1994 Cilt 15 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/20190
Browse
Browsing by Title
Now showing 1 - 20 of 31
- Results Per Page
- Sort Options
Item 19. yüzyılda Çin'de Avrupa tesirinin başlaması ve 1839 - 1842 Afyon savaşı(Uludağ Üniversitesi, 1994) Akarslan, Mediha; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Uluslararası İlişkiler Bölümü.Siyasi tarihçiler, tarihte "evrensel" nitelik kazanmış çeşitli uluslararası sistemlerin mevcut olduğundan söz ederler. Bunlara örnek olarak da gösterebileceğimiz; Eski Ortadoğu İmparatorlukları, Hint İmparatorluğu, Çin İmparatorluğu ve Roma İmparatorluğu bulunmaktadır. Çin İmparatorluğu M.Ö. 18. yüzyıldan, M. S. 1912 yılına kadar yaşamıştır. Diyebiliriz ki ; 1839-1911 yılları Çin tarihi açısından, bu büyük İmparatorluğun çözülmesinin acıklı öyküsüdür. Çin İmparatorluğu'nun çözülme ve parçalanmaya başlaması 1839 Afyon Savaşı ile başlamıştu2. Afyon Savaşı, Çin İmparatorluğu açısından "eşit olmayan anlaşmalar" dönemini başlatan ve o anda siyasal iktidarı elinde bulunduran Mançu Hanedanlığı'nın çöküşünü hazırlandıran bir olaydır. Olaya değişik bir açıdan bakacak olursak; tarihte Amerikalılar kızılderilileri boyun eğdirmek için en büyük silah olarak viskiyi kullanmışlardır. İngilizler de Çin İmparatorluğu 'nu içten parçalamak için afyon kullanımını teşvik ve desteklemeden istifade etmişlerdir. Esasında XX. yüzyılın başlarında Avrupa'da afyon içme alışkanlığı yaygındı. Özellikle Paris' li sanatçılar arasında afyon kullanma büyük boyutta idiItem Avrupa Birliği ülkelerinde işveren sendikalarının yapıları ve işlevleri(Uludağ Üniversitesi, 1994) Tokol, Aysen; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Çalışma Ekonomisi Bölümü.İşveren sendikaları endüstri ilişkilerinin temel taraflarından birini oluşturmakta, işveren sendikalarının örgüt yapılan, işlevleri ülkelere göre farklılık göstermektedir. Bu çalışmada Avrupa Birliğine üye ülkelerde işveren sendikalarının kuruluşunda rol oynayan faktörler, işveren sendikalarının örgüt yapıları ve işlevleri üzerinde durulacaktır. Avrupa Birliği ülkelerinde işveren sendikaları uzun bir geçmişe sahiptir. Birlik ülkelerinde işveren sendikaları XIX. yüzyılın sonu ile XX. yüzyılın başında oluşturulmuştur. İşveren sendikalarının kuruluşunda rol oynayan faktörlerin başında genelde kabul edilen görüşe göre işçi sendikalarının güçlenmesi gelmektedir. Glegg' e göre İngiltere'de işveren sendikalarının kuruluşu "yeni sendikacılık" anlayışının benimsenmesinden sonradır. Saksonya'da Crimmitschau grevi Alman işveren sendikacılığı için başlangıç tarihidir.Item Aydın'da kurulacak bir çocuk bakımevi işletmesi için yapılan pazar araştırması sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 1994) Karakoç, NihatÇağdaş işletmelerin kuruluş kararları bilimsel araştırma ve değerlendirmelere dayalıdır. Bu çalışmada, Aydın il merkezinde bir çocuk bakımevi (ÇBE) işletmesi kurma kararına, temel olmak üzere yapılan pazar araştırmasının bulguları değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmede, Aydın il merkezindeki çocuk bakım hizmet pazarının yapısı belirlenip analiz edilmiş ve kısa dönemli talep tahmini yapılmıştır. Çalışmanın sonunda, Aydın 'da bir işletme kurmayı düşünen girişimcilerin diğer seçenekler arasında ÇDE işletmesini de gözönünde bulundurabileceği belirlenmiştir.Item Birinci dünya savaşı sırasında emperyalist güçlerin Osmanlı devleti'ndeki nüfuz bölgeleri ve yapılan gizli anlaşmalar(Uludağ Üniversitesi, 1994) Akarslan, Mediha; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Uluslararası İlişkiler Bölümü.Birinci Dünya Savaşı başladığı dönemde, Osmanlı Devleti' ne ilgi duyan emperyalist devletler, Osmanlı topraklarını paylaşma çabası içerisindeydiler. 