1994 Cilt 15 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/20190
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 31
- Results Per Page
- Sort Options
Item Yeni ürün kavramı ve stratejik önemi(Uludağ Üniversitesi, 1994) Turgay, TayfunYeni ürün yönetimi, yeni bir ürünün düşünce aşamasından karar ve yatırım safhasına, buradan da tüketiciye sunulana kadar geçirdiği tüm evreleri içeren çok yönlü bir firma stratejisi olmaktadır. Artık günümüzün pazar dinamiği içerisinde yeni ürün yönetimi firmalar açısından yerleşik bir rol üstlenmektedir. Kısaca, yeni ürün yönetimi firmaların hizmet verecekleri tüketiciyi, geliştirecekleri teknoloji yetenekleri ile çevresel rekabet imkanlarını tanımlamaktadır. Bunun için de güçlü bir ürün ile bunu geliştirme kapasitesi ve yeni veya geliştirilmiş bir ürünün pazarlaması firma stratejileri açısından akılcıl ve güçlü bir yönetimi gerektirir. Yukarıda açıkladığımız amaca yönelik genelde çağdaş pazarlama kavramından başlayarak, yeni bir ürünün yönetiminde bilinmesi gerekenler; plan, strateji ve kararlar ile bunları içeren modeller olmaktadır.Item Yeni düzenlemeler karşısında kâr dağıtımı ve muhasebeleştirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1994) Lazol, İbrahim; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi1994 Faaliyet döneminde iki yeni düzenleme dönem kârı ile ilgili muhasebe kayıtlarını etkilemiştir. Bunlardan ilki Maliye Bakanlığı Tek Düzen Hesap Planı uygulaması, diğeri ise kurum kazançlarının vergilemesine getirilen yeni esaslardır. Bu yazıda, her iki düzenlemeye göre kâr dağıtım tablosu ve kârla ilgili dönem sonu ve ertesi dönem muhasebe kayıtları bir örnek yardımıyla ele alınacaktır. Ancak, buradaki amaç, kâr dağıtımında vergi uygulamaları açısından bütün detayları vermek değil, kayıtlara örnek oluşturmaktır.Item Türk işletmelerinin yönetim yapılarının Japon ve Amerikan işletmeleri ile karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1994) Tüz, Melek Vergiliel; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; İşletme BölümüBu çalışmada Türk, Japon ve Amerikan işletmelerinin yönetim yapılarının karşılaştırılması, planlama, yöneltme ve denetim fonksiyonları açısından ele alınmıştır. Örgütleme, koordinasyon ve eğitim fonksiyonları çalışmayı genişletmemek amacıyla kapsam dışı tutulmuştur. Türk işletmelerinin yönetim yapılan anket yöntemiyle araştırılmıştır. Çalışmanın ilk kısmında araştırma sonuçları, ikinci kısmında karşılaştırmaya yönelik tablolar verilecektir.Item Türkiye'de koruyucu sağlık hizmetlerinde yetkililer(Uludağ Üniversitesi, 1994) Altuğ, Figen; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiBilindiği gibi, ülke dahilinde bulaşıcı ve salgın hastalık olarak kabul edilen bir dizi hastalılda1 ilgili bireysel olaylarla karşılaşan doktorlar, durumu 24 saat içinde yetkililere bildirmek zorundadırlar. Özellikle yaz aylarında günlük yaşantımızdan dolayısıyla basın gündeminden çıkmayan bir konu, "kolera" salgını iken, kimi yetkililer konunun abartıldığını ileri sürmektedir. Bulaşıcı ve salgın hastalık sayılan " kolera"ya karşı her yıl tekrarlanan bir soru da, yetkililerin neden önlem almadıklarına ilişkindir. Konunun gerçekten abartıldığı; ileri sürüldüğü şekliyle hastalığın basit, mevsimsel, geçici nitelikleri olduğu varsayılsa bile, belirli dönemlerde tekrarlanıyor olması ve kişi, giderek de toplum sağlığını tehlikeye sokması karşısında yetkililerin gerçekçi düzenlemelere gitmesi gerekir. Meslek odası olarak Tabipler Odası ve üst kuruluşların dışında kimdir bu yetkililer? Çalışma, yasaların bulaşıcı hastalıklarla mücadele yetki ve