2005 Cilt 24 Sayı 1-2-3-4
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13143
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 20
- Results Per Page
- Sort Options
Item Effects of feeding with molasses and vibrotal on some serum biochemical parameters and liveweight gains in lambs(Uludağ Üniversitesi, 2005-03-25) Polat, Ümit; Yalçın, Abdullah; Çetin, Meltem; Ak, İbrahim; Doğrutekin, Deniz; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.; Uludağ Üniversitesi/Ziraat Fakültesi.This study was performed to investigate the effects of feeding with molasses and vibrotal on biochemical blood parameters and live weight gain in lambs. For this purpose, forthy male weanling Merino lambs were used. The lambs were divided into four groups. Each group was fed with a different experimental diet containing various level of molasses or vibrotal (3% molasses, 6% molasses, 3% vibrotal and 6% vibrotal) for 56 days. Blood samples were collected on the days of 0 and 56th of the experimental period and biochemical analyses were performed. Body weight of each lamb was recorded at biweekly intervals. Among the groups, only urea values exhibited statistical differences (p<0.05). Glucose, cholesterol, total protein, urea levels and ALT, AST activities were found significantly different at various levels on the days of 0 and 56th of the experimental period in each group. While the liveweight gains were not different on the weighing days among groups, total liveweight gains had a statistical significance (p<0.05) between 3% molasses and 6% vibrotal groups. The results of the present study showed that feeding with molasses and vibrotal at various levels had no significant effect on the metabolisms of lambs and that vibrotal which is cheaper than molasses can be used instead of molasses. However, usage of vibrotal should be limited in the rate of 3 %, since the addition of 6 % vibrotal to diet decreases total liveweight gain and increases the serum urea levels.Item Influence of acute serious haemorrhagic shock on erythrocyte glutathione and sodium – potassium contents(Uludağ Üniversitesi, 2005-03-27) Yalçın, Murat; Galip, Nurten; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.The aim of the present study is to describe erythrocyte glutathione level and sodium – potassium contents at acute serious haemorrhage. The experiment was performed on adult male 15 Sprague-Dawley rats. Haemorrhage was performed by withdrawing a total volume of 2.1 ml of blood / 100 g body weight over a period of 10 min. Blood was collected twice; before haemorrhage and 1 hour after haemorrhage. Haemorrhage caused approximately 20 % decrease in hematocrit, red blood cells count, amount of haemoglobin and about 60 % decrease in mean arterial pressure but 46 % increase in heart rate. Interestingly, erythrocyte glutathione value does not change in pre- and post-haemorrhage. Moreover, haemorrhage increased plasma and erythrocyte sodium values but decreased plasma and erythrocyte potassium values. In conclusion, due to hemorrhagic shock, increased production of reactive oxygen species is a feature of haemorrhagic shock and decreased erythrocytes by haemorrhage can respond to oxidative stress by upregulating antioxidant defence in terms of increased production of glutathione. Moreover, the observed high sodium concentrations associated with a potassium decrease in red blood cell can be defect in cellular function due to severe hemorrhagic shock.Item Piliç etlerinde lipid oksidasyonu sonucu oluşan malonaldehit (MA) konsantrasyonları(Uludağ Üniversitesi, 2005-04-27) Oruç, H. Hüseyin; Cengiz, Murat; Kalkanlı, Ömer; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.; Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü.Lipid