2021 Cilt 35 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/24566
Browse
Browsing by Language "tr"
Now showing 1 - 13 of 13
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bazı geofitlerin peyzaj mimarlığı tasarımlarında kullanım olanakları(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-08-20) Nemutlu, Füsun Erduran; Çanga, Aysun Çelik; Ziraat Fakültesi; Peyzaj Mimarlığı Bölümü; 0000-0001-5289-2176Türkiye konumu sayesinde üç iklim kuşağının bir arada bulunduğu nadir ülkelerdendir. Bu özelliği, doğal bitki örtüsü açısından bitki çeşitliliğinin çok zengin olmasını sağlamaktadır. Peyzaj mimarlığı tasarımlarında çok önemli yer tutan, soğanlı yumrulu bitkiler olarak adlandırılan “Geofit” ler açısından da zengin bir bölgedir. Bu bağlamda bitkisel tasarımlarda soğanlı bitkiler bahçesi olarak veya ağaç ve çalılarla bir arada kullanımlarında başarılı tasarımlar yapılabilmesi için kullanım ilkelerine dikkat edilmesi ve bitkilerin niteliklerinin ayrıntılı olarak belirlenmesi gereklidir. Bu çalışmada peyzaj mimarlığı çalışmalarında en fazla kullanılan bazı Geofit türleri seçilerek bunların peyzaj özellikleri ve tasarım ilkeleri ortaya konulmuştur. Geofitler, çiçekleri ve yaprak özellikleri ile peyzaj mimarlığı çalışmalarında çok yıllık ve yer örtücü bitki olarak park, bahçe ve rekreasyon alanlarında, özel konut bahçeleri, balkon ve teraslarda, kamusal alanlarda, hatta iç mekanlarda geniş kullanım olanaklarına sahiplerdirItem Bitki paraziti nematodlarla mücadelede kullanılan nematisitlerin etki mekanizmaları(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-06-30) Mıstanoğlu, İbrahim; Uysal, Gülsüm; Devran, ZübeyirBitki paraziti nematodlar, özellikle tropikal ve subtropikal bölgelerde, birçok bitkide zararlara neden olan ve ekonomik kayba yol açan obligat parazitlerdir. Bu zararlıların neden olduğu kayıpları önlemek için kimyasal nematisitler yaygın olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte artan çevre bilinci sonucu birçok nematisit yasaklanmış ya da kullanımı sınırlandırılmıştır. Tarımsal endüstride daha güvenli, daha az toksik ve daha seçici ürünlere yönelik talep artmakta ve son yıllarda yeni nesil nematisitlerin geliştirilmesi konusunda yoğun araştırmalar yapılmaktadır. Bu derlemede kullanım miktarı ve tarımsal üretimdeki önemi gün geçtikçe artan kimyasal nematisitlerin etki mekanizmaları hakkında bilgi verilmesi amaçlanmıştır. IRAC’ın yapmış olduğu sınıflandırma temel alınarak kimyasal nematisitler; Acetylcholinesterase (AChE) inhibitörleri, Glutamat reseptörü klor kanalı üzerinde etkili olanlar, Mitokondriyal kompleks II elektron taşıyıcı inhibitörleri, Acetyl CoA carboxylase inhibitörleri, etkinliği bilinmeyen bileşikler ve etkinliği bilinmeyen çoklu bölge inhibitörleri olmak üzere 6 başlıkta incelenmiştirItem Ekinezya (echinacea purpurea) tohumlarının çimlenmesi üzerine ozmotik koşullandırma uygulamalarının etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-01-28) Demirkaya, Mustafa; Arslan, MehmetEkinezya (Echinacea purpurea) Asteraceae familyasından iyi bilinen ve yaygın olarak kullanılan tıbbi bir bitkidir. Bu çalışma ekinezya tohumlarında bazı