Fen Bilimleri Doktora Tezleri / PhD Dissertations
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/23
Yasal Uyarı ⚠️ Araştırmacılar, tezlerin tamamı veya bir bölümünü yazarın izni olmadan ticari veya mali kazanç amaçlı kullanamaz, yayınlayamaz, dağıtamaz ve kopyalayamaz. BUU Akademik Açık Erişim Web Sayfasını kullanan araştırmacılar, tezlerden bilimsel etik ve atıf kuralları çerçevesinde yararlanırlar.
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Gerçek zamanlı endüstriyel kontrol sistemleri için makine öğrenmesi temelli yaklaşımlar(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Mantar, Süleyman; Yılmaz, Ersen; Fen Bilimleri Enstitüsü; Elektronik Mühendisliği Ana Bilim Dalı; 0000-0002-0552-6066Endüstriyel sistemlerdeki hızlı gelişmeler, üretim süreçlerini daha karmaşık hale getirmiş ve verimlilik beklentilerini artırmıştır. Geleneksel kontrol yöntemleri, bu karmaşıklığı ve belirsizlikleri yeterince ifade edememektedir. Bu nedenle, verimlilik taleplerini karşılayacak ve karmaşık sistemlerin kontrolünü iyileştirecek gelişmiş kontrol sistemleri üzerine çalışmalar sürdürülmektedir. Makine öğrenmesi temelli yöntemler, bu zorlukların üstesinden gelmek için umut verici bir çözüm olarak öne çıkmaktadır. Yapay sinir ağları ile derin öğrenme (DNN) öne çıkan yöntemler arasında yer alsa da, kritik kontrol sistemlerinin standartlara uygunluk sertifikasyonundaki zorluklar nedeniyle alternatif fonksiyon yaklaşımı yöntemlerinin araştırılması önemini korumaktadır. Bu tez çalışmasında, laboratuvar inkübatör cihazının ekonomik maliyet fonksiyonu ve çoklu kısıtlar dikkate alınarak, model öngörülü kontrol (MPC) tabanlı pekiştirmeli öğrenme (RL) algoritması ile kontrol edilmesi amaçlanmıştır. MPC sisteminin, yanlış bir model kullanılarak tasarlansa bile, makine öğrenmesi temelli yöntemler ile gerçek sistemin optimal kontrol politikasını sağlayacak şekilde ayarlanabileceği gösterilmiştir. Pekiştirmeli öğrenme sisteminin değer fonksiyonları, fonksiyon yaklaşımcısı olarak doğrusal olmayan model öngörülü kontrol (NMPC) sistemi kullanılarak ifade edilmiştir. Aşama maliyeti, terminal maliyeti, kısıtlar ve inkübatör cihazının tahmini sistem modeli, MPC sistemi içerisinde parametrik olarak tanımlanmıştır. MPC sistemi, doğrudan çoklu atış yöntemi ile doğrusal olmayan programlama (NLP) problemi olarak ifade edilmiştir. Elde edilen optimizasyon problemi iç nokta yöntemi ve otomatik türev alma yazılımı ile çözülmüştür. MPC sisteminin parametreleri, en küçük kareler zamansal fark (LSTD) Q öğrenme yöntemi ile veriye dayalı olarak ayarlanmıştır. MPC sisteminin tasarımında ve benzetim ortamında kullanılmak üzere, inkübatör cihazının matematiksel modeli sistem tanımlama yöntemi kullanılarak elde edilmiştir. Modelleme için Box-Jenkins model yapısı kullanılmıştır ve parametreleri, tahmin hatası yöntemi (PEM) kullanılarak tahmin edilmiştir. Elde edilen sonuçlar, MPC tabanlı RL yönteminin, endüstriyel kontrol sistemlerinde sistem belirsizlikleri ve kısıtlamaları içeren zorlu durumlarda, çevrimiçi öğrenme yeteneği ile sistem performansını optimize ederek referans takip performansını koruyabilen güçlü ve etkili bir çözüm sunduğunu göstermektedir.Item Seçici lazer ergitme yöntemi ile üretilen Ti6Al4V alaşımının mikro yapı ve mekanik davranışı üzerinde proses parametrelerinin etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Baskın, Niyazi; Yüce, Celalettin; Fen Bilimleri Enstitüsü; Makine Mühendisliği Ana Bilim Dalı; 0009-0006-4262-6214Eklemeli imalat yöntemi, bilgisayar destekli tasarım verilerini kullanılarak, katman üzeri katman birleştirme metodu ile istenen ürünün elde edilmesine olanak sunar. Geleneksel imalat yöntemlerine kıyasla kompleks parçaların üretilebilmesi ile yüksek derecede tasarım özgürlüğü sağlar. Başta uzay ve havacılık olmak üzere, otomotiv, biyomedikal, savunma sanayi ve enerji sektörü gibi kritik endüstrilerde parça imalatı için yaygın olarak kullanılmaktadır. Eklemeli imalat yöntemlerinden arasında yer alan seçici lazer ergitme (SLE) üretim süreçlerinde kullanılan parametreler, üretilen parçanın mekanik, metalurjik davranışının farklılaşmasında önemli bir etkiye sahiptir. Nihai ürünün özelliklerini ciddi derecede değiştirebilmektedir. Bu sebeple gerçekleştirilen deneysel çalışmada, lazer gücü, tarama hızı, tarama aralığı ve lazer tarama dönüş açısını kapsayan farklı değerlerde seçilen parametrelerin, SLE yöntemi ile Ti6Al4V alaşımı kullanılarak üretilmiş numunelerin nihai çekme dayanımı, sertlik değeri, darbe enerjisi, yüzey pürüzlülüğü, porozite oranı ve mikroyapıya olan etkisi incelenmiştir. Çekme dayanımının ve sertlik değerinin lazer gücünün belirli bir değere kadar artması ile arttığı, lazer gücü belirli sınır değeri geçtiğinde sonuçlarda aynı etkiyi göstermeyerek azalış trendine geçtiği tespit edilmiştir. Darbe enerjisinde, tarama dönüş açı değişimleri etkili olmuştur. En düşük darbe enerji değeri ise 8,7 J değeriyle 180° dönme açısında kaydedilmiştir. Yüzey pürüzlülüğünün lazer gücünün artmasıyla önemli ölçüde azaldığı, yüksek tarama hızlarında ise artış gösterdiği görülmüştür. 220 W lazer gücü seviyesinde, üretim yönüne paralel 8,9 µm ve üretim yönüne dik 8,35 µm yüzey pürüzlülük değerleri elde edilmiştir. Lazer gücü, porozite oranına etkisi nedeniyle malzeme yoğunluğunu belirlemede en etkili faktör olarak tespit edilip, 160 W lazer gücünde %0,48 ile nispeten yüksek bir porozite oranı kaydedilmiştir. Ayrıca, tarama hızındaki artış, porozite oranında da artışa sebep olmuştur.Item III-Nitrür yarıiletken yapıların termal buharlaştırma yöntemi ile üretilmesi, elektriksel ve radyasyona bağlı özelliklerinin araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Olkun, Ali; Akay, Sertan Kemal; Fen Bilimleri Enstitüsü; Fizik Ana Bilim Dalı; 0000-0003-0061-0573Bu çalışmada, cam, n-tipi ve p-tipi Si alttaşlar üzerine termal buharlaştırma yöntemi kullanılarak yaklaşık 50 nm kalınlığında GaN ince filmler büyütülmüştür. İnce filmler, 450℃'de 30 dakika tavlama işlemine tabi tutulmuştur. Hem tavlanmamış hem de tavlanmış numunelere gama ışını dozlaması uygulanmıştır. Bu numuneler, 3 kGy ve 6 