oksidasyonu, çiğ veya pişmiş et ürünlerinin buzdolabı ısısında ve dondurulmuş şartlardaki bozulma derecesini, dolayısıyla etlerin kalitesini gösteren en önemli parametrelerden biridir ve tiyobarbitürik asit ölçümüyle (TBA) belirlenmektedir. Lipid oksidasyonu, yüksek oranda doymamış yağ asidi bulunan ve ısı uygulanan piliçlerde kolayca oluşabilmektedir. Bu çalışmada, Bursa ve civarında bulunan askeri birliklerin tavuk eti ihtiyacını karşılamak üzere satın alınan piliç etlerindeki TBA düzeylerinin [µg malonaldehit (MA)/g numune olarak) belirlenmesi ve tüketici sağlığı açısından oluşturabileceği risklerin irdelenmesi amaçlanmıştır. MA konsantrasyonları, 2001-2004 yılları arasında, toplam 55 piliç numunesinde spektrofotometrik bir yöntemle belirlendi; minimal 0.007, maksimal 0.850 ve ortalama 0.248 µgMA/g olarak tespit edildi. Araştırmanın sonuçlarına göre, analizi yapılan piliç etlerindeki MA düzeylerinin insan sağlığı açısından bir risk oluşturamayacağı kanısına varıldı.Item Determination of oxytetracycline, penicillin G and sulphadimidine residues in cow milks in Bursa(Uludağ Üniversitesi, 2005-05-04) Oruç, H. Hüseyin; Sonal, Songül; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Oxytetracycline, penicillin G (benzylpenicillin) and sulphadimidine levels were analysed by highperformance liquid chromatography (HPLC) methods in 25 raw cow milk samples, which were collected from plain and mountain villages during March-April 2003 in Bursa province. None of the antibacterials were detected in the milk samples suggesting that the milk samples are not a risk for consumer health.Item Xylazine ile sedasyon oluşturulan köpeklerde xylazine antagonisti yohimbine’in etkinliğinin araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2005-05-06) Börkü, M. Kazım; Özkanlar, Yunusemre; Gürkan, Mehmet; Gazyağcı, Serkal; Hanedan, BaşakBir α2 adrenoreseptör agonisti olan xylazine köpeklerde üretral kateterizasyon, lavaj, ultrasonografi, radyografi, tıraş, banyo ve şirurjikal girişimlerden önce preanestezik olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır. Xylazine özellikle yaşlı, çok küçük yapılı ve çeşitli metabolik hastalıkları olan köpeklerde kullanıldığında hipotansiyon ve aritmi yaparak ölümlere yol açabilmektedir. Bu nedenle köpekler üzerinde yapılan maniplasyon tamamlandıktan hemen sonra yada maniplasyon tamamlanmadan köpeğin xylazine’in etkisinden çıkartılması gerekmektedir. Yohimbine, α2 adrenoreseptörleri bloke ederek, xylazine’in etkilerini ortadan kaldıran bir xylazine antagonistidir. Bu çalışma; yohimbine’in xylazine antidotu olarak etkinliğinin gözlenmesi amacıyla yapılmıştır. Bu çalışmanın materyallerini, farklı cinsiyette 24 adet melez köpek oluşturdu. Köpekler altışarlı dört gruba ayrıldılar. Bu gruplardan üçü deneme, biri kontrol olarak kullanıldı. Bütün köpeklere 2,2 mg/kg dozda intramuskuler (i.m.) xylazine enjekte edildi. Xylazine enjeksiyonundan hemen önce, hemen sonra ve 75. dakikaya kadar, 15 dakika aralıklarla köpeklerin pulzasyon, respirasyon ve beden ısıları belirlendi. Xylazine enjeksiyonundan sonra birinci gruptaki köpeklere 15, ikinci gruptakilere 30, üçüncü gruptakilere 60 dakika sonra 0,11 mg/kg dozda intravenöz (i.v.) yohimbine uygulanırken kontrol grubundakilere yohimbine uygulanmadı. Yohimbine verilen ve verilmeyenlerde uyanma ve ayağa kalkma süreleri belirlendi. Yohimbine enjekte edilen köpeklerde uyanma ve ayağa kalkma süreleri sırasıyla I. grupta; 92±22,59, 116.33±29,65, II. grupta; 109±4,56, 136,5±15,28, III. grupta; 55±8,49, 91,66±12,11 saniye, kontrol grubunda; 76,7±9,02, 92,50±8,22 dakika olarak belirlendi. Sonuç olarak, yohimbine’in xylazine’le oluşturulan sedasyonun sonlandırılmasında yan