ön uygulamaların tohum canlılığı ve tohum gücü üzerine etkilerini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Deniz yosunu ekstraktının 1:500 oranındaki çözeltisi, 1.0 mM dozundaki metil jasmonat (MeJA) çözeltisi ve saf su ile ozmotik koşullandırma uygulamaları tohumlara 20 °C ve 1, 2 ve 3 gün süre ile yapılmıştır. Ozmotik koşullandırma uygulamaları 9 cm çapında, altına ve üstüne filtre kâğıdı yerleştirilmiş petri kaplarında 50 adet tohuma 13 ml çözelti koyularak yapılmıştır. Uygulamalardan sonra tohumlar 25 °C’de çimlendirme testlerine alınmıştır. Çalışma sonunda saf su ile 2 gün yapılan uygulama çimlenme oranını kontrole göre önemli düzeyde arttırmıştır. Saf su ile 2 gün ozmotik koşullandırma uygulaması ortalama çimlenme süresini kontrole göre önemli düzeyde kısaltmıştır. İki gün saf su ozmotik koşullandırma uygulamasının ve 3 gün deniz yosunu çözeltisi uygulaması çimlenme indeksini kontrole göre önemli derecede arttırmıştır. Ekinezya tohumlarında en yüksek çimlenme oranı %75 ile 2 gün süre yapılan saf su uyulmasından elde edilirken, kontrol uygulamasında çimlenme oranı %56.5 olmuştur. En düşük ortalama çimlenme süresi 5.27 gün ile 3 gün saf su ozmotik koşullandırma uygulanmasından, en yüksek ortalama çimlenme süresi ise 8.82 gün ile 2 gün süren MeJA ozmotik koşullandırma uygulamasından elde edilmiştir. Kontrol uygulamasında çimlenme süresi 6.52 gün olarak kaydedilmiştir. En yüksek çimlenme indeksi değeri (5.36) 3 gün süre ile yapılan saf su uygulamasından elde edilmiş, en düşük çimlenme indeksi ise 1.93 ile 2 gün süre Meja uygulamasından elde edilmiştir. Kontrol grubu tohumların çimlenme indeksi ise 4.05 olmuştur. Ekinezya tohumlarında, tohum çimlenmesi ve tohum gücü açısından ekim öncesi en ideal ön uygulamanın 3 gün süre ile saf su ozmotik koşullandırma uygulaması olduğu sonucuna varılmıştır.Item Farklı sürelerde depolanan tıbbi adaçayı (Salvia officinalis L.) tohumlarının karşılaştırmalı olarak bazı özelliklerinin belirlenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-08-20) Dumanoğlu, Zeynep; Sönmez, ÇiğdemModern ve geleneksel tıp alanında tıbbi ve aromatik bitkiler yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Türkiye, bulunduğu coğrafi konum ve iklim avantajı sebebiyle bu özelliğe sahip pek çok bitkiye ev sahipliği yapmaktadır. Tıbbi adaçayı (Salvia officinalis L.) da bu bitkilerden birisidir. Bu araştırma, 2019-2020 yılları arasında laboratuvar ortamında gerçekleştirilmiştir. Kontrollü şartlar altında farklı sürelerde (1, 3 ve 5 yıl) depolanan tıbbi adaçayı tohumları incelenmiştir. Tohumlara ait bazı fiziksel (şekil-boyut, yüzey alan, ortalama aritmetik ve geometrik çap, küresellik ve bin tane ağırlığı) ve fizyolojik (çimlenme oranı ve zamanı) özellikleri belirlenmiştir. Tıbbi adaçayı tohumlarının kısa ve oval bir yapıya sahip olduğu; depolama süresi uzadıkça tohumların genetik özellikleri korunsa da tohumların çimlenme yeteneklerinin düştüğü saptanmıştır. Bu çalışma ile üreticilere ekonomik anlamda tıbbi adaçayı üretimi için tohumlarını 3 yıla kadar değerlendirmeleri önerilmektedir.Item Fermentasyon ve enzimatik hidroliz uygulanan peynir altı sularının