2018 Cilt 44 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18502
Browse
Browsing by Title
Now showing 1 - 11 of 11
- Results Per Page
- Sort Options
Item Acil servise göz yakınmaları ile başvuran hastaların demografik analizi(Uludağ Üniversitesi, 2017-01-31) Karasu, Özlem; Durak, Vahide Aslıhan; Armağan, Erol; Tıp Fakültesi; Acil Tıp Ana Bilim DalıÇalışmamızda acil servise göz yakınmaları ile başvuran hastaların demografik özellikleri araştırılmış ve bu hastaların 3. basamak hastaneye başvuru gerekliliği değerlendirilmiştir. Çalışmaya 2378 hasta alındı. Hastaların demografik özellikleri, başvuru şikayetleri, sevkli veya direkt gelişleri, daha önceden tanı konmuş göz hastalığı olup olmaması, travma faktörü olup olmaması, mevcut tanıları, acil serviste aldıkları tanılar, radyolojik tetkikleri, konsültasyon istenip istenmediği, hastaneye izlem veya yatış, taburculuk sonlanma durumlarını içeren bilgiler değerlendirildi. Çalışmamızda yer alan hastaların %2.6 kadarı göz acili olarak başvurmuş olup, büyük çoğunluğu (%72.8) 21 ile 50 yaş arasında idi. Hastaların %87.8’i acil servise direkt başvuru biçiminde olup, %95.3’ünün tanı almış göz poliklinik takibi gereksinimi olan hastalığı bulunmamaktaydı, %85.9’unun yakınmaları tek göz organı sınırlı olup travma oranı %71.2 olarak saptandı. En sık göz yakınması ise (%64.4) gözlerde yanma olarak tariflendi. Hastaların yalnızca %6.7’sine acilde muayene dışında ek radyolojik tetkik istenmiş olup %85.1’i konsülte edilmişti. Konsültasyon sonuçlarına göre ise %52.8’i kornea ve kornea dışı yabancı cisim tanısı almıştı. Sonuç olarak; göz hastalıkları hekimi tarafından acil cerrahi işlem açısından değerlendirilmesine gerek olmayan hastalıkların uygun eğitim ve biyomikroskop, tonometri gibi uygun ek donanım desteğiyle acil serviste yönetimi yapılarak taburculuğu sağlanabilir.Item Behçet hastalığı dışındaki sebeplerle oluşan non-enfeksiyöz posterior üveite sekonder makula ödeminde deksametazon implantın etkinliği(Uludağ Üniversitesi, 2017-12-01) Gelişken, Öner; Kaderli, Berkant; Yalçınbayır, Özgür; Çalışkan, Enver; Rigan, Mustafa; Uçan, Gamze; Yücel, Ahmet Âli; Tıp Fakültesi; Göz Hastalıkları Ana Bilim DalıAmaç İmmünmodülatör tedavi kullanımına rağmen kistoid makula ödemi gelişen Behçet hastalığı dışındaki sebeplerle non-infeksiyoz posterior üveiti olan hastalarda adjuvan intravitreal 0,7 mg deksametazon salınım sistemi uygulamasının etkinliğinin araştırılması Materyal-Metod Bu çalışmaya Behçet hastalığı dışında non-enfeksiyöz posterior üveit tanısı almış 13 hastanın 17 gözüne yapılan ve en az 12 ay takip edilen deksametazon implant olguları dahil edilmiştir. Olguların demografik özellikleri, enjeksiyon sırasında kullanılmakta olduğu sistemik immünmodülatör tedavisi, takip süresi, enjeksiyon öncesi ve enjeksiyon sonrası en iyi düzeltilmiş görme keskinliği, göz içi basınçlar değerleri, optik koherens tomografideki santral makula kalınlığı kaydedilmiştir. İzlem süresince implanta bağlı gelişen glokom, katarakt ve endoftalmi gb. komplikasyonlar ve implant enjeksiyonunun tekrarlanma durumu incelenmiştir. Bulgular Elde edilen veriler olgularda istatistiksel olarak anlamlı seviyede anatomik başarı elde edildiğini ve etkinliğin ilk 2 ay korunduğu göstermektedir. Enjeksiyonu takip eden ilk 2 ay içerisinde görme artışının tepe noktasına ulaşılmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı görme artışı elde edilemediği izlenmektedir. İki olguda gelişen kısa süreli topikal anti-glokomatöz kullanımını gerektiren GİB yüksekliği dışında komplikasyon izlenmemiştir. Sonuç Behçet hastalığı dışındaki non-enfeksiyöz posterior üveit tanılı olgularda sistemik tedaviye rağmen KMÖ gelişen olgularda adjuvan intravitreal deksametazon tedavisi sistemik toksisite oluşturmadan makuler anatominin korunması açısından önem arz etmektedir. Bu çalışmada görmede istenilen seviyede artış elde edilmemiştir.Item Cerrahi olarak tedavi edilen beyin apselerinin retrospektif analizi: Tek merkez deneyimi(Uludağ Üniversitesi, 2017-12-05) Özbek, ZühtüBu çalışmada beyin apsesi nedeniyle opere edilen hastaların retrospektif incelenmesi amaçlandı. 