Atatürkçü Bakış
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/19994
Browse
Browsing by Department "Tarih Ana Bilim Dalı"
Now showing 1 - 12 of 12
- Results Per Page
- Sort Options
Item Atatürk’ün güvenlik politikasına bir örnek: Türk Tayyare Cemiyeti - Bursa örgütü(Uludağ Üniversitesi, 2003) Yüceer, Saime; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih Ana Bilim DalıTürkler, 1911’den itibaren yaşadıkları kesintisiz savaş sürecinde yeni bir olguyla karşı karşıya kaldılar. Trablusgarb Savaşında İtalya’nın, Türklere karşı uçağı savaş aracı olarak kullanması, savaşta uçağın, kullanan tarafa önemli bir avantaj sağladığını ortaya çıkarttı. Söz konusu durum, 18. ve 19. yüzyıllarda yoğun bir güvenlik endişesi duymasına neden olan olaylar içinde yaşayan Türkiye’nin, bu alanda kendisini geliştirmesi için itici bir faktör oldu. Üstelik 20. yüzyıl Türkler için güvenlik sorununun çok daha ağır koşullarda yaşanacağı bir dönemle başlayacaktı. Tarihi sürece baktığımızda: Türklerin astronomiye olan ilgileri, tarihte başardıkları ve özgürlüğe olan tutkuları havacılık alanında başarılı olduklarının bir göstergesiydi. Ortaçağ ve Yeniçağ boyunca Türklerde astronomi çok gelişmişti. Yön tayini, hava durumu, ay ve güneş tutulmaları, Türklerin bilimsel olarak değerlendirip açıklayabildiği olaylardandı. Hezarfen Ahmet Çelebi ve Lagari Hasan Çelebi Türklerin havacılıkta başarılı olduklarının tarihî sembolleridir. Günümüzden yaklaşık 350 yıl önce XVII. yüzyılın ilk yarısında Hezarfen Ahmet Çelebi planör benzeri bir araçla İstanbul Boğazı üzerinde uçarak Türk ve Dünya havacılık tarihinde önemle vurgulanması gereken tarihî bir olayı gerçekleştirdi. Lagari Hasan Çelebi'nin ise uçuşla ilgili denemeleri kayda değerdi. Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün kuvvetle vurguladığı üzere diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da Türk ulusunun yetenekleri köreltilmişti 1 .Item Bursa’nın işgal ve kurtuluş süreci (8 Temmuz 1920-11 Eylül 1922)(Uludağ Üniversitesi, 2002) Yüceer, Saime; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih Ana Bilim DalıGünümüzde tarih alanında yapılan araştırmalarda, yerel tarih çalışmaları büyük önem kazanmış bulunmaktadır. İnsan ve mekân ilişkisi bağlamında ele alındığında, sınırları belli bir coğrafî bölgede yaşayan insanların, tarihsel süreç içerisinde yaşadıkları çevreye etki eden olaylara, o çevrenin tarihsel geçmişine ve geçmişten günümüze aktardığı sosyokültürel, siyasî, iktisadî değerlere olan ilgi ve merakı, bu çalışmaların yoğunluk kazanmasında birinci derecede etkili olmuştur. Yerel düzeyde yapılan bu tür çalışmalar, hem araştırmacıya çoğu zaman kaynak eserlerde bile rastlanmayan orijinal bilgilere, üzerinde çalışılan döneme bizzat tanıklık etmiş kişilerle birebir görüşmek suretiyle ulaşma olanağı sağlayan sözlü tarih yönteminin kullanılmasına elverişli bir alan yaratmakta; hem de makro düzeyde yapılan çalışmalarda temas edilmeyen birçok noktaları ortaya çıkarmaktadır. İşte bu doğrultuda Bursa yereli bağlamında yapılmış çalışmaların sayısı da gün geçtikçe artmaktadır. Sayın Saime Yüceer’in yazdığı “Bursa’nın İşgal ve Kurtuluş Süreci (8 Temmuz 1920-11 Eylül 1922)” isimli çalışma da, Bursa’nın, Milli Mücadele dönemine ilişkin tarihsel gerçeklerinin aydınlatılmasına yönelik bir yerel tarih çalışmasıdır. Tarihimize Milli Mücadele, Türk İstiklâl Harbi gibi adlarla damgasını vurmuş olan Kurtuluş Savaşı, Türk tarihinin, 1919-1923 kesitinde askerî ve siyasî alanda yoğun gelişmelerin yaşandığı bir dönemini oluşturmaktadır. Türk milletinin, Mustafa Kemal ile onun yakın çevresindeki askerî kadronun önderliğinde gerçekleştirdiği esaret ve sömürü düzenine son darbeyi indiren ve tam bağımsız bir Türk