Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi / Uludağ University Faculty of Arts and Sciences Journal of Social Sciences
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/5064
Browse
Browsing by Department "Felsefe Bölümü"
Now showing 1 - 17 of 17
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bilgisayarda felsefe eğitimi ve öğretimi(Uludağ Üniversitesi, 2007-06-01) Çüçen, A. Kadir; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüÇağımız koşullarında, teknolojinin günümüzdeki düzeyi ve sağladığı olanaklar doğrultusunda, felsefe çalışmalarında da bilgiye daha hızlı şekilde ulaşmayı sağlayıcı, dünya ölçeğinde iletişimi artırıcı katkısının olacağı tartışılmazdır. Bu bakımdan felsefe alanında teknolojik olanaklardan yararlanmak ve teknolojiyi işlevsel hale getirmek temel amacımızdır. Bu ihtiyaç ve gerekçelerden dolayı Felsefe Bölümü olarak hem akademik düzeyimizi sürekli yükseltmek, hem de çağa ve ülke şartlarına ve ihtiyacına uygun bir eğitim verebilmek için giderek gelişen teknolojik olanaklardan biri olan bilgisayarda eğitim ve öğretim olanaklarını kullanarak öğrencilerin bilgiye daha kolay ve hızlı ulaşmalarını amaçlamaktayız. Bilgisayarda yapılacak bazı felsefe derslerinin eğitimi ve öğretimi ile bireye daha kolay ve çabuk bir şekilde bilginin ulaşmasını ve geri dönüşümü sağlanacaktır. Konunun anlatımı klâsik ve bilgisayar biçiminde olmak üzere öğrenciye verilecek; daha sonra da öğrencinin evde ya da laboratuarda bilgisayar kullanarak yapacağı ödev ve vizeler hem kendisi hem de dersi veren öğretmen tarafından yine bilgisayar üzerinden denetlenecektir.Item Bursa’da bilim ve teknolojide sürdürülebilir projeler üreten sivil toplum kuruluşları (STK) arası diyaloğun geliştirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2016-01-31) Tüz, Melek; Çüçen, A.Kadir; Akçağlar, Sevim; Felsefe Bölümü; Tıbbi Mikrobiyoloji BölümüBu çalışmanın amacı, bilim ve teknoloji alanında “Akademisyenler ile sivil toplum kuruluşları arasındaki diyaloğun” sürdürülebilir projeler kapsamında kurulması, yerel yönetimlerin de katkılarını ve yardımlarını alarak diyalog ortamını geliştirmektir. Bu amaç doğrultusunda, öncelikle sivil toplum, diyalog, iş birliği, sürdürülebilirlik ve birlikte proje yapma kavramları üzerine teorik çalışma yapıldı. Sivil toplum kuruluşlarına çalışmanın amacını kapsayan bir anket uygulandı. Çıkan sonuçlar doğrultusunda sivil toplum kuruluşları ve üniversitelere, işbirliği ve diyalog geliştirilmesi konusunda durumun neler olduğu belirtilerek işbirliğin sürdürülebilirliği için öneriler sunuldu.Publication Charles Taylor’da içedönüklüğün kökenleri ve modern benlik kavrayışındaki yeri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-12-24) Berke, Zeynep; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe Bölümü; 0000-0002-1389-597XÇağımızın en etkili düşünürlerinden biri olan Charles Taylor’ın felsefesi, modernitenin girift yapısına ışık tutan, derin ve ufuk açıcı bir iç görü ile karakterize olur. İçinde yaşadığımız entelektüel paradigmanın, açık ve örtük sayısız öğeyi barındıran, muazzam ölçüde karmaşık bir yapı olduğuna dikkat çeken Taylor’a göre, moderniteye ilişkin sağlıklı bir kavrayışa sahip olmanın yolu, tüm bu öğeleri -tarihsel arka planlarını da hesaba katmak suretiyle- titizlikle analiz etmektir. Nitekim Taylor, başyapıtı olarak görülen ‘Benliğin Kaynakları’ adlı eserinde modern