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda Yunan, Sırp, Bulgar ve diğer Balkan uluslarının ayaklanmalarıyla imparatorluk parçalanmanın eşiğine gelmiş iken, özellikle 14 Eylül 1829 tarihinde imzalanan Edirne Anlaşmasıyla bağımsız bir Yunanistan'ın kurulması, Osmanlı Devleti' nin bünyesi içindeki diğer uluslar için olumsuz bir örnek olmuştur. Bunun sonucunda Balkanlar'da çözülmeler başlamıştır.Item Çevre kirliliğini kontrol maliyetlerinin dağılımı sorunu üzerine bir değerlendirme(Uludağ Üniversitesi, 1994) Ertürk, Hasan; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Kamu Yönetimi Bölümü.Çevre kirlenmesi sorunu son yıllarda birçok toplumu yakından ilgilendiren sorunların başında gelmektedir. Kirlenme sorununun nedenleri ve sonuçlan incelendiğinde bu olgunun temel sonucunun istenmeyen etkiler olarak, canlı ve cansız varlıklar üzerinde meydana getirdiği zarar olduğu görülebilmektedir. Bir bağlamda zararın yok edilebilmesi için çevre kirlenmesiyle mücadele önem kazanmaktadır. Çevre kirlenmesi ile mücadelede etkinlik ilkesi kapsamında ulaşılmak istenen iki temel amacın olduğu söylenebilir. Bu amaçlardan birincisi, çevre kirlenmesi düzeyinin toplumsal açıdan en etkin (optimum) düzeye azaltılmasıdır. İkinci amaç ise, kirlilik ile mücadele amacı ile oluşturulacak düzenlemede toplumsal adaletin sağlanması olmalıdır. Bu bağlamda da çevre kirliliğini kontrol maliyetlerinin toplumsal açıdan en düşük düzeyde tutulması bu maliyetlerin toplumda kime yükleneceği sorunu önem kazanmaktadır.Item Ekonomik büyüme ve çevre tartışmaları(Uludağ Üniversitesi, 1994) Serel, HicranEkonomik büyüme ve çevre ilişkisi, günümüzün en çok tartışılan konularından biri haline gelmiştir. Bunda hemen hemen tüm ülkelerde çevre sorunlarının giderek artması kuşkusuz önemli rol oynamıştır. Ayrıca, çevreye yönelik duyarlılığın artması da çevreden sürekli girdi kullanan ekonomik faaliyetlerin sorgulanmasına yol açmıştır. Tarihsel süreç içinde, büyüme-çevre ilişkisine iki ana yaklaşım ekseninde bakıldığı görülmektedir. Bunları 1) Çevreyi kirlettiği ve doğal kaynakların tükenmesine neden olduğu gerekçesiyle büyümeyi eleştiren çevreciler, 2) Ekonomik büyüme sürecinin hızlanmasıyla çevrenin daha kolay korunabileceğini savunan büyüme yanlıları olarak belirtmek mümkündür. Aslında konu ile ilgili literatür oldukça geniştir. Son yıllarda çevrenin büyüme için önemli bir kısıt olduğu ve çevrenin korunması uğruna büyüme sürecinde bir yavaşlamaya katlanılması gerektiği tezi yoğun olarak işlenmektedir. Bir başka ifade ile, çevreci görüşün tezleri ön plana çıkarılmaktadır. Ancak, bu noktada, büyümenin çevre sorunlarına yol açtığı ve bu sorunların baş sorumlusu olduğu şeklinde özetlenebilecek olan görüşün yanısıra karşı görüşün dayandığı fikirlerin de ortaya konması her