2016 Cilt 42 Sayı 1
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing 2016 Cilt 42 Sayı 1 by Type "Araştırma makalesi"
Now showing 1 - 5 of 5
Results Per Page
Sort Options
Item Open Access Fibromatozisin klinikopatolojik değerlendirilmesi: 125 olgudan oluşan bir seri(Uludağ Üniversitesi, 2016-04-07) Altıntaş, Emine Kıyım; Atalay, Fatma Öz; Yalçınkaya, Ulviye; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Bu çalışmada fibromatozis tanısı almış olguların dağılımı ve patolojik özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma, retrospektif kesitsel bir araştırmadır. Bu araştırmada, Ocak 2005 tarihi ile Aralık 2011 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı’nda fibromatozis tanısı almış 125 olgu değerlendirilmiştir. Hastaların yaş, cinsiyet, tümör lokalizasyonu, tümör çapı ve rekürrens bilgileri tıbbi dosyalarından ve patoloji kayıtlarından elde edilmiştir. Yüzeyel fibromatozislerin 84’ü palmar, 6’sı plantar, derin fibromatozislerin ise 25’si ekstraabdominal, 6’sı abdominal, 4’ü intraabdominal fibromatozis olgusundan oluşmaktadır. Tüm hastaların yaş ortalaması 50.4±17.4 yıldır. Palmar fibromatozisli 84 olgunun 43’ü 5. ve 6. dekatlarda saptanmıştır. Derin fibromatozisli olguların yaş ortalaması 34.2±14.9’dır. Yüzeyel fibromatozislerde ortalama tümör çapı 3.4±1.5 cm iken derin fibromatozislerde 8.8±5.4 cm ölçülmüştür. Rekürrens oranı palmar fibromatozisli olgularda %14.3, plantar fibromatozisli olgularda %20, derin yerleşimli olgularda %25.7 olarak bulunmuştur. Çalışmamızda olgu serimizin epidemiyolojik ve klinikopatolojik özellikleri genel olarak literatür ile uyumlu bulunmuştur. Yüzeyel fibromatozis olgularında diabetin, derin fibromatozisde ise travmanın sıklıkla karşılaşılan komorbiditeler olduğu görülmüştür. Serimizdeki takip süresinin (7 yıl) kısa olmasına rağmen, rekürrense sık rastlanıldığı ve özellikle derin fibromatozis nedeniyle cerrahi geçirenlerde daha fazla olduğu saptanmıştır.Item Open Access Karaciğer sirozlu hastalarda n-terminal beyin natriüretik peptid seviyeleri ile hastalık göstergeleri arasındaki i̇lişki(Uludağ Üniversitesi, 2016-03-07) Veyseloğlu, Latif; Pekgöz, Murat; Gürel, Selim; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Gastroenteroloj Bilim Dalı.Beyin NatriüretikPeptidi (BNP) ve pro-Beyin NatriüretikPeptidi (pro-BNP) düzeyleri konjestif kalp yetersizliğinde tanısal değere sahiptir. Bu çalışmada, karaciğer hastalıklarının şiddeti ile N terminal Beyin Natriüretik Peptidi (NT pro-BNP) seviyeleri arasındaki ilişkinin ortaya konması için, karaciğer sirozu tanılı hastalarda altta yatan karaciğer hastalığının ciddiyeti, Child-Pugh ve Model forend-stageliverdisease (MELD) skorunda artış olmasıyla birlikte NT pro-BNP düzeyinde yükselme olup olmadığının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Hasta gru-bunda Child-Pugh ve MELD skoruna göre NT pro-BNP düzeyleri değerlendirildiğinde anlamlı fark vardı (p<0,05). Pro-BNP seviyeleri açısından hasta ile kontrol grubu karşılaştırıldığında arada anlamlı farklılık saptandı (p<0,05). NT pro–BNP kalp yetmezliği olmayan kronik karaciğer hastalığı olan kişilerde karaciğer hastalığının şiddeti ile artmaktadır ve mortalitenin ön belirleyicisi olarak kullanılabilecek ucuz, noninvaziv ve çabuk sonuç alınabilecek serolojik bir belirteç olarak değerlendirilebilir.Item Open Access Pulmoner hamartomlar: 30 olgunun klinikopatolojik değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2016-04-21) Sayar, Ayşe; Atalay, Fatma Öz; Akyıldız, Elif Ülker; Melek, Hüseyin; Coşkun, Sinem; Avcı, Özlem; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı.Pulmoner hamartomlar, akciğerin en sık görülen benign tümörleridir. Genellikle soliter olup akciğerin periferinde yerleşirler. Mezenşimal hücrelerden köken alan bu tümörler matür kıkırdak, yağ, osteoid ve düz kas dokularının değişen miktarlarda birleşiminden oluşurlar. Çalışmamızda 2005 ile 2014 yılları arasında Patoloji Anabilim Dalı’nda pulmoner hamartom tanısı almış 30 olgu dahil edilmiştir. Hastalar, yaş, cinsiyet, hastanın başvuru sırasındaki şikayeti, klinik ve/veya radyolojik ön tanı, tümör yerleşim yeri, ameliyat prosedürü, tümör boyutu