bireylerin benlik algılarının ve ahlaki çerçevelerinin şekillenmesinde rol oynayan öğelerin gelişim sürecinin izini sürmektedir. Bu çalışmanın amacı Taylor’ın “Benliğin Kaynakları”nda serimlediği ve felsefesinin bütünü içinde kritik öneme ve merkezi role sahip olan, içedönüklük analizini ortaya koymaktır. Ayrıca Taylor’ın modern bireyciliğin olumlu ve olumsuz yönlerine ilişkin tespitleri ve savunduğu sahicilik etiği anlayışı, modern içedönüklük analizi ile ilişkisi içinde tartışılacaktır.Item City as the resource of philosophy(Uludağ Üniversitesi, 2017-01-31) Yılmaz, Muhsin; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüThe relation between the concepts of philosophy and the city in the sense of the resource of philosophy is discussed and clarified. Why the philosophical manner of thinking which defined as “the causes of the creation or generation in the natural world should be searched in the frontier of natural world and the autonomous reason of man should be the only and adequate means” by Guthrie comes out form Ancient Greek instead of Ancient Egypt or other cultural realms? Agora which makes it possible to dispute in objectifying manner besides keeps also to think philosophically is an agent differs Ancient Greek form other similar cultures. One could talk in this sense about a parallelism between the philosophical manner of thinking and Ancient Greek’s way of life, i.e. Agora.Item Descartes’da görü, muhakeme ve metot: Aklın idaresi için kurallar ekseninde bir çözümleme(Uludağ Üniversitesi, 2013-01-31) Çıvgın, Ayşe Gül; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüDescartes genellikle, ünlü “cogito ergo sum” mottosuyla, modern felsefe ve epistemolojinin kurucusu olarak kabul edilir. İdrakın bu saf faaliyeti, her tür bilimsel ve felsefi sav için sağlam bir temel oluşturur. Bu makalede, ilk olarak, sözü edilen saf idrak faaliyetinin, Descartes’ın öncü eserlerinden Aklın İdaresi İçin Kurallar metninde “görü” olarak nitelendirilen faaliyete karşılık geldiği gösterilecektir. İkinci olarak, aynı metinde “görü” faaliyeti ile birlikte ele alınan “muhakeme” faaliyeti çözümlenecektir. Son olarak ise, her iki faaliyetin, Descartes’ın metot düşüncesi ile olan bağı irdelenecektir. Bu şekilde, Kurallar adlı eserin, Descartes’ın sonraki felsefe çalışmaları için temel oluşturduğu açığa çıkarılacaktır.Item Felsefenin zorunlu tarihselliği üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2008-06-01) Yılmaz, Muhsin; Felsefe BölümüFelsefe öğrenimi, felsefe çalışması ya da felsefe yapma... Felsefe ile hangi biçimde uğraşılırsa uğraşılsın, felsefe kendi tarihi ile koparılamaz bir bağımlılık ilişkisi içindedir. Hangi amaçla olursa olsun, gerek felsefe öğrenimi gerekse felsefe çalışması zorunlu olarak felsefe tarihine bakmayı gerektirir. Bunun nedeni, örneğin bilimin kendi tarihiyle olan ilişkisinden farklı olarak, felsefe problemlerinin hiçbir zaman belirli bir sona ya da sonuca ulaşamıyor olmalarıdır.Item Kant’ın etiğinde özerklik ve erek(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-01-31) Günenç, Saygın; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe Bölümü; 0000-0001-6189-7251Bu makalede Kant etiğindeki ana temalardan “özerklik” ve “erek” kavramlarını irdeleyeceğim. Kant ahlak teorisini koşulsuz kategorik imperatif ilkesine dayandırmasına rağmen, erek ve özerklik ideleri aracılığıyla erekselci bir