iki tezin sağlıklı bir zeminde tartışılması bakımından önem taşımaktadır. Bu nedenle, çalışmamızda önce çevreci görüşün ana gerekçeleri ortaya konacak ve büyümenin sağlanmasıyla çevre sorunlarının daha kolay üstesinden gelinebileceğini savunan karşı yaklaşımların dayandığı önemli noktalar belirtilecektir.Item Ekonomik kalkınma ve enerji tüketimi(Uludağ Üniversitesi, 1994) Özsabuncuoğlu, İ. H.Ekonomik kalkınma bugünkü dünya ülkelerinin en çok üzerinde durduğu meselelerden birisidir. Hükümetler, ekonomik kalkınma modelleri ve politikaları geliştirirken, ekonomik kalkınmanın ana faktörünü tesbit etme yolunda birçok araştırmalar yapmışlardır. Bu çalışmada, ekonomik kalkınmada en önemli etken olan enerji konusu ele alınmıştır. Türkiye'nin yıllardan beri kronik bir enerji açığının olduğu bilinen bir durumdur. Bu enerji açığı, 1984 yılında 27.976.000 ton petrol eşdeğeri iken, 1990'da % 3.6 azalarak 26.970.000 tona düşmüştür (DİE, 1985, s. 245 ve 1992, s. 261). Enerjideki bu açık, çeşitli şekillerde ithal edilen enerji kaynaklarıyla giderilmeye çalışılmaktadır. Öte yandan, Türkiye' de belli bir kalkınma hızı ve kişi başına bir milli gelir seviyesine ulaşma hedef olarak benimsenmiştir. Dolayısıyla, öngörülen bu kalkınma hızına ulaşabilmek için gereken enerji miktarını tahmin edebilmek önem kazanmaktadır.Item Endüstriyel iktisat teorisinin gelişim sürecinde E.H. Chamberlin'in yeri(Uludağ Üniversitesi, 1994) Serel, AlpaslanEndüstriyel iktisat, son yıllarda giderek gelişen bir alan olarak dikkatleri çekmektedir. Mikro iktisat konusundaki gelişmelerin, endüstriyel iktisat ilkelerinin tamamen yeni bir anlayışla ele alınmasını hızlandırdığı ve söz konusu ilkelerinde piyasa düzenleyici kurallar bütününün belirlenmesine temel olduğu gözlenmektedir. İktisat politikası tercihlerinin uyardığı düzenleyici politikalardan beklenen, firmaların tekelci (rekabeti dışlayan) eğilimlerini saptamak ve engellemektir. Amaç bu olunca piyasa yapılarının belirlenmesi, düzenleyici politikaların en önemli altyapısı haline gelmektedir. İşte, piyasa yapısının temel unsurlarından biri olan "ürün farklılaştırması" konusunda geleneksel mikro iktisat ders kitaplarındaki görünümüyle E.H Chamberlin, birçok iktisatçı tarafından endüstriyel iktisat teorisinin en önemli ismi kabul edilmiştir. Ancak son yıllardaki gelişmeler çerçevesinde endüstriyel iktisat konusunda Chamberlin’ın etkisi ile ilgili yeni soruların doğduğu bir zemin oluşmuştur. Bu alandaki bazı çalışmalarda endüstriyel iktisada piyasa yapısı - piyasa davranışı - piyasa performansı (başarısı) üçlüsü çerçevesinde bakan görüşü Chanberlin' in ortaya atıp atmadığı veya çalışmalarının kalite ve ürün farklılaştırması ile beraber geniş bir rekabet fikrine dayalı piyasa performans standartlarını vurgulayan daha çağdaş bir düşünsel temeli ortaya koyup koymadığı önemli tartışma konularıdır. Çalışmamızın amacı, endüstriyel iktisat teorisindeki gelişmeler çerçevesinde Chamberlin' in katkılarını yeniden değerlendirme iddiasındaki görüşlerin ana hatlarıyla ortaya konmasıdır. Bu yaklaşımlarda Chamberlin' in Marshallcı iktisadın aşırı sınıflandırıcı yapısından kurtarılması ve onun esas katkısının ürün farklılaştırması konusunda olduğu vurgulanmaktadır. Teorik yönü ağır basan bu görüşlerin ifade edilmesinin, mikro iktisat ders kitaplarında Chamberlin'in yeni bir anlayışla değerlendirilmesi gerekliliğini ortaya çıkarabileceğine inanıyoruz.Item Geçmişten günümüze İsveç'te sendikal hareket(Uludağ Üniversitesi, 1994) Tokol, Aysen; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Çalışma Ekonomisi Bölümü.