bazı biyoaktif özellikleri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-02-03) Taş, Atilla; Güneşer, OnurBu çalışmada, peynir altı suyunun hem farklı tür probiyotik laktik asit bakterileri ile fermente edilerek, hem de çeşitli bitkisel ham enzim ekstrakları (%4) ile hidroliz edilerek biyoaktif peptitler yönünden zenginleştirilmiş peynir altı suyunun üretilmesi amaçlanmıştır. Fermente ve hidroliz edilmiş peynir altı suyu örneklerinin fizikokimyasal, mikrobiyolojik ve bazı biyoaktif özellikleri araştırılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre, ananas, kavun ve enginar kabuklarından elde edilen ham enzim ekstraktlarının proteolitik enzim aktiviteleri sırasıyla 5.066, 4.921 ve 5.514 UI/ml. olarak belirlenmiştir. Fermente edilen peynir altı suyu örneklerinin anjiotensin dönüştürücü enzim inhibitör aktiviteleri 2.02-6.48 kat arasında artarken, hidrolize peynir altı suyu örneklerinde ise 1.85 ile 3.29 kat arasında artış göstermiştir. Bitkisel ham enzim ekstraktlarıyla hidroliz edilmiş peynir altı suyu örneklerinde %35 ile %53 arasında değişen antioksidan aktivite artışının meydana geldiği tespit edilmiştir. Elektroforetik analizler sonucunda; β-laktoglobulin ve α-laktalbumin’in fermentasyon ve hidroliz sonucunda parçalanmaları farklı düzeyde olduğu belirlenmiştir. Fermente edilen peynir altı suyu örneklerinde yapılan Lactobacillus acidophilus ve Lactobacillus rhamnosus sayımında sırasıyla 0.39 log kob/ml. ve 1.09 log kob/ml. düzeyinde bir artışın olduğu belirlenmiştir. Fermente ve hidroliz edilmiş peynir altı sularının Escherichia coli ATTC 25922, Staphylococcus aureus ATTC 6538, Listeria monocytogenes 4c RSKK 476 ve Salmonella enterica subsp. enterica serovar Typhimurium ATCC 700408 bakterileri üzerine herhangi bir mikrobiyel inhibisyon sağlamadığı da tespit edilmiştir.Item Hasat öncesi incir meyvelerinde ethephon kullanımının oluşturduğu kalıntı riskinin belirlenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-05-06) Hazarhun, Gülden; Kumral, Nabi Alper; Ziraat Fakültesi; Bitki Koruma Bölümü; 0000-0001-9442-483XBursa siyahı incirinin yüksek besin değerlerine sahip olması ve yetiştiriciliği yapılmayan Orta ve Kuzey Avrupa ülkelerinde egzotik bir meyve olarak tercih edilmesi nedeniyle önemi Türkiye tarımı ve ihracatı açısından çok yüksektir. Bu bitkisel ürünün sentetik kimyasallar kullanılmadan üretilmesi tüketicinin diğer bir tercih nedenidir. Ancak, incir meyvelerinin hasat öncesinde hızlı olgunlaşmasını sağlamak amacıyla ethephon gibi bitki gelişme düzenleyicilerinin kullanılması sorunlu bir konudur. Bu nedenle, bu simülasyon çalışmasında, ethephon’un bahçe koşullarında uygulanması sonucu ortaya çıkan ethephon ve onun parçalanma ürünü olan fosfonik asidin kalıntı risklerini belirlemek amaçlanmıştır. Bu amaçla, ethephon’un ticari bir formülasyonu arazi koşullarında bitkilere iki farklı konsantrasyonda uygulanmıştır. Uygulamanın hemen sonrasında, hasat sırasında ve hasat sonrasında farklı depolama süreçlerinde örnekler alınarak, bu iki kimyasalın kalıntı düzeyleri yeni bir analiz metodu kullanılarak LC-MS-MS cihazı ile belirlenmiştir. Analiz sonuçlarına göre, ethephon’un