sorumluluğu verdiği farklı statüdeki kamu otoritelerini belirlemeye dayanmaktadır.Item Türkiye'de beşeri sermaye yatırım harcamalarının konsolide bütçe içindeki payı(Uludağ Üniversitesi, 1994) Giray, Filiz; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Maliye BölümüÜlkelerin temel sorunlarından biri, ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmektir. Ekonomik kalkınma üretim faktörleri birimi başına, verimliliğin devamlı artması sonucu kişi başına düşen milli gelirin devamlı ve reel olarak artmasıdır. Milli gelir artışını sağlayan üretim, fiziki sermaye ve beşeri sermaye kaynaklarıyla gerçekleştirilir. Fiziki sermaye; tesis, makine, teçhizat gibi sabit sermaye stoklarından oluşmaktadır. Beşeri sermaye ise, ekonominin insan gücü unsurunu ifade eder. Bu makalede beşeri sermaye yatırımları, bunların özellikleri ve ekonomik kalkınmaya katkılan açıklanacak, daha sonra 1980 'den günümüze ülkemizde beşeri sermaye harcamalarının konsolide bütçe içindeki payı incelenmeye çalışılacaktır.Item Türkiye'de bölgesel tüketim fonksiyonlarının tahmini ve karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1994) Zengin, HilmiÇalışmanın amacı; Türkiye 'de 2 dönem ve 5 bölgeye ait tüketim ve gelir verilerini kullanarak her bölgeye ve döneme ait tüketim fonksiyonlarının tahmin edilmesi ve elde edilen fonksiyonların karşılaştırılmalarıdır. Seçilen tüketim fonksiyonu Keynesyen tip olup kullanılan istatistiksel yaklaşım standart en küçük kareler yöntemidir. Ancak, tahmin edilen regresyon denkleminin hatta paylarında karşılaşılan otokorelasyon problemi Mac Kinnon yöntemi ile giderilmiştir. Özellikle, Türkiye, bölgesel gelir farklılıkları ve bazı düşük gelirli bölgelerin önce geliri, sonrasında gelir-tüketim döngüsünün mevcut olup olmadığı analiz edilecektir. Söyle ki; eğer bir bölgenin marjinal tüketim eğilimi düşük ise bu bölgenin gelir düzeyini artırmak için yatırımlardaki iyileşmenin azaldığı açıktır.Item Ekonomik büyüme ve çevre tartışmaları(Uludağ Üniversitesi, 1994) Serel, HicranEkonomik büyüme ve çevre ilişkisi, günümüzün en çok tartışılan konularından biri haline gelmiştir. Bunda hemen hemen tüm ülkelerde çevre sorunlarının giderek artması kuşkusuz önemli rol oynamıştır. Ayrıca, çevreye yönelik duyarlılığın artması da çevreden sürekli girdi kullanan ekonomik faaliyetlerin sorgulanmasına yol açmıştır. Tarihsel süreç içinde, büyüme-çevre ilişkisine iki ana yaklaşım ekseninde bakıldığı görülmektedir. Bunları 1) Çevreyi kirlettiği ve doğal kaynakların tükenmesine neden olduğu gerekçesiyle büyümeyi eleştiren çevreciler, 2) Ekonomik büyüme sürecinin hızlanmasıyla çevrenin daha kolay korunabileceğini savunan büyüme yanlıları olarak belirtmek mümkündür. Aslında konu ile ilgili literatür oldukça geniştir. Son yıllarda çevrenin büyüme için önemli bir kısıt olduğu ve çevrenin korunması uğruna büyüme sürecinde bir yavaşlamaya katlanılması gerektiği tezi yoğun olarak işlenmektedir. Bir başka ifade ile, çevreci görüşün tezleri ön plana çıkarılmaktadır. Ancak, bu noktada, büyümenin çevre sorunlarına yol açtığı ve bu sorunların baş sorumlusu olduğu şeklinde özetlenebilecek olan görüşün yanısıra karşı görüşün dayandığı fikirlerin de ortaya konması her iki tezin sağlıklı bir zeminde tartışılması bakımından önem taşımaktadır. Bu nedenle, çalışmamızda önce çevreci görüşün ana gerekçeleri ortaya konacak ve büyümenin sağlanmasıyla çevre sorunlarının daha kolay üstesinden gelinebileceğini savunan karşı yaklaşımların dayandığı önemli noktalar belirtilecektir.Item 19. yüzyılda Çin'de Avrupa tesirinin başlaması ve 1839 - 1842 Afyon savaşı(Uludağ Üniversitesi, 1994) Akarslan, Mediha; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Uluslararası İlişkiler BölümüSiyasi tarihçiler, tarihte "evrensel" nitelik kazanmış çeşitli uluslararası sistemlerin mevcut olduğundan söz ederler. Bunlara örnek olarak da gösterebileceğimiz; Eski Ortadoğu İmparatorlukları, Hint İmparatorluğu, Çin İmparatorluğu ve Roma İmparatorluğu bulunmaktadır. Çin İmparatorluğu M.