1991 Cilt 3 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13537
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 28
- Results Per Page
- Sort Options
Item Ölüm ve ölüm ötesi psikolojisi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Hökelekli, Hayati; İlahiyat Fakültesi; Din Psikolojisi BölümüÖlüm, hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Her devirde insanlar ölümün anlamı nı düşünmüşler, onunla ilgili değişik tutumlar geliştirmişlerdir. Ölümün insan için anlamı, gelişim çağlarına göre farklılaşan tepkiler, ölüm korkusu, çağdaş insanın ölüm karşısındaki başlıca tutumları ve ölümsüzlük arzusunun değişik tezahürleri bu incelemenin muhtevasını oluşturmaktadır.Item Ebû Amr ed-Dânî ve eserleri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Çetin, Abdurrahman; İlahiyat Fakültesi; Tefsir ve Hadis BölümüBundan önceki makalemizde de kaydettiğimiz gibi Ebû Amr ed-Dânî (371-444/981-1053), küçük yaşlarda ilme başlamış; Kurtuba, İstice, Beccâne, Sarakosta ve Übbede.. gibi beldelerde birçok üstaddan ilim almış ve onlardan nakillerde bulunmuştur. Daha sonra o, İlmî yolculuklar yaparak Kayravan, Kahire, Fustat, Mekke ve Medine’yi dolaşmış ve buralarda çeşitli ilimleri tahsil etmiştir. Onun ilim tahsilinde daima yazmayı ve yazdıklarını hâfızasına nakşetmeyi şiar edindiği anlaşılmaktadır. Nitekim onun: "Gördüğüm her şeyi yazdım, her yazdığım şeyi ezberledim", sözü meşhur olmuştur. Demek ki O, ilmi hem yazmak ve hem de ezberlemek suretiyle iki yönlü ve sağlam bir şekilde tesbit et miştir. "Ezberlediğim hiçbir şeyi de unutmadım", sözüyle de, öğrendiklerini daima canlı tutmaya çalıştığını ifade etmek istemiştir.Item Öğrencilerin "tercih gerekçeleri" bakımından öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumları arasında ilahiyat fakültelerinin yeri I. (Tespitler)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Öcal, Mustafa; İlahiyat FakültesiBu makale, daha önce hazırladığımız ve Fakültemiz Dergisinin 2. sayısında yayımlanan; "Öğrencilerin Tercihleri Bakımından; Öğretmen Yetiştiren Yükseköğre tim Kurumları Arasında İlahiyat Fakültelerinin Yeri" adlı makalemizin devamını teliğindedir. Önceki makalemizde, İlahiyat Fakültesi ile öğretmen yetiştiren diğer yükseköğretim kurumlarına yönelen gençlerin tercih sıralan ve puanlan itibariyle karşılaştınlmalan yapılmıştı. Bu makalede ise; İlahiyat Fakültelerini tercih eden gençlerle öğretmen yetiştiren diğer fakülteleri ve yüksekokulları tercih eden gençlerin "tercih gerekçeleri" kendilerine uygulanan anketle tespit edilerek, karşılaştırmalar yapılmağa çalışılmıştır.Item Mustafa Sadık Er’Rafi’î ’nin Arap Edebiyat Tarihi adlı eserinin tetkiki(Uludağ Üniversitesi, 1991) Ayyıldız, Erol; İlahiyat Fakültesi; Arap Dili ve Edebiyatı BölümüMustafa Sadık er-Râfi’î tarafından kaleme alınan üç cildlik "Arap Edebiyat Tarihi” alanının ilk eserlerindendir. Burada aynı konuda yazılmış olan diğer kitaplardan farklı bir yöntem takib edilmiştir. Eser, Cahiliyye döneminden itibaren muayyen edebî devirleri kronolojik sıraya göre incelemekten ziyade, Arap dilinin sarf nahiv, belagat v.b. bölümlerine ait konular hakkında çeşitli bilgiler vermektedir. Kur’an’ın i’cazı ve Rasulullah’ın belâgatine tahsis edilen ikinci cildi, birincinin devamı olmakla beraber, aynı zamanda müstakil