özgürlük felsefesi geliştirir ve böylece “moralitenin en yüksek ilkesinin” kendi koyduğu yasalara tabi olan “kişilik” olduğunu göstermeye çalışır. Ahlak yasasının zemininin doğrudan özgürlük olduğu da göz önüne alınırsa, kişiliğin özerkliği daha büyük bir anlam kazanır. Ancak Kant böyle bir teoriden doğan içerimleri de dikkate alır. Ona göre kendilerinde erekler olan kişiliklerin iyiliği hayata geçirmek amacıyla moral ilişkiler kurduğu bir toplumu yaratarak ancak, insanlar bir yetkinliğe erişebilirler. Öte yandan bu iki kavramı çözümlerken Kant’ın etik felsefesine yöneltilen bazı suçlamalara da yanıt vermeye çalışacağım.Item Kant’s Theory of Knowledge and Hegel’s criticism(Uludağ Üniversitesi, 2000-06-01) Çüçen, A. Kadir; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüKant inquires into the possibility, sources, conditions and limits of knowledge in the tradition of modern philosophy. Before knowing God, being and reality, Kant, who aims to question what knowledge is, explains the content of pure reason. He formalates a theory of knowledge but his theory is neither a rationalist nor an empiricist theory of knowledge. He investigates the structure of knowledge, the possible conditions of experience and a priori concepts and categories of pure reason; so he makes a revolution like that of Copernicus . Hegel, who is one of proponents of the German idealism, criticizes the Kantian theory of knowledge for “wanting to know before one knows”. For Hegel, Kant’s a priori concepts and categories are meaningless and empty. He claims that the unity of subject and object has been explained in that of the “Absolute”. Therefore, the theory of knowledge goes beyond the dogmatism of the “thing-initself” and the foundations of mathematics and natural sciences; and reaches the domain of absolute knowledge. Hegel’s criticism of Kantian theory of knowledge opens new possibilities for the theory of knowledge in our age.Item Kant’ta aydınlanmanın olanağı olarak i̇nsana saygı(Uludağ Üniversitesi, 2000-06-01) Ürek, Ogün; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüBu yazıda, Kant’ın insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmayış durumundan kurtulması olarak tanımladığı aydınlanmanın olanağını, a priori bir duygu olan ahlâk yasasına saygı duygusunun sağladığı gösterilmeye çalışılacaktır. Çünkü, ahlâk yasasının öznesi insan olduğundan insana saygı duygusu olarak da nitelendirilebilecek olan bu duygu, ahlâk yasasının istemeyi belirleme amacıyla kendisinden önce gelebilecek olan bütün eğilimleri engellemesiyle ortaya çıkan, dolayısıyla tutkusal olarak nitelendirilen diğer bütün duygulardan ayrı olan bir duygudur. Saygı duygusunun bu özelliği, onun eylemlerde saf pratik aklın tek güdüsü olarak etkide bulunmasını sağlar. Bir kişi, en sıradan insanda bile bir dürüstlük olduğunu fark ederse, istese de istemese de o dürüst kişiye saygı duymaktan kendini alamaz. Kant’a göre insana saygı, aynı zamanda amacı kişileri aydın kişiler haline getirmek olan eğitimin de gerçekleşmesinin tek koşuludur. Çünkü ahlâksal bir eğitimin amacı, insana kendi değerini duymayı öğretmek, duyular dünyasına ait bir varlık olmasının ötesinde düşünülür dünyaya ait bir varlık da olduğunu göstermektir. Bu da, ancak ahlâklılık insan kalbi üzerine saf ahlâksal güdüler olarak sunulursa olanaklıdır. Ahlâklılık ne kadar saf olarak sunulursa, onun insan