Ö. 18. yüzyıldan, M. S. 1912 yılına kadar yaşamıştır. Diyebiliriz ki ; 1839-1911 yılları Çin tarihi açısından, bu büyük İmparatorluğun çözülmesinin acıklı öyküsüdür. Çin İmparatorluğu'nun çözülme ve parçalanmaya başlaması 1839 Afyon Savaşı ile başlamıştu2. Afyon Savaşı, Çin İmparatorluğu açısından "eşit olmayan anlaşmalar" dönemini başlatan ve o anda siyasal iktidarı elinde bulunduran Mançu Hanedanlığı'nın çöküşünü hazırlandıran bir olaydır. Olaya değişik bir açıdan bakacak olursak; tarihte Amerikalılar kızılderilileri boyun eğdirmek için en büyük silah olarak viskiyi kullanmışlardır. İngilizler de Çin İmparatorluğu 'nu içten parçalamak için afyon kullanımını teşvik ve desteklemeden istifade etmişlerdir. Esasında XX. yüzyılın başlarında Avrupa'da afyon içme alışkanlığı yaygındı. Özellikle Paris' li sanatçılar arasında afyon kullanma büyük boyutta idiItem Üniversite gençliği ve sorunları(Uludağ Üniversitesi, 1994) Aytaç, Serpil; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri BölümüGençlerde özellikle 17-21 yaşlan arasında, kendi değerlerini bulmak, bunları benimsemek, ana-babadan bağımsız hale gelmek, ilerideki yetişkin rolünü kavramak, kısaca tümüyle kendi kimliğini bulabilmek çok önemlidir. Gerek bu dönemin, gerek önceki dönemlerin sağlıklı gelişmesi halinde genç kendi kimliğini bulur. Diğer insanlarla önemli ilişkiler kurar. Bu ilişkiler sağlıklı kurulabildiği takdirde sorumlulukların yüklenilmesi, cinsel ve duygu-sal paylaşma, toplumla bütünleşme duygulan daha sağlıklı çözümlenmektedir. Yükseköğrenim konusu gençlik dönemi için ayrıca büyük önem kazanır. Bu dönemde genç, çeşitli sorunların üstesinden gelmek zorundadır. Bir yandan bağımsızlık kazanmak, kendi kişisel ve sosyal ilişkilerini yeniden düzenlemek, kendine uygun yeni değerler, yeni amaçlar benimsemek, diğer yandan ilerdeki iş ve mesleği konusunda yetişkin rolünü ve sorumluluklarını yüklenmek sorunuyla da başa çıkmak dönemindedir. Kısaca genç artık "kendi kimliğini bulma" sorunuyla karşı karşıyadır.Item Yükseköğretimde fayda - finansman üzerine(Uludağ Üniversitesi, 1994) Altuğ, Figen; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiÇağdaş dünyanın bilim ve teknikteki hızlı ilerleyişinin ardında kalmamak için, her ülke doğal, beşeri ve mali kaynaklanın toplumun iktisadi-sosyal beklentilerine göre belirli hedeflere yönlendirmek, kısaca planlama yapmak zorundadır. Hızlı değişme ve gelişme olgusu yönlendirilemediğinde ortaya çıkan toplumsal ve ekonomik sorunların çözümü "insanın yetiştirilmesi" ile mümkündür. Topluma sunulan eğitim hizmetinde çeşitli gerekçelerle ağırlık, kamu ekonomisindedir. Kamu ekonomisinde kaynakların tahsisinde etkinliği sağlamak için eğitimin toplumsal faydası dikkate alınmalı; eğitim-öğretim aracılığıyla ulaşılacak hedeflere göre, faaliyetler planlanmalıdır. Çeşitli öğretim kademelerinden biri olan yükseköğretimde de planlama zorunludur.Item Özel ve kamu imalat sanayi üretim indekslerinin şoklar karşısındaki duyarlılığı(Uludağ Üniversitesi, 1994) Yamak, Rahmi; Yamak, NebiyeEkonomi biliminin konjonktürel dalgalanmalar literatüründe, herhangi bir mal veya hizmetin üretim serisinin şoklara karşı mutlak derecede bir duyarlılık