etkileri çok az olan bir antagonist olduğu, xylazine ile sedasyona girmiş köpeklerin yohimbine uygulandığında herhangi bir komplikasyon oluşmadan sedasyondan çıkarak ayağa kalkıp yürüdükleri gözlendi.Item Siklik ve asiklik anöstruslu sütçü düvelerde ovsynch veya PRID + pGF2 α + PMSG uygulamalarının reproduktif performans üzerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2005-05-06) Nak, Yavuz; Nak, Deniz; İntaş, Kamil Seyrek; Tek, Hasan Basri; Keskin, Abdülkadir; Tuna, Bilginer; Kumru, İsmail Hakkı; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu çalışmanın amacı 17 – 18 aylık oldukları halde östrüsleri gözlemlenememiş sütçü düvelerde, ovsynch (n:34) veya PRID + PGF2α + PMSG (n:33) olmak üzere iki farklı hormonal uygulama yönteminin, östrüslerin tespiti, dağılımı ve ilk tohumlama gebelik oranları üzerine etkisini belirlemektir. İlk gruptaki düvelere, 0. gün GnRH enjeksiyonu, 7 gün sonra PGF2α enjeksiyonu, 48 saat sonra ikinci GnRH uygulaması ve 12 saat sonra suni tohumlama yapıldı. İkinci grupta ise, 0. gün PRID, 7. gün PGF2α im, 9. gün PRID’lerin uzaklaştırılması ve 500 IU PMSG im ve 56. saatte suni tohumlama uygulandı. Östrüsler günde 3 kez takip edildi. Son hormonal uygulamaları izleyen 4 gün içerisinde östrüs tespit oranları, birinci.grupta, %29.41, ikinci grupta, %72.72 olarak belirlendi (P<0.001). İlk tohumlama gebelik oranları grup 1 ve grup 2’de sırasıyla %58.82 ve %48.48 olarak tespit edildi. Ovsynch grubunda gözlenebilen östrüsler son uygulamayı takip eden ilk 24 saat diğerlerinde ise 48 saat içinde yoğunlaştı.Item Siklik ve asiklik anöstrüslu ineklerde ovsynch ve ovsynch + cosynch uygulamalarının gebelikler üzerine etkilerinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2005-05-30) Nak, Yavuz; Nak, Deniz; Karakaş, Emin; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.; Uludağ Üniversitesi/Yenişehir Meslek Yüksek Okulu.Bu çalışmanın amacı doğum sonrası kızgınlıkları gözlenemeyen sütçü ineklerde, GnRH + PGF2α + GnRH ve ikinci GnRH uygulamasını izleyen 16. saatte tohumlama (Ovsynch yöntemi), GnRH + PGF2α + GnRH ve ikinci GnRH uygulaması ile aynı anda ve 16 saat sonra olmak üzere çift tohumlama (Cosynch yöntemi + Ovsynch yöntemi) şeklindeki iki farklı hormonal uygulama metodununun ilk tohumlama gebelik oranı üzerine etkilerini karşılaştırmaktır. Laktasyonda bulunan ve kızgınlıkları gözlenemeyen 84 baş sütçü inek tedavi grupları içerisine rasgele olarak dağıtıldı. Grup I (Ovsynch) (N: 41)’deki ineklere, 0. günde 10 µg busereline acetate (GnRH), yedinci günde 25 mg dinoprost trometamine (PGF2α analoğu), dokuzuncu günde 10 µg busereline acetate uygulandı ve ikinci GnRH uygulamasını izleyen yaklaşık 16. saatte sun’i tohumlama yapıldı. Grup II (Ovsynch + Cosynch) (N: 43)’deki ineklere, 0. günde 10 µg busereline acetate (GnRH), yedinci günde 25 mg dinoprost trometamine (PGF2α analoğu), dokuzuncu günde 10 µg busereline acetate uygulandı ve ikinci GnRH uygulaması ile aynı anda ve izleyen yaklaşık 16. saatte olmak üzere çift sun’i tohumlama yapıldı. Gebelikler sun’i tohumlamaları izleyen 50. günde rektal muayene ile belirlendi. İlk tohumlama gebelik oranları grup I ve II için sırasıyla % 58.5 ve % 44.1 olarak tespit edildi. İlk tohumlama gebelik oranları açısından grup I ve grup II arasında istatiksel fark belirlenmedi. İlk tohumlama gebelik oranı grup I’de grup II’ye göre daha fazla olma eğilimindeydi. Bununla birlikte grup II’deki asiklik inek oranı grup I’den daha fazlaydı. Sonuç olarak grup II’de yapılan çift tohumlama grup I’deki tek tohumlamaya göre ilk tohumlama gebelik oranları üzerine ilave bir katkı yapmadı. Büyük bir olasılıkla ilk tohumlama gebelik oranındaki farklılık grup II’deki asiklik inek oranının grup I’deki asiklik