kGy gama ışınlarına maruz bırakılarak, yapısal değişiklikleri UV-Vis spektrofotometre, fotolüminesans (PL), FESEM-EDX, XRD ve XPS ölçümleri ile detaylı bir şekilde analiz edilmiştir. Elektriksel iletkenlik değişiklikleri Hall etkisi ile değerlendirilirken, diyot ve fotodiyot özelliklerindeki değişiklikler I-V ve spektral fotoakım ölçümleri ile incelenmiştir. Tavlama işlemi sonucunda, materyalin optik özelliklerinde önemli bir gelişme gözlemlenmiş ve ışık geçirgenliği %2'den %84'e yükselmiştir. FESEM-EDX analizleri, tavlama sonrası yüzeyde Ga atomlarının daha seyrek dağıldığını ve Azot oranının arttığını göstermiştir. XRD sonuçları, gama ışınlamasının kristal yapıda faz kaymalarına neden olduğunu ortaya koymuştur. Debye-Scherrer yöntemiyle hesaplanan kristal tane boyutlarının, gama ışınlaması sonrası hafif sapmalar gösterdiği tespit edilmiştir. XPS analizlerinde ise tavlama sonrası Ga-N bağlarının güçlendiği, Ga-Ga bağlarının ise azaldığı gözlemlenmiştir. Gama ışınlaması sonrasında Ga-N bağlanma enerjisinde artış olmuş ve yüzeyde Ga-O bağları oluşmuştur. Elektriksel özellikler açısından, tavlama işleminin taşıyıcı konsantrasyonunu düşürüp, mobiliteyi artırdığı görülmüştür. Tavlanmamış ve tavlanmış Al/n-GaN/p-Si/Al ve Al/n-GaN/n-Si/Ag heteroeklem diyotların ±2 V gerilim altında Akım-Gerilim (I-V) ölçümleri ve sıfır volt beslemede fotoakım ölçümleri gerçekleştirilmiştir. I-V analizlerinde ters doyum akımları, idealite faktörleri ve bariyer yükseklikleri hesaplanarak, gama ışınlamasının diyot parametreleri üzerindeki bozulma etkileri değerlendirilmiştir. Ayrıca, 350 nm ile 1250 nm dalga boyu aralığında yapılan fotoakım ölçümleri neticesinde, n-tipi Si üzerine büyütülen yapılarda dalga boyuna bağlı değişken polariteli fotoakım gözlemlenmiştir. Gama ışınlaması sonrasında fotoakım değerlerinde belirgin bir artış tespit edilmiştir.Item Endüstriyel kontrol sistemlerinde anomali tespiti(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Demircioğlu, Emine Hümeyra; Yılmaz, Ersen; Fen Bilimleri Enstitüsü; Elektronik Mühendisliği Ana Bilim Dalı; 0000-0003-4296-5532Endüstriyel sistemlerde oluşan büyük veri bu sistemler için kontrol ve izleme araçlarının geliştirilmesi süreçlerinde önemli zorluklar oluşturmaktadır. Son yıllarda, endüstriyel sistemlerde oluşan büyük verinin analizi gelişen teknolojiye paralel olarak yapay zekâ temelli yöntemler ile gerçekleştirilmektedir. Endüstriyel kontrol sistemlerinin görevleri arasında sistemin sağlık durumunun izlenmesi önemli bir yer tutmaktadır. Sistem sağlık durumunun izlenmesi için kullanılan yaklaşımlar arasında ise anomali tespiti temelli yöntemler yoğun ilgi çekmektedir. Sistem bileşenlerinde oluşan anomaliler tüm sistemi etkileyebilmekte, zaman ile sistemin başarımını düşürebilmekte ve hatta sistemin arızalanmasına sebep olabilmektedir. Arızaların oluşma nedeninin, zamanın ve süresinin tespit edilmesi zaman alıcı ve aynı zamanda zor olabilmektedir. Bu zorlukların aşılmasında yapay zekâ temelli yöntemlerin kullanımı önemli bir avantaj sağlamaktadır. Bu tez çalışmasında endüstriyel sistemlerin bileşenlerinde oluşan anomalilerinin tespitinde otokodlayıcıların başarım analizlerinin gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Bu nedenle endüstriyel sistemlerin önemli bileşenleri arasında yer alan ve bu sistemlerde sıklıkla karşımıza çıkan DC motorlarda oluşabilecek anomalilerin tespiti üzerine yoğunlaşılmıştır. DC motor üzerinde yer alan sensörler aracılığı ile toplanan ve motorun sağlık izlemesinde temel gösterge olarak kullanılan gövde sıcaklığı verisindeki anomalilerin tespiti otokodlayıcılar aracılığı ile gerçekleştirilmiştir. Gövde sıcaklığı verisinde oluşabilecek noktasal ve toplu anomali tipleri için otokodlayıcıların başarım analizleri yapılmıştır. Başarım analizleri yapılırken karşılaştırma yöntemi olarak noktasal anomaliler için 3-SgOut Aykırı Değer yöntemi kullanılırken toplu anomaliler için ise İzolasyon Ormanı yöntemi kullanılmıştır. Başarım analizleri yapılırken bu çalışmaya özel olarak geliştirilen bir deney düzeneği aracılığı ile toplanan veri seti kullanılmıştır. Yapılan deneyler sonucunda Otokodlayıcı mimarisinin noktasal ve toplu anomalilerin tespit edilmesinde yüksek başarım oranlarına sahip olduğu ve karşılaştırma amacıyla kullanılan yöntemlerden daha iyi başarım gösterdiği görülmüştür.Item Berrak ve pulplu meyve suyu üretiminde termal proses işleminin HMF oluşumu ve teknofonksiyonel özellikleri üzerine etkisinin incelenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-06-28) Kaya, Doğan; Bayazit, Arzu Akpınar; Fen Bilimleri Enstitüsü; Gıda Mühendisliği Ana Bilim Dalı; 0009-0008-2964-616XBu tez çalışmasında, termal proses işleminin meyve suyunda istenmeyen bileşik olan hidroksi metil furfural (HMF) oluşumu ve meyve suyunun bazı teknofonksiyonel özellikleri üzerine etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda berrak ve pulplu iki meyve suyu olarak elma suyu ve portakal suyu seçilmiştir. Örneklere 900C’de 40 sn, 950C’de 30 sn ve 1000C’de 25 sn olmak üzere üç farklı sıcaklık ve süre ile ısıl işlem uygulanmıştır. Elma suyu numunelerinde briks, pH, titrasyon asitliği, renk, viskozite, esmerleşme indeksi, askorbik asit, mineral madde, şeker bileşenleri, HMF, toplam fenolik madde ve antioksidan kapasite analizleri yapılmıştır. Portakal suyunda bu özelliklere ilave olarak kalıntı Pektin Metil Esteraz (PME) aktivitesi belirlenmiştir. Isıl işlemin etkisi elma suyunda klorojenik asit içeriği, portakal suyunda ise naringin ve hesperidin içeriğindeki değişimlerle izlenmiştir.Yapılan analizler değerlendirildiğinde, briks, pH, asitlik, viskozite, mineral madde değerlerinin uygulanan ısıl işlemlerden etkilenmediği belirlenmiştir. HMF değerlerinin seçilen sıcaklıklara göre yükselmediği, ısıl işlem görmemiş numuneler ile ısıl işlem görmüş numunelerin değerlerinin birbirine yakın olduğu ve bu değerlerin yasal limitin oldukça altında olduğu tespit edilmiştir. Elma suyunda HMF değeri 1,313 ile 1,602 mg/L arasında, portakal suyunda ise 0,026 ile 0,099 mg/L arasında değişmiştir. Esmerleşme indeksi ısıl işlem ve uygulama süresinden