göstereceğine ilişkin ortak bir görüş olmasına rağmen, bu duyarlılığın sürekliliği hususunda ne ortak bir görüş ne de ortak bir sonuç çıkarılabilecek bulgular vardır. Ekonomi teorisi; herhangi bir şokun dayanıklı mallar üzerindeki etkisinin kısa süreli ve geçici olacağını ileri sürerken, aynı şokun dayanıksız malların üretim indeksleri üzerinde ise uzun süreli ve devamlı olacağını ileri sürmektedir. Amerikan imalat sanayisindeki 22 alt sektör üzerinde bir çalışma yapan Krol (1992)'un bulguları, ekonomi teorisinin dayanıklı ve dayanıksız mallar hususunda ileri sürdüğü açıklamaları destekleyen tarzda olmuştur. Ancak, Yamak ve Yamak (1994)'ın Türk imalat sanayisine ilişkin çalışmalarında elde ettikleri bulgular, gerek ekonomi teorisinin açıklamalarını gerekse Krol'un bulgularını destekleyen niteliklerde olmamıştır.Item Avrupa Birliği ülkelerinde işveren sendikalarının yapıları ve işlevleri(Uludağ Üniversitesi, 1994) Tokol, Aysen; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Çalışma Ekonomisi Bölümüİşveren sendikaları endüstri ilişkilerinin temel taraflarından birini oluşturmakta, işveren sendikalarının örgüt yapılan, işlevleri ülkelere göre farklılık göstermektedir. Bu çalışmada Avrupa Birliğine üye ülkelerde işveren sendikalarının kuruluşunda rol oynayan faktörler, işveren sendikalarının örgüt yapıları ve işlevleri üzerinde durulacaktır. Avrupa Birliği ülkelerinde işveren sendikaları uzun bir geçmişe sahiptir. Birlik ülkelerinde işveren sendikaları XIX. yüzyılın sonu ile XX. yüzyılın başında oluşturulmuştur. İşveren sendikalarının kuruluşunda rol oynayan faktörlerin başında genelde kabul edilen görüşe göre işçi sendikalarının güçlenmesi gelmektedir. Glegg' e göre İngiltere'de işveren sendikalarının kuruluşu "yeni sendikacılık" anlayışının benimsenmesinden sonradır. Saksonya'da Crimmitschau grevi Alman işveren sendikacılığı için başlangıç tarihidir.Item Toplam refah ile ekonomik refah eş anlamlı mıdır?(Uludağ Üniversitesi, 1994) Pigou, A. C.; Şenyüz, Doğan; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiEkonomik refah üzerindeki etkilerden toplam refah üzerindeki etkiler hakkında kesin bir sonuç çıkartmanın konunun dışında kaldığı söylenir. Bazı alanlarda iki etki arasındaki farklılık anlamsız iken bazı alanlarda ise bu farklılık belirgin olmaktadır. Bununla birlikte -özel bir bilgi bulunmadığın da olasılık yargısına gerek bulunduğunu kabul ediyorum. Ekonomik refah üzerinde herhangi bir sebebin etkisini araştırdığımızda tam tersine bir bilgi olsun veya olmasın bu etkiyi büyüklük açısından düşünmesek bile, toplam refah üzerindeki etkisini muhtemelen eşit olarak kabul edebiliriz. Aynı şekilde ekonomik refah üzerinde bir sebebin etkisinin diğer sebepten çok daha uygun olup olmadığını araştırdığımızda ise bu sebebin etkisinin muhtemelen çok fazla olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Kısaca, -Edgeworth'un "kanıtlanmayan olasılık" olarak isimlendirdiği-ekonomik refah üzerinde bir ekonomik neden etkisi hakkındaki niteliksel sonuçların toplam refah üzerindeki etki ile aynı olacağı varsayılmaktadır. Bu varsayım özellikle ekonomik olmayan etkilerin önemsiz olacağının tecrübe ile ileri sürülmesi halinde önem kazanır. Fakat bütün koşullarda kanıtlamanın getireceği yük nedeniyle bu varsayımın reddedilmesi gerektiğini savunan kişilerde olabilir.Item Çevre kirliliğini kontrol maliyetlerinin dağılımı sorunu üzerine bir değerlendirme(Uludağ Üniversitesi, 1994) Ertürk, Hasan; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Kamu Yönetimi BölümüÇevre kirlenmesi sorunu son yıllarda birçok toplumu yakından