2007-2016 yılları arasında kliniğimizce beyin apsesi nedeniyle opere edilen 29 hasta değerlendirilmeye alındı. Etkenin beyin dokusuna ulaşma yolu göz önüne alınarak hastalar 4 gruba ayrıldı. Grupların epidemiyolojik özellikleri, klinik bulguları, kan enfeksiyon parametreleri, hastaların mortalite ve reoperasyon oranları belirlendi. Tüm gruplardan birer örnek sunuldu. 29 hastanın 19’u erkek (%65.5), 10’u bayandı (%34.5). Ortalama yaş 39.2 idi. 29 hastanın 8’i direkt yayılım (%27.5), 6’sı hematojen (%20.6), 11’i kafa travması (%37.9), 4’ü iatrojenik (%13.7) yollarla apseye neden olmuştu. En sık yerleşim yeri temporal bölge ( %41.3) idi. 29 hastanın 8'i (%27.5) tekrar opere edildi. Toplam mortalite oranı %27.5 idi. Hastaların yaklaşık yarısında (%51.7) apse materyalinden alınan kültür pozitifdi. En sık saptanan patojen streptokok suşlarıydı. En sık görülen klinik bulgu başağrısı (%79.3) idi. Klasik intrakranial apse klinik triadı hastaların sadece 4’ünde (%13.7) mevcuttu. Sonuç olarak kafa travması ve cerrahi girişim sonrasında oluşan abselerde mortalite, komşu yapılardan direkt yayılım yoluyla oluşan apselerde ise reoperasyon oranı yüksek bulunmuştur.Item Düşük over rezervli hastalarda gnrh antagonist/letrozol stimülasyon protokolünün kullanılmasının intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu siklus sonuçlarına etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2018-01-25) Türk, Pınar; Kasapoğlu, Işıl; Çakır, Cihan; Şen, Esra; Avcı, Berrin; Uncu, Gürkan; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim DalıBu retrospektif çalışmada daha önce düşük ovaryan rezerv (DOR) endikasyonu ile intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu (ICSI) siklusu yapılması amacı ile antagonist protokoller ile kontrollü ovaryan hiperstimülasyon (KOH) uygulanmış ve canlı doğum elde edilemeyen hastalarda, takip eden stimülasyon siklusunda antagonist protokole aromataz inhibitörü olan letrozol eklenmesinin siklus sonuçlarına etkisi önceki tedavi siklusları ile karşılaştırılarak değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Çalışmaya Haziran 2013- Aralık 2015 yılları arasında ICSI için KOH uygulanan 26 hasta dahil edildi. Elektronik veri tabanı kullanılarak, DOR endikasyonu ile ICSI uygulanmış olan 26 hastanın KOH protokolü karaktarestikleri belirlendi. Önceki KOH siklusları sonrası embriyo transferi yapılarak canlı doğum elde edilemeyen 26 hastaya takip eden tedavi sikluslarında erken folliküler fazda konvansiyonel antagonist stimülasyon protokolüne letrozol eklendiğinde önceki KOH siklusları ile karşılaştırıldığında; kullanılan total gonadotropin dozu anlamlı olarak düşerken (p= 0.035), elde edilen oosit, matür oosit, döllenme oranı, elde edilen embriyo sayısı, transfer edilen embriyo sayıları, dondurulan embriyo sayıları ve klinik gebelik oranların anlamlı farklılık göstermediği tespit edildi.Item Meme kanseri, uyku ve müzik tedavisi(Uludağ Üniversitesi, 2018-02-02) Lafcı, DiğdemTemel insan gereksinimlerinin karşılanması, insan yaşamının devamlılığı için önemlidir. Uyku, fiziksel, psikolojik, patofizyolojik, ve çevresel faktörlerden etkilenen fizyolojik temel yaşam gereksinimidir. Meme kanserli hastalarda uyku problemi sık görülmektedir. Son dönem meme kanserli