etkilenmiştir. Elma suyunda ısıl işlem uygulanmamış numunede 0,136 iken, 900C’de 40 sn ısıl işlem uygulanan numunede en düşük değer 0,104 olarak bulunurken, portakal suyunda ısıl işlem ile esmerleşme indeksi yükselmiştir. Askorbik asit ısıl işlem ve süreden etkilenmiştir. Askorbik asit değeri elma suyu numunelerinde tespit edilememiş olup, portakal suyu numunelerinde de en yüksek P0000 numunesinde 498,348 mg/L, en düşük ise P10025 numunesinde 283,760 mg/L olarak saptanmıştır. Şeker bileşenleri ısıl işlem görmüş elma suyu numunelerinde birbirine yakın bulunurken, glikoz ve sukroz değerleri E0000’a göre ~%25, fruktozda ise ~%10 civarında daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Portakal suyunda en yüksek şeker değerleri ise P9040 numunesinde bulunmuştur. Şeker bileşenleri profilinde meydana gelen değişimlerin ısı ile şekerlerin inversiyonundan kaynaklandığı düşünülmüştür. TPC’nin ısıl işlem sıcaklığının artması ile düştüğü tespit edilirken, elma suyunda en yüksek TPC değeri E0000’da 164,746 mg GAE/kg, en düşük ise E10025 123,606 mg GAE/kg numunesinde bulunmuştur. Portakal suyunda da TPC değeri en yüksek P0000’da 1497,03 mg GAE/kg, en düşük ise P9530 numunesinde 1275,90 mg GAE/kg olarak belirlenmiştir. Elma suyunda DPPH ve CUPRAC yöntemiyle yapılan antioksidan kapasite analizinde ısıl işlem sıcaklığının artması ile azalma olduğu tespit edilmiştir. Uygulanan sıcaklığın artması ve ısıl işlem süresinin uzamasına göre antioksidan kapasite azalmaktadır. Portakal suyunda en düşük antioksidan kapasite P9530 numunesinde belirlenirken, ısıl işlem uygulaması antioksidan kapasiteyi azaltmıştır. Portakal suyunda kalıntı pektin metil esteraz (PME) aktivitesi ısıl işlem ve süre ile azalmış, P0000’da PME %12,95 iken P9040’da %5,78 olarak bulunmuştur.Meyve sularının tüketicilere sunulması için halen en fazla kullanılan yöntem olan ısıl işlem uygulamasının meyve suyunun güvenilir gıda olarak tüketilmesinde herhangi bir olumsuzluğa neden olmadığı düşünülmüştür.Item Eklemeli imalat ile farklı parametrelerde üretilen maraging çelik (18Ni300) parçalarının mekanik özelliklerinin incelenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-10-10) Arslan, Orhun; Bayram, Ali; Fen Bilimleri Enstitüsü; Makine Mühendisliği Ana Bilim Dalı; 0000-0001-5918-0980Bu çalışmada, Seçici lazer eritme yöntemiyle Yb fiber lazer destekli metal yazıcıda üretilen maraging çelik numunelerinin bağıl yoğunluğu, mikrosertliği, gözenekliliği, yüzey pürüzlülüğü, mikroyapısı, maksimum akma dayanımı ve damlama yüksekliği değerleri üzerinde lazer gücü, lazer hızı, tarama mesafesi gibi çeşitli işlem parametrelerinin etkisi incelenmiştir. İç dolgu (infill) ve Alt kabuk (downskin) parametre setleri kendi içerisinde ayrı olarak değerlendirilmiştir. İç dolgu parametre seti özelinde, ilave parametreler olarak adlandırılan kısıtlama açısı, akış optimizasyonu ve zaman homojenleştirme parametreleri, hem "açık" hem de "kapalı" koşullarda bağımsız olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca, işlem parametrelerinin birleşik etkisini ölçmek için hacimsel enerji yoğunluğu kullanılmıştır. İlave parametrelerin "açık" olduğu durumda, hacimsel enerji yoğunluğunun artmasıyla birlikte mikrosertlik değeri sabit kalmıştır. Bu, yüksek enerji yoğunluğu gerektiren üretimlerde ilave parametrelerin dahil edilmesinin olumlu bir etkisini göstermektedir. Bu çalışma, gelişmiş parametreler kullanılarak düşük gözeneklilik, düşük yüzey pürüzlülüğü ve yüksek sertlik hedefleyen işlemlerde belirli bir avantaj sunmaktadır. Alt kabuk parametre seti özelinde, Çıkıntı (Ridge-R-) olarak adlandırılan parametre, hem “açık” hem de “kapalı” koşullarda bağımsız olarak değerlendirilmiştir. Çıkıntı parametresinin kullanılması koşulunda damlama yüksekliği değeri yaklaşık olarak %52,22 iyileşmiştir. Ayrıca aynı bağıl yoğunluk değeri daha düşük enerji yoğunluğunda elde edilmiştir. Ancak, bu durum hızlı üretim süreçleri gerektiren durumlar için dezavantajlı olabilir. Çıkıntı parametresinin kullanılmadığı durumda artan tarama mesafesi ve lazer hızıyla damlama davranışında iyileşme, artan lazer gücüyle damlama davranışında kötüleşme meydana gelmiştir. Optimize edilmiş işlem parametreleri, tam faktöriyel tasarım yöntemi kullanılarak belirlenmiş ve her iki parametre seti için üç ideal çözüm elde edilmiştir. İç dolgu parametre seti için üç optimal çözümün ikisi, makinenin gelişmiş özellikleri olan ilave parametrelerin kullanımını içermektedir.Item İstanbul metrobüs hattı için 25 m ve çift körüklü elektrikli metrobüsün güç aktarma organları seçiminin yapılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-30) Yiğit, Bayram Hasan; Karamangil, M. İhsan; Fen Bilimleri Enstitüsü; Otomotiv Mühendisliği Ana Bilim Dalı; 0000-0001-8221-128XMetrobüs otobüslerin hareket kabiliyetine sahip olup, İstanbul gibi büyük şehirler için en uygun şehir içi yolcu taşıma araçları olan tramvay ve metronun yolcu taşıma kapasitesine yakındır. İstanbul Belediyesi tarafından 2007 yılında İstanbul Metrobüs Hattı için 50 adet, 26m ve çift körüklü Phileas marka araç satın alınmıştır. Bu araçların yüksek eğimli yollarda çekiş performansı problemleri olmuştur. Bu nedenle bir daha Phileas marka araçlar alınmamış ve başka markalara ait 18 m tek körüklü araçlar satın alınmıştır. Ulaşım İç ve Dış Ticaret A.