ilgilendiren sorunların başında gelmektedir. Kirlenme sorununun nedenleri ve sonuçlan incelendiğinde bu olgunun temel sonucunun istenmeyen etkiler olarak, canlı ve cansız varlıklar üzerinde meydana getirdiği zarar olduğu görülebilmektedir. Bir bağlamda zararın yok edilebilmesi için çevre kirlenmesiyle mücadele önem kazanmaktadır. Çevre kirlenmesi ile mücadelede etkinlik ilkesi kapsamında ulaşılmak istenen iki temel amacın olduğu söylenebilir. Bu amaçlardan birincisi, çevre kirlenmesi düzeyinin toplumsal açıdan en etkin (optimum) düzeye azaltılmasıdır. İkinci amaç ise, kirlilik ile mücadele amacı ile oluşturulacak düzenlemede toplumsal adaletin sağlanması olmalıdır. Bu bağlamda da çevre kirliliğini kontrol maliyetlerinin toplumsal açıdan en düşük düzeyde tutulması bu maliyetlerin toplumda kime yükleneceği sorunu önem kazanmaktadır.Item Türkiye'de enflasyon ve enflasyon belirsizliği(Uludağ Üniversitesi, 1994) Yamak, RahmiEnflasyonun geleneksel olumsuz etkileri yanında çoğu zaman enflasyon maliyetinin hesaplanmasında da ihmal edilen önemli bir etkisi daha vardır ki, bu da bizzat enflasyonun kendi geleceği konusunda yarattığı belirsizliktir. Enflasyon belirsizliğinin ekonomik faaliyetler üzerinde doğuracağı en önemli sonuçlardan biri, bireylerin gelecekte ilgili ekonomik kararlarında belirsizlik yaratarak; ekonomide üretimin düşmesine, işsizliğin artmasına, gelir dağılın1ının bozulmasına ve kaynak dağılımında etkinliğin azalmasına neden olmasıdır. Ayrıca, sosyal ve siyasi çalkantılara yol açarak, ekonomik faaliyetlerin gerilemesine neden olması da belirsizliğin diğer olumsuz sonuçlan arasındadır.Item Japon ve Amerikan işletmelerinin yönetim yapıları(Uludağ Üniversitesi, 1994) Tüz, Melek Vergiliel; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; İşletme BölümüSon yıllarda dünya genelinde, işletme yönetimi bazında, Japon ve Amerikan modeli olmak üzere iki temel uygulamadan söz edilmektedir. Bu çalışmada Japon ve Amerikan işletmelerinin yönetim yapıları, yönetim fonksiyonlarına göre incelenecek olup, bu fonksiyonlardan planlama, yöneltme ile denetim ele alınarak, örgütleme, koordinasyon ve eğitim konuları ise kapsamı sınırlandırmak amacıyla incelenmeyecektir.Item Hesap planları, bazı sorunlar ve öneriler(Uludağ Üniversitesi, 1994) Lazol, İbrahim; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiÜlkemizde muhasebe standardizasyonunun sağlanması yönünde çeşitli çalışmalar yapılmıştır. İlk genel hesap planı DPT tarafından oluşturulmuş ve 1972 yılında yürürlüğe konmuştur. Ancak bu hesap planına uyma zorunluluğu KİT'lerle sınırlandırılmış, diğer işletmeler için ise yol gösterici olarak bırakılmıştır. Bunu izleyen ikinci standart genel hesap planı SPK tarafından hazırlanmış ve bu da, SPK'ya tabi ortaklıkların mali tablolarını düzenlerken ve sunarken uyacakları genel kuralları belirlemiştir. Standartlaştırmaya yönelik en kapsamlı adım ise 26.1.1992 tarihinde Maliye Bakanlığı'nca yayınlanan Tek Düzen Hesap Çerçevesi ve Hesap Planıdır. Burada kapsamdan kastedilen; ülke çapında uygulamak zorunda bırakılan işletme sayısıdır. Bir ülkede muhasebe düzeninin ve denetiminin yeknesak kurallara göre yürütülmesi işletmenin tüm tarafları için önemlidir. Böyle bir yaklaşım, işletmeler açısından verimli çalışmayı, doğru bilgi almayı, menfaat uzlaşmasının sağlanması gibi problemlerin çözümüne yardımcı olurken, devlet bakımından da onun gelirleri ile doğrudan ilgilidir. Gerçekten de devletin adil vergi toplama yetki ve sorumluluğu vardır. Bunu da ancak kalifiye eleman yanında denetlenebilir, karşılaştırılabilir bilgilerin varlığı ile