Fen Bilimleri Doktora Tezleri / PhD Dissertations
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/23
Yasal Uyarı ⚠️ Araştırmacılar, tezlerin tamamı veya bir bölümünü yazarın izni olmadan ticari veya mali kazanç amaçlı kullanamaz, yayınlayamaz, dağıtamaz ve kopyalayamaz. BUU Akademik Açık Erişim Web Sayfasını kullanan araştırmacılar, tezlerden bilimsel etik ve atıf kuralları çerçevesinde yararlanırlar.
Browse
Browsing by Rights "info:eu-repo/semantics/openAccess"
Now showing 1 - 20 of 913
- Results Per Page
- Sort Options
Item 1,2,3,4-tetrahidro-4-fenilizokinolin-3-on, fenili zokinolinyum, ... -imidazolin-N-oksid ve 5-6-dihidro-4H-1,2,5 oksadiojin bileşiklerinin sentezleri ve özelliklerinin araştırılması.(Uludağ Üniversitesi, 1992-04-12) Coşkun, Necdet; Sümengen, Doğan; Fen Bilimleri Enstitüsü; Kimya Ana Bilim DalıTersiyer fenilasetamidler aynı kapta sodyum veya potasyum borhidrür beraberinde, karşılık gelen aromatik aldehid, amin ve arilasetil klorürden elde edildiler. Oluşan ürünler kurşun tetraasetat ile O-asetilmandelamid türevlerine dönüştürüldüler. Amidden O-asetilmandelamidi veren teaksiyon sadece aril halkasında elektron salan gruplara sahip olan amidlerle gerçekleştirildi. O-Asetilmandelamid türevleri, proton veya Lewis asidleri ile 1,2,3,4-tetrahidroizokinolin-3-on'lara dönüştürüldüler. N,N-Disübstitüe fenilasetamidler oksidleyici olarak kurşun tetraasetat asetik asid trifluorasetik asid karışımında kullanılarak doğrudan l,2,3,4-tetrahidroizokinolin-3-on lara dönüştürüldüler. A -Imidazolin-N-oksidler, karşılık gelen aromatik Schiff bazları ile syn-2-bromoasetofenon oksimin reaksiyonundan elde edildiler. Bazı örneklerde 5,6-dihidro-4H-1,2,5-oksadiazinler de yan ürün olarak izole edildiler.Item 1,3-difenil-4,5-bis(hidroksiimino)-imidazolidin ve Ni(II), Cu(II), Pd(II), UO2(VI) komplekslerinin sentezi(Uludağ Üniversitesi, 1984-07-11) Ahsen, Vefa; Bekaroğlu, Özer; Fen Bilimleri Enstitüsü; Kimya Mühendisliği Ana Bilim DalıAntitümör etkileri incelenmekte olan vic-dioksimlerle, terapötik etkilerden ötürü kullanım alanı bulan imidazolidin türevleri ayrı ayrı birçok çalışmaya konu olmuştur. Bu iki fonksiyonel gurubun bir arada bulunması halinde, her ikisinin özelliklerini ortak olarak bulundurabilecek yeni bir ligandın sentezi ve geçiş metalleriyle oluşturduğu komplekslerin incelenmesi bu çalışmanın esasını oluşturmaktadır. Bir sekonder amin olan N,,N'-difenilmetandiamin ile dikloroglioksim, aşırı NaHCO3 ihtiva eden etanol çözeltisinde reaksiyona sokulup 5-üyeli heterosiklik imidazolidin halkasının vic-dioksim türevi elde edilmiştir. l,3-difenil-4,5-bis(hidroksiimino)imidazolidin (LH2) ligandının elementel analizi C15H14N4O2 kapalı formülüne çok iyi uymaktadır. Kütle spektrumunda 282 de çıkan moleküler iyona ait pik, ligandın molekül ağırlığını kesin olarak belirlemektedir. 1H-n.m.r. spektrumunda nispeten zayıf olana (10.7 ppm) kaymış olan oksim OH protonlarına ait geniş singlet ve i.r. spektrumunda 3340 ve 2800-2600 cm-1 de çıkan bandlar Lh2'de oksim protonları ile halkadaki N atomları arasında bir H köprüsünün (0-H...N) mevcudiyetini göstermektedir. Anti- formundaki ligandın bu H-köprülerinin yapıya kazandırdığı kararlılıktan ötürü amphi-formuna dönüşümü mümkün olamamaktadır. LH2'nin Ni(II), Co(II), Cu(II), Pd(II) ve U02(VI) metal iyonları ile vermiş olduğu kompleksler izole edilmiş, hepsinde de metal/ligand oranının 1:2 olduğu elementel analiz sonuçlarından anlaşılmıştır. Beşli imidazolidin halkasından ileri gelen gerginlik nedeniyle, vicdioksim gurubunda N...N mesafesi arttığından, nikel(II) kompleksi, beklenilen kare-düzlemsel yapıdaki kırmızı bileşik olmayıp, magnetik susseptibilite ölçümlerinden de anlaşıldığı gibi, tetrahedral N,0-şelatı halindedir. Co( II) kompleksinde iki vig-dioksim gurubu N,N'-şelatı yaparak bir kare düzlem oluşturmakta, i.r. spektrumuyla da belirlenen H2O molekülü kare-piramidin tepesinde yer almaktadır. Magnetik momentinin 3.72 BM olması da bu yapıyı doğrular. LH2'nin Cu(II), Pd(II) ve U02(VI) kompleksleri ise kare düzlemsel yapıdadır. N,N-şelatı oluşumu yanında 0-H...0 köprülerinin de meydana geldiği i.r. spektrum- larında 1760 cm-1de görülen zayıf bending titreşimlerinden anlaşılmıştır. Sonuç olarak, beşli imidazolidin halkasından ötürü 1, 3-difenil-4,5-bis(ihidroksiimino)imidazolidin' in gergin bir yapıya sahip olup, bu özellik nikel(II) ile diğer vic-dioksimlerde olduğu gibi kare-düzlemsel değil, tetrahedral bir kompleks vermesine yol açmıştır. İmidazolidin ve vic-dioksimlerin son yıllarda ilgi çeken terapötik etkileri nedeniyle LH2'nin bu yönden de araştırılması uygun olacaktır.Item %100 polyester ve %100 pamuklu dokuma kumaşların tekrarlı yıkama ve ütüleme işlemleri sonrasında yüzey renk özelliklerinde ortaya çıkan değişmelerin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2006) Mangut, Muruvvet; Alpay, H. Rifat; Fen Bilimleri Enstitüsü; Tekstil Mühendisliği Ana Bilim DalıBu araştırmada tekrarlı ev yıkaması ve ütüleme (sıcak presleme) sonrasında boyanmış pamuk ve poliester kumaşlarda meydana gelen renk değerleri ve değişimlerinin ölçümü incelenmiştir. Boyalı kumaş numuneleri uluslar arası standartlara göre ev tipi yıkama ve ütüleme tekrarlarına tabi tutulmuş ve bunların renk özelliklerine etkileri değerlendirilmiştir. Pamuklu kumaşlar, farklı kimyasal yapılara sahip olan vinilsülfon ve monoklortriazin reaktif boyarmaddelerle; poliester kumaşlar ise farklıkimyasal yapılara sahip olan antrakinon ve azo yapılı dispers