1 ( gübre üretimi), A3 ( boya üretim i), Gıda sanayii’ne ait Bî ( sıvı yağ rafinasyonu ),B2 ( maya üretim i), B3 ( süt ve süt ürünleri), B5 ( sitrik asit üretim i), Metal sanayii’ne ait C3 ( metal hazır- lama-iletken plaka im alatı), C4 ( boru endüstrisi), Selüloz- Kağıt-Karton 1sanayii’ne ait E2 ( yüzey kaplamalı dolgulu kağıt),Tekstil sanayii’ne ait Fi ( açık elyaf, iplik üretimi ve terbiyesi), F2 ( dokunmuş kumaş terbiyesi), Deri-Deri Mamulleri sanayii’ne ait G ( aglomera deri ve pres kaplam a) atık suların kirlilik parametreleri “Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği” deşarj standarlarına uygun olmadığı belirlendi. Ayrıca körfezin doğu bölgesinde bulunan Gıda Sanayii’ne ait endüstri kuruluşlarının yüksek değerlerde kirlilik taşıdığı görüldü. Gerek bölgedeki endüstri kuruluşlarının atıksularının yüksek değerlerde kirlilik taşıması, gerekse bu bölgede su hareketlerinin ve derinliğin az olması körfezin doğu bölgesinin yüksek değerlerde kirlilik taşımasına neden olmuştur. Endüstiyel kaynaklı yüklerin gelecekte artmaması için birincil ve ikincil arıtımın azot ve fosfor açısından yeterli olmasının yanısıra, yeni kurulacak tesislerde üçüncül arıtımın uygulanmasının ötrofikasyonun azalması için gerekli olduğu sonucuna varılmıştır.Item Meyveli yoğurt üretim tekniği ve meyveli yoğurtların mikrobiyolojik ve kimyasal niteliklerinin saptanması üzerine araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 1998) Kıray, Elif; Anar, Şahsene; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim DalıBu çalışma, ülkemiz için yeni bir üretim dalı olan meyveli yoğurtlarda Türk toplumunun damak ve göz zevkine hitap edecek meyve çeşitlerinin saptanması ve bu yoğurtların kimyasal ve mikrobiyolojik nitelilerinin belirlenmesi amacıyla yapıldı. Araştırmada Sundae ve Swiss tipi olmak üzere 2 ayrı yöntemle çilekli, muzlu ve frambuazlı yoğurt üretildi. Üretilen yoğurtlar mikrobiyolojik olarak koliform bakteri ve maya-küf yönünden, kimyasal olarak da pH, toplam kuru madde, yağ, asitlik yönünden analizlere tabi tutuldu. Örnekler ayrıca görünüş, kıvam, tat ve koku açısından duyusal olarak değerlendirildi. Yapılan kimyasal analizler sonucunda Sundae tipi frambuazlı, çilekli ve muzlu yoğurtlarda sırası ile ortalama olarak pH; 4.55 ± 0.030, 4.56 ± 0.028, 4.41 ± 0.031, asitlik (L.A cinsinden); %1.00 ± 0.080, %1.12 + 0.076, %1.00 ± 0.071, yağ; %3.0 ± 0.186, %3.5 ± 0.260, %3.2 ± 0.270, toplam kuru madde; %16.35 ± 0.800, %16.85 ± 0.350, %18.81 ± 0.295 olarak bulundu. Sundae tipi frambuazlı, çilekli ve muzlu yoğurtların mikrobiyolojikanalizleri sonucunda ise sırasıyla koliform bakteri ile maya ve küf sayılan maksimum 9,1. 102 kob/g, 1,2.103 kob/g, 4,2.10* kob/g ve 1,1.103 kob/g, 2,7. 102 kob/g, 8.102 kob/g olarak bulundu. Yapılan kimyasal analizlerde, Swiss tipi frambuazlı, çilekli ve muzlu yoğurtlarda ise sırasıyla ortalama olarak pH; 4.55 ± 0.029, 4.48 ± 0.043, 4.43 ± 0.047, asitlik (L.A cinsinden); %1.02 ± 0.052, %1.07 ± 0.072, %0.94 ± 0.064, yağ; %3.2 ± 0.195, %3.2 ± 0.240, %3.4 ± 0.240, toplam kuru madde; %17.04 ± 0.810, %17.60 ± 0.270, %18.59 ± 0.189 olarak bulundu. Swiss tipi frambuazlı, çilekli ve muzlu yoğurtların mikrobiyolojik analizleri sonunda sırasıyla koliform bakteri ile maya ve küf sayılan maksimum 3.10 kob/g, 1,3.103 kob/g, 6.10 kob/g ve 4,8.103 kob/g, 3.10 kob/g, 8,9. 103 kob/g olarak saptandı. Yapılan duyusal analizler sonucu en fazla beğenilen örnekler muzlu yoğurtlar olmuş, bunları çilekli ve frambuazlı yoğurtlar takip etmiştir.Item Mudanya’da yaşayan yetişkinlerin beslenme alışkanlıkları, Akdeniz diyet skoru ve antropometrik ölçümler arasındaki ilişki(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-07-14) Ciğerli, Gönül Tuba Tarıkahya; Tayar, Mustafa; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Veteriner Fakültesi; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı; 0009-0005-2418-6764Bu çalışma Mudanya Belediyesi Diyetisyen Polikliniğine başvuran bireylerin beslenme