İsveç'te sendikalar toplumun vazgeçilmez örgütlerinden biridir. Bu ülkede sendikalar 1938 yılında imzaladıkları Saltsjabaden Anlaşması'ndan bu yana izledikleri "sorumluluk altında özgürlük" politikası ile İsveç'in sosyal ve ekonomik gelişmesine büyük katkıda bulunmuşlardır. İsveç sendikaları özellikle 1950 ve 1960'1ı yıllarda faaliyetleri, işverenlerle, hükümetle ilişkileri bakımından diğer ülkelerdeki sendikalar için model oluşturmuşlardır. Ancak son yıllarda ekonomik ve siyasi yapıdaki gelişmelere bağlı olarak İsveç sendikacılığı geçmişte kendisine model niteliği kazandıran özelliklerden bir bölümünü yitirmeye başlamıştır. Bununla birlikte bugün İsveç OECD ülkeleri içinde en yüksek sendikalaşma oranına sahip, iş uyuşmazlıklarının çok düşük düzeyde olduğu ülkelerin başında gelmektedir. Bu çalışmada İsveç sendikalarının tarihsel gelişimi, yapısı, faaliyetleri ele alınacak, günümüzde karşı karşıya kaldığı sorunlar incelenecektir.Item Gelir vergisinde götürü usul ve değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1994) Taş, Metin; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.Günümüzde birçok vergi türünde olduğu gibi gelir vergisinde de, vergi yükümlülerinin vergiye tabi gelirlerinin kendileri tarafından bildirilmesi ilkesi benimsenmiştir. Vergi sistemlerinin modernleşmesi sonucu yaygınlaşan "beyan yöntemi" etkin denetim önlemleri ile desteklendiğinde, vergi matrahının saptanmasında diğer yöntemlere kıyasla en sağlıklı sonuç verebilecek olanıdır. Bununla birlikte, değişik nedenlerle beyan yönteminin yerine ya da beyan yöntemi ile birlikte götürü usul de uygulanmaktadır. Götürü usulün genel ve objektif bir yapıda oluşu, yükümlülerin vergi olgusuna bakışlarını ve tepkilerini farklı boyutlarda etkilemektedir. Götürü usul uygulaması değişik kriterlere göre değerlendirildiğinde, ilginç sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, gelir vergisinde götürü usul uygulaması değişik açılardan değerlendirilmektedir.Item Gelişmekte olan ülkelerde para politikaları(Uludağ Üniversitesi, 1994) Yılmaz, Feridun; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İktisat Bölümü.1970' li yılların başlarına kadar para ve para politikaları konularındaki çalışmalar sanayileşmiş ülkeleri kapsamakta, gelişmekte olan ülkeler ve içerdikleri özel durumlarla ilgili herhangi bir çalışma hemen hemen yapılmamaktaydı. Keynes düşüncesiyle geçirilen savaş sonu mutlu yılların sona erme sinyallerini güçlü bir şekilde vermeye başladığı 60'lı yıllar sonu ve 70'li yıllar başlarında işin içine petrol üreticisi ülkelerin (OPEC) tepkisi de girince, ekonomiler yüksek enflasyon ve işsizlik kıskacına düşmeye başladı. Sanayileşmiş ülkelerin enflasyonlarını gelişmekte olan ülkelere transfer edebilme gücünün ortaya çıkması, sözü edilen bu ülkeleri derin bunalımların eşiğine getirdi. Yalnız bu bunalımın bütün ülkelerde aynı etkiyi ve eş zamanlı gösterdiğini söyleyemeyiz. Bunun bir nedeni daha sonra izahına