boyarmaddelerle farklı konsantrasyonlarda boyanmıştır. Ev tipi ütüleme işlemi ilgili standarda uyarlanarak yapılmıştır. K/S, L* ( açıklık-koyuluk), C* (parlaklık-matlık), a*, b*, renk açısı(h) verenk değişimi (DE) değerleri tekrarlı yıkama ve ütülemeler sonrasında ölçülmüştür.K/S ve L* değerleri yüzeyden ve liflerden boyar madde kaybını gösterir şekilde her tekrarda artmaktadır. Bu artış oranı boyarmadde ve konsantrasyon tipine göre farklılık göstermektedir. C* değeri pamuk ve poliester kumaşlarda farklı kimyasal yapılardaki boyarmaddelerde, kumaşların boyanma ve fiksaj özelliklerindeki değişiklikten dolayı farklı değişim göstermektedir. Ölçümlerin yapıldığı tekrarlara bağlı olarak numunelerde renk farklılıkları görülmektedir. Tekrarlı deneysel prosedürde düşük boya rmadde konsantrasyonlarının daha çok etkilendiği görülmüştür. Sonuç olarak tekrarlıyı kamaların renk değerlerinde önemli değişikliklere neden olduğu görülmüştür.Standarda göre yapılan ütüleme ile ev tipi ütülemenin modellenmesi arasında, poliester kumaşlarda, renk özelliklerindeki farklı değişimler nedeniyle, farklılık görülmesine rağmen pamuk kumaşlarda anlamlı bir fark görülmemiştir.Item 1980 sonrasında; yapı tasarım ve üretiminde meydana gelen değişimin "ürün-süreç" yenilikleri bağlamında analizi Yayınlanmamış doktora tezi(Uludağ Üniversitesi, 2010) Erbil, Yasemin; Akıncıtürk, Nilüfer; Fen Bilimleri Enstitüsü; Mimarlık Ana Bilim DalıYirminci yüzyılın ortalarından itibaren bilgisayar ve iletişim teknolojisi alanında yaşanan gelişmelerin etkileri, küresel ölçekte bir değişim rüzgarı oluşturmuştur. Bu tarihten itibaren bilginin işlenmesi, saklanması ve dağıtılması, daha hızlı, daha güvenilir ve daha ucuz bir hale gelmiştir. Teknolojik gelişmeler, birçok alanda üretim ekonomilerini temelden değiştirmiş, ürün çeşitliliği ve esnekliği konusunda önemli avantajlar sağlamıştır.Yeni ekonomik koşulların ortaya çıkardığı yeni pazar ortamında rekabet anlayışı biçimsel ve boyutsal olarak değişime uğramıştır. Kalite, maliyet, satış öncesi ve satış sonrası hizmet, hız gibi konuların öne çıktığı yeni pazarda faaliyet gösteren işletmelerin sayısında kayda değer bir artış meydana gelmiştir. Günümüz iş dünyasının hiper-rekabet ortamı olarak tabir edilen koşulları, piyasaya sunulan yeni ürünlerin sayısının her geçen gün artmasına neden olmaktadır. Değişen ekonomik koşullar ve yıkıcı rekabet ortamı, yenilikçi yaklaşımlara yönelmeyi gerektirmektedir. Dünya çapında tüm sektörler için geçerli olan bu gelişmelerin etkileri yapı endüstrisinde de hissedilmektedir.Düzenleyici kurum ve kuruluşlar, tedarikçiler, uygulayıcılar, kullanıcılar, müşteriler, bilgi-enformasyon kaynaklarının bir araya geldiği çok yönlü bir oluşum olan yapı endüstrisinde, yeniliklerin gündeme gelmesi, seçilmesi, uygulanması, sonuçlarının değerlendirilmesi ve yaygınlaşması süreci, uluslararası platformda güncel bir araştırma konusudur. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, sektörün ekonomi içerisindeki belirleyici konumu ve yarattığı istihdam göz önüne alındığında, geleceğe yön verecek yenilik stratejilerinin geliştirilmesi bakımından yenilik sürecinde etkili olan faktörlerin tanımlanması ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerinin analiz edilmesi ihtiyacı doğmaktadır. Bu bağlamda, tezde, 1980 sonrasında yapı tasarım ve üretiminde meydana gelen yenilikler incelenmekte ve bu süreçte mimarların içinde oldukları ağların rolü irdelenmektedir.Item 2,3 - BİS (hidroksiimino) -1,4,7,10 - tetraaza- (5,6) - (11,12) - dibenzo-siklododeka - 5,11 - dien sentezi ve komplekslerinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1983) Bank, Cengiz; Bekaroğlu, Özer; Fen Bilimleri Enstitüsü; Kimya Ana Bilim DalıGeçiş metalleri ile oluşturdukları komplekslerin ilginç yapıları yanısıra, vic-dioksimler antitümör etkileri konusunda da incelenmektedirler. Daha önce sentezi yapılan bir seri vic-dioksim ligandları ile ilgili çalışmaların bir devamı olarak poliaza makrosiklik yapı üzerinde vic-dioksim grubu taşıyan yeni bir ligandın sentezi gerçekleştirilmiştir. Bu amaçla önce o-nitroklorobenzen ile 1,2-etandiaminin kondensasyonundan 1,2-bis(o-nitrofenilamino) etan hazırlanmış ve bu bileşiğin Pd-aktif karbon (%10) katalizörlüğünde hidrazin hidrat (% 100) ile indirgenmesinden 1,2-bis(o-aminofenilamino) etan elde edilmiştir. Bu diaminin -5°C da aşırı NaHC0 3 varlığında anti-dikloroglioksim ile reaksiyonundan 2,3-bis(hidroksiimino) - 1,4,7,10-tetraaza-(5,6)-(11,12) dibenzo-siklododeka-5,11-dien(LH4 ) elde edilmiştir. Anti-dikloroglioksim ile 1,2-bis(o-aminofenilamino) etan arasındaki reaksiyon da herhangi bir yönlendirici (template) etki söz konusu değildir. Reaksiyon ortamında bulunan aşırı NaHC0₃ oluşan HCl'i nötralize etmek içindir. Alkali metal iyonlarının N- donor ligandlar ile kompleks oluşturma eğilimi zayıf olduğundan, makrosiklik yapı oluşumunda Na+ iyonunun template etkisi beklenemez. Halka teşekkülü için fenil grublarının -NH₂ leri uygun biçimde yönlendirdikleri düşünülebilir. Elementel analiz sonuçları ve spektral veriler makrosiklik yapının oluştuğunu göstermektedir. 1,2-Bis(o-aminofenilamino) etan'ın ¹H-n.m.r. spektrumunda sekander ve primer amin protonlorına ait kimyasal koymalar 4,4 ve 3,5 ppm de görülmektedir. Siklizasyon reaksiyonundan sonra 3,5 ppm deki band kaybolmakta ve 7,5 ppm'de amidik-NH protonlarına ait yeni bir pik ortaya çıkmaktadır. 