Ş. firması dizel 25 m, 5 akslı ve çift körüklü LF25 metrobüs aracını geliştirerek 132 adet İstanbul metrobüs hattına vermiştir. Mart 2022'den bu yana çekiş sorunu olmadan çalışmaktadır ve yolcu taşıma kapasitesi açısından da oldukça iyi performans göstermektedirler. Bu çalışmada, LF25 dizel aracın İstanbul Metrobüs Hattına göre çekiş performansı hesaplamaları Güç Aktarma Organı Seçim (GAOS) programı ile yapılmıştır. Üretilen araçlar metrobüs hattında test edilmiş ve GAOS programı ile elde edilen test sonuçları sonuçlarıyla karşılaştırılmıştır. Daha sonra LF25 dizel aracın, GAOS programı kullanılarak İstanbul metrobüs hattına en uygun elektrikli araca nasıl dönüştürülebileceği gösterilmiştir. LF25 dizel araç için en uygun güç aktarma organları mimarisi, aracı 4. ve 5. akslardan tahrik etmek iken, araç elektrikli portal akslar kullanılarak elektrikli araca dönüştürüldüğünde, en uygun mimarinin 3. ve 4. akslardan tahrik etme olduğu görülmüştür. İstanbul Metrobüs Hattında çalışan 132 adet LF25 dizel araçlarda telemetre bulunmaktadır. Bu araçlardan telemetre sonuçları en uygun olan 5 aracın verileri alınmıştır. Gerekli analiz ve hesaplar yapılarak İstanbul Metrobüs Hattı sürüş çevrimi oluşturulmuştur. LF25 dizel ve elektrikli araçların MATLAB Simulink ile modellenmesi yapılmıştır. LF25 dizel bütün araç telemetresinden aylık alınan yakıt sarfiyatı ortalaması ile elektrikli aracın modelinden alınan enerji tüketimi karşılaştırıldığında elektrikli aracın dizel araca göre %73,22 oranında avantajlı olduğu görülmüştür.Item Geleneksel Türk hamamlarının akustik özelliklerinin öznel ve nesnel yöntemlerle araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-02) Özyurt, Zeynep Bora; Sezer, Filiz Şenkal; Gül, Zühre Su; Fen Bilimleri Enstitüsü; Mimarlık Ana Bilim Dalı; 0000-0001-9490-6513Geleneksel Türk hamamları, Osmanlı Döneminden itibaren sunduğu “yıkanma” işlevinin yanı sıra, canlı müzik, ikramlar ve dans gibi farklı aktivite kalıplarını barındıran geleneksel törenler/seremoniler için ana toplanma mekanlarından biri olarak benimsenmiştir. Bu sebeple Anadolu mimarisinin ve sosyal-kültürel yaşamın önemli yapı tipolojilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu çalışma ile, Türk hamamlarına özgü akustik özellikler, Bursa’da yer alan ve özgün işlevini korumuş dört adet tarihi hamam örneği üzerinden ilk defa kapsamlı biçimde araştırılmış ve kayıt altına alınmıştır. Veri toplama süreci beş aşamada yürütülmüştür. Saha ölçümlerinde toplanan oda darbe yanıtları üzerinden elde edilen parametreler (EDT, T20, T30, C80, D50, STI) ile yapıların geometrik özellikleri arasındaki ilişki irdelenmiştir. Farklı nem ve sıva kullanım durumlarının iç mekân akustik koşullarına olan etkileri, ölçüm sonuçlarına göre akort edilen akustik modeller kullanılarak benzetimler ile araştırılmıştır. Tarihi (horasan) sıva kullanımı ile daha düşük T30 ve daha yüksek STI değerleri elde edilmiştir. Kontrollü olarak bağıl nemin azaltılması ile, daha düşük T20 ve T30, dolayısıyla daha yüksek STI değerleri elde edilmiştir. İşitsel modelleme kapsamında, Türkçe konuşma ve müzik içeren yankısız ses kayıtları alınarak yapıların günümüz ve tarihi durumlarını temsil eden sanal ses ortamları oluşturulmuştur. Oluşturulan dosyalar kullanılarak hazırlanan dinleme testi çevirim içi platformda uygulanmıştır. Seçilen iki örnek yapıda ise gerçek hamam kullanıcılarının işitsel farkındalıklarının anlaşılabilmesine yönelik anket çalışması yürütülmüştür. Elde edilen veriler kadın-erkek hamamlarının kullanımı, geleneksel aktiviteler ve ses kaynaklarının niteliği dikkate alınarak tartışılmıştır. Sonuçlar hamam yapılarının zaman içinde geçirdiği onarımlar ile özgün akustik özelliklerini kaybettiğini ve yapıların tarihi durumlarının, günümüze kıyasla müzik ve konuşma aktiviteleri için daha elverişli olduğunu ortaya koymaktadır.Item Elyaf takviyeli kompozit malzemelerin yüzey modifikasyonu ile mekanik özelliklerinin geliştirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Dinç, Zahide Saka; Öz, Yahya; Fen Bilimleri Enstitüsü; ; 0000-0002-6725-9071Gelişmiş lif takviyeli kompozit yapılar, metalik malzemeler ile kıyaslandığında yüksek özgül mukavemet ve sertliklere sahip olması onları yüksek performanslı yapısal uygulama için ideal kılar. Karbon lifi takviyeli polimer kompozitler modern havacılık yapılarında birçok parçasında bulunur ve otomotiv sektöründe de giderek yaygınlaşmaktadır. Karbon lifi takviyeli polimerler sergilediği fiziksel özelliklerin arzu edilen kombinasyonuna rağmen, kullanılan polimer matrisler tipik olarak oldukça kırılgandır. Bu nedenlede bir darbenin neden olduğu, katlar arasında gerilim birikmesinden kaynaklanan delaminasyona karşı hassastırlar. Bu tez çalışması kapsamında karbon lifi takviyeli polimer kompozit laminatların delaminasyon dirençlerini geliştirmek için iki farklı yöntem üzerine çalışmalar gerçekleştirilmiştir. İlk yöntem olarak karbon lifi takviyeli kompozit yapılara, termoplastik mat (mat) ara katmanlar ilavesi ve ardından yüzey modifikasyonu (ozon ve ozon/UV) sayesinde gelişmiş mat-matris adezyonunun mekanik testlere (Mod-I, Mod-II ve tabakalar arası kayma dayanımı) olan etkisi üzerine deneysel çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Yüzey karakterizasyonundan (XPS (X-Ray Fotoelektron Spektroskopisi)), kompozitlerin mekanik testlerinden ve fraktografiden, mat-epoksi adezyon seviyesinin, liflerin yüzeyindeki fonksiyonel gruplarla ilişkilendirilebilecek tabakalar arası kırılma tokluğunda önemli değişikliklere neden olabileceği sonucuna varılmıştır. İkinci yöntem olarak da olarak karbon lifi takviyeli kompozit yapılarda, haşıllı ve haşılsız karbon liflerinin yüzeyi ozon ile modifiye edilerek karbon lifi-matris adezyonunun mekanik testler (tabakalar arası kayma dayanımı ve çekme) üzerindeki değişimleri detaylı olarak araştırılmıştır. Bu yöntem kapsamında, haşıllı ve haşılsız karbon lifinin yüzeyi XPS, AFM (Atomik Kuvvet Mikroskop), Raman ve SEM (Taramalı Elektron Mikroskop) ile analiz edilerek oluşan fonksiyonel grupların karbon lifi-epoksi adezyonundaki değişimin tabakalar arası kayma dayanımı ve çekme testleri ile değerlendirilmiştir. Bu yöntem kapsamındaki sonuçlar, kombine yüzey modifikasyon yönteminin daha etkin rol oynadığını göstermiştir.Item Orobanşa (Orobanche cumana Wallr.) dayanıklı, yüksek verimli ve yüksek oleik asit içeren hibrid ayçiçeği genotiplerinin geliştirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-06-06) Akar, Leyla Öztürk; Göksoy, Abdurrahim Tanju; Fen Bilimleri Enstitüsü; Tarla Bitkileri Ana Bilim Dalı; 0000-0002-9052-6772Bu araştırma, orobanşa dayanıklı ve oleik asiti yüksek ayçiçeği ebeveyn hatların melezlenmesiyle oluşturulan yağlık melez ayçiçeği popülasyonunun agronomik ve bazı teknolojik özellikleri bakımından genetik yapısını inceleyerek üstün ebeveynleri ve melez kombinasyonları belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın tarla çalışmaları 2018 ve 2019 yıllarında Agromar A.