gerçekleştirilebilir. Bu bakımdan da Maliye Bakanlığı'nın uygulamaya koyduğu hesap planı önemli bir adımdır. Bu aşamadan sonra, hesap planının cevap veremediği konu ve sektörler ortaya çıktıkça, ilgili meslek odaları da devreye sokularak tartışılmalı ve hesap planının yetersiz kalması önlenmelidir.Item Mamul standartlarının rekabet gücü açısından önemi(Uludağ Üniversitesi, 1994) Ener, Neriman; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; İşletme BölümüDünyadaki ekonomik bloklaşmalar işletmeleri girilen pazarlarda çok çeşitli mamul standartlarıyla karşı karşıya getirmektedir. Gelişmiş ülke hükümetlerince getirilen yeni standartlar çok kısa bir sürede diğer ülkelerce de benimsenerek ekonomik birliğin ticaret yasası haline dönüşmektedir. Bu ülkelerle ithalat - ihracat faaliyetinde bulunan gelişmekte olan ülkeler bir süre sonra bazı mamul standartlarının faaliyetlerini baltaladığını ve ihracatlarını engellediğini farketmektedirler. Bu tür standartların globalleşen pazarlarda giderek yaygın kabul göreceğinden hareketle, gelişmekte olan ülkeler de kendi üreticilerine aynı standartları getirerek gelecekte bu ekonomik birliklere üye oldukları takdirde uyumsuzluklarla karşılaşmaktan kaçınmaktadırlar.Item Aydın'da kurulacak bir çocuk bakımevi işletmesi için yapılan pazar araştırması sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 1994) Karakoç, NihatÇağdaş işletmelerin kuruluş kararları bilimsel araştırma ve değerlendirmelere dayalıdır. Bu çalışmada, Aydın il merkezinde bir çocuk bakımevi (ÇBE) işletmesi kurma kararına, temel olmak üzere yapılan pazar araştırmasının bulguları değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmede, Aydın il merkezindeki çocuk bakım hizmet pazarının yapısı belirlenip analiz edilmiş ve kısa dönemli talep tahmini yapılmıştır. Çalışmanın sonunda, Aydın 'da bir işletme kurmayı düşünen girişimcilerin diğer seçenekler arasında ÇDE işletmesini de gözönünde bulundurabileceği belirlenmiştir.Item Gelişmekte olan ülkelerde para politikaları(Uludağ Üniversitesi, 1994) Yılmaz, Feridun; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; İktisat Bölümü1970' li yılların başlarına kadar para ve para politikaları konularındaki çalışmalar sanayileşmiş ülkeleri kapsamakta, gelişmekte olan ülkeler ve içerdikleri özel durumlarla ilgili herhangi bir çalışma hemen hemen yapılmamaktaydı. Keynes düşüncesiyle geçirilen savaş sonu mutlu yılların sona erme sinyallerini güçlü bir şekilde vermeye başladığı 60'lı yıllar sonu ve 70'li yıllar başlarında işin içine petrol üreticisi ülkelerin (OPEC) tepkisi de girince, ekonomiler yüksek enflasyon ve işsizlik kıskacına düşmeye başladı. Sanayileşmiş ülkelerin enflasyonlarını gelişmekte olan ülkelere transfer edebilme gücünün ortaya çıkması, sözü edilen bu ülkeleri derin bunalımların eşiğine getirdi. Yalnız bu bunalımın bütün ülkelerde aynı etkiyi ve eş zamanlı gösterdiğini söyleyemeyiz. Bunun bir nedeni daha sonra izahına çalışacağımız gelişmekte olan ülkeler adı altında homojen bir yapının tanımlanabilmesindeki zorluklardır. Tüm bunlara rağmen bu ülkelerin kendine has yapısal özellikleri olduğu ve standart politikaların sanayileşmiş ülkeler için öngörülen standart sonuçları bu ülkelerde vermeyeceği veya vermeyebileceği üzerine düşünceler yoğunlaşmaya başladı. Gelişmekte olan ülkelerin Birleşmiş Milletler bünyesinde bir Üçüncü Dünya hareketi başlatması ve yine gelişmekte olan ülkelerin sanayileşmiş ülkelerde yetişmiş profesyonel iktisatçılara sahip olmaya başlaması literatürde 70' li yılların ortalarına doğru bu konuda çalışmalar ortaya kanmasına sebep olmuştur.