çalışacağımız gelişmekte olan ülkeler adı altında homojen bir yapının tanımlanabilmesindeki zorluklardır. Tüm bunlara rağmen bu ülkelerin kendine has yapısal özellikleri olduğu ve standart politikaların sanayileşmiş ülkeler için öngörülen standart sonuçları bu ülkelerde vermeyeceği veya vermeyebileceği üzerine düşünceler yoğunlaşmaya başladı. Gelişmekte olan ülkelerin Birleşmiş Milletler bünyesinde bir Üçüncü Dünya hareketi başlatması ve yine gelişmekte olan ülkelerin sanayileşmiş ülkelerde yetişmiş profesyonel iktisatçılara sahip olmaya başlaması literatürde 70' li yılların ortalarına doğru bu konuda çalışmalar ortaya kanmasına sebep olmuştur.Item Grup halinde problem analizi ve çözümünde iyileştirme çalışmaları(Uludağ Üniversitesi, 1994) Efil, İsmail; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.W. Edward Deming, işletmelerde faaliyetlerin yürütülmesinde araştırma, tasarım, üretim ve satış arasında sürekli bir etkileşimin olduğunu vurgulamış ve kaliteyi ana kriter olarak ele alıp bu dört aşamanın birbirini izleyen bir çevrim faaliyeti olduğunu ortaya koymuştur. Deming' in bu çevriminden esinlenen Japon yöneticiler Deming' in bu çevrimini yönetimin tüm aşamalarına uygulayarak buna PUKÖ (Planla-Uygula-Kontrol Et-Önlem Al) döngüsü (P.D.C.A.) adını vermişlerdir.Item Hesap planları, bazı sorunlar ve öneriler(Uludağ Üniversitesi, 1994) Lazol, İbrahim; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.Ülkemizde muhasebe standardizasyonunun sağlanması yönünde çeşitli çalışmalar yapılmıştır. İlk genel hesap planı DPT tarafından oluşturulmuş ve 1972 yılında yürürlüğe konmuştur. Ancak bu hesap planına uyma zorunluluğu KİT'lerle sınırlandırılmış, diğer işletmeler için ise yol gösterici olarak bırakılmıştır. Bunu izleyen ikinci standart genel hesap planı SPK tarafından hazırlanmış ve bu da, SPK'ya tabi ortaklıkların mali tablolarını düzenlerken ve sunarken uyacakları genel kuralları belirlemiştir. Standartlaştırmaya yönelik en kapsamlı adım ise 26.1.1992 tarihinde Maliye Bakanlığı'nca yayınlanan Tek Düzen Hesap Çerçevesi ve Hesap Planıdır. Burada kapsamdan kastedilen; ülke çapında uygulamak zorunda bırakılan işletme sayısıdır. Bir ülkede muhasebe düzeninin ve denetiminin yeknesak kurallara göre yürütülmesi işletmenin tüm tarafları için önemlidir. Böyle bir yaklaşım, işletmeler açısından verimli çalışmayı, doğru bilgi almayı, menfaat uzlaşmasının sağlanması gibi problemlerin çözümüne yardımcı olurken, devlet bakımından da onun gelirleri ile doğrudan ilgilidir. Gerçekten de devletin adil vergi toplama yetki ve sorumluluğu vardır. Bunu da ancak kalifiye eleman yanında denetlenebilir, karşılaştırılabilir bilgilerin varlığı ile gerçekleştirilebilir. Bu bakımdan da Maliye Bakanlığı'nın uygulamaya koyduğu hesap planı önemli bir adımdır. Bu aşamadan sonra, hesap planının cevap veremediği konu ve sektörler ortaya çıktıkça, ilgili meslek odaları da devreye sokularak tartışılmalı ve hesap planının yetersiz kalması önlenmelidir.Item Japon ve Amerikan işletmelerinin yönetim yapıları(Uludağ Üniversitesi, 1994) Tüz, Melek Vergiliel; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme Bölümü.Son yıllarda dünya genelinde, işletme yönetimi bazında, Japon ve Amerikan modeli olmak üzere iki temel uygulamadan