bir çalışına mahiyetindedir ve bu özelliği dolayısı ile ayrı olarak da basılmıştır.Item Din ve bilgi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Deman, Th; Özcan, Zeki; İlahiyat FakültesiDin, meşhur paskalcı antitezin ifadesiyle, filozofların ve bilginlerin Tanrı’sının değil de, İbrahim İshak ve Yakub’un Tanrı’sının buyruğudur. İnsan, derhal bu düşünceyi kabul etme temayülündedir. Felsefi bilgi insan ruhunda reaksiyon uyandırmaz. Buna sebep, felsefi bilginin, insanı zorunlu olarak Tanrı’yı inkâr etmek zorunda bırakacağı veya insanla Tanrı’yı karşı karşıya getireceği düşüncesi değildir. Tersine, doğru yönlendirilmiş felsefi bilgi, "ilk sebep"in varlığına kadar yükselebilir, Tanrı’nın hem sıfatlarını, hem de İlâhî varlığa yaraşan "dışarıya doğru" (ad extra) fiilleri açıkça dile getirir. Fakat bu bilgiyi geçerli kabûl edecek, zekâyı da, kendini teşkil eden doğrulamaların bir ürünü şeklinde düşünecek olur sak, böyle bir durumda ortaya çıkan şey din olmadığı gibi, o ruhta da barınamaz. En azından dinin yayılmak ve gelişmek için takip ettiği yol bu değildir. Dinî duygu ve fonksiyonunu geliştirmek için kim filozof olmayı düşünür? Dini, saf akılsınırlarına hapsetme iddiasının da teizmin de yanlışlığı buradadır. Aklî ibadetle yetinmesini istediğimiz kişi, bununla tatmin olmaz. Din fenomeninin dikkatli bir incelemesi, Aydınlanma Çağını karakterize eden o teşebbüslere benzer bir teşebbüse ümit bırakmaz.Item İslamda inanç hürriyeti, beşeri irade ve kalbin mühürlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Çelik, İbrahim; İlahiyat Fakültesi; Tefsir BölümüYüce Allah insanoğlunu hak dine davet etmek için zaman zaman peygam berler göndermiş, bu konuda zor kullanmadan ve kullandırmadan onlan iradeleri ile başbaşa bırakmıştır. Bu davete muhatap olan insanoğlunu, sınırlı olan kabi liyetleri oranında müsbet veya menfi mânadaki tercihlerinden ve yaptıklarından so nunla tutmuştur. Eğer insanoğluna kendi çapında bir seçme ve seçebilme yeteneği verilmese idi, diğer bir ifade ile; insan Yüce Allah ’ın kendisine gösterdiği yolda mec buren yürümek üzere yaratılmış olsaydı, o zaman onlan doğnı yola çağırmak için peygamber göndermesine gerek kalmazdı. Çünkü Yüce Allah’ın mecbur ettiği konularda kimse O ’na karşı gelemezdi. Şu halde insanoğlu, sorumlu tutulduğu dar bir çerçeve içinde bile kalsa, hür bir irade ile yaratılmıştır.Item Hadislerin lafız ve mana olarak rivayeti meselesi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Başaran, Selman; İlahiyat Fakültesi; Hadis BölümüHz. Peygamberin (S) söylediği sözlerin aynen ezberlenip nakledilmesi anlamında lafız rivayeti, bu hadislerin değişik lafızlarla rivayet edilmesi anlamında ise mana rivayeti terimleri kullanılmıştır. Hadiste asıl olan lafız rivayetidir. Bununla birlikte, lafızları aynen aktarmak mümkün olmadığı zamanlarda mana rivayetine bazı şartlarla cevaz verilmiştir. Hem lafız rivayetini şart koşanlann hem de mana rivayetini meşrû sayanların dayandıkları birtakım deliller bulunmaktadır. Bu deliller dikkate alındığında her iki anlayışın da haklı yönleri bulunduğu görülecektir. Mana rivayetine cevaz verenler bile, kitaplara yazıldıktan sonra hadislerin lafzan rivayet edilmesini şart koşmuşlardır. Böylece mana rivayeti en çok bir-birbuçuk asır için sözkonusu edilmiş