12,1 ppm deki geniş bir band anti-yapısındaki oksim protonlarına aittir. -NH ve -OH protonlorına ait kimyasal kaymaların D₂O ilavesinden sonra kaybolması bu grubların kesin olarak tanınmasını sağlar. LH₄ ‘ün aromatik ve metilen protonları 6,8-6,2 ve 3,3 ppm'de görülür. LH₄'un karakteristik i.r. bandları 3220 cm(-1) (OH), 1645 cm-(1) (C=N) ve 1015 cm-(1) (NO) de ortaya çıkmaktadır. Bu değerler daha önce diaminoglioksim türevleri için verilen değerlere uyum göstermektedir. Bu ligand da iki oksim grubuna ilaveten mokrosiklik halkada dört tane azot atomu mevcuttur. Bu grublar kısmen veya tamamen kompleks oluşumuna katılabilirler. Cu(II), Co(II), Ni(II), Pd(II) ve U0₂ (VI) ile LH₄ trinükleer kompleksler vermiştir. Bu komplekslerde herbir makrosiklik halka da bir metal iyonu tutulmuş, iki ligand molekülündeki dört aksim grubu üçüncü metal iyonu ile koordinasyona girmiştir. Bu komplekslerin çözünürlükleri az olduğundan ¹H-n.m.r. ölçümleri yapılamamış KBr tabletleri içerisinde alınan i.r. spektrumlarında 0-H ... O deformasyon bandları 1710-1700 cm(-1) gözlenmiştir. Daha yumuşak şartlarda LH₄ ‘ün mono-nukleer Pd(II) kompleksi de izole edilmiştir. DMSO-d₆ da yeterince çözündüğü için ¹H-n.m.r. spektrumu alınabilen bu kompleksin NH, CH₂ ve aromatik protonlara ait kimyasal koyma değerleri ligand da gözlenen değerlere çok yakındır. Daha düşük alana kayan OH piki aksim gruplarının metal iyonu ile koordinasyona girdiğini gösterir. LH₄' ün Zn(II) kompleksinde de metal/ligand oranı 1:1 dir. Bu kompleksde Zn(II), oksimlerden birinin N, diğerinin O atomu üzerinden koordinasyona girer. Tetrahedral yapı için diğer iki koordinasyonu bir klorür iyonu ile bir su molekülü tamamlar.Item 2b görüntülerden 3b hacimsel görüntülerin oluşturulması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-10-22) Kılıkçıer, Çağlar; Yılmaz, Ersen; Fen Bilimleri Enstitüsü; Fen Bilimleri Enstitüsü; Elektronik Mühendisliği Ana Bilim Dalı; 0000-0001-7933-1643; 0000-0002-6620-655XHacimsel görselleştirme yüzey görselleştirmeye göre daha yüksek işlem yükü gerektirir. Teknolojinin gelişmesine paralel olarak hacimsel görselleştirmeye olan ilgi son yıllarda artmıştır. Hacimsel görselleştirmede önemli zorluklardan bir tanesi ilgi duyulan bölgelerin transfer fonksiyonları aracılığı ile çıkarımıdır. Bu tez çalışmasında hacimsel görselleştirmede karşılan bu zorluğun çözümü için yüzey görselleştirmede sıklıkla kullanılan sınıflandırma temelli yaklaşım uygulanmıştır. Bu tezde önerilen yaklaşımda hacimsel görselleştirme işlemi iki aşamada gerçekleştirilmektedir. İlk aşamada görüntü işleme ile yerel sınırlar çıkartılmakta ve bu sınırlar makine öğrenmesi yöntemi ile birleştirilerek ilgi duyulan bölge (İDB) belirlenmektedir. İkinci aşamada ise bir transfer fonksiyonu aracılığı ile İDB hacimsel olarak görselleştirilmektedir. Önerilen yaklaşımın başarım analizi yapılırken gürültünün İDB ve hacimsel görüntü üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Başarım analizi sonucunda önerilen yaklaşımın hacimsel görselleştirmeyi iyileştirdiği görülmüştür.Item 3boyutlu eklemeli üretim yöntemiyle üretilmiş termoplastik esaslı ökzetik çekirdek geometrili sandviç yapıların statik ve dinamik yükler altında davranışının incelenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-07-27) Türkoğlu, İbrahim Kürşad; Yazıcı, Murat; Fen Bilimleri Enstitüsü; Otomotiv Mühendisliği Ana Bilim Dalı; 0000-0003-4627-4894Hafif sandviç yapılar, özellikle otomotiv, denizcilik ve havacılık gibi çeşitli uygulama alanlarında hızlı bir şekilde yayılarak kullanılmaktadır. Hızla yayılmanın başlıca nedenleri, bu yapıların yüksek özgül bükülme sertliğine ve enerji emme kapasitesine sahip olmasıdır. Sandviç yapılar temelde çekirdek ve yüz tabakalarından oluşmaktadır. Bu temel bileşenler arasında yapıya seçicilik ve değişkenlik kazandıran esas eleman çekirdek yapılardır. Birçok farklı amaç ve uygulama için çok sayıda analitik ve deneysel çalışma sonucunda geliştirilen çekirdek yapıların temeli, gözenekli malzemeler ve yapılardan oluşur. Birbirlerine göre farklı avantajları bulunan bu yapıların kullanım alanları istenilen özelliklere göre belirlenir. Bilinen birçok mühendislik malzemesi geleneksel olarak nitelendirilen pozitif poisson oranına sahiptir. Son zamanlarda, özellikle eklemeli üretim yöntemlerindeki gelişmelerle geleneksel davranışı olmayan negatif poisson oranlı (NPO) yeni yapılar ve malzemeler de ortaya çıkmaya başlamıştır. Ökzetik malzemeler veya yapılar olarak adlandırılan bu yeni malzemeler, tasarlanabilir malzemeler olarak da bilinmektedir. Bu mekanizma sayesinde yapılar, özellikle enerji sönümleme ve dayanıklılık konusunda çok üstün özelliklere sahip olabilmektedirler. Bu çalışmada eklemeli üretim yöntemi ile üretilen iki geleneksel ve 3 ökzetik çekirdek geometrisine sahip sandviç yapılar üretilmiştir. Tamamen geridönüştürülebilir biyoplastik PLA malzemesinden üretilen yapıların quasi-statik ve dinamik yükler altındaki enerji sönümleme kabiliyetleri, dayanımları ve hasar mekanizmaları deneysel olarak incelenmiştir.Item 5G uygulamaları için 6 GHz altı ve milimetre dalga bantlarında çalışan mikroşerit anten tasarımı, analizi ve üretimi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-25) Iriqat, Sanaa; Yenikaya, Sibel; Fen Bilimleri Enstitüsü; Elektronik Mühendisliği Ana Bilim Dalı; 0000-0002-8360-15005G teknolojisinin ortaya çıkışıyla birlikte yüksek hızlı, düşük gecikmeli ve güvenilir kablosuz iletişime olan talep önemli ölçüde artmıştır. Kompakt tasarımları ve yüksek verimlilikleri ile bilinen mikroşerit antenler, bu gereksinimlerin