söz edilmektedir. Bu çalışmada Japon ve Amerikan işletmelerinin yönetim yapıları, yönetim fonksiyonlarına göre incelenecek olup, bu fonksiyonlardan planlama, yöneltme ile denetim ele alınarak, örgütleme, koordinasyon ve eğitim konuları ise kapsamı sınırlandırmak amacıyla incelenmeyecektir.Item Kamu projelerinin değerlendirilmesi -yarar-maliyet analizi -(Uludağ Üniversitesi, 1994) Aksu, HalilTürkiye Ekonomisi, karma bir ekonomidir. Özel pazarlar, şaşırtıcı çeşitlilikte mal ve hizmetler sağlarlar. Fakat, özel pazarların güvencelemediği pek çok şey vardır. Bunlar: caddelerin güvenliği, temiz hava, ulusal güvenlik, eğitilmiş bir vatandaş ve potansiyel kanser · oluşturucu maddelerden korunmadır. Devletin, pek çok pazarları düzenlemede ve gözlemede ve de pek çok malların (savunma harcamalarından büyük yolların yapımına) düzeyini doğrudan belirlemede önemli bir işlevi vardır. Özel mallar, kârlarını ençoklaştırmak isteyen işletmelerce üretilir ve fiyatlandırılır ve tüketiciler ve/veya öbür işletmelerce satın alınır.Item Kent içi yolların fiyatlandırılmasında kullanılabilecek alternatif yöntemler(Uludağ Üniversitesi, 1994) Ertürk, Hasan; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Kamu Yönetimi Bölümü.Kent içi ulaşım konusunda çözümü zorlu bir sorun, kent merkezlerinde motorlu araç trafiğinin yaratt1ğı trafik tıkanıklığıdır. Tıkanıklık, bir yandan araç kullanma maliyetlerinde ve yolculuk süresince artışa neden olarak araçlarla seyahat edenlerin özel maliyetlerini artırırken, diğer yandan daha çok hava kirliliği, kaza olasılığı ve çevrede yaşayanlara bazı rahatsızlıklar gibi tüm topluma sosyal maliyetler yüklenmesine neden olmaktadır. Toplum bu olgu karşısında ya bu sosyal maliyetlere katlanmak ya da bu olumsuzlukları belirli politikalar uygulayarak azaltmak gibi iki seçenekle karşı karşıyadır. Sorunun kısa dönemdeki tipik çözümü trafiğin denetimidir. Uzun dönemli çözüm ise, yollan genişletmek veya tıkanık bir yolu ikame edebilecek alternatif bir yolu hizmete açmaktır. Ancak kentlerde özellikle de merkezi bölgelerde yeni yol yapımı veya mevcut yolun genişletilmesi çok pahalıya mal olabilmektedir. Ayrıca, yolların genişletilmesi , park yeri gibi tamamlayıcı yatırımlara talebi arttırırken, daha çok araç kullanımına da neden olabilmektedir.Item Mamul standartlarının rekabet gücü açısından önemi(Uludağ Üniversitesi, 1994) Ener, Neriman; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme Bölümü.Dünyadaki ekonomik bloklaşmalar işletmeleri girilen pazarlarda çok çeşitli mamul standartlarıyla karşı karşıya getirmektedir. Gelişmiş ülke hükümetlerince getirilen yeni standartlar çok kısa bir sürede diğer ülkelerce de benimsenerek ekonomik birliğin ticaret yasası haline dönüşmektedir. Bu ülkelerle ithalat - ihracat faaliyetinde bulunan gelişmekte olan ülkeler bir süre sonra bazı mamul standartlarının faaliyetlerini baltaladığını ve ihracatlarını engellediğini farketmektedirler. Bu tür standartların globalleşen pazarlarda giderek yaygın kabul göreceğinden hareketle, gelişmekte olan ülkeler de kendi üreticilerine aynı standartları getirerek gelecekte bu ekonomik birliklere üye oldukları takdirde uyumsuzluklarla karşılaşmaktan kaçınmaktadırlar.Item Modern pazarlama anlayışında mamul konumlandırmaya