üç günde hasat olgunluğuna neden olan yüksek konsantrasyonu uygulandığında 3. ve 6. günlerdeki hasat edilmiş ürünlerdeki ortalama ethephon konsantrasyonu sırasıyla 10.92 ve 8.45 mgkg-1 bulunmuştur. Hasat sonrasında 16 günlük soğuk havada saklama sürecinde ise ethephon konsantrasyonu sırasıyla 5.30 ve 6.34 mgkg-1 ’a kadar düşmüştür. Diğer taraftan, 6 günde meyveleri olgunluğa ulaştıran düşük konsantrasyon kullanılırsa, hasat edilmiş ürünlerdeki ortalama ethephon konsantrasyonu 0.63 mgkg-1 ; hasat sonrası soğuk koşullarda 16 gün bekleme sonucu 0.20 mgkg-1 bulunmuştur. Fosfonik asit ise ethephonun uygulanmasından hemen sonra tüm aşamalarda 0.19-0.31 mgkg-1 konsantrasyonlarda belirlenmiştir. Sonuç olarak, her koşulda ve aşamada ethephon ve parçalanma ürünü fosfonik asit incir meyveleri üzerinde tespit edilmiştir. Bu nedenle bu ürün incir yetiştiriciliğinde kesinlikle kullanılmaması gerekmektedir.Item Niğde ilinin tarımsal mekanizasyon düzeyinin incelenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-08-20) Saygılı, Yaşar Serhat; Çakmak, BülentBu çalışmada, Niğde ilinin 2004 – 2019 yılları arasındaki tarımsal mekanizasyon düzeyinin değişimi incelenmiştir. Çalışmada Niğde ilinin tarımsal alanları ile traktör ve tarım makineleri istatistiksel verileri kullanılmıştır. Tarımsal mekanizasyon düzeyinin belirlenmesi için traktör sayısı, güç dağılımı ve tarımsal üretim alanlarının değişimi dikkate alınmıştır. Tarımsal mekanizasyon düzeyinin belirlenmesi ve değerlendirilmesinde; bir traktöre düşen tarım alanı (ha traktör-1 ), 1000 hektar tarım alanına düşen traktör sayısı (adet 1000 ha-1 ), birim alana düşen traktör gücü (kW ha-1 ) ve ortalama traktör gücü (kW) verileri kullanılmıştır. Niğde ili tarımsal mekanizasyon düzeyi ve tarım makineleri sayıları açısından gelişmiştir. Bu gelişmeye göre 2019 yılı tarımsal mekanizasyon düzeyine ait veriler; bir traktöre düşen tarım alanı 15,42 ha traktör-1 , 1000 hektar tarım alanına düşen traktör sayısı 64,84 adet, birim alana düşen traktör gücü 1,77 kW ha-1 ve ortalama traktör gücü 36,61 kW olarak hesaplanmıştır. 2019 yılı Türkiye tarımsal mekanizasyon verilerinin ortalaması ise sırasıyla 17,05 ha traktör-1 , 58,66 traktör 1000 ha-1 , 2,09 kW ha-1 ve 36,25 kW’tır. Niğde ilinin tarımsal mekanizasyon düzeyi verileri Türkiye ortalama verileri ile karşılaştırıldığında bir traktöre düşen tarım alanı ve birim alana düşen traktör gücü verilerinde Türkiye ortalamasının altında, birim alana düşen traktör sayısı ve ortalama traktör gücü verilerinde ise Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu belirlenmiştir.Item Palm yağında 3-MCPD ve glisidol esterleri oluşumuna proses şartlarının etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-06-18) Elmas, Aslıhan; Bayizit, Arzu Akpınar; Ziraat Fakültesi; Gıda Mühendisliği Bölümü; 0000-0003-1898-1153Bu çalışmanın amacı, yemeklik yağ ya da katkı olarak kullanılan palm olein yağının rafinasyonu sırasında ağartma ajanları ve deodorizasyon sıcaklığı gibi rafinasyona yardımcı kimyasal malzemelerin ve rafinasyon parametrelerin değiştirilmesi ile “proses bulaşanı” olarak ifade edilen 3-MCPD (3-monokloropropan