karşılanması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu antenlerin optimize edilmesi, çeşitli frekans bantlarında gelişmiş 5G uygulamalarının desteklenmesi açısından önemlidir. Bu tez çalışmasında, modern 5G kablosuz iletişim uygulamaları için 6 GHz altı ve milimetre dalga bantlarında çalışan üç özgün antenin tasarımı, analizi ve üretimi gerçekleştirilmiştir. İlk anten tasarımında, 6 GHz altı bölgesinde izolasyonu artırmak için kusurlu zemin yapısı (DGS) ve geniş bir bant genişliği elde etmek için, stratejik yarık düzenlemesi kullanılmıştır. Tasarlanan Çoklu Giriş Çoklu Çıkış (MIMO) anten, 20 dB’lik yüksek bir izolasyon sağlamış ve ayrıca 2,1 - 3,6 GHz ve 5,9 - 7,4 GHz arasında çift bant davranışı sergilemiştir. İkinci tasarımda, mm-dalga bölgesinde, ultra geniş bant yetenekleri elde etmek için kesik köşeler ve birden fazla yarık entegre edilmiş, performans metriklerini daha da iyileştirmek için parazitik bir yama kullanılmıştır. Tasarlanan MIMO anteni, 25,7 - 42,7 GHz arasında ultra geniş bir empedans bant genişliği sunmuştur. İzolasyonu artırmak için, alt tabakanın şeklini değiştirilmiştir. Böylece, 6 – 15 dB'lik izolasyon artışı gözlenmiştir Üçüncü tasarım, çalışma bant genişliğini hem 6 GHz altı hem de mm-dalga bölgelerine genişletmek için halka monpol bir anten yapısı kullanılmış, süper geniş bant özellikleri elde edilmiştir. Genel olarak, bu optimizasyon stratejileri, yüksek kazancı, düşük zarf korelasyon katsayısı (ECC), düşük kanal kapasite kaybı (CCL) ve yüksek ışıma verimliliğine sahip anten tasarımlarıyla sonuçlanmıştır. Bu antenlerin kompakt boyutu ve gelişmiş ısıma özellikleri, çeşitli 5G uygulamalarında kullanılma potansiyellerini artırmakta ve yeni nesil kablosuz iletişim sistemlerinin ilerlemesine katkıda bulunacağı düşünülmektedir.Item A proposal for a resilience assessment model in traditional Ottoman city centers: Case of Bursa Bazaar and Han’s District(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-22) Bozdağ, Havva Tlemsani; Vural, Tülin Aslan; Fen Bilimleri Enstitüsü; Mimarlık Ana Bilim Dalı; 0000-0003-1212-4425Geleneksel çarşı bölgelerinin tarih boyunca geçirdiği dönüşüm süreçlerine rağmen günümüze kadar ayakta kalmalarını sağlayan temel dinamikler dikkat çekmektedir. Son zamanlarda çeşitli kentsel bağlamlarda mekanların çeşitli etkiler karşısında gösterdiği dayanımı ölçmeye yönelik çeşitli araçlar geliştirme girişimleri olmuştur. Çeşitli yöntemler geliştirilmiş olsa da, kentsel dayanımı değerlendirmeye yönelik araçların tarihî çarşı alanlarında kanıta dayalı incelenmesi eksik kalmıştır. Bu araştırma, öncelikle teorik bir yaklaşımı benimseyerek bu boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır ve uyarlanabilirlik döngüsü çerçevesinde incelenmiştir. Çalışma kapsamında, literatürde yer alan kentsel dayanımlı sistemlerin davranışsal özellikleri ve öz mekansal nitelikleri incelenmiştir. Bu parametreler dikkate alınarak, Bursa’nın Tarihî Çarşı ve Hanlar bölgesinin kuruluşundan itibaren karşı karşıya kaldığı çeşitli etkiler ve dönüşüm dönemlerine karşı dayanımın göstermesinin ardındaki gizli dinamikler ortaya konulmuştur. Çalışma yönteminde, tarihsel süreçte çarşı bölgesinin uyarlanabilirlik döngüsü, bu bölgenin gizli dayanım prensipleri ile birleştirilerek değerlendirilmiştir. Çalışmanın amacı, geleneksel ticaret merkezlerinde kentsel dayanımı değerlendirmeyeyönrlik bir Değerlendirme Çerçeve Önerisi geliştirmektir. Bursa çarşısına ait hem somut hem de soyut unsurları ve gizli mekanizmaları birleştirerek, mevcut araştırma, tarihî çarşı bölgelerinde kentsel Dayanımı değerlendirmek için bir paradigma sunmakta; anket formunda nicel bir yöntem ile Faktör Analizi kullanarak nitel bir yaklaşımı birleştirmektedir. Bulgular, belirlenen kriterlere göre tarihî bir çarşı alanında uygulanabilecek en iyi ölçüm aracı olarak ‘GALLDS’ çerçevesini ortaya koymuştur. Bu araştırma, yöneticilerin bu tür tarihi kentsel dokularda dayanımı teşvik eden önemli mekanizmalar hakkında kapsamlı bilgi edinmelerine ve gelecekteki kalkınma kararlarında onlara rehberlik etmelerine önemli katkılar sağlamaya amaçlamaktadır.Item Açık dikey tip soğutucu teşhir dolabın faz değiştiren malzeme kullanılarak enerji verimliliğinin sayısal ve deneysel olarak incelenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-02-21) Çelik, Ayşe Burcu; Coşkun, Salih; Fen Bilimleri Enstitüsü; Makine Mühendisliği Enerji Ana Bilim Dalı; 0000-0002-6948-8281Bu çalışmada 2500 mm uzunluk, 2059 mm yükseklik, 920 mm derinliğe sahip bir açık dikey tip soğutucu teşhir dolabının (ADSTD) enerji verimliliğini arttırmak üzere faz değiştiren malzeme (FDM) uygulanmıştır. Öncelikle geleneksel ADSTD (FDM’ siz) daha sonra ise FDM uygulanmış ADSTD (FDM’ li) üzerinde, TS EN ISO 23953 1-2 standardına göre tasarlanmış bir test odasında testler gerçekleştirilmiştir. Her iki tasarım için ADSTD içinde soğuk havanın dağılımı, raflardaki ürün sıcaklıkları, kompresörün devreye girme-çıkma periyodu, defrost süreleri ve enerji tüketim değerleri incelenmiştir. Test verileri, üç boyutlu hesaplamalı akışkanlar dinamiği yöntemi kullanılarak doğrulanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, belirtilen kabin boyutlarında soğutucu teşhir dolaplarına uygulanan FDM’ nin, geleneksel dolaba göre enerji verimliliğini % 5, 1 arttırdığı görülmüştür.Item Adana koşullarında yetiştirilen bazı mısır (Zea mays L.) çeşitlerinde geleneksel ve çift sıralı ekim şekilleri ile farklı ekim sıklıklarının yeşil ot, tane