Ş. firmasının Bandırma’daki deneme istasyonunda yürütülmüştür. Araştırmada genetik materyal olarak Agromar A.Ş. tarafından geliştirilen ileri generasyon 3 adet sitoplazmik erkek kısır ana hat ve 4 adet restorer hat kullanılmıştır. Araştırmanın ilk yılında orobanşa dayanıklı ya da toleranslı oldukları belirlenen 4 adet dallı restorer baba hat ve 3 adet sitoplazmik erkek kısır ana hat Line x Tester desenine göre melezlenerek 12 adet test melezi elde edilmiştir. Araştırmanın ikinci ve üçüncü yıllarında elde edilen 12 adet test melezi, 7 adet ebeveyn hat ve 4 ticari hibrit çeşit 3 tekerrürlü olarak Tesadüf Blokları Deneme Deseninde denenmiş ve Line x Tester analiz metoduna göre test edilerek çeşitli istatistik-genetik analizler yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, tane ve yağ verimi başta olmak üzere verim üzerine doğrudan etkili olan bitki boyu, tabla çapı, bin tane ağırlığı ve tablada tane sayısı gibi özelliklerde en yüksek g.u.y. etkisini gösteren CMS1, CMS3, AGR3 ve AGR4 hatlarının yüksek verimli melezlerin eldesinde kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. Ayrıca CMS3 ve AGR4 erkencilik ve tablada tane sayısı bakımından, CMS1 ise bitki boyu ve tane verimi yönünden öne çıkan ebeveyn hatlar olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte, CMS3 ve AGR3 ebeveynleri aynı zamanda oleik asit içeriğini artırıcı yönde g.u.y. etkisi gösterirken CMS3 ebeveyni yağ oranını arttırıcı g.u.y. etkisi de göstermiştir. İki yıl ortalaması olarak en yüksek tane verimi ve yağ verimi sırasıyla CMS3 x AGR4 ve CMS1 x AGR4 test melezlerinden elde edilmiştir. Lokasyon denemeleri yapılarak bu iki melez kombinasyonunun yeni çeşit adayı olarak değerlendirilebileceği sonucuna varılmıştır.Item Yüksek ısı yalıtımı sağlayan esnek aerojel yapıların üretilmesi ve karakterizasyonu(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Tav, Abdullah; Akyıldız, Halil İbrahim; Öz, Yahya; Fen Bilimleri Enstitüsü; Polimer Malzeme Ana Bilim Dalı; 0000-0002-6999-8548Sol-jel metodolojisi, özellikle tekstil ve aerojel teknolojisi alanlarında malzeme sentezi ve yüzey modifikasyonu esnekliğini sergilemektedir. İlk olarak, vurgu, artırılmış sıcaklık direnci için silika kaplı tekstillerin sentezlenmesine yerleştirilir. Pamuk, PA 6.6 ve PET gibi kumaşlar, tetraetil ortosilikat hidrolizinden elde edilen silika sol süspansiyonları kullanılarak, SEM ve FTIR analizleri ile süreç doğrulandıktan sonra homojen bir şekilde kaplanır. Ardından, silika bazlı aerojellerde bulunan kırılganlığı ele alan sonraki araştırmalar, esnek yalıtım substratları ile entegre edilmiş "aerojel battaniye" adı verilen bileşik malzemelerin geliştirilmesini amaçlamaktadır. MTMS prekürsörü ve SDS yüzey aktif maddeleri kullanarak, bu kompozitler değişken ağırlıklar sergiler ve iyileştirilmiş hidrofobik özelliklerin yanı sıra termal iletkenlikte dikkate değer iyileştirmeler gösterir. Sonraki olarak, aerojel yalıtım battaniyelerini sentezlemek için vakum destekli sol-jel infüzyon (VASI) tekniği adı verilen yeni bir yaklaşım tanıtılır ve katı hal NMR ve FTIR analizleri, malzemenin yapısını ve morfolojisini açıklamak için kullanılır. Özellikle, ağırlıkça %10 MSQ içeren aerojel kompozit battaniyelerin, havacılık uygulamalarında umut vaat eden birer malzeme olduğu gözlemlenir. Bu kompozit battaniyelerin yoğun alev koşullarında performansının daha fazla incelenmesi, GC-MS analizi ile değerli içgörüler sunar; burada, permetiloktasilseskioksan malzemesi bulunurken, XPS analizleri, emisyon dumanındaki belirli bileşiklerin varlığını vurgular ve alevlerin malzemenin yüzeyindeki kimyasal etkilerini aydınlatır. Bu kapsamlı araştırma, aerojel tabanlı malzemelerin aşırı ortamlardaki davranışını anlamamızı artırır ve havacılık alanında uygulamaları için değerli sonuçlar sunar. Sonuç olarak, VASI aerojel battaniyelerinin malzeme özelliklerini artırma ve termal yalıtım yeteneklerini iyileştirme etkinliği vurgulanır. Bu gelişmeler, özellikle uçak termal yönetiminde güvenlik ve performansı artırmaya yönelik vaatler sunar. Gerçek zamanlı değerlendirmeler, aerojel yalıtım battaniyelerinin katı termal yönetim standartlarına uygunluğunu sağlar ve uçak operasyonlarında genel güvenlik ve verimliliği artırır.Item Konut yeniden üretimi sürecinde ölçek ve yönetim boyutu için bir model önerisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Ersoy, Sibel; Taş, Nilüfer; Fen Bilimleri Enstitüsü; Mimarlık Ana Bilim Dalı; 0000-0001-8132-1284Konut ve konut çevresinde oluşan nitelik problemleri, hem bireyin yaşam kalitesini hem de doğal çevreyi olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle mevcut yapılaşmış alanlarında konut yeniden üretimindeki mimari müdahale ile kaliteli ve sürdürülebilir mekân üretimi bireyin yaşam kalitesi ve çevre için gereklidir. Bireyin en çok etkileşim için olduğu, günlük yaşamının geçtiği, kimlik ve aidiyet duygusunu geliştiren konut ve komşuluk biriminin yeniden üretilmesi sürecinde bir yönetim yaklaşımı gereklidir. Bu tezin amacı; bir komşuluk birimindeki konut yeniden üretiminde, fiziksel, sosyal ve ekonomik boyutlar açısından uygun üretim ölçeğine karar verilebilmesi için gerekli parametrelerin ortaya konması, bu parametreler arasında yerel koşullara uygun olanlarının belirlenebilmesi için ölçek duyarlı bir model oluşturulmasının yanında, bu model sonucunda ulaşılması amaçlanan hedeflere uygun konut yeniden üretim sürecindeki (aktörler arası ilişkiler ile görev-yetki-sorumluluk, toplumsal fayda vb. önceliklerin belirlenmesi, süreç planlaması, katılım vb.) yönetim yaklaşımının oluşturulmasıdır. Yerel koşullara uygun üretim ölçeğinin belirlenmesinde farklı ölçeksel ilişkilerden oluşan kriterlerin ortaya konması ve katılım yöntemi ile ölçek duyarlı bir yönetim yaklaşımı oluşturulması çalışmanın özgün yanıdır ve literatüre katkı sağlanmaktadır. Yöntem olarak literatür araştırması yapılarak konut yeniden üretiminde müdahale ölçeği ve üretim ölçeğinin belirlenmesinde etkili olan parametrelerin ortaya konması ve yapım aşamasında kadarki süreçte katılım yöntemini de içeren bir yönetim yaklaşımı