diol) ve GE (glisidol esterleri) oluşumunun önlenmesi ya da azaltılması için uygun proses şartlarını belirlemektir. İncelenecek yağ örnekleri ham yağ, nötralize çıkışı, ağartma çıkışı ve deodorizasyon çıkışından alınmış ve 3- MCPD ile glisidol esterlerinin miktarları DGF Standart Metodu ile GC/MS cihazı kullanılarak yapılmıştır. Nötralize edilen ve nötr ağartma toprağı kullanılan örnekler RBD (rafine-ağartılmış-deodorize) palm olein ile karşılaştırıldığında, 3-MCPD ve GE değerlerindeki en dikkat çeken azalmalar %46.00 ile 220⁰C’de ve %87.85 ile 230⁰C’de deodorizasyon çıkışında tespit edilmiştir. Nötralize edilen ve asit aktive toprak kullanılan örneklerin 3-MCPD ve GE değerleri RBD palm olein ile karşılaştırıldığında ise en büyük azalma sırasıyla %22.80 ile nötralizasyon ve %85.22 ile 200⁰C’deki deodorizasyon çıkışında belirlenmiştir. Nötralize edilmeden nötr ağartma toprağı kullanılan örneklerde 3-MCPD değerinde gözlenen en yüksek azalma %69.91 ile 230⁰C’deki deodorize çıkışında, GE miktarında ise %90.32 ile ağartma çıkışında saptanmıştır. Nötralize edilmeden ve asit aktive toprak kullanılan örneklerde ise 3-MCPD değeri %14.02 ile 230⁰C’deki deodorize çıkışında en yüksek azalmayı gösterirken, GE sonuçlarında en fazla azalma %93.85 ile 230⁰C’deki deodorize çıkışında elde edilmiştir. Çalışma kapsamında 3-MCPD miktarının azaltılması hedeflendiğinde, RBD palm olein’de %69.91 düzeyinde azalmanın nötralize edilmeden, nötr ağartma toprağının kullanıldığı ve 230⁰C’de deodorizasyon prosesinin gerçekleştiği parametrelerle sağlandığı tespit edilmiştir. GE miktarının azaltılması hedeflendiğinde ise, %93.85’lik azalma için nötralize edilmeden, asit aktive ağartma toprağının kullanıldığı, 230⁰C’de gerçekleşen deodorizasyon koşulları optimum parametreler olarak tavsiye edilmektedir.Item Sürdürülebilir diyet modellerinin değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-06-30) Yüksel, Aynur; Özkul, EcenurSon yıllarda çevresel sorunlar nedeniyle sürdürülebilir yaşamın gerekliliğine olan farkındalık, artmaktadır. Sürdürülebilir yaşam modelinin göstergelerinden biri olarak da sürdürülebilir beslenme ve sürdürülebilir besin sistemleri önem kazanmaktadır. Sürdürülebilir beslenme ve besin sistemleri; tüketicilerin besin tercihlerinin yanında besin güvenliğini, besinin transferini ve bulunabilirliğini kapsayan bir kavramdır. Bu kapsamda sürdürülebilir besin sistemi; ekosistem koruyucu, kültürel açıdan kabul edilebilir, erişilebilir, uygun fiyatlı, beslenme açısından yeterli, güvenli ve sağlıklı olmalıdır. Bu yönleriyle sürdürülebilir besin sistemlerinin ekonomik, sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik hedefleri bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerde özellikle bitkisel besinlere karşın hayvansal besinlerin ucuzluğu dikkat çekmektedir. Ekonomik olarak daha erişilebilir olan bu ürünlerin tüketiminin artması, çevresel zarar olarak sonuçlanan bir zincir oluşturmaktadır. Sosyal bir hedef olarak, geleneksel beslenme alışkanlıklarına uygun besinlerin toplum tarafından kabul görmesi önemlidir. Besin üretim sisteminin üretimden tüketime tüm aşamalarında, çevreci yaklaşım en