olmaktadır. Buna rağmen H. II. asrın ortalarından sonra hâlâ mana rivayetini caiz görmek Hz. Peygamberin ifadelerini tamamen değiştirmeğe göz yummak anlamına gelir. Hadislerin lafızları Kur’ân âyetleri gibi mûciz değildir. Bu bakımdan değiştirilmesi mümkündür. Nitekim uydurma hadisler böyle ortaya çıkmıştır. Ayrıca hadislerin başka dillere tercüme edilmesi de manari vayeti esasına dayanmaktadır. Ama, "nasıl olsa mana rivayeti caiz görülmüştür" diyerek şu âyetin, bu hadisin muhtevasına uygundur, iddiasıyla Hz. Peygamber’e ait olmayan lafızları O ’na izafe edivermek kesinlikle tasvip edilemez ve bu düşünceyle ortaya çıkarılan hadislerin uydurma sayılmasına mani olamaz.Item Bursa tekkelerinde şeyhlik yapan mutasavvıflar -ı-(Uludağ Üniversitesi, 1991) Kara, Mustafa; İlahiyat Fakültesi; Tasavvuf Tarihi BölümüTasavvuf Tarihi açısından önemli bir yere sahip olan Bursa’nın tekkeleri ile ilgili çalışmalar da bu bölgenin dinî hayatı bakımından önemlidir. Burada şimdilik, tekkelerde görev yapan şeyhlerin bir dökümü verilmeye çalışılacaktır.Item Bursa tekkelerinde şeyhlik yapan mutasavvıflar -ıı-(Uludağ Üniversitesi, 1991) Kara, Mustafa; İlahiyat Fakültesi; Tasavvuf Tarihi BölümüTasavvuf Tarihi açısından önemli bir yere sahip olan Bursa'nın tekkeleri ile ilgili çalışmalar da bu bölgenin dinî hayatı bakımından önemlidir. Burada şimdilik, tekkelerde görev yapan şeyhlerin bir dökümü verilmeye çalışılacaktır.Item İbn Bâcce’nin eserleri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Aydınlı, Yaşar; İlahiyat FakültesiBu yazııım temel amacı, İbn Bâcce’ye ait yirmi dört risaleden oluşan kayıp Berlin Yazması (Ahlwardt, 5060)'nın yeniden ortaya çıkmış olduğunu duyurmak ve bu münasebetle, çok genel bir yaklaşımla da olsa, İbn Bâcce’nin çerlerini Türk okuyucusuna tanıtmaktır.Item Kur’ân-ı Kerim’e göre Hz. Meryem ve İsa (a.s)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Güç, Ahmet; İlahiyat FakültesiKur’an-ı Kerim’de Hz. Meryem ve Hz. İsa’nın şahsiyetleri bize, saf tevhîd inancı çerçevesinde takdim edilir. Her ne kadar onların doğumları yaşayışlar birta kım harikuladelikler arzetmekteyse de bu hiçbir zaman, onların İlâhî cevher taşıdık ları anlamına gelmez, diğer deyişle onlara ilâhlık isnad edilemez. Özellikle Hz. İsa’nın gerek vahiy almadan, gerekse vahiy aldıktan sonra sahibolduğu olağanüstü lükler, şu veya bu peygamberinkinden mahiyet olarak farklıysa da temelde beşerî bir alan içinde cereyan etmektedir. Dolayısıyla onların bir peygamberlik işaretinden başka anlamı yoktur. Mesih, bunu bizzat kendisi açıkça ilân etmiştir. Aksine, yani İsa’nın Tanrılığına inanmak hem irrasyonel hem de tevhidin kabul edilemez bir de jenerasyonudur.Item Dinin psikolojik temelleri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Thouless, R. H.; Kula, M. Naci; İlahiyat Fakültesi; Din Psikolojisi BölümüDinin psikolojik incelemesinin başlangıcında insan şu soru ile başlayan yanlış bir yol takip edebilir: "Dinin psikolojik temeli nedir?" Verilecek cevaplardan biri, kişinin dininin onun cinsiyetinde veya dost olmayan çevredeki yardımsız kalışında temellendiği ve kişinin dinî inanç ve davranışlarının bu ilkel ihtiyaçların biçim değiştirmiş ifadeleri olarak düşünebileceğidir. Başka yazarlar, dinin temelini, insanın tabiat ile birliği konusunda bir coşkuyla