Atatürkçü Bakış
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/19994
Browse
Browsing by Subject "Atatürk"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Item Atatürk bilim ve üniversite üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2002) Yurtkuran, Mustafa; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Nefroloji ve Romatoloji Bilim DalıÇağdaş bilimin öngörüsüne göre, gelecek geçmişteki malzemeler kullanılarak bugünün temsilcileri tarafından belirlenmektedir. Eksenine değişimin oturduğu bu yeni anlayışa göre, süreç içerisinde varlık her zaman oluşum halindedir. Akıl ve bilimi tek yol gösterici olarak kabul eden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, düşünce sistemini oluştururken, demokratik ve pragmatik bir yaklaşım tarzını benimsemiştir. Bu nedenledir ki, Atatürkçü Düşünce Sistemi; akla, bilime ve millî hakimiyete dayalı pragmatik ve demokratik bir “Modernleşme İdeolojisidir.” Aklın, bilimin gözlem ve bulgularına dayanır; her türlü totaliter yaklaşım tarzını reddederek zaman içerisinde değişen gerçekleri peşinen kabul eder. Atatürkçü Düşünce Sistemi, bilimsel doğrular ve gelişmeler ışığında sürekli yenilenmeyi ve iyileşmeyi içerir. Atatürk Devrimciliğinde karamsarlık yoktur, sorunları zamana bırakmak yoktur; bunların yerinde yurtseverlik vardır, çağdaşlaşma yolunda inanç ve kararlılık vardır. Bir ulusun çağdaşlaşmasında öncü rol oynayan kurumların başında, üniversiteler gelir. Türk Ulusu için de bu böyledir. Mustafa Kemal Atatürk, üniversitelerin Türk çağdaşlaşmasında temel faktör olduğuna inanmıştır. O, bu konuda: “Üniversite kurmaya verdiğimiz önemi söylemek isterim. Yarım tedbirlerin kısır olduğuna şüphe yoktur. Bütün işlerimizde olduğu gibi maarifte ve kurulan Üniversitede de (İstanbul Üniversitesi) radikal tedbirlerle yürümek kat’i kararımızdır” demektedir. Ulu Önder, yine aynı konuda: “Memleketi şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde düşünerek; batı bölgesi için, İstanbul Üniversitesinde başlamış olan düzenleme programını daha köklü bir tarzda tatbik ederek Cumhuriyete cidden modern bir üniversite kazandırmak; merkez bölgesi için, Ankara Üniversitesini az zamanda kurmak lâzımdır. Ve doğu bölgesi için Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde, her şubeden ilkokullarıyla ve nihayet üniversitesiyle modern bir kültür şehri yaratmak yolunda, şimdiden fiiliyata geçilmelidir.” “Bu hayırlı teşebbüsün, doğu vilayetlerimiz gençliğine kazandıracağı verim, Cumhuriyet Hükumeti için ne mutlu bir eser olacaktır.”Item Atatürk Türkiyesi ve yeni dünya düzeni(Uludağ Üniversitesi, 2002) Köni, HasanEfendim, ilk önce günümüzdeki uluslararası çerçeveyi çizeceğim ve Türkiye’nin bu çerçeve içindeki yerini belirlemeye çalışacağım. 1990’larda Sovyetler Birliği çöktükten sonra, değişik bir uluslararası ortamda kendimizi bulduk. Nasıl bir yapı içinde bulduğumuzu, 5 dakika içinde özetleyeyim. Serbest piyasalarla ve demokrasilerle bütünleşmiş bir dünya düzeni öngörüyorlardı. Tek süper güç kalmıştı. Artık, uluslararası alanda başka çatışmanın olmayacağı düşünülüyordu. Bu yüzden Türkiye gibi bir ülkeye pek fazla ihtiyaçları yoktu. Yeni Türkiye, 1995-1996’lara kadar marjinalleşmişti ve dış ilişkilerinde bir takım ekonomik zorluklara girmeye başlamıştı. Zaten hemen 1987-1988’lerde, bu ekonomik zorluklar kendini gösteriyordu. 1994’te, gerçekten bir büyük kriz yaşadık. Fakat uluslararası yapı, Türkiye’nin lehine dönmeye başladı. Şu tarzda dönmeye başladı: Balkanlar’da etnik çatışmalar çıktı; Yugoslavya bölünüp parçalandı; Kafkaslarda etnik çatışmalar çıktı; Orta Doğu’da barış beklenirken barış olmadı ve Türkiye, devamlı bu alanlara müdahale eden, süper güce destek veren bir boyuta geçti. 