büyük çevresel hedeftir. Tüm aşamalarda biyoçeşitlilik, su ve karbon ayak izi, çevre ve insan sağlığı göz önünde bulundurulmalıdır. Beslenme modelleri tüm bu hedefler açısından değerlendirildiğinde, bitkisel temelli diyetlerin öne çıktığı görülmektedir. Bu sürdürülebilir diyetler; Akdeniz Diyeti, Nordik Diyeti, Geleneksel Japon Diyeti ve Vejetaryen Diyet olarak sıralanmaktadır. Bu derlemenin amacı, sürdürülebilir sağlıklı diyet modelleri olarak kabul edilen diyetlerin sürdürülebilir yaşam ve sağlık etkilerini değerlendirmektirItem Süt endüstrisi atıklarının çevresel etkileri ve biyoteknolojik olarak değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-05-06) Özcan, Tülay; Harputlugil, Buket Tuğçe; Ziraat Fakültesi; Gıda Mühendisliği Bölümü; 0000-0002-0223-3807; 0000-0002-3829-5882Tüm dünyada süt ürünlerine olan talebin artışı süt endüstrisinin gelişmesine olanak sağlarken, bir yandan da proses atıklarının üretiminin artmasına neden olmaktadır. Süt endüstrisinde peynir altı suyu, yayık altı suyu, pıhtı haşlama suyu, proses yıkama suları, süt çamurları, diğer işleme ve temizleme suları başlıca atıklardır. Süt endüstrisi atıkları yüksek besin bileşeni konsantrasyonu, biyolojik oksijen ihtiyacı (BOİ), kimyasal oksijen ihtiyacı (KOİ), organik ve inorganik içeriklere sahiptirler. Ayrıca çok çeşitli temizlik asit ve alkali deterjan maddelerini de içerebilmektedirler. Süt endüstrisinden kaynaklanan kirlilik toprak, havanın ve suyun kalitesi, biyo-çeşitlilik ve ekosistemi etkileyebilmektedir. Bu sebeple sanayi atıklarından değerli mikrobiyel metabolitleri ve yeni fonksiyonel ürünleri üretmek amacıyla biyoteknolojik proseslerin geliştirilmesi oldukça önemli olduğu gibi, belirtilen biyolojik atıklardan kaynaklanan çevre kirliliğini azaltmak da mümkün hale gelebilmektedir.Item Süt sığırlarında topallık: verimlilik ve çiftlik ekonomisine etkileri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-06-18) İzci, Celal; Erdal, Fatma ÇuhadarModern yöntemlerin uygulandığı süt sığırcılığı işletmelerinde, yıllar içinde topallıkların yaygınlığının artması dikkat çekicidir. Bu durum genellikle süt veriminin artmasıyla ilişkilendirilmektedir. Bu bağlamda ortalama verim arttıkça, topallığın gelecekte daha da büyük bir sorun haline geleceği öngörülebilir. Süt sığırlarında topallığa neden olan ayak hastalıkları enfeksiyöz ve nonenfeksiyöz olmak üzere iki kategoride incelenebilir. Bu hastalıklar, sığırları etkileyen en önemli ağrılı hastalıklar grubundandır. Bu nedenle topallık süt sığırlarında önemli bir refah problemi olarak tanımlanır. Topallık ile süt verimi arasındaki ilişkinin değerlendirilmesine yönelik çok sayıda çalışma yapılmıştır. Topallığa bağlı süt verimi kaybı hastalığın şiddetine, süresine, laktasyon sayısı ve dönemine ve yapılan tedaviye göre değişiklik göstermektedir. Son yıllarda dünyanın birçok ülkesinde süt sığırcılığında üreme performansının düştüğüne dair raporlar yayınlanmaktadır. Bunun önemli nedenlerinden birisinin de artan topallıklar olduğu söylenebilir. Topallığın üreme performansı üzerindeki etkilerinin nedenleri konusunda bir belirsizlik olmakla birlikte; topallığın hayvanın