oluşturularak son ürüne karar verilmesi için bir model oluşturulmuştur. Daha sonra literatür araştırması ve Bursa Hürriyet mahallesinde yapılmış olan kullanıcılara uygulanan pilot anket uygulaması sonucunda elde edilen verilerle birlikte uzmanlara yönelik Delphi anket soruları hazırlanmıştır. Uzman katılımcılara, tüm cevapların sonuçları açıklanarak fikir değiştirme olanağı sunulmuş, konut yeniden üretimi sürecinde ölçek ve yönetim boyutunda hangi konularda uzlaşma sağlandığı ya da sağlanamadığı tespit edilmiştir. Birey ve kent arasındaki bir ölçekte yer alan konut ve komşuluk biriminde kaliteli, sürdürülebilir ve aidiyet duygusu oluşturan mekân üretimi için ölçek duyarlı bir yönetim yaklaşımı oluşturulmuştur.Item Farklı lityum iyon piller için batarya şarj durumu tahmini(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-31) Tekin, Merve; Karamangil, M. İhsan; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyomalzemeler Ana Bilim Dalı; 0000-0003-2831-3175Hibrit ve elektrikli araçlar taşımacılık sektörünün iklim değişikliğine olan etkilerini azaltmada en ümit verici teknolojilerdir. Ancak elektrikli araçların anahtar bileşeni olan lityum-iyon bataryalarla ilgili geliştirilmesi gereken hususlar mevcuttur. Lityum-iyon bataryaların güvenli ve verimli bir şekilde çalışması için bir Batarya Yönetim Sistemi (BYS) tarafından kontrol edilmesi gerekir. BYS akım, voltaj, sıcaklık, batarya şarj durumu (BŞD), batarya yaşlanma durumu (BYD) ve batarya güç durumu (BGD) gibi batarya iç durumlarını sürekli olarak kontrol ederek bataryayı aşırı şarj/deşarja, hücreler arasındaki dengesizliklere ve termal kaçaklara karşı korur. BŞD bataryanın anlık durumunu kontrol etmede kritiktir. Ayrıca diğer batarya durumları ile de ilişkili olduğundan BŞD’nin doğru tahmin edilmesi BYS’nin etkili ve verimli bir şekilde çalışmasındaki anahtar faktörlerden biridir. Bu çalışmada hibrit ve elektrikli araç bataryalarını domine eden Nikel Mangan Kobalt (NMC), Nikel Kobalt Alüminyum (NCA) ve Lityum Demir Fosfat (LFP) kimyalarına sahip piller için farklı tahmin yöntemleri karşılaştırılmıştır. Kullanılan yöntemler modellemeye dayalı yaklaşımlar olan Genişletilmiş Kalman Filtresi (GKF) ve Kokusuz Kalman Fitresi (KKF) ve bilgisayar öğrenmesine dayalı Kapı Özyinelemeli Birimler (GRU)’dir. Geliştirilen tahmin algoritmalarının aracın sürüş esnasındaki yüksek dinamik davranışı altında dahi doğru tahminler gerçekleştirmesi batarya kontrolü, enerji yönetimi ve kullanıcının doğru bilgilendirilmesi bakımından önemlidir. Bu nedenle kullanılan yöntemlerin BŞD tahmin performansları bir aracın sürüş davranışını en gerçekçi şekilde yansıtan ve en güncel sürüş çevrimi olan WLTP için karşılaştırılmıştır. Çalışmanın sonucunda modellemeye dayalı yöntemlerle daha düşük hesaplama maliyeti ve daha iyi tahmin performansı elde edilmiştir. Üç pil kimyası için de en iyi sonuçlar KKF ile sağlanmıştır.Item Örtü altı domates yetiştiriciliğinde, bazı ekonomik zararlıların yapay zeka ile tespiti(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-05-07) Şahin, Yavuz Selim; Gençer, Nimet Sema; Şahin, Hasan; Fen Bilimleri Enstitüsü; Entomoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0003-1926-2548Bu tez çalışması, YOLOv8 ve Mask RCNN gibi gelişmiş görüntü işleme modellerinin örtü altı yetiştiriciliği yapılan domates bitkisi üzerindeki bazı ekonomik zararlıların tespitinde ve segmentasyonunda sergilediği üstün performansı araştırmaktadır. Görüntü işleme modellerinin eğitimindeki değerlendirme kriterleri olan Precision, Recall ve mAP incelendiğinde, modellerin zararlı tespitinde büyük bir potansiyele sahip olduğu tespit edilmiştir. Özellikle, YOLOv8 modeli domates üzerindeki zararlıları hızlı ve doğru bir şekilde tespit edebilme kapasitesiyle öne çıkmaktadır, 0,1 saniye gibi kısa bir sürede yaklaşık olarak %90 ve üzerinde bir hassasiyetle zararlı tespiti yapabilmektedir. Üstün performans gösteren, görüntü işlemeye dayalı tespit modellerinin belirlenmesinden sonra, token girdisi kullanan dil modeli GPT-3 ile tespit modeli entegre edilmiştir. Tespit modelinin görüntüler üzerinden algıladığı nesneler token’e dönüştürülerek, API bağlantısı vasıtasıyla GPT-3 modeline girdi olarak prompt içine yerleştirilmiştir. GPT-3’ün YOLOv8 ile entegrasyonu, zararlıların biyolojisi, zarar şekilleri ve mücadele yöntemleri hakkında kapsamlı analizler yapılmasına olanak tanımıştır. GPT-3, 3,5 saniye içerisinde tespit edilen zararlı hakkında benzersiz, orijinal ve yaratıcı çıktılar üretmiştir. GPT-3, zararlıların biyolojisi ve nasıl zarar verdikleri hakkında detaylı bilgi verirken, zararlıları kontrol altına almak için kullanılan biyolojik mücadele gibi alternatif yöntemlere dair bilgilerin daha sınırlı olduğu görülmüştür. Biyolojik mücadele gibi daha spesifik konularda dil modellerinin güçlü ve kapsamlı bilgiler üretebilmesi için, model eğitiminde spesifik, hedef odaklı ve güvenilir kaynakların kullanılması gerektiği öngörülmektedir. Bu çalışma, tarımsal zararlı tespiti ve yönetimi konusunda yapay zekâ ve derin öğrenme teknolojilerinin büyük potansiyel taşıdığını göstermekte ve gelecekteki araştırmalara yönelik olarak çok disiplinli yaklaşımların benimsenmesi, gerçek dünya uygulamalarına odaklanılması ve açık kaynak kodlu araçların geliştirilmesi gibi önemli öneriler sunmaktadır.Item Satış ve talep tahmini için derin transfer öğrenme metodolojisinin geliştirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-03-27) Erol, Begüm; İnkaya, Tülin; Fen Bilimleri Enstitüsü; Endüstri Mühendisliği Ana Bilim Dalı; 0000-0001-9131-3317Satış ve talep tahmini, tedarik zinciri yönetiminde kritik bir role sahiptir. Hızlı, doğru ve etkin tahminler için gelişmiş tekniklere ihtiyaç duyulmaktadır. Gelişen teknoloji ile birlikte son yıllarda satış ve talep tahmininde derin öğrenme (Deep Learning – DL) yöntemlerinin kullanımı yaygınlaşmıştır. DL ile yapılan tahminlerde başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Ancak DL eğitimi için hem büyük miktarda veriye ihtiyaç duyulmaktadır, hem de kullanılan veri miktarı arttıkça modelin eğitim süresi katlanarak artmaktadır. Buna çözüm