1996’dan sonra, yine bir stratejik güce sahip olduk. Biliyorsunuz bu dönem içinde Avrupa Birliğine müracaat ettiğimizde, Avrupa Birliği bizi katiyetle reddetti. 1999’da, yine adaylık için Avrupa Birliğine bir müracaatımız oldu. Bu sefer, İsveç bizim karşımızdaydı ve iki öğretim üyesi, iki diplomat, şimdi kendisi artık yok olan bir partiden 5 tane de milletvekili, İsveç’e gittik. İsveç Parlamentosunda 4 gün, Türkiye’nin Kıbrıs sorununu çözeceğini, Avrupa Birliğinin kurallarına uymaya çalışacağını, demokratik lâik bir ülke olarak Orta Doğu’da çok önemli bir yer tuttuğunu anlatmaya çalıştık. O sırada Amerikan elçisi geldi ve Avrupalılara dönerek dedi ki: “Türkiye çok önemli stratejik ortağımızdır, dünyada barış ve düzen kurulmamıştır, eğer bu kadar stratejik olan bir ülkeyi içinize almazsanız kendi aptallığınızla baş başa kalırsınız.” Büyük elçi de bana dönerek dedi ki: “Hasan bey ne oldu?” Ben, her hâlde adaylığımız kabul oldu zan ettim. Niye? Çünkü Amerika ağırlığını ortaya koyuyor. Dışarı çıktığımızda kendisine teşekkür ettik ve dedik ki: “Efendim çok lehimize konuştunuz, sağ olun. Yalnız, insan haklarında ve ekonomide bir değişiklik yok; hele öğretim üyesi olarak biz hiç mutlu değiliz.” O da dedi ki: “Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Doğu Türkistan Bölgesi, Rusya içindeki Türkler, bütün bu bölgelerde bir numaralı aktörsünüz, korkacak bir şey yok, gidip direnişinizi sürdürün.” Biz de içeriye girdiğimizde İsveçlilere dedik ki: “Bizi şimdi almazsanız, 5 sene sonra dizlerinizin üzerine çökerek yalvaracaksınız. Çünkü şöyleyiz, böyleyiz filan.” Amerika’nın itelemesiyle böyle bir coşkuya gelmiştik. Fakat 2000 yılında, aslında 1998’den başlayarak Güney Doğu Asya’dan gelen kriz; Rusya’yı ve dolar bölgesinde olan Türkiye’yi iki defa vurdu. Bankalar, bir günde bu para kaçmasın diye % 5000; Sayın Ecevit ile Cumhurbaşkanı arasında bir anayasa gidip gelme olayının yaşandığı ikincisinde, %7500 faiz verince, zaten sallantılı olan Türkiye’nin sermayesi dibe vurdu. Bu sırada dışarıda yeni yapılanma oluşuyor ve bize karşı da, “siz Avrupa Birliği kriterlerini yerine getirmiyorsunuz”; “üye Türkiye için başka bir boyut düşünelim. Türkiye Cumhuriyeti lâiktir, demokratiktir; fakat 70 milyon, bu kadar kalabalık bir aç grubunu, Avrupa sistemi içine almak çok tehlikeli olabilir” gibi söylentiler ortaya çıkmaya başladı. Üzüntü ve çöküntü içindeyken bir olay daha oluyor ve 11 Eylül’de, Usame Bin Ladin’in Newyork’taki kulelere saldırısı gerçekleşiyor. Ertesi gün, stratejik ortak olarak, 35 milyar dolar destek borç sağlanıyor.Item Atatürk ve demokrasi(Uludağ Üniversitesi, 2002) Güneş, İhsanKonuşmama, bize demokratik ve lâik bir Cumhuriyet armağan eden Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm arkadaşlarına şükranlarımı sunarak başlamak istiyorum. Konferans konusu olarak, “Atatürk ve Demokrasi” konusunu seçtim. Niçin böyle bir konu seçtim diye düşünebilirsiniz. Atatürk’ün kurduğu tam bağımsız, demokratik, lâik ve çağdaş devlet ve toplum düzenine karşı, zaman zaman açıktan açığa; zaman zaman da örtülü bir şekilde büyük bir saldırının varlığı dikkatimizi çekmektedir. Bu saldırının ivmesi, dünya ve Türkiye konjonktürüne göre sürekli olarak değişmektedir. Günümüzde, teokratik faşizm olarak adlandırabileceğimiz dine dayalı devlet kurarak Türkiye’yi aydınlık yolundan karanlığa saptırmak isteyenler; egemen olduğu toplumlar üzerindeki halklara fakirlikten, yoksulluktan ve ızdıraptan başka bir şey bırakmamış sınıf diktatörlüğü yanlıları; devletin