inek oranına göre fazla olmasından kaynaklandı.Item Ovsynch, PRD + PGF2α + PMSG ve norgestomet içeren kulak implantı + PGF2α + PMSG ile sağıtılan siklik ve asiklik anöstrüslü sütçü ineklerde kızgınlık ve gebelik oranlarının karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2005-05-30) Nak, Yavuz; Nak, Deniz; İntaş, Kamil Seyrek; Tek, Hasan Basri; Keskin, Abdülkadir; Tuna, Bilginer; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu çalışmanın amacı, doğum sonrası kızgınlıkları gözlenemeyen sütçü ineklerde PRID + PGF2α + PMSG, Norgestomet içeren kulak implantı + PGF2α + PMSG, Ovsynch olmak üzere üç farklı metodun östrüs tespit ve gebelik oranları, uyarılmış kızgınlıkların dağılımı üzerine etkilerini karşılaştırmaktır. Yirmi beş sütçü işletmede bulunan doğumunun üzerinden en az 60 gün geçmesine rağmen östrüsleri gözlenememiş 331 sütçü inek rasgele olarak uygulama gruplarına dağıtıldı. I. Grup; PRID’ler yerleştirildi (0. gün), 7. günde PGF2α uygulandı, 9'uncu günde PRID’ler çıkarıldı ve 500 IU PMSG im olarak uygulandı. PRID’lerin çıkarılmasını izleyen yaklaşık 56. saatte sun’i tohumlamalar yapıldı. II. Grup; Sıfırıncı günde norgestomet içeren kulak implantları yerleştirildi ve aynı anda norgestomet ve oestradiol valerate içeren enjektabl solüsyon ve 7 gün sonra PGF2α im olarak uygulandı. Dokuzuncu günde implantlar çıkarıldı ve 500 IU PMSG im olarak enjekte edildi. Kulak implantlarının uzaklaştırılmasını izleyen yaklaşık 56. saatte sun’i tohumlamalar yapıldı. III. Grup; Sıfırıncı günde GnRH, 7. günde PGF2α, 9'uncu günde GnRH im olarak uygulandı. Sun’i tohumlamalar son GnRH uygulamasını izleyen yaklaşık 16. saatte yapıldı. Östrüsler hormonal uygulamaların bitiminden itibaren 5 gün süreyle günde 2 kez takip edildi. Östrüs tespit oranları Grup I, Grup II, Grup III’de sırasıyla % 60.36, % 50.45, % 22.93 olarak belirlendi. Östrüs tespit oranlarının Grup I ve Grup II’de, Grup III’e nazaran istatistiksel açıdan önemli olacak düzeyde yüksek olduğu görüldü. İlk servis gebelik oranları Grup I, Grup II ve Grup III’de sırasıyla % 39.63, % 45.94, %42.20 olarak belirlendi. Ovsynch grubunda gözlenebilen östruslar hormonal uygulamaların bitimini izleyen ilk 24 saat içerisinde, diğer gruplarda ise ikinci günde yoğunlaştı.Item Alterations in some blood parameters after high level ethanol ıntake(Uludağ Üniversitesi, 2005-06-07) Yağcı, Artay; Yalçın, Murat; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.The effects of high level ethanol intake on some blood parameters over a 50 days period were examined in 36 Sprague Dawley rats divided into 3 treatment groups: Ad libitum fed control group (n=12), sucrose group (n=12) fed with solution of sucrose so calorie intake equated with the ethanol group, and ethanol group (n=12) added ethanol (15 % v/v) in drinking water. Significant decreases (p<0.05) were noted in ethanol group’s white- and red-blood cell counts, haemoglobin concentration, erythrocyte diameter, erythrocyte sodium and potassium levels, while significant (p<0.05) increases were observed in their mean corpuscular volume and mean corpuscular haemoglobin levels. No changes were observed in hematocrit level. Results of this study suggest that high level ethanol intake in rats causes alterations in blood cells count and in erythrocyte diameter and in erythrocyte element composition and this negative effect of ethanol on blood parameters did not stem from the energy of ethanol.Item Kuzularda doğum ağırlığının kalite göstergesi olarak kullanılması ve bunu etkileyen faktörlerin Taguchi yaklaşımı ile incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2005-12-20) Doğan, İsmet; Doğan, NurhanÜretim, insan gereksinmelerinin doğa tarafından tam olarak karşılanamaması