kalbi üzerinde gücü de o kadardır. Kişinin kendi mutluluğundan çıkan güdülerin her karışması, ahlâk yasasının insan kalbini etkilemesine bir engeldir. Bundan dolayı, kişinin duyusallığı üzerinde ahlâk yasasına saygı güdüsünün etkili olabilmesi için, kişiye ahlâksal bakımdan iyi eylem örnekleri vererek, onun buna doğrudan ilgi duymasını sağlamak gerekir.Item Kant’ta etik değerler olarak özgürlük ve saygı(Uludağ Üniversitesi, 2007-12-01) Ürek, Ogün; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüKant ahlâklılığın bir koşulu olarak duyguların belirleyici olmamasını gördüğü halde, bir duygu olan saygıyı ahlâklılığın temeli yapması, ilk bakışta bir çelişkiymiş gibi görülebilir. Bu çalışma, Kant’ın etik görüşünde ortaya çıkan bu görünüşteki çelişkinin, aslında bir çelişki olmadığını; Kant’ta saygının, tutkusal olarak nitelendirilen diğer bütün duygulardan farklı bir duygu olduğunu, yani ahlâk yasasından önce istemeyi belirleyen bir duygu değil, aksine ahlâk yasasının istemeyi belirlemesinden sonra ortaya çıkan, sonuç olarak bundan dolayı da bir etik kişi değeri olan özgürlükle doğrudan bağlantılı bir etik ilişki değeri olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır.Item Locke ve Hume'da bi̇lgi̇ni̇n kaynağı problemi(Uludağ Üniversitesi, 1999) Eren, Işık; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüThe philosophers John Locke and David Hume who lived in 18th century, investigated the structure of knowledge by focusing on human understanding, instead of the problem concerning the source of knowledge which had been inquired by the philosophers of 18th century. The main problem for those philosophers, i.e. , J.Locke and D. Hume, was "ide"; what is "ide", what are the structure and source of "ide". They inquired into this problem by taking into account the limits of human mind. According to John Locke, "ideas" which make up human reason are not innate. Human reason acquires "ideas" by sens and reflection. "ldeas" have two bases with regard to their sources. According to Hume, all reasoning concerning matter of fact seem to be founded on the relation of Cause and Effect. But, knowledge of this relation arises entirely from experience, when we find, that any particular objects are constantly conjoined with each other. Causes and Effects are discoverable, not by reason. but by experience. To recapitulate the reasoning: Every idea is copied from same preceding impression or sentiment; and where we cannot find any impression, we may be certain that there is no idea.Item Nietzsche’de “Güç İstemi” ve hakikat ilişkisi üzerine bir inceleme(Uludağ Üniversitesi, 2010-01-12) Becermen, Metin; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüBu yazıda, Nietzsche’nin gücü isteme düşüncesi üzerinde durulacaktır. Nietzsche’de gücü isteme yaşamın bütün alanına yayılmıştır. Gücü isteme aynı zamanda bir hakikati istemedir. Nietzsche’ye göre hakikat, bulunacak ve keşfedilecek bir şey değil, yaratılacak bir şeydir; oluşan bir şeye, dahası, aslında sonu olmayan bir fethetmeyi istemeye ad sağlayan şeydir. Nietzsche’nin dediği gibi, bu, “sonu olmayan bir süreç”tir. Bilgi denen her şey de insana ait olan perspektifli hakikatlerle, sonuna kadar bilinemeyecek hakikatlerle ilgilidir. Bu nedenle hakikati istemek belli bir perspektife sahip olmayı istemektir. Nietzsche bu düşüncesiyle kendi zamanına kadarki bütün felsefi geleneğe