ve histopatolojik bulgular açısından retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Olguların 20’si erkek, 10’u kadın olup erkek/kadın oranı 2’dir. Yaş ortalaması 54.5 yaş (aralık 27–75 yaş) olarak bulunmuştur. En sık görülen yakınma öksürük olup semptomatik olan 18 hastanın 14’ünde (%78) mevcuttur. Hastaların 16’sında (%53) tümör sağ akciğer yerleşimlidir. Hastaların biri hariç hepsine wedge rezeksiyon uygulanmıştır. Makroskopik incelemede ortalama tümör çapı 2.1 cm (aralık 0.3–9 cm) olarak tespit edilmiştir. Olguların tamamı soliter olup, bir olguda hamartom ile aynı lobda yerleşmiş akciğer kökenli adenokarsinom saptanmıştır. Makroskopik incelemede, pulmoner hamartomlara nadir de olsa malignitenin eşlik edebileceği akılda tutulmalı ve lezyon dışı akciğer parankimi dikkatlice incelenmeli ve örneklenmelidir.Item Open Access Tıp fakültesi son sınıf öğrencilerinde dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, anksiyete ve depresyon belirtilerinin sıklığı(Uludağ Üniversitesi, 2016-05-06) Taneri, Petek Eylül; Akış, Nalan; Sarandöl, Aslı; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Halk Sağlığı Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Bu çalışmada, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerinde Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), depresyon ve anksiyete belirtilerinin prevalansının saptanması amaçlanmıştır. Araştırmaya 2014-2015 öğretim yılında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi 226 kişi dahil edilmiş, örneklem seçilmemiştir. Öğrencilerin %72.22’sine (n=163) ulaşılmıştır. Veri araştırmacılar tarafından geliştirilen anket formu, Beck Anksiyete Ölçeği(BAÖ), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ve Erişkin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Kendi Bildirim Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Öğrencilerin %17.2’sinin (n=28) DEHB yönünden risk altında olduğu saptanmıştır. Katılımcıların BAÖ puanlarının ortancası 7’dir ve %6.7’sinde (n=11) ciddi anksiyete saptanmıştır. Katılımcıların BDÖ puanlarının ortancası 7’dir ve %15.3’ü (n=25) depresyon açısından risk altındadır. Elde ettiğimiz anksiyete, depresyon ve DEHB bulguları gözden geçirildiğinde tıp fakültesi öğrencilerine etkin psikolojik danışmanlık verilmesinin koruyucu ruh sağlığı açısından önemli olacağı düşünülmektedir.Item Open Access Yüksek enerjili fotonlarda fiziksel ve sanal kama filtrelerin dozimetrik özelliklerinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2016-01-27) Şahin, Aycan; Tunç, Sema; Kaynak, Zeki Gökay; Özkan, Lütfi; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Fen Edebiyat Fakültesi/Nükleer Fizik Anabilim Dalı.Çalışmamızda, radyoterapide doz dağılımını modifiye etmek için kullanılan fiziksel ve sanal kama filtrelerin dozimetrik özelliklerini inceleyerek, uygulamadaki avantaj ve dezavantajlarının saptanması amaçlandı. Fiziksel ve sanal kama filtrelerin kama faktörleri (WF), yüzde derin doz (%DD) eğrileri, yüzey ve çevre dozların verilerini karşılaştırmak amacıyla elde edildi. Ölçümler Siemens Artiste cihazında 6 MV ve 15 MV X-Işın enerjileri kullanılarak 5x5, 10x10, 15x15 ve 20x20 cm2 alanlarda, SSD: 100 cm’de su ve katı su fantomunda farklı iyon odaları ile yapıldı. Kama faktör ölçümleri 5 cm derinlikte Farmer iyon odası ile yapılırken, %DD eğrileri Semifleks iyon odası ve yüzey dozu ölçümlerinde ise Markus paralel plak iyon odası kullanıldı. Çevre dozu ölçümleri için 2-D Array kullanılarak dmax ve 5 cm derinliklerde alındı. Aynı derinlikte, küçük alanlardan büyüğe doğru gidildikçe WF’leri fiziksel ve sanal kama için artığı görüldü. Sanal kama filtrelerin çevre dozu fiziksel kama filtreye göre yüksek bulundu. Sanal kama için küçük alanlarda kama açısının çevre dozlarına etkisinin olmadığı ancak büyük alanlarda kama açısıyla birlikte etkinin arttığı görüldü. Fiziksel kama için derinlik ve alan boyutu arttıkça çevre dozunun arttığını buna karşın kama açısı arttıkça çevre dozunun azaldığını saptandı. Sonuç olarak sanal kama filtreler set-up kolaylığı ve tedavi süresinin kısalması sebebiyle tercih edilebilir. Ayrıca daha fazla açı alternatifi sunması planlamada avantaj sağlar.