sonucu ortaya çıkan bir faaliyet, kalite ise bir ürün veya hizmetin özelliklerinin insan topluluklarının istek potansiyelini karşılayabilme derecesi olarak tanımlanmaktadır. Kalite mutlak anlamda en iyi demek değildir. Amaca göre kalite kavramından anlaşılması gereken şey değişebilir. Büyümeyi karakterize eden özellikler doğum ağırlığı ve çeşitli dönemlerdeki canlı ağırlıklardır. Gerek kuzuların doğum sonrası dönemdeki büyüme hızına etkisi yönünden gerekse ananın üretim gücünü ifade etmesinden dolayı, büyüme ile ilgili olarak bir canlının doğum ağırlığı ile çeşitli dönemlerindeki canlı ağırlıkları kalite göstergesi olarak kullanılabilir. Çalışmanın amacı, doğum ağırlığının kalite göstergesi olarak dikkate alındığı Ramlıç ve Sakız X Kıvırcık (F1) kuzularda genotip, cinsiyet, ana yaşı (2 ve 6 yaş) ve doğum tipi (tek, ikiz) faktörlerine ait etkilerin Taguchi yaklaşımı ile incelenmesidir. Çalışmada, Türkiye’de Ramlıç ve Sakız X Kıvırcık (F1) ırklarında büyüme ile ilgili olarak bilimsel dergilerde yayımlanan ve Taguchi deneme düzenine uygun çalışmalardan elde edilen bilgiler kullanılmıştır. Yapılan analiz sonucunda, çalışmada dikkate alınan Ramlıç ve Sakız X Kıvırcık (F1) kuzulara ait doğum ağırlığının şekillenmesi ile ilgili olarak öncelik sırasına göre doğum tipi, genotip, cinsiyet ve ana yaşının etkin rol oynadığı belirlenmiştirItem Etlik piliçlerde hidrate sodyum kalsiyum aluminosilikat’ın kursak içi yolla uygulanan enrofloksasinin farmakokinetiği üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2005-12-27) Şahan, Seyhan; Kaya, SezaiBu çalışmada, yemlerinde %1,5 hidrate sodyum kalsiyum aluminosilikat (HSCAS) içeren ve HSCAS içermeyen yemle beslenen etlik piliçlerde, enrofloksasinin farmakokinetiği incelenmiştir. Çalışmada 28 günlük 21 erkek civciv kullanılmıştır. Her birinde 7 hayvan olmak üzere üç grup (Grup 1-3) oluşturulmuştur. Grup 1 ve 2’deki hayvanlar HSCAS içermeyen, Grup 3’teki hayvanlar ise %1.5 HSCAS içeren yemle 3 gün beslenmiştir. Enrofloksasin, 10 mg/kg dozda, Grup 1’deki hayvanlara damar içi, Grup 2 ve 3’tekilere kursak içi yolla uygulanmıştır. İlacın plazmadaki yoğunluklarının belirlenmesi amacı ile ilaç uygulamasını takiben, Grup 1’dekilerden 0,083-36 saatler arasında, Grup 2 ve 3’tekilerden 0,25-36 saatler arasında heparinli tüplere kan alınarak plazmaları ayrılmıştır. Plazmada ilaç yoğunluklarının tespitinde agar jel disk diffüzyon metodu kullanılmıştır. İlacın Dİ verilmesini takiben belirlenen plazma yoğunluğu-zaman eğrisinden ilacın vücutta 2-bölmeli dışarıya açık modele göre dağıldığı anlaşılarak farmakokinetik hesaplamalar buna göre yapılmıştır. Sonuç olarak, toksin bağlayıcı olarak yeme katılan HSCAS’ın, enrofloksasinin kursak içi yolla uygulanması durumunda, emilimini önemli ölçüde engellediği belirlenmiştirItem New chalicotheriidae (perissodactyla-mammalia) fossil from the middle miocene of turkey (Bursa-Orhaneli)(Uludağ Üniversitesi, 2006-01-23) Yıldız, Bahri; Onar, Vedat; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.The Chalicotheriidae fossils described in this paper were found by a certain Mustafa Özyıldız during clay subsoil cleaning at the coal-mine Bursa-Orhaneli (Burmu) in Western Anatolia. The duplex bone (joint middle and proximal phalanx) belongs most probably to the second digit of the manus. The epiphyseal parts of vertebrae found among the fossils point to a young animal of the assumed Ancylotherium species. All bones – with the exception of duplex and metacarpal II – are too fragmented. However, the authors are strongly inclined to believe that they are either of Metaschizotherium or Ancylotherium origin. In particular duplex and metacarpal II are considered the most characteristic bones for such an