meydan okurken, bu felsefi geleneğin sahip olduğu hakikati istemenin gerçekte gücü isteme olduğunu söylemektedir. Ancak, ona göre, mutlak bir hakikat olamayacağı için, bir hakikate sahip olmak belirli bir perspektife sahip olmak demektir. Burada Nietzsche’nin bunu nasıl gerekçelendirdiği açık kılınmaya çalışılacaktır.Item Osmanlı fikir hayatında felsefî bir çaba: Felsefe Mecmuası(Uludağ Üniversitesi, 2015-12-01) Barış, Tayfun; Saliya, Derya Aybakan; Fen Edebiyat Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı BölümüBasın –yayın faaliyetleri içerisinde gazete yayıncılığı ile birlikte dergi/mecmua yayıncılığı da son derece önemli bir yer işgal etmektedir. Tanzimat dönemi ile birlikte batılı fikirlerin kısa sürede memleket içerisinde yerleşmesinde etkili olan dergiler; çok farklı konuları derinlemesine ele alarak halkın bilim, sanat, felsefe ve kültür sahalarında bilgi sahibi olmasını sağlamışlardır. II. Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle birlikte Osmanlı devletinde esmeye başlayan hürriyet rüzgârlarından dergiler de olumlu yönde etkilenmişlerdir. Bu bağlamda, düşünce yoğunluğu olan süreli yayınların ağırlıklı olarak ön plana çıkmış olduğu bu dönemdeki önemli dergilerden biri Felsefe Mecmuası’dır. Dergi, Baha Tevfik tarafından 1913 yılında İstanbul’da çıkarılmıştır.Item Toplumsal düzen oluşturmaya ilişkin üç yaklaşım: Kant, Popper ve Sartre(Uludağ Üniversitesi, 2003-06-01) Ürek, Ogün; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüBu yazı, aklı merkeze alarak toplumu düzenlemeyi amaçlayan üç farklı yaklaşımın ortaya koyduğu toplum tasarımlarından hangisinin ya da hangilerinin bilgisel bir temele sahip olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla, aklı biçimsel bir yapı olarak gören Kant’ın, aklı içerikli bir yapı olarak gören Popper’ın ve “dialektik akıl” olarak nitelendirdiği akıl anlayışıyla aklı bilgiyle varlık arasındaki ilgi olarak gören Sartre’ın toplum tasarımları serimlenerek, bu tasarımlardan Kant’ın toplum tasarımı önplana çıkarılacaktır. Kant’ın toplumsal düzen anlayışını dile getirdiği “amaçlar krallığı” düşüncesinin temeline koyduğu aklın ürünü olan ahlâk yasası, akıl sahibi olan bütün varlıkların istemelerini belirleyebilecek nitelikte olan bu tek yasa, onun toplum anlayışının bilgisel temelini oluşturur. Çünkü, Popper ve Sartre’dan farklı olarak, Kant’ta ahlâk yasasının varlıksal temeli olan akıl, nesnel geçerliliğe sahip olan, yani her insanda ortak olarak bulunan, insanı insan yapan biçimsel yapıdır. Başka bir ifadeyle Kant, nesnel geçerliliği, herkes için geçerliliği, toplum anlayışının merkezinde olan aklın temel özelliği olarak görür. Bununla da Kant, nesnel geçerliliği, bir varlık tarzı olarak düşüncede varolanlara ilişkin yargıların bilgiler olup olmadığının sınanabilmesi için bakılacak yer, temel yapar.Item Türkiye’nin çağdaşlaşma sorunu ve eğitim(Uludağ Üniversitesi, 2006-06-01) Yılmaz, Muhsin; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüBu çalışmada, Türkiye’nin yıllardır tartışmakta olduğu eğitim sorunları, çağdaşlaşma sorunu ile ilişkilendirilerek irdelenmektedir. Yabancı dil eğitimi, mesleki-teknik eğitim ya da öğretmen yetiştirme gibi eğitim sorunlarının uzun yıllardır tartışılıyor olmasına karşın, çözümlenmesi yerine giderek ağırlaşmasının nedenleri, eğitim politikaları ve uygulamaları yerine, eğitim ve bilim anlayış ve politikalarını da