olarak, kaynak alandaki veri ile ön eğitilmiş ağdan edinilen bilgilerin hedef alana aktarımını sağlayan transfer öğrenme kullanılmaktadır. Bu tez çalışmasında, satış ve talep tahmini için bilgi aktarımını sağlayan derin transfer öğrenme (Deep Transfer Learning – DTL) tabanlı metodolojiler geliştirilmiştir. Satış verileri tek ve çok değişkenli zaman serileri olarak ele alınmıştır. İlk olarak, satış ve talep tahmininde en uygun DL yöntemini seçmek amacıyla dokuz farklı DL yöntemi karşılaştırılmıştır. Parametrik olmayan istatistiksel testler yardımıyla LSTM yöntemi seçilmiştir. İkinci olarak, uzaklık tabanlı kaynak seçimi ile tek kaynaklı DTL modeli önerilmiştir. Sonrasında, transfer öğrenmede aktarım başarısını tahmin eden rastgele orman modeli geliştirilerek kaynak seçiminde açıklanabilirlik sağlanmıştır. Rastgele ormanda seçilen öznitelikler ile derin kümeleme tabanlı DTL modeli geliştirilmiştir ve bu modele topluluk öğrenme uygulanmıştır. Bu metodoloji kümeleme ve topluluk tabanlı DTL metodolojisi olarak adlandırılmıştır. Ayrıca, geliştirilen metodolojide çoklu kaynak seçimi için ağırlıklandırma mekanizması geliştirilmiştir. Son olarak, önerilen metodolojiler çok değişkenli satış verilerine uyarlanmıştır. Çeşitli veri setleri ile yapılan deneysel çalışmalarda, kümelemenin benzer satış verilerinin tespitini sağlayarak tahmin doğruluğunu arttırdığı görülmüştür. Ayrıca, çok kaynaklı DTL yaklaşımlarının tek kaynaklı DTL yaklaşımlarına göre tahmin sonuçlarını iyileştirdiği gözlenmiştir. Geliştirilen metodolojiler; enerji, finans, çevre ve tedarik zinciri gibi çeşitli üretim ve hizmet sektörlerinde uygulanabilir niteliktedir.Item Bir günlük etlik civcivlerin kuluçkahaneden yetiştirme kümeslerine nakilleri esnasında taşıma kabini içerisindeki sıcaklık nem indeksi faktörü(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Onuk, Apti; Şimşek, Ercan; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyosistem Mühendisliği Ana Bilim Dalı; 0000-0003-2685-3469İnsan nüfusunun fazla olduğu bölgelerde etlik piliç üretiminde entegre üretim yapısı yaygın olarak görülmektedir. Üreticinin entegre firmayla anlaşması durumunda civciv edinimi ve nakliye gibi işlemler firma tarafından üstlenilmekte, üretici sadece piliçlerin bakımını yerine getirmektedir. Bir günlük civcivlerin kuluçkahaneden yetiştirme kümeslerine nakilleri esnasındaki durumu ortaya koymak amacıyla yapılan çalışmada, nakil esnasında dorse içinde 13 noktadan sıcaklık ve nem, 3 noktadan CO2 değerleri toplanmıştır. Ayrıca Nakil aracındaki iklimlendirme ünitelerinin çalıştırılmasının ve durdurulmasının kararlarını vererek dorse içindeki sıcaklığa doğrudan etki etmesi sebebiyle şoförler yolculuk boyunca gözlenmiş ve şoförlerle görüşme yapılmıştır. Elde edilen verilerle Sıcaklık Nem İndeksi (SNİ) hesaplanmış, SNİ modellemeleri oluşturulmuş ve refah durumu ortaya konulmuştur. Nakil sonunda meydana gelen civciv ölümlerinin çok az olması sebebiyle ölümlerin bir sorun olmadığı görülmüştür. Yapılan ölçümler sonucunda sıcaklık-nem stresinin en fazla, civcivlerin taşındığı kasa içinde olduğu ortaya çıkmış olup sonrasında en fazla ısı stresi dorsenin ön kısmına yakın bölgede ve orta bölgesinde görülmektedir. En iyi koşullar ise dorsenin ön kısmında hava giriş açıklıklarının bulunduğu bölgede ve dorsenin arkasında hava çıkış açıklıklarının bulunduğu bölgelerde görülmektedir. Nakiller esnasında en büyük sorun civciv ölümleri değil, sürücünün taşıma kabini içindeki sıcaklığı kontrol etmesi zorunluluğudur. Bu eylemin sürücü tarafından gerçekleştirilmesi, sürücüyü strese sokmakta ve hem kendisini hem civcivleri hem de trafikteki diğer araçları tehlikeye atmaktadır.Item Glutensiz tarhana üretiminde mor patates unu kullanımının araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Sabuncu, Merve; Şahan, Yasemin; Fen Bilimleri Enstitüsü; Gıda Mühendisliği Ana Bilim Dalı; 0000-0001-8771-0643Çölyak hastalığı, genetik olarak yatkın bireylerde gluten proteinine karşı hassasiyete sebep olan ve yaşam boyu devam eden bağırsak emilim rahatsızlığı olup bu hastalığı taşıyan bireyler tahıl ve tahıl ürünlerinde bulunan gluten ve gluten benzeri proteinleri tolere edemedikleri için gluten içerikli gıdaları tüketememektedir. Çölyak hastaları dışında gluten alerjisi ya da gluten duyarlılığı olan kişiler de gluten içermeyen gıdalara ihtiyaç duymaktadır. Tarhana, buğday unu ve farklı hammaddeler kullanılarak hazırlanan hamurun fermantasyon sonucunda kurutulup öğütülmesi ile elde edilen besin değeri oldukça yüksek geleneksel bir gıdadır. Ancak gluten içermesinden dolayı çölyak hastaları ve/veya glutensiz beslenmek isteyen bireyler tarafından tüketememektedir. Mor patates son yıllarda ülkemizde de üretilmeye başlanmış olup tüketiciler tarafından da bilinirliği artmaktadır. Mor patates yüksek besin değeri, antioksidan kapasite, antosiyanin, flavanoid ve fenolik madde içeriğine sahip olduğu bildirilmektedir. Bu nedenle mor patatesin kullanımın arttırılması ve alternatif kullanım alanlarının oluşturularak daha fazla tüketilmesinin sağlanması gerekmektedir. Bu çalışmada rengin ve biyoaktif bileşenlerin korunduğu bir patates unu üretimi yapılması ve üretilen patates unu ile glutensiz ve fonksiyonel bir tarhana geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla mor patates unu %0, %25, %50, %75 ve %100 olacak şekilde yer değiştirme esasına göre nohut unu ile ikame edilerek tarhana üretimi yapılmıştır. Patates unu ve üretilen tarhana örneklerinde kimyasal bileşim, organik asit, mineral madde, toplam fenolik madde, toplam flavanoid, antioksidan kapasite (CUPRAC ve FRAP), toplam antosiyanin, polifenol kompozisyonu, in-vitro biyoerişilebilirlik, in-vitro anti-diyabetik aktivite, in-vitro anti-inflamatuar aktiviteleri, duyusal özellikleri ve taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile yapı analizleri gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, ülkemizde sıklıkla tüketilen gıdalardan biri olan tarhana, mor patates unu kullanılarak glutensiz bir şekilde üretilerek çölyak hastaları ve glutensiz beslenmeyi tercih eden kişiler için alternatif ve fonksiyonel bir