attribution. The teeth among the fossil material are those of Chalicotheriidae which contributed to the conclusion that the remains are to be classified as those of Metaschizotherium species.Item Mikotoksinler ve tanı yöntemleri(Uludağ Üniversitesi, 2006-02-23) Oruç, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Küf üremesi ve mikotoksin oluşumu, ürün kompozisyonu, sıcaklık, nem, havalandırma, insektlerin verdiği zararlar ve küfün spor miktarı gibi faktörlerin etkileşimlerine bağlı olarak gıda, yem ve yem hammaddelerinde şekillenebilmektedir. Tarımsal ürünlerin dörtte biri ciddi boyutta mikotoksinlerle kontaminasyona uğrayabilmektedir. Mikotoksinler çeşit ve miktarlarına bağlı olarak kontamine gıda ve yemleri tüketen insan ve hayvanlarda sağlık problemleri oluşturabilmekte, ayrıca bu ürünlerin ihracatı da olumsuz etkilendiğinden büyük ekonomik kayıplara neden olabilmektedir. Bu nedenlerle, tarımsal ürünlerde mikotoksinlerin rutin kontrolleri için mikotoksinlerin öneminin ve tanı yöntemlerinin iyi bilinmesi gereklidir.Item Et parçalama ünitelerinde ve beyaz peynir üretiminde çalışan personel ellerinin hijyenik durumunun değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2006-02-27) Temelli, Seran; Şen, M. K. Cem; Anar, Şahsene; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Et parçalama üniteleri ve beyaz peynir üretiminde çalışan personel ellerinin hijyenik durumunun değerlendirilmesi amacıyla yapılan çalışmada, 2’şer adet kasap dükkanı ve hipermarket ile 2’şer adet mandıra ve süt fabrikası çalışanlarından üretim esnasında alınan toplam 80 adet örnek, toplam aerobik mezofilik bakteri, koliform bakteriler, Escherichia coli (E. coli), Enterobacteriaceae, stafilokoklar, koagülaz pozitif stafilokoklar ile maya ve küf sayıları yönünden incelendi. Koliform bakteriler, kasap dükkanları ve mandıralarda çalışan personelin ellerinde ortalama 103 kob/ml düzeyinde bulundu. E. coli’nin kasap çalışanlarında % 37.5, mandıra çalışanlarında ise % 28.5 oranında, hipermarket ve süt fabrikası çalışanlarında tespit edilebilir düzeyin altında olduğu ortaya konuldu. Kasap dükkanları ve hipermarketler ile mandıra ve süt fabrikalarında çalışan personel ellerinde stafilokokların sayısının sırasıyla ortalama 104 , 103 , 105 ve 104 kob/ml seviyelerinde bulunduğu; koagülaz pozitif stafilokokların ise kasap dükkanları ve mandıralarda çalışan personel ellerinde % 40 düzeyinde, süt fabrikalarında çalışan personel ellerinde ise % 5 düzeyinde olduğu tespit edildi. Çalışmanın sonucunda, özellikle kasap dükkanları ve mandıralarda çalışan personelin temel kişisel hijyen bilgilerinden yoksun olduğu; hipermarket ve süt fabrikalarında çalışan personelin ise almış oldukları hijyen eğitimleri sonucu öğrendiklerini uygulamada bir takım eksikliklerinin olduğu ortaya konuldu.Item Soğuk olarak tüketime sunulan bazı hazır gıdaların mikrobiyolojik kalitelerinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2006-02-27) Temelli, Seran; Sen, Cem; Evrensel, Süreyya Saltan; Yüksel, Nur; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.; Uludağ Üniversitesi/Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu.Çalışmada, toplam 60 adet soğuk olarak tüketime sunulan hazır gıda örneği (Rus salata, İtalyan salata, Danish salata, tavuk salata, kadınbudu köfte ve arnavut ciğeri) mikrobiyolojik olarak toplam aerobik mezofilik bakteri, koliform bakteriler, E. coli, Enterobacteriaceae, enterokoklar, stafilokoklar, koagülaz pozitif stafilokoklar, maya ve küf, sülfit indirgeyen anaerob bakteriler ve Salmonella spp. yönünden incelenmiştir. Analizler sonucunda, örnek türlerine bağlı olarak toplam aerobik mezofilik bakteri sayısı 105 -107 kob/g, koliform bakteriler 103 -105 kob/g, Enterobacteriaceae 