belirleyen çağdaşlaşmaya ilişkin temel tutumda temellendirilmeye çalışılmaktadır. Tüm sorunlarıyla birlikte sistemi, öğretime eklenen “asri” nitelemesi ile eğitime yüklenen “milli” nitelemesinin bağdaştırılamaması temelinde değerlendirirken, sonuç olarak söz konusu iki kavramın içeriklerinin yeniden tanımlanması gereğini öne çıkarmaktadır.Item Two traditions of modern epistemology(Uludağ Üniversitesi, 1999) Çüçen, A. Kadir; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüFelsefe, varlık, gerçeklik ve doğru bilgiyi araştırır; fakat Descartes'la başlayan modern felsefenin temel ilgi alanı varlık ve gerçeklikten çok, doğru bilgi olmuştur. Bu anlayış, doğru bilginin imkanını, kaynağını, kapsamını ve ölçütlerini sorgulayarak, doğru bilginin temelindeki en kesin ve apaçık olan ilkenin ortaya çıkartılmasını kendine amaç edinmiştir. Bu çalışma, modern epistemolojinin iki geleneğini ele alarak, bunları bazı yönlerden eleştirmeyi amaçlamıştır. Birinci geleneği oluşturan Descartesçi epistemolojiye göre, doğru bilgiye ulaşmak için, en kesin ve apaçık olanı doğrudan bir kavrayışla ortaya koymak gerekir. Bilginin temelindeki ilk ilkeyi araştıran kartezyen bilgi kuramına ternelci bilgi kuramı denilmektedir. Temeldeki ilk ilke en açık ve seçik bir kavrayışla ortaya konulduktan sonra, diğer bilgiler, ilk ilkenin kesinliğinden yola çıkarak elde edilir. Temelci bilgi kuramı Descartes sonrası modern kıta felsefesini de etkileyerek, Spinoza, Leibniz, Kant ve Husserl gibi birçok felsesefeci tarafından da savunulmuştur. Modern epistemolojinin ikinci geleneği ise, temelci geleneğe karşı çıkan Hegel tarafından öne sürülen anti-temelci bilgi kuramdır. Hegel'e göre, doğru bilgi en temeldeki ilkeden kalkarak elde edilemez, çünkü en temeldekini doğrulayacak veya yanlışlayacak bir başka ilkenin olması gerekir. Bu nedenle, bilgi bir tür durağan konumda değil, tam aksine bilgi kullanımdaki devingen süreçtir; çünkü bilgi, Mutlak Tin'in kendisini gerçekleştirme devinimindeki süreçte ortaya çıkar. Böylece doğru bilgi temelci yaklaşımla ancak kendisinin bir kısmını ortaya koyar. Doğru bilginin tümelliği, Mutlak'ın kendisini fark etme sürecini veren bir sistemde anlaşılabilir. Modern epistemolojinin iki geleneği de çeşitli yönlerle açıklandıktan sonra, çalışmamız bu iki geleneği birçok açıdan eleştiriye tabi tutmaktadır.Item Ulus, devlet ve yurttaşlık: Fransa Modeli(Uludağ Üniversitesi, 2012-01-12) Kaya, Funda Günsoy; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüBu çalışmanın merkezi problematiği, Fransa'da, sınırları belirsiz belli bir toprak parçasının teritoryal bir birlik olarak kutsal vatana (patrie); bu sınırlar dâhilinde aynı coğrafi alanda doğmuş olan, aynı coğrafi alanı paylaşan ve aynı yönetime tabi bir nüfus kitlesinin aynı siyasal haklara sahip insanların birlikteliği ve egemenliğin kaynağı olarak ulusa; ve sadakatin biricik objesi olarak mutlak egemen kralın otoritesinin ulusun siyasal iradesinin tezahürü ve bu iradenin aplikasyonunun garantörü olarak modern devlete dönüşüm sürecidir. Bu çalışma, Fransa’da bireysel kimliğin etnik-dini kaynağının yerini neden ve hangi süreçler sonunda egemenliğin taşıyıcısı, modern devletin normatif temeli ve sosyal entegrasyonun ve dayanışmanın modern formu olarak ulusal kimliğin aldığı sorusuna cevap vermeyi amaçlamaktadır. Bu soruya cevap ararken Liah Greenfeld’in tipolojisi esas alınmıştır.