verimi ve verim öğelerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2008) Taşcılar, Derya; Turgut, İlhan; Fen Bilimleri Enstitüsü; Tarla Bitkileri Ana Bilim DalıÇukurova Bölgesinde, ana ürün koşullarında, çift sıra ekim yönteminin ve farklı ekim sıklıklarının, bölgede yaygın olarak ekimi yapılan bazı mısır çeşitlerinde yeşil ot verimi, tane verimi ve bazı verim öğelerine etkisinin saptanmasının amaçlandığı bu çalışma, P31G98, SELE ve DKC 6022 melez mısır çeşitleri; 70 cm ve 25+45 cm sıra arası ve 5000, 6665, 8335, 9995, 11600 ve 13325 bitki/da sıklıklarında denenmiştir.En yüksek yeşil ot verimi; 2005 yılında 25+45 cm sıra arası ve 8335 bitki/da ekim sıklığında (5792.9 kg/da), 2006 yılında ise yine 25+45 cm sıra arası ve 9995 bitki/da ekim sıklığında (6338.3 kg/da) elde edilmiştir. Yeşil ot verimi bakımından en verimli çeşit 2005 yılında 8335 bitki/da ekim sıklığında P31G98 (6279.5 kg/da), 2006 yılında ise 9995 bitki/da ekim sıklığında yine P31G98 (6365.1 kg/da) olarak bulunmuştur.En yüksek tane verimi 2005 yılında 25+45 cm sıra arası ve 8335 bitki/da ekim sıklığında P31G98 çeşidinde (1301.8 kg/da), 2006 yılında ise 25+45 cm sıra arası 8335 bitki/da ekim sıklığında P31G98 çeşidinde (1366.9 kg/da) elde edilmiştir. Tane verimi bakımından en verimli çeşit 2005 yılında 8335 bitki/da ekim sıklığında P31G98 (1413.3 kg/da), 2006 yılında ise 8335 bitki/da ekim sıklığında yine P31G98 (1541.4 kg/da) olarak bulunmuştur.İki yılın sonuçlarına göre, 25+45 cm ekim şekli 70 cm ekim şekline göre tane veriminde % 7.6 - 10.0, yeşil ot veriminde % 4.6 - 6.9 üstünlük sağlamıştır. Adana'da ana ürün koşullarında gerek silaj üretimi ve gerekse tane üretimi amacıyla P31G98 melez mısır çeşidinin önerilebileceği sonucuna varılmıştır. Bu çeşit için uygun ekim sıklığının, tane üretiminde 8335 bitki/da, yeşil ot üretiminde ise 8335-9995 bitki/da arasında olduğu saptanmıştır.Item Adli bilişimde kaynak doğrulama ve tanılamada ileri metodlar(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-06-15) Karaküçük, Ahmet; Dirik, Ahmet Emir; Fen Bilimleri Enstitüsü; Elektronik Mühendisliği Ana Bilim Dalı; 0000-0002-3175-6041İçerisinde bulunduğumuz çağ bilgi çağıdır. Bilgiye erişim oldukça ucuzlamış, birkaç yıl öncesinde tahmin bile edilemeyen yüksek kapasitede ve özellikteki bilgi işleme cihazları erişilir olmuştur. Akıllı telefonlar, çevrim-içi platformlar, bilgisayarlar ve genişband internet sayesinde bilginin mecrası internet haline gelmiş, bu mecra üzerinden sayısal içerik üretimi ve paylaşımı büyük bir ivme kazanmıştır. Bu gelişmeler, beraberinde bir takım olumsuzluklar doğurmuştur. Bilginin korunması çok zorlaşmış, büyük bir çaba ve emek harcasansa dahi bireylerin bizzat kullandıkları platformlar tarafından bilgilerinin ticarete konu edildiği ya da bu platformlarda tutulan kullanıcı bilgisinin kolaylıkla çalınabildiği görülmüş, yasadışı faaliyetlere ilişkin suçlayıcı bilgileri saklamak ve adli denetimden kaçınmak için yeni araçlar ortaya çıkmıştır. Sayısal görüntülerin kaynaklarının, adli bilişim literatüründe “Photo-Response Non- Uniformity” (PRNU) izi adı verilen ve kamera sensörlerinin ışığa karşı ürettiği birörnek olmayan cevap işaretinden dolayı oluşan iz üzerinden doğrulanması ve tanımlanmasına ilişkin geliştirdiğimiz ve bireyin mahremiyetinin korunmasına ve suçlayıcı bilgileri gizlemekte kullanılabilen yöntemlerin aşılmasına yönelik yüksek başarımlı üç yöntem bu tez çalışması kapsamında literatüre kazandırılmıştır. Yöntemlerden ilki, mahremiyetin korunmasına yöneliktir. Kullanıcıların çektikleri fotoğraflar üzerinden takip edilebilmeleri PRNU-izi ile mümkün hale gelmiştir. PRNU, görüntüye çarpımsal olarak etki ettiğinden, bu izin bilinen şekillerde kaldırılması mümkün değildir. Önerilen yöntemle bu izin kaldırılması mümkün olabilmektedir. Yöntemlerden ikincisi, PRNU ile kaynak kamera takibini engelleyebildiği gösterilmiş olan “Yama-Eşleştirme” algoritmasıyla işlenmiş görüntülerde kaynak kamera tanımanın nasıl yapılabileceğini göstermektedir. Yöntemlerden üçüncüsü, görüntü dönüşümlerinin, yine PRNU bilgisi kullanılarak nasıl terslenebileceğini ve bu görüntülerde kaynak kamera tanımanın nasıl uygulanabileceğini göstermektedir. Çalışmamızın, araştırmacılara daha iyi adli bilişim araçları geliştirmekte yol gösterici olacağını ve çağın olumsuzluklarını azaltmak için kullanılacağını ümit etmekteyiz.Item Adsorpsiyonlu ısı pompalarında kullanılan farklı soğutucu akışkanların çeşitli adsorban maddelerce adsorblanma karakteristiklerinin belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2017-04-17) Gönül, Ersan; Kılıç, Muhsin; Fen Bilimleri Enstitüsü; Makine Mühendisliği Ana Bilim DalıYenilenebilir enerji sistemlerinin geliştirilmesi ve kullanımı son yıllarda hızlı bir gelişim kaydetmektedir. Önümüzdeki 20-30 yıllık süreçte sürdürülebilir enerji sistemlerinin tamamında geleneksel enerji kaynaklarının verimli kullanılmasının yanında yenilenebilir enerjinin de yaygın biçimde kullanılması beklenmektedir. Adsorpsiyon ısı pompaları her türlü ısı enerjisi ile rahatlıkla çalışabilen ve elektrik enerjisi ihtiyacı oldukça az olan cihazlardır. Özellikle atık ısı kaynakları, güneş enerjisi, jeotermal enerjisi veya herhangi bir ısı kaynağı doğrudan kullanılarak soğutma işleminin sağlanabilmesi, bu tip ısı pompalarını cazip hale getirmiştir. Adsorbsiyonlu ısı pompalarının performanslarını arttırmaya ve kullanım alanlarını genişletmeye yönelik çalışmalar artarak devam etmektedir. Bu sistemlerin başarılı bir