103 -104 kob/g, enterokoklar 103 -104 kob/g, stafilokoklar 103 -105 kob/g, maya ve küf sayısı da 103 -104 kob/g düzeyleri arasında saptanmıştır. Ayrıca, incelenen örneklerde sülfit indirgeyen anaerob bakterilerin sayısının saptama sınırının altında olduğu tespit edilmiş, Salmonella spp. varlığına rastlanılmamıştır. Sonuç olarak, soğuk tüketime sunulan hazır gıdaların mikrobiyolojik kalitesinin düşük ve değişen oranlarda E. coli ve koagülaz pozitif stafilokokları içermesi nedeniyle halk sağlığı yönünden riskli olduğu belirlenmiştir.Item Biyolojik silah olarak hemorajik fever virusları: Teşhis, tedavi ve kontrol(Uludağ Üniversitesi, 2006-02-27) Kale, Mehmet; Mor, FirdevsHemorajik Fever Virus (HFV)’ları, zoonotik özellik taşıyıp insanlarda “Viral Hemorajik Fever Sendromu” na neden olurlar. Bu viruslar içinde arenaviruslar, bunyaviruslar, flaviviruslar ve filoviruslar yer almaktadır. HFV’ları, Rusya, Amerika Birleşik Devletleri ve Kuzey Kore tarafından biyolojik silah olarak kullanılmıştır. Bu derlemede, biyolojik silah ajanı olarak kullanılan ve biyoterörizme hizmet edebilecek HFV’ları için çeşitli kamu, özel ve askeri kurum ve kuruluşlarca uygulanılan ve yeni geliştirilen teşhis, tedavi ve kontrol yöntemleri açıklanmıştır.Item Assessment of microbiological contamination factors in frozen stuffed snail processing stages(Uludağ Üniversitesi, 2006-02-28) Günşen, Uğur; Dokuzlu, Uğur; Temelli, Seran; Şen, M. K. Cem; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.In this study, six predetermined processing stages and six possible contamination sources in frozen stuffed snail production were examined for the enumeration of total aerobic mesophilic bacteria, coliforms, Escherichia coli (E. coli), coagulase positive staphylococci and for the detection of Listeria spp. and Salmonella spp. Results revealed that the cooling stage was a major contamination factor. Also, shells, although ‘pasteurized’, seemed to be one of the causes for the increases in the final microbial counts of the product. Another minor source for recontamination was determined as the cooling vat. Improvements were recommended for more effective technology applications, which would eliminate risks for contamination for the product.Item Heat treated Turkish style sucuk: Evaluation of microbial contaminations in processing steps(Uludağ Üniversitesi, 2006-02-28) Temelli, Seran; Anar, Sahsene; Sen, M. K. Cem; Beyaz, Devrim; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.In this work, we determined the trends in contaminations for important microbial groups in heat treated Turkish style sucuk processing and verified the contamination routes for these groups. Samples were taken from deboned and cubed meat, post-blending and kneading, post-grinding, post-filling and from the final product after heat treatment. We also analysed samples of spices, casing, knife, meat cutting surface, batter vat, grinding machine, filling machine, workers’aprons, workers’ hands, potable water used in the plant and production and cold room area air as possible origins for contamination and/or recontamination. Statistical data revealed the following enlisted sources as primary agent(s) of contamination at indicated steps: knife (enterococci, p<0.001), meat cutting surface and cold room area (total aerobic mesophilic bacteria, p<0.05) in deboning; spices (enterococci, yeast and mold, p<0.01) in post-blending; batter vat (yeast and mold, p<0.05) and grinding machine (enterococci, p<0.001) in post-grinding; filling machine (total aerobic mesophilic bacteria, p<0.05; coliform, p<0.01) and casing (coliform, p<0.01; yeast and mold, p<0.001) in post-filling. Workers’ hands were very important contamination/recontamination