tekliğini, ulusun birliğini ve milletin bütünlüğünü parçalamaya yönelik düşünce taraftarları; kendi ütopyalarını Türkiye’ye uygulamak isteyenler el ele kol kola girerek, bir avuç Türk’ün yaşadığı Ata yurdunda ulus egemenliğine dayanan kayıtsız şartsız bağımsız yeni Türk Devletine karşı savaş açmış durumdadırlar. Bu yerli işbirlikçilerin yanında; bunları destekleyen Ermeni, Rum, Süryanî gibi unsurları ve onların da birlikte olduğu, bizim de ittifak içinde bulunduğumuz kimi dost devletleri düşünecek olursak tehlikenin boyutları daha da artmaktadır.Item Atatürk ve Türk gençliği(Uludağ Üniversitesi, 2003) Türkmen, ZekeriyaGençlik, tanımlaması güç bir kavramdır. Gençlik; bedensel, zihinsel, ruhsal ve toplumsal anlamda bir gelişme, ergenleşme, olgunlaşma çağıdır. Millet hayatında gençliğin durumuna bakılacak olursa, gençlik dün ile bugün arasında köprü kurarak, istikbalde millet ve devletin geleceğini elinde bulunduracak olan kesimdir. Gençlik, ülkelerin aynı zamanda rejimlerinin ve geleceklerinin de teminat unsurunu oluşturur. Milletlerin yarınları, gençlerin müspet rolleriyle aydınlanır ve olumsuz tesirleriyle kararır, parlar yahut söner. ATATÜRK, Türk gençliğine büyük değer veren, gençliğin çağın en son eğitim teknik ve bilgileriyle donatılması gerçeğini ön planda tutan bir önderdir. Kurtuluş Savaşının başlangıç döneminden itibaren, Türk Gençliğine duyduğu güveni her zaman tekrarlamış; Türk Milletinin kaderini teslim alacak gençlerin yetiştirilmesinde özellikle öğretmenlere büyük görevler düştüğünü söylev ve demeçlerinde ifade etmiştir. ATATÜRK’ün fikir ve düşünceleri ışığında, akıl ve bilimi esas alarak çağın en gelişmiş teknik ve bilgileriyle donanarak eğitimini tamamlayan Türk gençliğinin omuzlarında, Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır.Item Atatürk ve yurtseverlik üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2003) Yurtkuran, Mustafa; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Nefroloji ve Romatoloji Bilim DalıMustafa Kemal Atatürk, bütün yaşamını ulusuna adamış bir önder ve büyük bir yurtsever olarak tarihin kaydettiği liderler arasında ön plana çıkmaktadır. O’nda var olan ulus ve yurt sevgisi Emperyalistlere karşı verdiği mücadelenin ve çağdaşlaşma ülküsünün itici gücünü oluşturmuştur. Yurtseverlik, pragmatik bir ideoloji ve bir kalkınma modeli olan “Atatürkçü Düşünce Sistemi”nin zemininde önemli bir yere sahiptir. Çünkü yurtseverlik olmadan Kurtuluş Savaşı kazanılamaz, Türk devrimi gerçekleştirilemez ve cumhuriyet devrimleri bu güne kadar taşınıp, dipdiri ayakta duramazdı. Bu nedenle yurtseverlik, “Atatürkçü Düşünce Sistemi” zeminindeki en önemli öğelerden biridir ve bunun kuvvetle vurgulanması gerekir. Bu bağlamda yurtseverliğin tarifini şu şekilde yapabiliriz: Yurtseverlik: Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin geleceği ve gelişimi için hiçbir karşılık beklemeden koşulsuz ve kısıtlamasız çaba sarf etmek ve bunu yaşam biçimi haline getirmektir. Yurtseverlik bir yaşam biçimidir. Atatürk büyük bir yurtsever olarak ulusuna hizmeti yaşam tarzı olarak kabul etmiş ve bunu en zor koşullarda dahi uygulamakta bir an olsun tereddüt göstermemiştir. Yukarıda da vurgulandığı gibi yurtseverlik, “Atatürkçü Düşünce Sisteminde önemli bir yere sahiptir. “Atatürkçü Düşünce Sistemi”ni, eğer bir bina gibi kabul edersek, temeli de laikliktir; bugünkü güncel deyimiyle radya temeldir. Onun için de günümüze kadar bu sistem, sağdan, soldan, içerden, dışardan gelen her nevi depremlere karşı dayanıklıdır ve dimdik ayakta durmaktadır.Item Atatürkçü düşünce sistemi(Uludağ Üniversitesi, 