şekilde çalışması büyük ölçüde adsorbent- adsorbat çiftinin doğru seçimine bağlıdır. Bu çalışma kapsamında, farklı adsorbent-adsorbat çiftlerine ait eş sıcaklık eğrilerini elde etmek için adsorpsiyon deney düzeneği tasarlanmış ve imal edilmiştir. Çalışma kapsamında kullanımı yaygın olan hidroflorokarbon (HFC) tipi soğutucu akışkanlardan R134a ve daha sonra R404a adsorbat olarak seçilmiştir. Adsorbent olarak aktif karbon, aktif alümina, zeolit, polimer ve çeşitli silikajeller kullanılmıştır. Adsorpsiyon parametreleri izotermleri ile Dubinin-Astakhov (DA) denklemi kullanılarak oluşturulmuştur. İzosterik entaliplerin adsorpsiyon bağımlılığı adsorpsiyon için elde edilen datalardan çıkarılmıştır. Ayrıca adsorpsiyon verilerinin entalpisi çıkarılmış olup farklı numuneler için elde edilen korelasyonlar incelenmiştir. Bu veriler, çeşitli adsorpsiyon çiftleri için, termal olarak tahrik edilen adsorpsiyon soğutucu tasarımı için önemlidir.Item Afrika ülkelerinde coğrafi işaretler: Senegal örnek olayı(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-10-14) Gueye, Mamadau; Dokuzlu, Sertaç; Fen Bilimleri Enstitüsü; Tarım Ekonomisi Ana Bilim Dalı; 0000-0001-8469-166XFikri Mülkiyet Hakları içerisinde gösterilen ve Dünya Ticaret Örgütü Uruguay Round’a bağlı olarak Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS) ile ortaya çıkan coğrafi işaretler (Cİ) esas olarak belli coğrafi alana ait ürünlerin kalitesi ve kökeni ile ilişkilendirilmesini sağlayarak, ürünlerin bilinirliğini artırmakta ve onlara spesifik özellikler atfedilmesini sağlamaktadır. Cİ sistemi, ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel avantajları bakımından yerel kalkınmada önemli bir araç olarak uluslararası alanda kabul görmektedir. Bu araştırma kapsamında Cİ’ler ile ilgili dünya genelindeki uygulamalara hem teorik hem de pratik açıdan değinilmiş, Afrika ülkeleri kapsamında OAPI ve ARIPO bölgesel anlaşmaları göz önüne alınarak mevzuatları ve mevcut durumları araştırılmıştır. Araştırmalar sonucunda Afrika’nın Cİ’ler alanında önemli bir potansiyele sahip olduğu belirlenmiştir. Ancak yetersiz yasal düzenlemeler ve bilimsel çalışmalar nedeniyle çok sayıda ürünün tescil edilemediği ve Cİ’lerin potansiyel avantajlarından faydalanılamadığı saptanmıştır. Çalışmada ele alınan diğer konu Senegal’de seçilen yöresel ürünler için Cİ potansiyelinin değerlendirilmesi ve bu ürünlerin öncelik sırasına konulmasıdır. Cİ potansiyelini ölçmeye yönelik olarak yöre ile bağlantı, üretici örgütlerinin varlığı ve gücü, tanınırlık, ürünün yerel kalkınmaya olacak potansiyel katkısı, pazarlanabilirlik, ihracat potansiyeli ve analiz edilebilirlik olmak üzere 7 değerlendirme kriteri ile ilgili veriler anket yoluyla toplanmış ve Analitik Hiyerarşi Süreci yöntemi ile analiz edilmiştir. Analizler sonucunda kriterler açışından Cİ için başarı şansı en yüksek olan ürünler; Niayes soğanı (3,847), Mango kent (3.396), Kazamans balı (3.080), Kazamans madd (2.935), Yett Senegal (2.361), Kus-kus Fajut (2.323) ve Fonyon Senegal (2.244) olarak belirlenmiştir.Item Ağır metal stresi koşullarında Verbascum olympicum Boiss. türünün enzimatik aktivitesi üzerinde araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 2017-03-09) Akpınar, Ayşegül; Arslan, Hülya; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada Uludağ'ın sub-alpin ve alpin kuşağındaki bozulmuş alanlarda egemen olan ruderal bitki Verbascum olympicum Boiss. (Sığır kuyruğu)'a ait fideler laboratuvar koşullarında (gece/gündüz sıcaklığı 15°C/25°C, 16 saat ışık/8 saat karanlık periyot) Hoagland besin çözeltisinde yetiştirilerek farklı konsantrasyon ve sürelerde kadmiyum (Cd), krom (Cr), bakır (Cu), nikel (Ni) ve çinko (Zn) uygulamasına maruz bırakılmıştır. Örnekleme dönemlerinde hasat edilen, metal uygulanmış ve uygulanmamış (kontrol grubu) fidelerin kök ve yapraklarında biyokütle (mg KA), su içeriği (%), eriyebilir protein içeriği (mg g-1), lipid peroksidasyonu (MDA içeriği, nmol/g YA), hücre membran zararı (%), iyon sızıntısı (%), azot metabolizması (Nitrat redüktaz: NR, Glutamin sentetaz: GS) ve antioksidatif savunma sistemi enzimlerinin (Süperoksitdismutaz: SOD, Askorbat peroksidaz: APX ve Katalaz: CAT) aktivitesi tayin edilmiştir. Ayrıca yaprak kısımlarında klorofil içeriği (klorofil a, b ve total klorofil; mg/g YA) belirlenmiştir. Elde edilen veriler İki-Yönlü (Two-Way ANOVA) varyans testi ile analiz edilmiştir (α:0,05). Araştırılan metallerin çoğunlukla konsantrasyon ve uygulama süresine bağlı olarak biyokütle, su içeriği, eriyebilir protein ve klorofil içeriğinde azalışa, MDA, hücre membran zararı ve iyon sızıntısında artışa neden olduğu tespit edilmiştir. Nitrat redüktaz ve glutamin sentetazın metal uygulamalarından genellikle olumsuz etkilendiği, buna karşın antioksidatif savunma sistemi enzimlerinin (SOD, APX ve CAT) aktivitesinin uygulama süresi ve konsantrasyona bağlı olarak artma eğiliminde olduğu belirlenmiştir. Bu sonuçlar V. olympicum'un ağır metal stresinden bir dereceye kadar etkilenmesine rağmen ağır metaller ile başa çıkmak için güçlü bir antioksidatif savunma sistemine sahip olduğunu ve Uludağ'da bozulmuş alanlarda gelişip sekonder süksesyon sürecindeki rolünü ortaya koymaktadır.Item Ağır metaller içeren çelik sanayii atıklarının stabilizasyonu ve solidifikasyonu(Uludağ Üniversitesi, 2007-02-26) Salihoğlu, Güray; Pınarlı, Vedat; Fen Bilimleri Enstitüsü; Çevre Mühendisliği Ana Bilim DalıÇelik endüstrisinin en büyük çevresel problemlerinden biri de yüksek