Devleti’nin temellerini atan bu yeniden varoluş mücadelesi üzerine yapılmış çok fazla çalışma bulunmaktadır. Askerî ve siyasî tarih ağırlıklı olan bu çalışmaların bir kısmında Kurtuluş Savaşı, genel olarak bir bütünsellik içerisinde ele alınırken; bir kısmında da Milli Mücadele sürecinde aktif olarak yer alan Anadolu şehirlerinde, bu süreçte yaşanan gelişmeler çerçevesinde belli bir bölge ile sınırlandırılmış olarak incelenmiştir. Mondros Mütarekesini takiben Anadolu’nun birçok yeri işgal edilmiş ve bu işgal sürecinde Anadolu halkı büyük yokluk ve sıkıntılar içinde kurtuluş yolunda çetin bir mücadeleye girişmiştir. Anadolu’da yaşanan bu işgal sürecinde Bursa da, 8 Temmuz 1920’de resmen işgale uğrayarak Milli Mücadele sürecinde yaşanan gelişmelere bizzat tanıklık etmiş olması itibariyle önemli bir konuma sahip bulunmaktadır. Bu nedenle Bursa’nın bu dönemine ilişkin çalışmaların yapılması büyük önem kazanmaktadır. İşte birazdan tanıtacağımız “Bursa’nın İşgal ve Kurtuluş Süreci (8 Temmuz 1920- 11 Eylül 1922)” isimli çalışma, Bursa’nın bu sürecinde yaşanan tarihsel olayları tüm gerçekliğiyle ortaya koymaktadır. Bu çalışmada, Bursa’da Mütareke döneminde yaşanan gelişmeler, 8 Temmuz 1920’de başlayarak 11 Eylül 1922’ye kadar devam eden işgal ve bu işgalden kurtuluş süreci, belli bir tarihsel perspektif içerisinde okuyucuya sunulmaktadır. Sunuş yazısını Üniversitemiz Rektörü Sayın Mustafa Yurtkuran’ın yazdığı bu çalışma bütün olarak, bir önsöz, dört bölüm, sonuç ve ekler kısmından oluşmaktadır.Item Köy enstitülerinde eğitim-öğretim(Uludağ Üniversitesi, 2003) Burgaç, Murat; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Tarih Ana Bilim DalıBu makalede, Köy Enstitülerindeki eğitim-öğretim konusu incelenmiştir. Makalede önce, Cumhuriyet yönetiminin eğitime verdiği önem ve Enstitülerin açılmasından önce kırsal alandaki eğitim sorununun nicel boyutu anlatılmıştır. Daha sonra, öğretmenlerin köylerde çalışmak istememeleri ve köye adapte olamamalarının nedenleri irdelenmiş, Enstitülerdeki eğitimin bu noktaları göze alarak şekillendiği ortaya konulmuştur. Enstitülerde iş eğitiminin ilkesinin ne şekilde uygulandığı incelenmiş, bu eğitimin üretime yönelik olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan üretici iş eğitimi sayesinde Enstitülerin kar elde eden kurumlar haline geldikleri, arşiv belgelerine dayanarak, ortaya konulmuştur.Item Mahallinden gönderilen belgelere göre II. Meşrutiyet sonrasında gönen ve havalisinde asayiş(Uludağ Üniversitesi, 2002) Küpeli, Özer; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih Ana Bilim Dalı; Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü1908 Temmuzunda büyük umutlarla ilan edilen II. Meşrutiyet sonrasında bütün Osmanlı ülkesi, Müslim ve gayrimüslim halkın sergiledikleri kaynaşma, birleşme, kardeşlik, eşitlik ve hürriyet gösterilerine sahne olmuştur 1.Ne var ki oldukça abartılı ve samimiyetten çok defa uzak meşrutiyet sevinci kısa zamanda yerini yeniden ortaya çıkan ağır iç ve dış meselelere bırakmıştır. 1878'den beri Bosna-Hersek'i fiili olarak idare eden Avusturya Macaristan İmparatorluğu, buraları ilhak ettiğini açıklamış (5 Ekim 1908), aynı gün Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmiş ve ertesi günse Girit Meclisi, Yunanistan'a katılma kararı almıştır (6 Ekim 1908). Dışarıda bu olaylar olurken ülke içinde de meşrutiyet sonrasında anayasal düzenle beraber ateşlenen particilik ve partizanlığın doğurduğu olumsuzluklar, nihayetinde muhalefet-iktidar çatışmalarını had safhaya çıkmıştır 2 . Özellikle 1908 yılı sonları ile 1909 yılının başları İttihat ve Terakki ile bir çok çevreden ona muhalif olanlar arasında şiddetli bir çekişme halinde geçmiştir 3 . Neticede meşrutiyetin