2005 Bahar Sayı 4
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/16364
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 13 of 13
- Results Per Page
- Sort Options
Item Modern bilim ve kapitalizmin erken bir eleştirisi: J. J. Rousseau'nun felsefesi(Uludağ Üniversitesi, 2005) Mollaer, FıratBu çalışmada, Rousseau' nun felsefesi modern bilim ve kapitalizme yönelik eleştirisi bağlamında ele alınmıştır. Modern bilim ve kapitalizm, modernizmin asli bileşenleri olarak, paylaştıkları evren tasarımıyla modern dünyanın biçimlenmesinde önemli etkiye sahiptir. Rousseau, bu dünyaya ilk etkili eleştiriyi yönelten filozoflardandır. O, genellikle anlaşıldığı Üzere, sadece devrimlere ilham vermiş, 'genel irade' kuramının sahibi bir siyaset filozofu değil , etkisi 16. yüzyıldan itibaren perçinlenen bir dünya görüşünün analizini yapmış bir filozoftur. Modern bilim ve kapitalizm ilişkileri, modernizm içinde kapitalizmin yeri, bu çalışmanın anahtar konularıdır.Item Jacques Derrida'nın, Hegel'in 'aufhebung' (ortadan kaldırma) kavramını soruşturması üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2005) Ege, RagıpHegel'in gözünde Aufhebung kavramı, felsefi kavramların içinde en kurgul (spekulativ) nitelikli kavramdır. Georges Bataille da, Alexandre Kojeve'in etkisinde sürdürdüğü Hegel' in felsefesini soruşturma uğraşısı boyunca bu kavramın üzerinde özellikle durur. Bataille' ın Hegel'i okuma ve anlama tarzını konu edinen Derrida' nın '"Sınırlı Ekonomi den Genel Ekonomiye. Sakınımsız Bir Hegelcilik (De l' ekonomie restreinte a l'economie generale. Un hegelinisme sans reserve)"' adlı metni, bu yüzden, Aufhebung kavramı üzerinde yoğunlaşan bir eleştiriyle sona erer. İncelememizde Derrida’nın "deconstruction" (sökme) yönteminden esinlenerek Hegel' in bu temel kavramını çözümlemeye çalışıyoruz.Item Avrupa'da ışıklar yüzyılı ve siyasetin özerkleşmesi(Uludağ Üniversitesi, 2005) Şenşekerci, Erkan; Uludag Üniversitesi/Egitim Fakültesi.Yalnızca düşünsel söylemler üzerinden okunduğunda, Işıklar Yüzyılı' nın Ortaçağın reddi ve Antik Çağ'ın apolojisi üzerine kurulduğu görülmektedir. Bununla birlikte, Avrupa'nın toplumsal ve ekonomik zeminlerindeki gelişmeler açısından yapılacak bir okuma ise önümüze Aydınlanma'nın başlangıç noktasının feodalite olduğu yönünde farklı bir gerçeklik koymaktadır. Çünkü Aydınlanma, özünde feodal üretim tarzından kurtuluş ülküsünü içeren uzun soluklu bir savaşımın ürünüdür ki bu feodalite karşıtı muhalif toplumsal gurupları yaratan da yine feodalitenin kendisidir. Simgesel olarak "kentlilik ve burjuvazi" kavramlarıyla özdeşleşen bu muhalefet, feodal üretim biçimini tasfiye edebilmek amacıyla piyasaları özgürleştirmekle kalmamış , bu amacını gerçekleştirebilmek için insanın özgürleşmesine de yönelmiştir. Rönesans döneminde aklın ve bedenin özgürleştirilmesiyle başlayan hu süreç, Aydınlanma Çağı da denilen Işıklar Yüzyılı' nda toplum ve siyasetin özerkleşmesiyle sonuçlanmıştır. Bununla birlikte, Aydınlanma ile kazanılmış olan ilke ve değer, 19. ve 20. yüzyılın demokratikleşme süreçleri içinde burjuvazi lehine yozlaştırılacak ve ortaya çıkan sonuçlar hem Avrupa' nın kendisi açısından hem de küresel düzeyde olumsuz etkiler yaratacaktır.Item Kant felsefesinde metafizik ve insan doğası(Uludağ Üniversitesi, 2005) Ketenci, TaşkınerKant'a göre insan türünün metafiziğe "doğal bir eğilim"i vardır . Yani insan türünün üyeleri ellerinde olmaksızın dünyanın ötesinde bulunan nesneler olarak Tanrıyı , ruhun ölümsüzlüğünü ve özgürlüğü tasarlar ve bunların kendisinin bilgisini ortaya koymak isterler. Oysa insanın bilme yetilerini oluşturan duyusallık ve anlama yetisi yalnızca deney alanı için kullanılabilirler. Dolayısıyla, fizik-ötesi nesnelerin bilimi olanak sızdır. Kant'a göre aklın metafiziğin nesneleri olan ideleri üretmesinin bilgisel değil, ahlaksal bir amacı vardır. Yani insan, dünyadaki sonlu varoluşunu Tanrı, ruh ve özgürlük ideleri ile güvence altına almak ister. Metafizik, insanın sonlu varoluşunun bilincinden ve bu varoluşu güvence altına almak isteğinden doğar.Item Max Scheler ve insan(Uludağ Üniversitesi, 2005) Cıvgın, Ayşe Gül; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.Max Scheler insanın kendisinin ne olduğuna dair 20.yy. da açık seçik bir fikre sahip ol unmamasını önemli bir problem olarak görür ve bugün dahi geçerli olabilecek bir noktayı işaret eder. Bu da insanın bir akıl varlığı olmaktan daha fazla bir şey olduğudur. Ona göre insan Geist varlığıdır. Geist antropolojisinin keskin düalizminin ortaya çıkardığı problemler bir yana bırakıldığında, Geist'la ilgili ifade edilmek istenenlere dikkatle baktığı mızda, bugün dahi içinde bulunduğumuz çıkmazları ve nedenlerini saptamaya ışık tutabilmiş olduğu görünmektedir.Item Bilim, teknoloji ve sanat üzerine: Martin Heidegger düşüncesinde bir yolculuk(Uludağ Üniversitesi, 2005) Gündüz, Olgun; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Sosyoloji Bölümü.Martin Heidegger son dönemin en önemli düşünürlerinden biridir. Varlık ve Zaman adlı eseri, merkezinde öznenin yer aldığı batı metafiziğinin eleştirisidir. Heidegger özne yerine varlığı merkeze alarak bir varoluş tasavvuru geliştirmiştir. Bilim, Heidegger'e göre ortaçağda kilise doktrinlerinin yerini almıştır. Teknoloji ise varolma imkanlarını sınırlayan bir konuma yükselmiştir. Varlığın evi olan dil ise hala hakikati işaret etme imkanını taşımaktadır. Ancak şiirsel bir dille insan varlığı -Dasein -kendi yazgısını bulabilir ve düşmüşlükten kurtulabilir.Item Felsefi açıdan insan haklarının evrenselliği sorunsalı(Uludağ Üniversitesi, 2005) Çüçen, A. Kadir; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakliltesi/Felsefe Bölümü.Bu makalede insan haklarının evrensel olup olmadığı , eğer evrenselse hangi temel gerekçelere dayandırılmaktadır, değilse, nasıl savunulmaktadır konuları felsefi açıdan ele alınıp tartışılacaktır.Item Heidegger, Nietzsche ve politika: 'Felsefenin sonu' Batı'nın sonu mu veya politik felsefe bir daha olanaklı mıdır?(Uludağ Üniversitesi, 2005) Pöggeler, Otto; Çörekçi, SelimHeidegger 1964 yılında "Felsefenin Sonu ve Düşüncenin Görevi" isimli bir seminer verdi. Ortaya attığı bu "Felsefenin Sonu" formülasyonunda kökten reddedici bir tavır yoktu; çünkü Heidegger'in belirttiği üzere, zaten felsefi gelenek şimdiye kadar hiç bir zaman kendi köklerine tam anlamıyla ulaşmaya muvaffak olamamıştı : "Felsefe, muhakkak ki aklın ışığı hakkında konuşur ama, bu bizi, Varlığın mahfuz beyan açılışına götüremez." Varlık hakikatinin insanoğluna açık olabilmesi ve aklın, Varlık'ın varlıklardan farklı oluşunu idrak edebilmesi için, Heidegger'in inancına göre, mutlaka bir beyan olmalı ve insan mutlaka böyle belirli bir açılışın kendine yöneltici belirli bir boyutu