2008 Cilt 6 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/6091
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 8 of 8
- Results Per Page
- Sort Options
Item Çocuklarda Steven’s Johnson sendromu ve toksik epidermal nekroliz(Uludağ Üniversitesi, 2008) Turan, Hakan; Vatansever, Sevgül; Özdemir, Özlem; Canıtez, Yakup; Sarıcaoğlu, Hayriye; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Nöroloji Bilim DalıAmaç: Steven’s Johnson Sendromu (SJS) ve Toksik Epidermal Nekroliz (TEN) tanısı almış çocuk hastalarda klinik bulgular, sorumlu etkenler, laboratuvar sonuçları, komplikasyonlar ve tedavi seçeneklerinin gözden geçirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı, Çocuk Nöroloji Bilim Dalı ve Çocuk Alerji Bilim Dalı’na 2000-2008 yılları arasında başvuran SJS ve TEN tanısı almış olan hastalar retrospektif olarak incelenmiştir. Bulgular: Toplam 14 hastanın (7’si kız ve 7’si erkek) kayıtları incelendi. Hastaların 9’u SJS, 2’si SJS-TEN overlap sendrom, 3’ü TEN idi. Dokuz hastanın epilepsi tanısı ile, diğer hastaların anksiyete, diş apsesi, kriptik tonsillit, otitis media ve bronşit tanıları ile ilaç kullanım öyküleri mevcuttu. Hastaların 11’inde (%78,5) çoklu ilaç kullanımı bulunmaktaydı. SJS/TEN etyolojisinde 7 hastada (%50) Lamotrijin (7 hastanın 4'ünde ek olarak Valproik asit kullanımı vardı) diğer hastalarda Okskarbamazepin, Azitromisin, Fenitoin, ‹mipramin, Sefuroksim aksetil, Siproşoksasin, Seftriakson kullanımının sorumlu olduğu düşünüldü. Oniki hastaya sistemik kortikosteroid, 2 hastaya intravenöz immünglobulin tedavisi uygulanmıştı ve hastaların tümünde tam iyileşme görüldüğü saptandı. Sonuç: İlaç reaksiyonları çocuklarda erişkinlere oranla daha az görülmekle birlikte uzun süreli ve çoklu ilaç kullanımı olan çocuk hastalarda, SJS ve TEN gibi şiddetli ilaç reaksiyonlarının gelişme riski göz önünde bulundurulmalıdır.Item Yanlış astım tanısıyla verilen kortikosteroide bağlı cushingoid görünüm geliştiren bir yabancı cisim aspirasyonu: Olgu sunumu(Uludağ Üniversitesi, 2008) İnal, Ayfer; Karakoç, Gülbin Bingöl; Kendirli, Seval Güneşer; Altıntaş, Derya Ufuk; Yılmaz, Mustafa; Hanta, İsmail; İnan, Defne; Tuna, Ali; Noyan, AytülYabancı cisim aspirasyonu, çocukluk çağında sık görülen, morbidite ve mortalitesi yüksek komplikasyonlarla sonuçlanabilen önemli bir problemdir. Öksürük, hışıltı, stridor gibi birçok hastalıkta da görülebilen semptomlara yol açtığı için yanlış tanı konabilir. Tanıda en önemli yol gösterici olmasına rağmen bazı olgularda öykü olmaması, klinik ve radyolojik bulguların da yetersiz olması tanıyı geciktirebilir. Bu olgularda komplikasyon olasılığı da çok arttığı için erken tanının önemi büyüktür. Dolayısıyla uzamış veya yineleyen respiratuar semptomlarda yabancı cisim aspirasyonu olasılığı mutlaka akılda tutulmalı ve özellikle sorgulanmalıdır. Bu yazıda, yabancı cisim aspirasyonu öyküsü olmayıp astım tanısıyla yüksek doz kortikosteroid verildiği için cushingoid görünüm geliştiren 10 yaşında bir yabancı cisim aspirasyon olgusu sunulmuştur.Item Diyabetik ketoasidozla başvuran çocukların klinik ve laboratuvar özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 2008) Sağlam, Halil; Eren, Erdal; Çakır, Esra Deniz; Yüce, Necla; Yıldız, Nalan; Çakır, Seher; Özgür, Taner; Tarım, Ömer; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Bilim DalıAmaç: Diyabetik ketoasidoz (DKA) tip 1 diabetes mellituslu (T1DM) çocuklarda önemli ölçüde mortalite ve morbiditeye neden olan ciddi bir durumdur. Çocuklarda DKA nedeniyle hastaneye yatış tüm hastane yatışlarının %2’si ile %8’i arasındadır. Yeni T1DM tanılı hastaların