kızgınlık davranışı ve belirtilerini olumsuz etkilediği gösterilmiştir. Topallık hayvanın değerini düşürerek zorunlu ayıklama oranını artırır. Topal hayvanların kesime gönderilme olasılığının daha yüksek olduğu birçok çalışmada gösterilmiştir. Bu derlemenin amacı; süt sığırlarında topallıkların, verimlilik ve çiftlik ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini vurgulamak ve böylece süt endüstrisinin yetiştirici, çiftlik çalışanları vb. tüm paydaşlarında topallıklar konusunda bir farkındalık oluşturmaktır.Item Türkiye’de geleneksel gıdaların üretim ve ihracat potansiyelinin değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-05-07) Duru, Sinan; Hayran, Seyit; Gül, AykutGeleneksel gıdalar belli bir coğrafi bölgenin yerel ve kültürel mirasını yansıtan, geleneksel yöntemlerle üretilen gıdalardır. Türkiye’nin kültürel yapısı, coğrafi konumu, ekolojik ve iklimsel çeşitliliği sayesinde geleneksel gıda potansiyeli oldukça yüksektir. Geleneksel gıdaların korunması ve devamlılığını sağlamak amacıyla politikalar belirlenmekte ve mevzuat düzenlemeleri yapılmaktadır. Bu düzenlemelerin en önemlisi Coğrafi İşaret (Cİ) olup, geleneksel gıdalara ürün ve marka garantisi sağlamaktadır. Geleneksel gıdaların endüstriye aktarımı üretim hacmini artırmasının yanı sıra ambalaj, etiketleme ve gıda güvenliği gibi unsurların garanti altına alınmasına katkı sağlayacaktır. Bu unsurlar, geleneksel gıdaların uluslararası pazarlama şansını artırarak kırsal kalkınmaya sürdürülebilirlik katacaktır. Bu çalışmada, geleneksel gıdaların ihracat potansiyeli üzerinde durulmuş olup, geleneksel gıdaların rekabet gücünü artıracak ihracat potansiyelinin daha etkin kullanımı için çözüm yolları sunulmuştur.Item Uçucu yağların tarımsal hastalık ve zararlılara karşı kullanımı(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-09-08) Noğutçu, Lütfi; Şelem, Ezelhan; Tunçtürk, Rüveyde; Tunçtürk, MuratArtan dünya nüfusuna paralel olarak besin ihtiyacı artmış ve mevcut tarım alanlarından daha fazla verim elde edilmesi yoluna gidilmiştir. Yapılan yoğun üretimler beraberinde hastalık ve zararlılarda artışlara sebebiyet vermiştir. Son yıllarda artan hastalık ve zararlılar ile mücadelede özellikle konvensiyonel üretimde çözüm kimyasal mücadele olarak görülmekte iken bu durum çevre kirliliğine ve beraberinde besin zincirinde kalıntılara sebep olur. Bu kalıntılar canlılar üzerinde toksisite veya değişik olumsuz etkiler ortaya çıkarabilmektedir. Buna karşın bitkisel üretimde kimyasal girdileri minimuma indirmek amacıyla alternatif mücadele yöntemlerine yönelim olmuştur. Bu yöntemlerden birisi de uçucu yağların tarımsal hastalık ve zararlılara karşı kullanılması olmuştur. Bitkiler aleminde mevcut bitki türlerinin yaklaşık 1/3’ü uçucu yağ içermektedir. Ülkemizin bitki biyoçeşitliliği göz önüne alındığında uçucu yağ içeren bu bitkilerin sürdürülebilir tarım uygulamaları ile mücadeleye dahil edilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu çalışmada uçucu yağların herbisit, insektisit, akarisit, nematisit, antifungal, antibakteriyel ve antiviral olarak kullanım olanakları ve elde edilen sonuçlar hakkında bilgiler verilmiştir.