hastaların tedavisinde ki amaç; hastanın yaşamını korumak ve ayı zamanda alternatif terapotik yaklaşımlar olarak bilinen; terapotik dokunma, derin nefes alıp verme egzersizi, müzik terapisi, yoga, hayalde canlandırma, gevşeme egzersizi, biyofeedback ve meditasyon gibi davranışsal yöntemleri kullanarak rahatlamasını sağlamaktır.Item Nadir bir patolojik kırık nedeni: Amiloidoma(Uludağ Üniversitesi, 2017-12-01) Özşen, Mine; Yalçınkaya, Ülviye; Bilgen, Sadık; Yazıcı, Zeynep; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıAmiloidoma, amilodin değişik dokularda özellikle ekstrasellüler alanda lokalize bir kitle oluşturacak şekilde birikimi ile meydana gelen tümöral bir oluşumdur. En sık lokalizasyon mediasten ve retroperiton olup kemik tutulumu oldukça nadirdir. Amiloidoma tanısı histopatolojik, immünohistokimyasal ve histokimyasal değerlendirmeye dayanmaktadır. Olgu sunumumuzda patolojik femur kırığı ile başvuran ve kemikte yoğun amiloid birikimi saptanan 70 yaşındaki erkek hasta literatür bilgisi eşliğinde sunulmuştur.Item Renal anjiomiyolipomaların klinik ve histopatolojik özellikleri: 21 olguluk seri(Uludağ Üniversitesi, 2018-01) Vuruşkan, Berna; Akyol, Sevda; Vuruşkan, Hakan; Tıp Fakültesi; Tıbbi Patoloji Ana Bilim DalıRenal anjiomiyolipoma, preoperatif olarak renal hücreli karsinoma ile karışabilen böbreğin benign tümörüdür. Çalışmamızda 2005 – 2011 yılları arasında, renal anjiomiyolipoma tanısı almış olgular, retrospektif olarak incelenerek, klinik ve histopatolojik özellikleri ortaya konuldu. Hasta kayıtlarından elde edilen bilgiler, klinik hikâyeleri, klinik tanısı ve cerrahi materyalin histopatolojik özellikleri not edildi. Olguların 19’ u kadındı. Yaş aralığı 15 - 68 arasındaydı. 13 vakada lezyonlar rastlantısal olarak saptandı. Bilateral lezyonu olan bir vakanın tuberosklerozis olduğu belirlendi. Renal anjiomiyolipomaların karakteristik görüntüleme bulgularını ve renal hücreli karsinoma ile karışabileceğini bilmek önemlidir. Özellikle preoperatif olarak bu tümörleri tanımak nefron koruyucu tedavi seçeneklerini değerlendirmek açısından gereklidir.Item Romatolojik hastalıklarda sosyal destek ve bakım veren yükü(Uludağ Üniversitesi, 2017-12-11) Pehlivan, Seda; Özgür, Yıldız Fethiye; Yıldız, Hicran; Dalkılıç, Hüseyin Ediz; Pehlivan, Yavuz; Tıp Fakültesi; Romatoloji Bilim DalıÇalışma, romatolojik hastalıklarda sosyal destek ve bakım veren yükü düzeylerinin belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapıldı. Çalışmaya 271 hasta ve yakını dahil edildi. Çalışmanın verileri, araştırmacılar tarafından hazırlanan “Hasta Tanıtım Formu”, “Hasta Yakını Tanıtım Formu” ile “Sağlığı Değerlendirme Anketi (HAQ)”, “Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği” ve “Bakım Veren Yükü Ölçeği” ile toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde, Mann Whitney U, Kruskal Wallis ve Spearman korelasyon analizleri yapıldı. Hasta yakınlarının %82.3’ü kadın, hastaya yakınlığının ise çoğunluğunda eş/çocuk olduğu belirlendi. Hastalık tanısı açısından bakım yükünde anlamlı fark bulunamadı (p>0.05). Hastaların aktif hastalığı, eklem deformitesi, sistemik tutulumu, artmış semptom şiddetinin, bakım verenlerin ise; kötü ekonomik durumu, hasta ile birlikte yaşaması, bakım verme süresinin fazlalığı ve sosyal destek düzeyinin düşüklüğü bakım yükünü artıran faktörler olarak belirlendi. Fiziksel kısıtlılığın eşlik ettiği kronik hastalıklarda, hastanın olduğu kadar hastaya bakım verenin de olumsuz etkileneceği unutulmamalıdır.Item Surgical presigmoid yaklaşımda cerrahi anatomi ve klinik komplikasyonlar(Uludağ Üniversitesi, 2018-02-08) Bagirov, Rövşen; Taşkapılıoğlu, Mevlüt Özgür; Yılmazlar, Selçuk; Tıp