miktarlarda ürettiği baca tozlarının bertarafıdır. Baca gazı arıtma sistemlerinde toplanan bu tozlar, içerdikleri ağır metallerin sızma potansiyeli nedeniyle Türk, Avrupa Birliği ve ABD yönetmeliklerince tehlikeli atık olarak sınıflandırılmaktadır. Bu çalışmanın amacı çelik sanayi atık baca tozlarını (ABT) tehlikesiz hale getirmektir. Çalışmada ABT'ye tehlikelilik özelliği kazandıran çinko ve kurşun oksitlerin stabilizasyonu ve solidifikasyonu (S/S) araştırılmıştır. Deneyler Bursa'daki bir çelik fabrikasından alınan baca tozu üzerinde gerçekleştirilmiştir. Deneysel süreçte X ışını floresansı (XRF), X Işını difraksiyonu (XRD), tarama elektronu mikroskobu (SEM) teknikleri kullanılmış, priz süresi, basınç dayanımı (UCS), granülometre ve asit nötralizasyon kapasitesi (ANC) deneyleri yapılmış, Toksisite Özelliklerini Sızdırma Prosedürü (TCLP) ve Sentetik Yağışla Sızdırma Prosedürü (SPLP) ekstraksiyon testleri uygulanmış ve ağır metal okumaları yapılmıştır. ABT %5-90 arasında değişen oranlarda Portland Çimentosu ve/veya çeşitli katkılarla karıştırılarak harç veya pasta örnekleri hazırlanmış, örnekler 0-360 gün arasında değişen periyotlar boyunca su ve/veya hava kürüne tabi tutulmuşlardır. Kür sürelerinden sonra örneklerin (S/S ürünlerinin) tehlike özellikleri belirlenmiştir. ABT'nin stabilizasyonunda uçucu kül, çimento fırını tozu ve tufalin Portland çimentosu kadar etkili olmadığı, Portland çimentosunun ana bağlayıcı olarak tek başına uygulanmasının daha olumlu sonuçlar verdiği görülmüştür. Örneklerdeki kum uygulaması stabilizasyonu olumsuz etkilemiş, yüksek miktarlardaki ABT'nin beton yapı malzemesi olarak kullanımı mümkün olmamıştır. Portland çimentosuyla yapılan denemelerde atık yüzey alanının artırılmasının dahi depolanabilirlik sınır değerlerinin sağlanması için yeterli olmadığı görülmüştür. Kireç ABT içindeki ağır metal stabilizasyonunu sağlamak için gerekli pH şartlarını sağlamaya yardımcı olmuştur. Nihai pH'ın stabilizasyonda önemli ve belirleyici bir faktör olduğu ve depolanabilirlik sınır değerlerinin sağlanması için S/S sisteminin pH'ının, ağır metallerin çözünürlük aralığına göre ayarlanması gerektiği bulgulanmıştır. ABT stabilizasyonu için kireç ve Portland çimentosu kombinasyonunun uygun bir seçenek olduğu belirlenmiş, arıtma metodu formüle edilmiştir.Item Ağızlık açma işlemine çözgü ipliği özelliklerinin ve ağızlık geometrisinin etkilerinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1991-09-06) Özdemir, Özcan; Alpay, H. Rıfat; Fen Bilimleri Enstitüsü; Tekstil Mühendisliği Ana Bilim DalıBu çalışmada, çözgü iplikleri özellikleri ve ağızlık geometrisinin ağızlık açma işlemindeki etkileri araştırılmıştır. İlk bölümde önce çalışmanın amacı, hedefleri verilmiş sonra ağızlık açma işlemi ve ağızlık geometrisi ile ilgili temel tanımlar verilmiştir. İkinci bölümde, konu ile ilgili literatürler özet halinde verilmiştir. Üçüncü bölümde, çalışmada kullanılan çözgü iplikleri özellikleri, kullanılan dokuma makinaları ve özellikleri verilmiştir. Sonra çalışma yöntemi, iplik özellikleri ölçümleri, ağızlık geometrisi ölçümleri, dokuma makinalarında duruş etüdleri ve çözgü iplik gerginlik ölçüm yöntemleri anlatılmıştır. Dördüncü bölümde, yapılan ölçümler sonucu elde edilen bulgular verilmiştir. Beşinci bölümde ise, bulgulardan yararlanılarak çözgü iplik özellikleri ve ağızlık geometrisi özellikleri arasındaki ilişkiler verilmiş ve bunların ağızlık açma işlemi açısından önemleri değerlendirilmiştir. Daha sonra da ileride yapılacak çalışmalar hakkında bazı fikirler ileri sürülmüştür.Item Ak üçgül ile bazı buğdaygil çim türleri karışımlarında farklı azot dozlarının botanik kompozisyon ve çim kalite kriterlerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2004-05-21) Sincik, Mehmet; Açıkgöz, Esvet; Fen Bilimleri Enstitüsü; Tarla Bitkileri Ana Bilim DalıBu araştırma, çim tipi ak üçgül {Trifolium repens L. var. Nanouk ) ile farklı gövde tipi ve gelişme özelliğine sahip üç buğdaygil çim türünün, ingiliz çimi {Lolium perenne L var. Delaware), çayır salkımotu {Poa pratensis L. var. Conni) ve sülüklü tavusotu {Agrostis stolonifera L var. Kromi) oluşturduğu karışımlarda, farklı azotlu gübre uygulamalarının botanik kompozisyon ve çim kalite kriterlerine etkilerini belirlemek amacıyla yürütülmüştür. Çalışmada, buğdaygil çim türleri ile 3 ayrı deneme kurulmuş, denemelerde 4 buğdaygil-ak üçgül karışımı (% 100 buğdaygil + % 0 ak üçgül, % 97.5 buğdaygil + % 2.5 ak üçgül, % 95.0 buğdaygil + % 5 ak üçgül ve % 90 buğdaygil + % 10 ak üçgül) ile 4 azot dozu ( 0, 2.5, 5, 7.5 g N/m2) kullanılmıştır. Üç yıl (1999-2002) süren bu araştırmada, karışımların renk, kalite, dip kaplama, botanik kompozisyon ve ot verimi değerleri düzenli aralıklarla tespit edilmiştir. Buğdaygil çim türlerine ak üçgül katılması, bu bitkilerin renk, kalite, dip kaplama ve ot verimi değerlerini arttırmıştır. Ancak, ak üçgülün buğdaygil çim türlerine katılma oranlarının, bu bitkilerin çim kalite özellikleri üzerine önemli bir etkisi olmamıştır. Azotlu gübreleme, saf olarak yetiştirilen buğdaygil çim türlerini, buğdaygil-ak üçgül karışımlarına göre daha fazla etkilemiştir. Ak üçgülden buğdaygil çim türlerine transfer edilen azot nedeniyle, karışımlarda azotlu gübrelemenin etkisi sınırlı kalmıştır. Deneme parsellerine uygulanan azotlu gübre dozları arttıkça, hem saf olarak yetiştirilen buğdaygillerin hem de buğdaygil-b'aklagil karışımlarının renk, kalite, dip kaplama, ot verimi, N içeriği ve topraktan kaldırılan N miktarı