alışkanlıkları, Akdeniz Diyeti Skoru ve Antropometrik Ölçümler Arasındaki değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışmaya 151 yetişkin birey katılmıştır. Sonuçlar, KIDMED ve Akdeniz diyeti uyum ölçeğinden elde edilen puanlara ilişkin veriler, normal dağılım varsayımlarını sağlamadığı için ikiden çok grubun karşılaştırıldığı durumlarda Kruskal Wallis testi, iki grubun karşılaştırıldığı durumlarda ise Mann-Whitney U testi ile değerlendirilmiştir. KIDMED indeksi puanı ve Akdeniz diyeti uyum ölçeği puanlarının antropometrik ölçümler ile ilişkisini değerlendirmek için Spearman Korelasyon analizi kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar p<0,05 anlamlı olacak şekilde yorumlanmıştır. Verilerin analizinde IBMSPSS Statistics 20 programı kullanılmıştır. KIDMED indeksi puanının ve Akdeniz diyeti uyum ölçeği istatistiksel olarak değerlendirildiğinde, medeni durum açısından, evli olanlar ve olmayanlar arasında anlamlı bir farklılık göstermemektedir (p>0,05). Eğitim durumuna göre lise ve öncesi eğitim seviyesinde olan katılımcılar ile önlisans ve üstü eğitime sahip katılımcılar arasında hem KIDMED indeksi puanı, hem de Akdeniz diyeti uyum ölçeği puanı açısından anlamlı bir farklılık göstermemektedir (p>0,05). KIDMED indeksi puanının kronik sağlık sorunu olan ve olmayanlar arasında farklılık gösterdiği belirlenirken, kronik sağlık sorunu olan katılımcıların bu indekse ait puanlarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0,001). Akdeniz diyeti uyum ölçeği puanı açısından bu gruplar arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır(p>0,05). Yeterli ve dengeli beslenen ve beslenmeyen katılımcılar arasında yapılan karşılaştırma sonucuna göre KIDMED indeksi puanı ve Akdeniz diyeti uyum ölçeği puanı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olduğu belirlenmiştir (p<0,05).Yeterli ve dengeli beslenen katılımcılar için her iki ölçekten elde edilen puanlar bu şekilde beslenmeyenlere göre daha yüksek bulunmuştur. Bireylerin akdeniz diyetine uyum farkındalığı arttıkça sağlığa olumlu yönde potansiyel etkiye sahip olduğu görülmektedir. Akdeniz diyetinin uygulanabilirliği ve farkındalığı için uzmanlardan destek alınması gerektiği öngörülmektedir.Item Otizm spektrum bozukluğu olan çocukların beslenme durumunun ve gastrointestinal problemlerinin değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-01-13) Çiftçi, Çağla; Çetinkaya, Figen; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim DalıOtizm Spektrum Bozukluğu (OSB), yetersiz sosyal iletişim ve sosyal etkileşimler, sınırlı-tekrarlayıcı davranışlar ve ilgi alanları ile karakterize edilmiş bir nörogelişimsel bozukluktur. Bu çalışmanın amacı, OSB olan çocukların beslenme durumlarının ve gastrointestinal problemlerinin değerlendirilmesidir. Çalışma Özel Nilüfer İlk Bursa Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi'nde eğitim gören 4-18 yaş arası 50 OSB'li çocuk üzerinde yürütülmüştür. Çocuklara ve ailelere ait demografik bilgiler, çocuğun gastrointestinal problemlerini belirlemeye yönelik bilgiler, besin tüketim sıklıkları ve çocuğun üç günlük besin tüketim kaydının yer aldığı anket formu uygulanmıştır. Elde edilen veri seti SPSS 17.0 (Statistical Package for Social Sciences) istatistik paket programında analiz edilmiştir. Üç günlük besin tüketim kaydı ile elde edilen verilerden, BEBİS (Beslenme Bilgi Sistemi) öğrenci sürümü kullanılarak enerji ve besin öğeleri alım miktarları belirlenmiştir. Çocuklarda en sık görülen gastrointestinal problemler yemek sonrası şişkinlik (%40), karın ağrısı (%38) ve yumuşak ya da sulu dışkılamadır (%32). Çocukların %54'ü hiç süt tüketmemektedir. Tüm yaş gruplarının enerji, posa ve kalsiyum minerali alım miktarları günlük önerilen miktarların altındadır. OSB'li çocuklar besin öğesi yetersizliği bakımından risk altında olduğundan beslenmeleri takip edilmeli ve aileler beslenme tedavisinin yararları hakkında bilgilendirilmelidir.Item Renal transplantasyon sonrası hastalarda