Fakültesi; Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim DalıPresigmoid girişimler klivusun üst 1/3 ve orta 1/3 bölümlerine ve petröz apekse lateralden yaklaşım için kullanılan girişimlerdir. Bu girişimler transvers-sigmoid sinüs bileşkesini mobilize ederek beyin sapına anterolateralden bakışı mümkün kılarlar. Bu kafa tabanı girişimleri klasik subtemporal ve suboksipital paramediyan girişimlere kıyasla daha geniş bir cerrahi koridor sağlar ve petroklival bölge lezyonlarında daha yüksek oranlarda total rezeksiyonu mümkün kılarlar. Oluşan komplikasyonlar sıklıkla geçici ve tedavi edilebilir olaylardır.Item Türk histoloji tarihinde Prof.Dr. Şermin Paker ve histolojiye katkıları(Uludağ Üniversitesi, 2018-01-12) Kayabaşlı, Güler; Kafa, Sezer Erer; Tıp Fakültesi; Tıp Tarihi ve Etik Ana Bilim DalıKız öğrencilerin tıp fakültesinde eğitim almaya başlamaları, uzun soluklu ve zorlu bir süreç sonucunda 1922 yılında mümkün olabilmiş, bu tarihten itibaren pek çok kadın hekim Türk tıp tarihine adını yazdırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte sosyal, hukuk, eğitim, sağlık gibi pek çok alanda yenilikler ile değişime gidilmiştir. Bu değişimler, tıp eğitiminde de kendini göstermiş, meslek hayatına atılan hekimler tıbbın gelişimi için özverili çalışmalarda bulunmuşlardır. Hekimlerin özverili çalışmaları içinde kadın hekimlerin yeri, Türk tıp tarihi açısından özel bir önem taşımaktadır. Bu bağlamda Prof. Dr. Şermin Paker’in histoloji tarihindeki yeri ve histoloji anabilim dalına katkılarının incelenmesi amaçlanmıştır. Prof. Dr. Şermin Paker hakkında bilgi edinmek amacı ile gazete ve Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi dosya arşivleri taranmış, ilk asistanı ve eğitim verdiği fakülte öğrencilerinden biri ile gerçekleştirilen röportaj ile sözlü tarih çalışması yapılmıştır. Elde edilen bilgiler ışığında Dr. Paker hakkında bir biyografi çalışması yapılarak kişisel ve akademik özellikleri ile alana katkıları değerlendirilmiştir.Item Yürüme güçlüğü ile başvuran hastada normal basınçlı hidrosefali(Uludağ Üniversitesi, 2017-11-15) Köse, Ataman; Bozkurt, Seyran; Kartal, Seçil; Toker, İbrahim; Yılmaz, ArdaYürüyüş bozukluğunun santral nedenler arasında diğer önemli nedeni olan normal basınç hidrosefali hastalarda olduğu gibi ventriküler genişlemedir. Bu çalışmamızda 63 yaşında acil servise yürüme güçlülüğü ile başvuran görüntüleme tetkiklerinde ventiküler genişlemenin olduğu normal basınçlı hidrosefali olgusu sunmak istiyoruz. 63 yaşında kadın hasta yürüyeme güçlüğü ve baş ağrısı şikayeti ile acil servise başvurdu. Nörolojik muayenesinde alt ekstrmiteler bilateral parezik (1/5-1/5). Hastanın kognitif etkilenmesi de mevcuttu. İdrar kaçırması şikayeti eşlik ediyordu. Hastanın diğer sistem muayenesi doğaldı. Çekilen BT’sinde ventikülerde belirgin gelişme ve hidrosefaliye sekonder parankim alanlarının inceldiği tespit edildi. Çekilen hastanın torakal ve servikal MRG'si normal olarak yorumlandı. Serebral MRG’da hidrosefali tespit edilmesi üzerine nöroloji kliniğine konsülte edildi ve nöroloji tarafından normal basınçlı hidrosefali olarak yatırıldı. Hastaya beyin cerrahisi tarafından ventriküloperitoneal şant takıldı. Hastanın yürüme güçlüğünde belirgin değişiklik olmadı, ancak ajitasyonları, konuşma bozukluğunda düzelme görüldü. Hasta yaklaşık 3 hafta takip ve tedavinin sonunda önerilerle nöroloji polikliniğine gelmek üzere taburcu edildi. Yürüyememe veya yürüme güçlüğü ile acil servise başvuran özellikle yaşlı hastalarda altta yatan sekonder santral patoloji (kafa travması, stroke vb.) olmadığı durumda normal basınçlı hidrosefali akla getirilmeli ve buna göre ileri görüntüleme tetkikleri ve tedavileri planlanmalıdır.