ortalama %25’i DKA ile başvururlar. Bu çalışmada DKA ile başvuran T1DM’li çocukların sosyodemografik ve klinik özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2003 ile Ekim 2008 tarihleri arasındaki yaklaşık 6 yıllık süre içerisinde kliniğimize T1DM tanısıyla yatırılan 490 hastanın dosyası geriye dönük olarak incelenerek DKA tanısı alan 163 hastanın sosyodemografik özellikleriyle klinik ve laboratuvar bulguları ayrıntılı olarak gözden geçirilmiştir. Bulgular: T1DM ile kliniğimize yatırılan olguların %33,2’sinin DKA ile başvurduğu ve toplam DKA atak sayısının 190 olduğu saptanmıştır. Olguların yaş ortalaması 11,02±4,57 yıl, DKA’nın en sık görüldüğü yaşlar 10-15 (%39,3) yaş grubu, en nadir görüldüğü yaşlar ise 0-5 (%16,0) yaş grubu olarak bulunmuştur. Tekrarlayan atak oranı %14,2 olup tekrarlayan atağı olan olguların %85’i (6/7) kızdır. DKA ataklarının Ocak-Mart ve Eylül-Kasım dönemlerinde zirve yaptığı tespit edilmiştir. Ağır DKA ile başvuru en fazla (%54,5) 0-5 yaş grubunda görülmüştür. Asidozdan ortalama çıkma süresi 14,29±12,14 saat, ortalama kan şekeri 473,09±141,07 mg/dl ve ortalama HbA1c 12,04±2,42 olarak bulunmuştur. Bu süre içerisinde bir hasta kaybedilmiş olup mortalite oranı %0,5’tir (1/190). Sonuç: Hastaları ilk gören birinci basamak hekimlerinin DKA hakkındaki bilgilerini artırmak ve ağır DKA ataklarının en sık görüldüğü ve kaybedilen tek olgunun yer aldığı 0-5 yaş grubunda tedaviyi çok daha yavaş ve dikkatli bir biçimde sürdürmek morbidite ve mortaliteyi azaltacaktır.Item Tip 1 diyabetin uzun dönem izlemi(Uludağ Üniversitesi, 2008) Abacı, Ayhan; Böber, Ece; Büyükgebiz, AtillaRetinopati, nefropati ve nöropati tip 1 diyabetin sık görülen mikrovasküler komplikasyonlarıdır. Makrovasküler komplikasyonlar, periferik ve iskemik vasküler hastalıklardan oluşmakta olup, 30 yaş altında nadir görülmektedir. Tip 1 diyabet ile ilişkili diğer komplikasyonlar, büyüme yetersizliği, puberte gecikmesi, psikiatrik bozukluklar, dermatolojik komplikasyonlar (Lipoatrofi, lipohipertrofi, necrobiosis lipoidica diabeticorum), otoimmun hipotiroidizm ve celiac hastalığıdır. Çocukluk ve adolesan dönemde erken komplikasyonların ilerlemesinde ve gelişiminin önlenmesinde glisemik kontrol ve izlem en önemli tedavi yaklaşımıdır.Item Spitzoid melanom: On yaşında erkek olgu(Uludağ Üniversitesi, 2008) Karaarslan, Işıl Kılıç; Türkmen, Meltem; Ürkmez, Aslı; Karaca, Nezih; Akalın, Taner; Özdemir, FezalSpitzoid melanom, klinik ve histopatolojik olarak tanı konması oldukça güç olan nadir bir melanom alt tipidir. Melanomun çocuklarda oldukça nadir görülmesi nedeniyle literatürde çocukluk çağında görülen Spitzoid melanomların özelliklerine dair bilgi oldukça kısıtlıdır. Burada Spitzoid melanom saptanan 10 yaşında bir çocuk olgu sunulmuştur. Bu olgu vesilesiyle klinik ve dermoskopik özellikler karakteristik olmadıkça, hasta çocuk bile olsa, vasküler lezyon ayırıcı tanısında melanomun mutlaka akılda tutulması gerekliliği vurgulanmıştır.Item Wiskott Aldrich sendromu(Uludağ Üniversitesi, 2008) Yapıcı, Şenay; Kılıç, Sara Şebnem; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk İmmünoloji Bilim DalıWiskott Aldrich Sendromu (WAS) X’e bağlıresesif geçen, mikrotrombositopeni, egzema, sekonder piyojenik enfeksiyonlar, otoimmün hastalıklar ve lenforetiküler neoplazi riskinin arttığıiyi tanımlanmış immun yetmezlik sendromudur. WAS ve X’e bağlıgeçiş gösteren trombositopeniden sorumlu gen WASP genidir. WASP mutasyonlarının tipine göre hastalığın ağırlığıdeğişmektedir. WAS’lıolgularda kök hücre transplantasyonu veya gen tedavisi kür sağlayan tek tedavi yöntemidir. Sekonder