ürün geliştirilmiştir.Item COVID-19’a karşı nötralizan ve anti-idiyotipik antikorların geliştirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Kılıç, Gamze; Demirkıran , Elif; Yücel, Fatma; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0001-5137-668X2019 yılında küresel halk sağlığı tehdidi oluşturan COVID 19 hastalığı tüm dünyaya yayıldığında, yoğun olarak tanı, tedavi ve korunma amaçlı araştırmalara öncelik verilmiştir. Monoklonal antikorlar (mAb'ler) klinik olarak birçok hastalığın tanı ve tedavisinde kullanılmaktadır. Bu çalışmada, COVID-19’a karşı geliştirilen nötralizan antikorlar (nAb), kullanılarak, SARS CoV-2 S yüzey proteinini (S/RBD) taklit eden anti-idiyotipik monoklonal antikorların geliştirilmesi ve in-vivo sistemde etkinliğinin araştırılması yönünde çalışmalar gerçekleştirildi. Tez sürecinde, SARS-CoV-2'nin Spike proteininin RBD'sine özgü nötralizan özellik gösteren anti-SARS-CoV-2 monoklonal antikorları (MAM-H9, MAM-E6) geliştirildi. Bu antikorlar ve COVID-19 geçirip iyileşme gösteren insan serumdan saflaştırılan antikorlar hem bütün formda hem de papain enzimi ile kesilerek elde edilen Fab fragmanlarına karşı hibridoma teknolojisi kullanılarak anti-idiotipik monoklonal antikor (aid-mAb) üretim çalışmaları yapıldı. Füzyon çalışmaları sonucunda elde edilen, on iki aid-mAb arasında, altı tanesi in vivo sistemde etkinlik testine alındı. Bu antikorlar içinden 3 tanesinin (E6G7, H7E5 ve H8H3) RBD molekülü ile immünize edilmiş farelerden elde edilen antikorlarla karşılaştırıldığında, RBD molekülünün antijenik özelliklerini taklit edebildiği, ACE-2 reseptörüne spesifik olarak bağlandığı, RBD ile ACE-2 arasındaki etkileşimi bloke edebildiği gösterildi. Tez çalışmasında ayrıca, SARS CoV-2 S Yüzey Proteinini (S) taklit eden fare kökenli aid-mAb geliştirme çalışmalarına ek olarak Türkiye'de ilk kez gerçekleştirilmiş olan tavşan kökenli mAb geliştirme çalışmaları yapıldı.Item Cephe paneli üretimi için ileri fiziko-mekanik özelliklere sahip sürdürülebilir hafif beton karışımların geliştirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-10) Beytekin, Hatice Elif; Sezer, Filiz Şenkaya; Mardani, Ali; Fen Bilimleri Enstitüsü; Mimarlık Ana Bilim Dalı; 0000-0002-1204-6028Bu tez çalışmasında, hafif beton karışımlarının çevresel etkilerinin azaltılması ve cephe panellerinde kullanımı için performansının optimize edilmesi amaçlanmıştır. Tez çalışması 3 aşamadan oluşmaktadır. Çalışmanın ilk aşamasında hafif beton karışımlarına, farklı uzunluklara sahip polipropilen, cam ve poliamid lifleri %0,25, %0,50 ve %0,75 kullanım oranlarında ilave edilerek 22 adet hafif beton karışım hazırlanmıştır. Karışımlarının taze ve sertleşmiş hal özellikleri incelenerek ve en uygun lif kombinasyonu araştırılmıştır. Çalışmanın ikinci aşamasında, tez çalışmasının ilk aşamasında belirlenen, ince agrega olarak %100 kireçtaşı içeren kontrol karışımına (K), ince agreganın hacimce farklı oranlarında pomza, genleştirilmiş perlit ve geri dönüştürülmüş beton agregası ikame edilerek toplam 15 farklı hafif beton karışımı hazırlanmıştır. Karışımların, ağırlık/dayanım ve ısı yalıtımı performansı açısından optimum ince agrega kullanım oranları belirlenmiştir. Çalışmanın son aşamasında ise, hafif beton karışımlarında bağlayıcı olarak kullanılan çimento miktarının azaltılması hedeflenmiştir. Bu amaçla, daha önceki aşamalarda en iyi performans gösteren hafif beton karışımlardaki çimento miktarı ağırlıkça %20, %40 ve %60 oranlarında yüksek fırın cürufu ile ikame edilerek dayanım ve ısı iletkenlik özellikleri araştırılmıştır. Çalışma kapsamında üretilen tüm karışımlarda su/bağlayıcı oranı, bağlayıcı içeriği ve çökme değeri sırasıyla 0,46, 300 kg/m³ ve 40±20 mm olarak sabit tutulmuştur. Karışımlarda istenilen işlenebilirliği sağlamak için tek su azaltıcı katkı kullanılmıştır. Elde edilen veriler ışığında hafif beton cephe panelleri için polipropilen lifinin daha üstün performans gösterdiği ve optimum lif kullanım oranının %0,25 olduğu belirlenmiştir. Hafif beton karışımlarında, ağırlık/dayanım ve ısı yalıtımı performansı açısından, ince agrega olarak %40 geri dönüştürülmüş beton agregası ve %60 oranında pomza içeren karışımın optimum performansı sergilediği tespit edilmiştir. Agrega içeriğinden bağımsız olarak yüksek fırın cürufu kullanımı ile ısı iletkenlik değerinin azaldığı tespit edilmiştir. Optimum yüksek fırın cürufu kullanım oranı %40 olarak belirlenmiştir.Item “Common Rail” dizel enjektör armatür kılavuzlamasının enjektör performansına etkisinin iyileştirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-31) Şentürk, Gökhan; Sürmen, Ali; Fen Bilimleri Enstitüsü; Taşıt Tahrik ve Güç Sistemleri Ana Bilim Dalı; 0000-0001-7694-9392Valf, armatür ve armatür pimi, dizel enjektörlerinde hidrolik basınç farklarını etkileyen kritik faktörlerdir ve püskürtme ile geri akış miktarlarının kontrolü için hayati öneme sahiptir. Bu bileşenler, enerji verimliliğini artırma ve motor emisyonlarını azaltma konusunda önemli roller oynamaktadır. Bu deneysel çalışma, valf, armatür ve armatür pimi kılavuzları arasındaki boşlukların etkilerini araştırmıştır. 49 adet 2000 bar basınçta çalışan müşterek hazneli enjektör (Bosch) kalibre edilmiş istasyonlarda üretilmiş ve test edilmiştir. Püskürtme miktarları hem minimum hem de maksimum işletme basınçlarında değerlendirilmiştir. Geri akış oranları özellikle maksimum basınçta incelenmiştir. Girdiler ile çıktılar arasındaki ilişkiyi analiz etmek için Python kullanılarak bir korelasyon matrisi oluşturulmuştur ve enjektör davranışlarını tanımlayan baskın özellikler belirlenmiştir. Artan enjektör hassasiyeti, azalan yakıt tüketimi ve artan enerji verimliliği ile ilişkilendirilmiştir. Çalışma, armatür ile armatür pimleri arasındaki boşluğun etkisinin, valf ile armatür arasındaki boşluktan daha belirgin olduğunu bulmuştur. Basınç arttıkça püskürtme miktarlarının arttığı gözlemlenmiş ve minimum basınç noktasında farklı çap grupları arasında kritik bir fark gözlemlenmemiştir. Armatür–armatür pimi ve valf–armatür boşlukları minimize edildiğinde, geri akış miktarları gruplar içinde tutarlı olmuştur.