değerleri de artmış; botanik kompozisyondaki ak üçgül oranı, ak üçgül tarafından fıkse edilen N miktarı ve N transferi değerleri ise azalmıştır. Ak üçgülün özellikle geniş park alanları, yol kenarları ve eğimli alanlar gibi fazla bakım hizmeti götürülemeyen yerlerde buğdaygil çim bitkileri ile karışık olarak kullanılabileceği sonucuna varılmıştır.Item Akiferin hidrolik parametreleri ile jeoelektriksel parametreler arasındaki ilişkinin belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2018-03-20) Türkkan, Gökçen Eryılmaz; Korkmaz, Serdar; Fen Bilimleri Enstitüsü; İnşaat Mühendisliği Ana Bilim DalıBu çalışmanın amacı, akiferin hidrolik parametreleri ile jeoelektriksel parametreler arasındaki ilişkiyi incelemektir. Bu amaç doğrultusunda Bursa ilinin farklı bölgelerinde arazi çalışması yürütülmüştür. Çalışmada Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü'nün 2009 yılında oluşturduğu Bursa ili jeoloji haritasından faydalanılmıştır. Bursa'nın Bilecik kireçtaşı, Alüvyon, Piribey Şistleri, Mudanya formasyonu, Gürağaç üyesi, Nilüfer formasyonu, Köprühisar formasyonu, Yörüktepe formasyonu, Yarhisar formasyonu, Paşayayla formasyonu, Akarsu yelpaze çökellerinde yer alan 11 farklı formasyonunda toplamda 34 adet arazi çalışması yürütülmüştür. Bu bölgelerin her birinde açılan kuyularda slug testler gerçekleştirilmiştir ve zamana bağlı düşü değerleri kaydedilmiştir. Bu değerlere Bouwer-Rice ve Dagan analitik metotları uygulanarak kuyu civarı hidrolik iletkenlik değerleri elde edilmiştir. Buna ek olarak, kuyuların bulunduğu bölgelerde Schlumberger dizilimi kullanılarak düşey elektrik sondaj yöntemi uygulanmıştır. Arazi çalışmasında elde edilen jeoelektrik ölçüm değerleri IPI2win yazılımı kullanılarak işlenmiş ve çalışılan bölgelerdeki katmanların gerçek özdirençleri bulunmuştur. Açılan her bir kuyudan su numunesi alınarak elektrik iletkenlik değerleri ve pH değerleri laboratuvarda ölçülmüştür. Elektrik iletkenlik değerleri kullanılarak yeraltı suyunun özdirenci hesaplanmıştır. Her bir lokasyon için su numunesi alınan katmanın gerçek özdirenç değeri, yeraltı suyunun özdirenç değerine oranlanarak formasyon faktörü elde edilmiştir. Bu çalışmada, farklı formasyonlardan elde edilen formasyon faktörü ile hidrolik iletkenlik arasında ilişki ve formasyon faktörü ile transmisivite arasındaki ilişki incelenmiştir. Ayrıca çalışmanın yoğunlaştığı iki formasyon için hidrolik parametreler ile jeoelektriksel parametreler arasındaki ilişki detaylı bir şekilde incelenmiştir. Bu parametrelerin CBS ortamında dağılım haritaları oluşturulmuştur. Çalışmalar sonucunda, hidrolik ve jeoelektriksel parametreler arasında doğrusal bir ilişki bulunmuştur. Bu çalışmanın yeraltı suyu araştırmaları için faydalı olacağı düşünülmektedir.Item Akıllı şehirler için park yönetim sistemi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023) Sağlam, Aslı Sebatlı; Çavdur, Fatih; Fen Bilimleri Enstitüsü; Endüstri Mühendisliği Ana Bilim Dalı; 0000-0002-9445-6740Trafik yoğunluğu, günlük hayatta sıklıkla karşı karşıya kalınan insan ve toplum üzerinde olumsuz etkilere neden olan bir problemdir. Dünya nüfusundaki ve şehirleşmedeki hızlı artış, şehir içi trafik yoğunluğunu daha da arttırmaktadır. Bu yoğunluğun ortalama%30’una ise uygun park yeri bulmak için yapılan yolculuklar neden olmaktadır. Park problemi, bilgi ve iletişim teknolojilerinin ulaştırma alanında kullanılması ile ortaya çıkan akıllı ulaşım sistemleri çerçevesinde ele alınarak çözülebilir. Bu tez çalışmasında, akıllı şehirler için bütünleşik bir park yönetim sistemi önerilmektedir. Geliştirilen sistem, otoparkların uygunluğunun tahmini ile ajan-tabanlı bir park öneri mekanizmasını entegre bir şekilde içermekte ve rezervasyonlu araçlar ile rezervasyonsuz araçlar birlikte ele alınmaktadır. Otoparkların uygunluğunun tahmin edildiği ilk aşamada, literatürde yer alan farklı tahmin yöntemleri kullanılmaktadır. Ardından, geliştirilen ajan-tabanlı model ile farklı tipteki araçlar için maksimum faydalı park önerileri sunulmaktadır. Burada kalkış noktası ile aday otoparklar arasındaki sürüş mesafesi/süresi, varış noktası ile aday otoparklar arasındaki yürüme mesafesi, otopark ücreti, aday otoparkların etrafındaki trafiğe karşılık gelen yönlendirilen araç derecesi ve otoparkların uygunluk derecesi dikkate alınmaktadır. Mikro ölçekte, söz konusu fayda fonksiyonu parametrelerine verilen ağırlık cinsinden farklı kullanıcı davranışları ele alınmaktadır. Makro ölçekte ise sistemi oluşturan farklı aktörler (araçlar ve otoparklar) için farklı bakış açılarını yansıtacak şekilde yürüme mesafesi eşik değerinin ve ücret eşik değerinin farklı değerleri için senaryolar oluşturulmuştur. Buna ek olarak, önerilen park yönetim sisteminin önemini ve gerekliliğini vurgulamak amacıyla, rezervasyonlu ve rezervasyonsuz araç tiplerine ek olarak önerilen sistemi kullanmayarak rassal arama yapan araçlar da ele alınmıştır. Uygun park yeri arayan araçların, geliştirilen sistemi kullanım oranları da yürüme mesafesi ve ücret eşik değerlerine ek olarak bir diğer senaryo parametresi olarak dikkate alınmıştır. Uygulama aşamasında, dünyadaki bilinen bir park yönetim sisteminin veri seti kullanılmıştır. Söz konusu veri seti kullanılarak farklı senaryolar için elde edilen sonuçlar çeşitli performans parametrelerine göre analiz edilmiştir. Son olarak, farklı park yönetim stratejilerini simüle ederek elde edilen sonuçların analiz edilebilmesi için bir kullanıcı arayüzü prototipi geliştirilmiştir.