arasıra şuuruna varması veya etrafındaki insanların problemleri ya da kendisinin ahlâkî çatışmaları hakkında sözlü düşünme yöntemi olarak tarif etmişlerdir. Bunların her biri, insanların dinlerinin tek kaynağı ve menşei olarak ileri sürülebilir. Bu tür düşünüş tarzı, şimdi kırk sene öncesinden daha az yaygındır. Sanırım, bu düşünüş, dinin psikolojik olarak anlaşılmasına giden yolda bir tuzaktır. Bu faktörlerin herhangi biri veya hepsi dinin oluşumunda rol oynayabilirler. Tuzak, bunların sadece birinin yegâne faktör olduğunu söyleme eğiliminde yatmaktadır.Item İslam hukuku kaynaklarına göre, pedagojik açıdan çocuk eğitiminde dayak cezasına getirilen sınırlamalar(Uludağ Üniversitesi, 1991) Ay, Mehmet Emin; İlahiyat FakültesiGerek Batı, gerekse İslam Eğitim Sisteminde disiplini sağlamak ve eğitim-öğretimin devamı için ceza yöntemlerinden biri olan dayağa zaman zaman başvurulduğu bilinmektedir. İslam’da sorumluluk (mükellefiyet) büluğ (ergenlik) dönemiyle başladığı için büluğ öncesi yaşlan ilgilendiren hukukî konular için ayn çalışmalar yapılmıştır. Çocuk Hukuku ile ilgili bu müstakil çalışmalar, aynı zamanda İslam Eğitim Sistemine de kaynaklık etmişlerdir. Böylece çocuklar ve eğitimle riyle ilgili konular hukukî temelleri olan esaslar hüviyetine kavuşmuş, gerektiğinde görevini kötüye kullanan sorumlularâ çeşitli cezalar verilebilmiştir.Item Hadislerde mana rivayetinin sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 1991) Başaran, Selman; İlahiyat Fakültesi; Hadis BölümüBu makale bir öncekiyle birlikte değerlendirilmelidir. Hadislerin lafız ve mana yönüyle rivayet edilmesinin doğuracağı olumlu ya da olumsuz sonuçlar o zaman daha iyi anlaşılacaktır.Item Bir dîn felsefesi mümkün müdür?(Uludağ Üniversitesi, 1991) Dumery, Henri; Özcan, Zeki; İlahiyat FakültesiDin felsefesi ve bilim felsefesi deyimleri, ilki Hegel, ikincisi Comte ve o Ampere tarafından aşağı yukarı aynı tarihlerde ortaya atıldı. Fakat her ikisi de aynı derecede yaygınlaşmadı. Bilim felsefesi deyimi, haklı olarak daha çabuk kabûl gördü. Çünkü onun taşıdığı anlam daha belirgindir. Ufuk ve vokabüler belirsizliklerine rağmen bilim felsefesi, filozoflar arasında yaşama hakkını elde etti ve günümüzde, bazı mantık kitaplarının, büyük bölümünü işgal edeek derecede önem kazandı. Din felsefesi deyimi, bir ölçüde başarılı olduktan sonra şansızlığa uğradı. Bugün ona, ancak sınırlı bir kredi tanınmaktadır. Bu deyim, müphemlik arzetmekte ve üzerine tereddüdün gölgesi düşmektedir. Hegel’in ona verdiği anlam tümüyle beğenilmedi. Çünkü bu anlam, bir sistemin ayrılmaz parçasıydı. Din fel sefesinin, ruhun gelişmesinde oynadığı rol ve kazandığı ifadeye göre dinî feno men üzerine bir düşünmeyi belirtebilmesi için, bu gelişmenin kanununu tanıya bileceğimiz hayaline kapılmak ve Hegel olmak gerekecektir. Hegel bir din felsefesinden çok bir din "tarihi felsefesi" yaptı. Fakat formüllerin yer değiştirmesi konuyu daha çok aydınlatmaz; güçlüğü çözemez, arttırır.Item Hadislerin ışığında sahabe isimleri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Başaran, Selman; İlahiyat Fakültesiİsîm, insanları tanımaya yarayan ve birbirinden ayıran bir semboldür. İslam Peygamberi insanların önce inanç ve düşüncelerini düzeltmeye çalışmış, sonra da isimlerini güzelleştirmelerini tavsiye