2003) Yurtkuran, Mustafa; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Nefroloji ve Romatoloji Bilim DalıAnkara’da yapılan “Hilafetin İlgası ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 80. Yılı ile Günümüz Türkiye’si” konulu Panel: Atatürkçü Düşünce Derneği’nin, 40’a yakın demokratik kitle örgütü ve üniversitenin desteğiyle Ankara Ticaret Odasında düzenlediği “Hilafetin İlgası ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 80. Yılı ile Günümüz Türkiye’si” konulu Panel 3 Mart 2004 tarihinde Ankara’da yapıldı. Panelde, Ulu Önder Atatürk’ün gerçekleştirdiği Türk Devriminin tehlikelerle karşı karşıya kala bileceği vurgulanarak ulusal uyanış çağrısı yapıldı. Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Sekreteri Avukat Kutlay ALPUĞAN’ın yönettiği panele, konuşmacı olarak Uludağ Üniversitesi Rek törü Prof. Dr. Mustafa YURTKURAN, İstanbul Üniversitesi Rektör Yar dımcısı Prof. Dr. Nur SERTER, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğre tim Üyesi Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN ve Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çetin YETKİN konuşmacı olarak katıldı. Panele Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç YALMAN ve eşi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden ÖRNEK ve eşi, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener ERUYGUR ve eşi, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker BAŞBUĞ, MGK Genel Sekreteri Orgeneral Şükrü SARIIŞIK, Genelkurmay Harekat Başkanı Korgeneral Metin Yavuz YALÇIN, CHP Grup Başkanvekili Haluk KOÇ, eski TBMM Başkanı Ömer İZGİ, Türk-İş Genel Başkanı Salih KILIÇ, emekli Orgeneraller Tuncer KILINÇ, Tamer AKBAŞ, ATO Başkanı Sinan AYGÜN, katıldı. Panelin açılış konuşmasını yapan Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Ertuğrul KAZANCI, Kemalist aydınlanma devriminin ve Atatürkçü Düşünce Sisteminin “Çok açık ve doğrudan doğruya hedef durumunda” olduğunu belirterek, “Karşı devrim yol, yöntem buldu, mevziler ele geçirdi. Şimdi yeniden toparlanma vaktidir.” dedi. Panelistlerden Uludağ Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Mustafa YURTKURAN,Item Dünya politikasında küreselleşme ve Atatürk(Uludağ Üniversitesi, 2002) Ucuzsatar, Necati UlunayKüreselleşmeden Ne Anlıyoruz? Tüm dünyada olduğu gibi; Türkiye'de, üçüncü bin yıl başında, iletişim devrimi ve teknolojinin akıl almaz boyutlara varması nedeniyle, adına ‘küreselleşme’ denilen Batı kaynaklı yeni tür bir gelişimin etkileriyle çalkalanmaktadır. Böyle bir ortamda, 1990’lı yıllardan sonra ortaya çıkan soğuk savaş sonrası dünyanın, haklı olarak, önceki dönemlere kıyasla kayda değer bir şekilde değişik ve farklı olduğunu düşünenler bulunduğu gibi; bunu, Batı kapitalizminin ve modernleşmesinin yükselişi ya da dünya politikalarının, kökten değişikliklerle global esaslara dönüşümü olarak algılayan aydınlar da var. Konuya, yakın tarihten küreselleşmeye ışık tutan bir kısım gelişmelerle girelim. Anımsanacağı üzere; 1980’li yıllardan itibaren, Doğal Bilimler Uzmanı Thomas Kutın’den sonra, dünya politikasının şekillenmesinde ve yürütülmesinde ‘paradigms-örnek listeler” olarak bilinen ‘realizm gerçekçilik’, ‘liberalizm-özgürlükçülük’ ve ‘world-system-dünya sistemi’ adlı üç teorinin etken olduğu tartışılmaya ve gerçeklerin, bu tartışmalarda öne sürülen fikirlerde yattığı söylenmeye başlandı. Dikkati çeken nokta, bu üç teorinin, küreselleşmeyi farklı açılardan görmesiydi . Realistler: “Dünya politikasının asıl aktörleri, bağımsızlıkları yasal olarak onaylanmış devletlerdir. Bu devletler, ulusal çıkarlarını elde etmek için kazanımlarını sürekli biçimde artırma