beslenme durumu ve alışkanlıklarının greft fonksiyonu üzerine etkisinin belirlenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-07-13) Altıntaş, Fatma Sargın; Temelli, Seran; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim DalıRenal transplantasyon (RT), böbrek işlevleri bozulmuş, son dönem böbrek yetmezliği olan hastalara canlı veya kadavradan alınan sağlam böbreğin (greft) nakledilmesi işlemidir. Bu çalışmanın amacı, RT hastalarının beslenme durumu ve alışkanlıklarının greft fonksiyonu üzerine etkisini belirlemektir. Çalışma, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı'nda izlenen, nakil üzerinden en az 1 yıl geçmiş, 18 yaş ve üstü, son 3 ayda kullandıkları immunosupresif ilaç dozu hekim tarafından artırılmamış ve araştırmayı kabul eden 132 gönüllü hasta üzerinde gerçekleştirildi. Hastalar, GFR değeri 60'ın altında, 60 ve üzerinde olanlar şeklinde 2 grup halinde incelendi. Verilerin elde edilmesinde 3 bölümden (demografik özellikler, beslenme alışkanlıkları ve 24 saatlik besin tüketim kayıtları) oluşan anket, yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak uygulandı. Ayrıca, katılımcıların antropometrik ölçümleri, kan basıncı ile bazı serum ve idrar biyokimyasal analizleri kaydedildi. Çalışmada, nakil sonrası hastaların % 70'inin iştahının arttığı, GFR değeri 60'ın altında olan grupta iştah azalmasının (% 7,8) diğer gruba göre (% 0,0) daha fazla olduğu (p<0,05), GFR değeri 60 ve üzerindeki hastalarda, günlük protein alımı, kg başına protein alımı, günlük enerjinin proteinden gelen kısmının sırasıyla ortalama 68,3±23,0 g, 1,00±0,36 g/kg ve % 17,7±4,4 ve diğer gruba kıyasla daha fazla olduğu (p<0,05), GFR değeri 60'ın altındaki katılımcılarda obez oranının (% 43,1) diğergruptan (% 28,4) daha yüksek bulunduğu (p<0,05), bel kalça oranı ile açlık kan şekeri (p<0,000; r=0,339), bel çevresi değeri ile sistolik kan basıncı (p<0,001; r=0,292)arasında anlamlı, pozitif yönlü ve güçlü bir korelasyon bulunduğu belirlendi. RT sonrası beslenme eğitimi verilmesinin ve diyette yapılacak uygun düzenlemeler ile yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanmasının hastalarda ortaya çıkabilecek olası sağlık problemlerinin önlenmesinde etkili olacağı düşünülmektedir.Item Spor merkezine kayıtlı bayanların sağlıklı beslenme ve genetiği değiştirilmiş organizmalar/gıdalar hakkında bilgi düzeylerinin saptanması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-08-26) Koparal, Ayla; Çıbık, Recep; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim DalıSağlıklı beslenme vücudun temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek, büyüme, gelişme ve yaşam mücadelesini devam ettirme amaçlı doğal bir gereksinimdir. Spor ise sağlığın korunup devam ettirilmesinde yaşam boyunca organizmaya refakat eden kemik yapısına uygun hareketlerin yapılmasıdır. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ise bir canlının mevcut gen dizilimi ile oynanması ya da mevcut gen diziliminde olmayan farklı özellikte yeni bir gen eklemesi ile meydana gelmektedir. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalardan elde edilen gıdalarda Genetiği Değiştirilmiş Gıda (GDG) olarak nitelendirilmektedir. Gelişmiş toplumlarda bile insanların GDO/GDG hakkındaki bilgileri sadece yüzeysel olarak, basında dönemsel olarak çıkan bilgilerden ibarettir. Bu çalışmada Bursa Yıldırım ilçesine bağlı Spor Merkezine devam eden 110 bayana anket uygulaması yapılmıştır. Bayanlara uygulanan anket ile sağlıklı beslenmeleri, ne oranda spor yaptıkları ve eğitim seviyelerine göre GDO hakkında bilgi seviyelerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Genel olarak değerlendirildiğinde, sağlıklı beslenme ve spor hususunda bayanların yetersiz oldukları, özellikle ev hanımı olan bayanların bu durumdan daha fazla etkilendikleri görülmektedir. GD gıdalar hakkında ise, bilgi seviyesinin oldukça düşük olduğu, eğitim seviyesinin GD gıdalara olan bilinç düzeyi hususunda belirleyici olmadığını göstermiştir.