çağdaş yaklaşımlar(Uludağ Üniversitesi, 1994) Ener, Neriman; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme Bölümü.Uluslararasındaki ticari sınırlamaların ortadan kalkmasıyla birlikte pazarların yapısı çok hızlı bir değişime uğramıştır. Yeni teknolojilerle birlikte pazara her an yepyeni mallar ve hizmetler sunulmakta, pazardaki rekabet şiddetlenmekte, farkedilmek ve başarılı olmak her geçen gün zorlaşmaktadır. Aynı tür mal ve hizmeti üretip pazarlayan rakip işletmelerin sayısına her gün yenileri eklenirken, çoğu, perakendeci raflarına bile yerleşemeden yok olup gitmektedirler. Böylesine dinamik bir ortan1da mal veya hizmeti doğru "konumlandırmak" işletmelerin başarısı için şarttır. Çünkü kalite açısından en mükemmeli yakalayabilen işletmeler bile klasik konumlandırma metodlarına devam ettikleri takdirde başarısızlıkla karşılaşacaklarını göreceklerdir.Item Özel ve kamu imalat sanayi üretim indekslerinin şoklar karşısındaki duyarlılığı(Uludağ Üniversitesi, 1994) Yamak, Rahmi; Yamak, NebiyeEkonomi biliminin konjonktürel dalgalanmalar literatüründe, herhangi bir mal veya hizmetin üretim serisinin şoklara karşı mutlak derecede bir duyarlılık göstereceğine ilişkin ortak bir görüş olmasına rağmen, bu duyarlılığın sürekliliği hususunda ne ortak bir görüş ne de ortak bir sonuç çıkarılabilecek bulgular vardır. Ekonomi teorisi; herhangi bir şokun dayanıklı mallar üzerindeki etkisinin kısa süreli ve geçici olacağını ileri sürerken, aynı şokun dayanıksız malların üretim indeksleri üzerinde ise uzun süreli ve devamlı olacağını ileri sürmektedir. Amerikan imalat sanayisindeki 22 alt sektör üzerinde bir çalışma yapan Krol (1992)'un bulguları, ekonomi teorisinin dayanıklı ve dayanıksız mallar hususunda ileri sürdüğü açıklamaları destekleyen tarzda olmuştur. Ancak, Yamak ve Yamak (1994)'ın Türk imalat sanayisine ilişkin çalışmalarında elde ettikleri bulgular, gerek ekonomi teorisinin açıklamalarını gerekse Krol'un bulgularını destekleyen niteliklerde olmamıştır.Item Solow büyüme modelinde ve içsel büyüme teorisinde teknolojik değişme(Uludağ Üniversitesi, 1994) Aslanoğlu, Mehmet; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İktisat Bölümü.P. Romer (1986)'in açtığı yolda yürüyen içsel büyüme teorisi uzun dönemli iktisadi büyümenin belirleyicileri konusunu yeniden tartışma gündemine getirmiştir. Daha önceki Solow'un neoklasik büyüme modelinde, uzun dönemli iktisadi büyüme yalnızca "dışsal" teknolojik değişme ve nüfus artışından ortaya çıkmaktaydı (Solow .1957). Solow'un yaklaşımı içinde, ekonomi "durgun durumda" iken yatırım oranı iktisadi büyümeyi etkileyemediğinden, yurtiçi iktisadi politikaların durgun durum büyümesi üzerinde herhangi bir etkisi olamayacaktır. İçsel büyüme modelleri, neoklasik büyüme teorisindeki bu sınırlamayı da ele almıştır. İçsel Büyüme Teorisi, neoklasik teorinin tersine ölçeğe göre azala n getirili olmayan üretim fonksiyonlarını, içsel teknolojik ilerlemeyi ve dışsallıkları kabul eder. Öte yandan, İçsel Büyüme Teorisi çerçevesinde yapılan ampirik çalışmalar, Solow'un neoklasik modelinin düşük sermayeli ülkelerin zaman içinde gelişmiş ülkelere göre daha hızlı büyüyerek onlara "yakınlaşacağı" (convergence) hipotezinin tersi sonuçlar ortaya koymuştur (Sala-i Martin, 1994).