üzerinde yer almalıdır. Felsefenin sonu demek yeni bir başlangıç imkanına sahip olmak demektir: "Belki şunu ifade edebiliriz ki, beyanın, yani tam anlamıyla özgürce bir açılmanın, sonsuzluğa uzanan uzay ve ruha diriliş katan zaman ile bunlar içinde var olan ve yok olan her şeyin her şey karşısında bir bütünlük teşkil ettiği ve birbirini koruma konumunda bulunduğu bir mevcudiyet içinde gerçekleşip gerçekleşmediğini şimdikinden farklı bir şekilde hiç çekinmeden sormayı başarabildiğimiz zaman beklediğimiz gün gelmiş olacaktır."Item Hume'un ahlak görüşünde duygunun yeri(Uludağ Üniversitesi, 2005) Kılıç, YavuzAhlakın kaynağının ne olduğu ; ahlaksal eylemi motive edenin ne olduğu: insan eylemlerini yöneten bir ilkenin/kuralın/yasanın olup olmadığı ; eylemlerin değerlendirilmesinin akla göre mi yoksa duyguya göre mi yapıldığı geçmişte tartışıldığı gibi günümüzde de tartışılmaktadır. Bu yazıda, Hume'un bu sorulara verdiği yanıtlar ortaya konularak, Hume'un ahlak görüşünde duygunun yeri gösterilmeye çalışılacaktır.Item Demokrasi üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2005) Akpınar, BurcuDemokrasi, halkın, çoğunluğun kendi kendini yönetimidir. Demokrasi, yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almaya çalışır, politik eşitlik sağlar. Çoğunluk azınlık ilişkisi, üzerinde en çok durulan noktadır. Demokrasiye çeşitli eleştiriler yöneltilir ancak demokrasi hala en ideal yönetim biçimi olma özelliğini korumaktadır.Item Marx felsefesinin temel kavramları ve tarihsel-diyalektik materyalizm(Uludağ Üniversitesi, 2005) Erdem, H.HalukMarx, Hegel felsefesini hareket noktası olarak almaktadır. Hegel'e göre tarih, tinsel bir Süreç, yani dünya tininin gelişim sürecidir. Marx, bu görüşü tersine çevirir. Marx'a göre Tarih, tinsel bir süreç değil , tam tersine maddi üretim ilişkilerinin ve sonuçlarının tarihidir. Tarih, başlangıcından beri aynı zamanda sınıflar savaşının tarihidir. Marx, bugüne kadar filozofların dünyayı yalnızca farklı biçimlerde yorumladıklarını , artık dünyanın değiştirilmesi gerektiğini belirtir. Engels’e göre, diyalektiğin üç yasası vardır: 1. Niceliğin niteliğe ve niteliğin niceliğe dönü şümü yasası , 2 . Karşıtların iç içe geçmesi yasası , 3. Yadsınmanın yadsınması yasası.Item Kültür, uygarlık, evrensellik ve çok-kültürlülük(Uludağ Üniversitesi, 2005) Çüçen, A. Kadir; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.Bu yazının amacı kültür kavramını, uygarlık, evrensellik ve çok-kültürlülük kavramlarıyla olan ilişkisi doğrultusunda açıklamaktır." Kültür nedir?" sorusunun değişik tanımları yapıldıktan sonra kültürün özellikleri verildi. Kültür ve uygarlık arasındaki benzer ve farklılıklar üzerinde durularak. kültürler arası farklılığın nedeni sorgulandı.Item Temel hak ve özgürlükler açısından insan doğası(Uludağ Üniversitesi, 2005) Akdemir, MüslimTemel hak ve özgürlüklerin nereden kaynaklandığı sorusu üzerinde düşündüğümüzde "hak ve özgürlük" kavramı bizi insanlık , birey veya insan olmak koşullarına götürür. Dolayısıyla insan hakkının kaynağı da insan doğasıyla ilişkilidir. Temel hak ve özgürlükler insanlar arasındaki eşitsizliği kaldırmak ve insanlar arasında adaleti uygulamak için gereklidir. Bu ise, bu hakların insan doğasına uygunluğu ile olanaklıdır. Çünkü insanın eşitsizliği doğadan veya aşkın bir kaynaktan gelmez. Doğrudan doğruya insanın kendisinden gelir.