çabası içindedirler. Bu, yeryüzünde başka bir devletin egemen olmasını önleyici askerî güçlere dayanan dış politikaların uygulanmasına ve güç dengelerinin doğmasına yol açar. Küreselleşme, dünya politikasının coğrafi bölümlenme esasıyla ulus devletlerine ve onların bağımsızlığına dayandırılan en seçkin özelliğini ortadan kaldıran bir alternatif değildir. Küreselleşme, bizim sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamımızı etkileyebilir; fakat devletlerin bireysel olarak kendi değerleriyle katıldığı uluslararası politik sistemine üstün olamaz.Item Türkiye’nin modernleşme sürecinde Atatürk ve Türk ordusu(Uludağ Üniversitesi, 2003) Arslan, D. AliBu çalışmanın temel amacı, günümüz Türk toplumunun yaşamakta olduğu toplumsal değişim ve modernleşme sürecinin, toplumsal ve tarihsel kökenlerini incelemektir. Bunu yaparken, Türk Ordusu’nun bu süreç içinde oynadığı roller de, sosyolojik açıdan irdelenmiştir. Bu amaç gerçekleştirilirken, tarihsel bir bakış açısından hareket edilmiştir: Öncelikli olarak, Türk modernleşmesinin temellerinin atıldığı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine kısaca bir göz atıldı. Sonra da bu belli bir sistemden yoksun çabaların, gerçek bir dönüşüm sürecine dönüştüğü Cumhuriyet dönemine yer verildi. Cumhuriyet dönemi incelenirken de, önce Türk Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yılları üzerinde duruldu. Ardında da, Çok partili dönem Türk siyasi hayatı ana hatları ile ele alındı. Ordu, Türk toplumunun en köklü, en güçlü ve en önemli kurumlarından bir tanesidir. Bunun da ötesinde ordu, Türk toplumunun modernleşme sürecinde merkezi kurum olma niteliğine sahiptir. Türkiye’de toplumsal ve siyasal anlamda modernleşmenin kökleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun sonlarına kadar uzanmakla birlikte, sistematik ve bütünsel anlamda gerçek bir modernleşme süreci, Atatürk Devrimleri ile başlamıştır. Türkiye’de modernleşme sürecine yön ve şekil veren elitlerin, ordu kurumundan çıkmış olmasının altında yatan nedenleri de bu tarihsel etkenlerin yanı sıra, çağdaş değerlerin Türk toplumuna ilk kez genç subaylar ve askeri okul öğrencileri arasında yaygınlaşmaya başlamış olduğu gerçeğinde aramak gerekir.Item Üniversiteye yeni gelen öğrencilerin Atatürk ilkeleri ve inkılâp tarihi dersi bilgi seviyeleri(Uludağ Üniversitesi, 2003) Gülmez, NurettinAtatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi ile ilgili bu Giriş Anketi, 2004- 2005 eğitim ve öğretim yılında Celal Bayar Üniversitesinin çeşitli fakülte, yüksekokul ve meslek yüksekokullarının birinci sınıfına kayıt yaptıran öğrencilere uygulanmıştır. Bu ankettin ana amacı, öğrencilerin ilk ve ortaöğretimde kazandıkları bilgileri belirlemek ve üniversitelerde bu dersin öğretimi ile ilgili yönlendirme yapmaktır. Anketten elde edilen sonuçlar hiç de iyi değildir. Anket sonuçları, öğrencilerin temel bilgilerden büyük ölçüde yoksun olduklarını göstermektedir. Öğrenciler, gerekli kavram bilgisine sahip olmadıkları gibi, ne Osmanlı Devleti’nin çöküş süreci ile Türk İnkılâbı arasında ilişki kurabilmektedirler ve ne de Kurtuluş Savaşı’nın hazırlık ve savaş dönemi olaylarının farkına varabilmektedirler. Ayrıca anket, Kurtuluş Savaşı sonrası iç ve dış politika konuları ve Atatürkçü Düşünce Sistemi ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmadıklarını göstermektedir. İlk ve ortaöğretim kurumları, bu dersle ilgili durumunu tekrar gözden geçirmeli ve eksikliklerini gidermelidir. Üniversiteler öğrencilerinin bilgi seviyelerini göz önünde bulundurarak, bu dersin öğretim yöntemleri üzerinde bazı değişiklikler yapmalıdır.