etmiştir. Bu istikamette de bazı Sahâbîlerin uygun olmayan isimlerini kendisi değiştirmiş, bazı çocuklara da güzel isimler vermiştir. Ama Sahâbîlerin çoğu Islamdan önce aldıkları isimleri kullanmaya devam etmiş, Hz. Peygamber de bunlara ses çıkarmamıştır. Toplum tarafından yadırganmayan isimlerin anlam ve kelime yapısına bakılmamış, bu isimlerden bir çoğu nesilden nesile aynen intikal ederek günümüze kadar ulaşmıştır. Lakap, künye ve nisbet de Ashab arasında çok yaygın olarak kullanılmış, bir çok Sahâbî ismiyle değil, künyesiyle meşhur olmuştur.Item Rafi’î’nin İ’cazu’l-Kuranı ve Arap Edebiyatı Tarihi’nin son cildinin tetkiki(Uludağ Üniversitesi, 1991) Ayyıldız, Erol; İlahiyat Fakültesi; Arap Dili ve Edebiyatı BölümüBu makale bundan öncekinin devamı mahiyetindedir. Burada er-Rafi’î’nin adı geçen eserinin ikinci cildinin son bölümü ile üçüncü cildi İncelenmekte ve tahlil edilmekte ve sonuç bölümünde eserin bütününe ait bir değerlendire yapılmaktadır.Item Din sosyolojisi ve gelişme sosyolojisi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Desroche, Henri; Er, İzzet; İlahiyat Fakültesi; Din Sosyolojisi BölümüBurada takdim edilen düşünceler, henüz açıklanmış olup kısmen bir makale ve eserde yayınlanan konuların yeni bir düzenlemesidir. Bunların geleneksel din sosyolojisiyle ilişkileri, gelişme açısından ülkelerin şartlarına bağlı Weberci problemler hakkında N.M. Hansen’in zekice fikirleriyle pekiştirilebilir. Hansen’in esas iddiası gerçekten şudur Evvelce ekonomik büyüme konusunda büsbütün olumsuz bir mana taşıması muhtemel veya irrasyonel kabul edilip fonksiyonu küçümsenmiş - dinî ve ideolojik değerler, bir çok durumlarda rasyonel bir ekonomik faaliyetin başlıca saikleri olarak kullanılabilmişlerdir. Bu, kesin bir karşılık değilse de, en azından günden güne aydınlanan temel bir problemdir.Item Hacı İvaz Paşa vakfiyesindeki "mühtedi fonu" hakkında(Uludağ Üniversitesi, 1991) Çetin, Osman; İlahiyat Fakültesiİslâm Tarihi boyunca, insanların ihtiyaç duyduğu her sahada, bazı devlet adamları ve zengin müslümanlar tarafından vakıflar kurularak halkın hizmetine sunulmuştur. Bu vakıf kurucularından biri de XV. yüzyıl devlet adamlarından Hacı İvaz Paşa’dır. İvaz Paşa, Bursa’da kurduğu vakfın gelirlerinden belli bir kısmının mühtediler için harcanmasını şart kılmış ve vakıf-mühtedi ilişkisini ortaya koymuştur. Bu şart vakıf hizmetlerine yeni bir boyut kazandırmıştır.Item Emsâlu’l-Kur’ân(Uludağ Üniversitesi, 1991) Bulut, Ahmet; İlahiyat Fakültesi; Arap Dili ve Belagatı BölümüBu konu, Kur’ân’a dair en mühim edebî nev’îlerden biridir. Dil, edebiyat ve tefsir âlimleri Emsâlu’l-Kur’ân ile üç şeyi kasdetmişlerdir: a) Kur’ân’da îrâd edilen meseller: Kur’ân’da bazı hususların kolay anlaşılması için, misaller verilmiştir. Fikrin, meselenin iyi ve doğru kavranması için îrâd edilen bu örnekler de "mesel" diye anılmıştır. Temsil ve teşbih yoluyla meydana gelen bu anlatıma belagat âlimleri "et- teşbîhu’l-murekkeb" veya "temsîl" demektedirler. Ayrıca günümüzde "el-mese-lu’l-kıyâsî" (c. el-emşâlu’l-kıyâsiyye) tabiri de kullanılmaktadır. el-Emsâlu’l-kıyâsiyye denilen ’sıfat, hâl ve kıssa’ ihtiva eden bu temsiller "vaşfi" ve "kışaşî" olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. "Hâlî” olanlar ise, "vasfı" gru bunda mütalaa edilmektedir.