enfeksiyonlara karşıprofilaktik antimikrobiyal tedavinin gelişmesi ve profilaktik IVIG tedavisi beklenen yaşam süresini uzatmaktadır.Item Pediatrik Behçet hastalarının klinik ve demografik özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 2008) Toker, Semra Çıkman; Sarıcaoğlu, Hayriye; Erdem, Hatice; Başkan, Emel Bülbül; Yücel, Ali; Tunalı, Şükran; Tıp Fakültesi; Göz Hastalıkları Ana Bilim DalıAmaç: Bu çalışmada; pediatrik Behçet hastalarının erişkin yaş grubu ile klinikdemografik özelliklerinin karşılaştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 1992-2007 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji AD Behçet Polikliniğinde takip edilen 18 yaş ve altı çocukların klinikdemografik özellikleri retrospektif olarak incelendi. Olguların yaş, cinsiyet, oral aft, genital ülser, eritema nodosum, papülopüstül varlığı; paterji testi pozitişiği; göz, eklem, nörolojik, gastrointestinal sistem ve renal tutulumları ve HLA-B5 pozitişiği ile ilgili bilgiler dosyalarından kayıt edildi. Bulgular: Uluslararası Behçet Çalışma Grubu tanı kriterlerine göre tanı konulduğu tarih itibariyle 0-18 yaş arasında olduğu belirlenen 30 olgu bulunmakta idi. Hastaların yaş ortalaması 15,9 idi. Tanı konulduğu anda olguların büyük kısmı 17-18 yaşlarındaydı (%43,3). On yaşın altında sadece 1 olgu vardı. Oral aft olguların tamamında, genital ülser ya da skarı 15’i kız 8’i erkek toplam 23 hastada saptandı (%76,6). Göz tutulumu 8’i kız 10’u erkek 18 hastada (%60); eritema nodosum 8’i kız 5’i erkek 13 hastada (%43,3), papülopüstül 10’u kız 6’sı erkek 16 hastada (%53,3), paterji pozitişiği 7’si kız 5’i erkek 12 hastada (%36,6) vardı. Vasküler semptomlar 2 hastada, artralji-artrit 15 hastada, nörolojik tutulum 4 hastada saptandı. Sonuç: Bu çalışmada, 0-18 yaş grubu Behçet hastalarının göz tutulumunun erişkin yaş grubundan daha sık olduğu, ancak diğer mukokutanöz bulguların benzer oranlarda görüldüğü sonucuna varıldı.Item Uzamış sarılıklı bebeklerde etyolojik dağılım(Uludağ Üniversitesi, 2008) Çetinkaya, Merih; Özkan, Hilal; Köksal, Nilgün; Akacı, Okan; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Neonatoloji Bilim DalıAmaç: Bu çalışmanın amacı, uzamış sarılık ile başvuran bebeklerdeki etyolojinin belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Prospektif olarak düzenlenen bu çalışmaya Ocak 2007-Aralık 2007 tarihleri arasında uzamış sarılık şikayeti ile başvuran yenidoğan bebekler alındı. On dört gününü doldurmuş bebeklerde total bilurbin düzeyinin >5mg/dl olması uzamış sarılık olarak kabul edildi. Ayrıntılı öykü ve fizik muayenenin ardından tüm hastalardan hemogram, anne ve bebek kan grubu, retikülosit, direkt coombs testi, total, direkt ve indiret bilirubin (TB, DB, ‹B), periferik yayma, serum alanin transferaz (ALT), serum aspartat transferaz (AST), tiroid fonksiyon testleri, viral belirteçler, enzim kanları, glikoz-6 fosfat dehidrogenazı içeren kan testleri ile birlikte tam idrar tetkiki ve idrar kültürü gönderildi. Bulgular: Çalışmaya toplam 154 vaka alındı. Etyolojide ilk sırada anne sütü sarı- lığı (%53) saptandı. Bunu idrar yolu enfeksiyonu ve klinik sepsis (%29), kan grubu uygunsuzluğuna bağlı hemolitik nedenler (%10) ve konjenital hipotiroidi (%8) takip etmekte idi. Etyoloji ile ortalama bilirubin düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki olmadığı saptanmıştır. Sonuç: Uzamış sarılıklı hastalarda etyolojinin belirlenmesi ve buna yönelik tedavinin planlanması önemlidir. Uzamış sarılık ile başvuran bebeklerde ilk planda anne sütü sarılığı, idrar yolu enfeksiyonu ve sepsis, hipotiroidi ve hemolitik nedenler düşünülmelidir.