sources in blending (enterococci, staphylococci, yeast and mold, p<0.05), in grinding (enterococci, p<0.001; staphylococci, p<0.05) and in filling (coliform, p<0.001) steps.Item Determination of seroprevalence of listeria monocytogenes antibodies in cattle in bursa province of Turkey(Uludağ Üniversitesi, 2006-03-07) Babur, Cahit; Kılıç, Selçuk; Kennerman, Engin; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.To determine the seroprevalance of antibodies to L. monocytogenes in cattle in Bursa province of Turkey was aimed in this study. Two hundred nine, aged 1-5 years, healthy Holstein cattle were randomly selected from 6 different districts and after clinical examination blood samples were collected. The herd size (number of cattle in each herd) and the animals fed silage were recorded. Antibodies to L. monocytogenes were determined by agglutination test according to the method described by of Osebold et al. Hematological parameters (white blood cell count, circulating red blood cell count, hematocrit and differenciated cell counts) were analyzed. Antibodies to L. monocytogenes were found in 101 (48.3 %) of the 209 cattle tested. Of 209 cattle tested 54 (25.8%) had 1/50, 74 (35.4%) had 1/100, 23 (11.0%) had 1/200 and 4 had (1.9%) 1/400 agglutination titer whereas no agglutination was detected in 54 (24.88%) cattle. 53.7% (58/108) of female and 42.5% (43/101) of male cattle have been found to be seropositive. The seropositivity in silage fed cattle (57.5%, 92/160) was found statistically higher than cattle that were not feed silage (18.3%, 9/49) (p<0.001). The higher seropositivity (55.8%) was observed in cattle from large herd size (50 – 100 cattle). As a result, in this study seroprevalence of antibodies to Listeria monocytogenes in cattle in Bursa province of Turkey was found as 48.3 % and it was concluded that silage feeding is an important factor in the epidemiology of listeriosis. Larger and detailed prophylactic studies must be planned to control this zoonosis infection for animal and human healthItem Köpeklerde xylazine uygulamasına bağlı gelişen bulantı ve kusmanın önlenmesinde antihistaminik kullanımı(Uludağ Üniversitesi, 2006-04-04) Börkü, M. Kazım; Özkanlar, Yunusemre; Hanedan, Başak; Ural, KeremBir α2 adrenoreseptör agonisti olan xylazine uygulamasına bağlı olarak köpeklerde bradikardi, hipotansiyon, hipopnea, bulantı ve kusma gibi yan etkiler görülebilmektedir. Bu çalışma xylazine hydrochloride’e bağlı oluşan bulantı ve kusmanın önlenmesinde bir H1 reseptör antagonisti olan mepyramine maleate’ın etkinliğinin araştırılması amacıyla yapıldı. Çalışmada 30 köpek kullanıldı ve köpekler 10’arlı 3 gruba ayrıldı. Çalışmada antihistaminik uygulamasının yapıldığı an 0. dakika kabul edilerek, birinci guruptakilere 1 mg/kg, ikinci gruptakilere 2 mg/kg dozda intramuskuler (i.m.) mepyramine ve üçüncü gruptakilere ise eşit miktarda i.m. serum fizyolojik enjeksiyonu yapıldı. Bütün köpeklere bu enjeksiyonlardan 20 dakika sonra 2,2 mg/kg dozda i.m. xylazine enjekte edildi. Xylazine enjeksiyonundan sonra birinci ve ikinci gruptakilerden birer köpek kusarken üçüncü gruptakilerden sekiz köpek kustu. Üçüncü gruptakilerden dokuzunda bulantı gözlenirken, birinci grupta 2 ve ikinci grupta 3 köpekte bulantı saptandı. Birinci ve ikinci gruplarda mepyramine uygulamasından sonraki 40., 60. ve 80. dakikalarda (xylazine uygulamasından sonraki 20., 40. ve 60. dakikalar) pulzasyon ve respirasyon önemli (P<0,001) oranda düşerken, beden ısılarındaki düşüşün istatistiksel önemi yoktu. Sonuç olarak, köpeklerde mepyramine’in xylazine’e bağlı bulantı ve kusmanın önlenmesinde etkili olduğu, diğer parametrelerde istatistik önemi bulunan bir değişikliğin olmadığı belirlendi.