ilanı üzerinden altı ay geçmiş olmasına rağmen İstanbul'da meşruti idareye karşı bir ayaklanma patlak vermiş 4 ve bu ayaklanma Abdülhamit'in tahtan indirilmesi ve İttihat ve Terakki'nin iktidarı ele geçirmesiyle son bulmuştur. Böylelikle imparatorluğun kaderine hükmetme şansını ellerine alan İttihatçıların, çeşitli din ve ırklara mensup olan halkı “Türklük” duygusu etrafında birleştirme politikası ve ülkenin her yerinde kesin bir şekilde duruma hakim olma çabası, ülke içindeki hoşnutsuzluğun büsbütün artmasına sebep olmuştur. Asayişsizlik ortamı süratle ülkenin her yanını sarmıştır. II. Meşrutiyet sonrası Osmanlı ülkesini baştan başa saran asayiş sorunları, bu dönemde ortaya çıkmış yeni bir mesele değildir. Aslında bir taraftan Osmanlı düzeninin bozulması, diğer taraftan da idarecilerin Türk olmayan unsurlara verdiği tavizler, XIX. asrın başlarından itibaren Adalar Denizi'nden İç Anadolu'ya kadar olan geniş bölgede asayişin önceki döneme göre daha fazla bozulmasına sebep olmuştur 5 . Keza XX. yüzyıl başlarında Rumeli'de, Arap vilayetlerinde ve Anadolu'da eşkiyalık olayları devam etmekte, bazı şehirlerde toplu isyanlar bile çıkabilmektedir 6 . Bu genel görünümden başka Hüdavendigar Vilayeti'nin Karesi Sancağına bağlı mütevazı bir Anadolu kasabası olan Gönen’de de; 1908 ve sonrasında asayişsizliğin hüküm sürdüğü görülmektedir 7 . Bu makalede II. Meşrutiyetten hemen sonra Gönen ve çevresindeki asayiş sorunları, sebepleri ve çözüm arayışları inceleme konusu yapılmıştır.Item Mübadele öncesi ve sonrası Bursa’nın sosyo- ekonomik yapısı üzerine bir değerlendirme(Uludağ Üniversitesi, 2003) Çetin, Hasan; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Tarih Ana Bilim DalıBüyük Mübadele sonucu, Bursa yöresinden giden 120.000 Rum ve Ermeni’nin yerine 40.000 göçmen iskan edilmiştir. Bu bölgeye yerleşen insanlar şehrin sosyo-ekonomik yapısını etkilemişlerdir. Bu değişiklikler aşağıda kategorize edilmiştir. 1. Bursa’nın nüfusu, Rum ve Ermenilerin dış göçü, Müslüman nüfusun iç göçünden dolayı, din ve etnik açıdan homojen bir yapıya bürünmüştür. 2. Yeni gelenler nüfus, ticaret ve endüstri ile uğraşan Rum ve Ermenilere nazaran tarımla uğraşıyorlardı. Böylelikle yeni gelen insanlar büyük oranda tarımsal arazileri doldurdu. Bazılarına iş gücü sağlanarak ticaret ve endüstri alanlarına yöneltildi. 3. Bu nüfus değişiminden sonra, Bursa kültürel açıdan homojen bir görüntüye sahip oldu.Item Saltanatın kaldırılmasının Türk basınına yansımaları(Uludağ Üniversitesi, 2002) Boykoy, Seher; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih Ana Bilim DalıDeğişimi sürekli olarak yaşamak, çağın gereklerine ayak uydurmak; bağımsız ve güçlü bir devlet olmanın temel koşuludur. Türk ve Dünya tarihine bakıldığında görülmektedir ki; bir zamanların güçlü devletleri, bünyelerini oluşturan sosyokültürel, ekonomik, askerî, siyasî örgütlenmenin, zamanın ihtiyaçlarına cevap veremeyerek, çağdışı duruma gelmesi nedeniyle çöküşe sürüklenirken; bu büyük güçler karşısında ezilen zayıf devletler, kurumsal örgütlenmelerini, içinde bulundukları dönemin değişen şartları çerçevesinde yeniden ve kökten düzenleyerek tarih sahnesinde zirveye çıkmışlardır. Altı asırdan uzun bir süre tarihe damgasını vuran Osmanlı Devleti bu açıdan değerlendirilecek olursa; karşımıza, ilk üç yüz yıllık süreçte üç kıtaya yayılmış, cihana hükmeden ve her alandaki örgütlenmesini, çağın ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde tamamlamış olan güçlü bir devlet tablosu çıkmaktadır. Fakat güçlü bir devlet egemenliğinin görüldüğü bu üç yüzyıllık sürecin sonu, devleti çöküşe kadar sürükleyecek bir duraklama ve gerileme döneminin başlangıcı olmuştur. Devletin, böyle karanlık bir sürecin içine girmesinde ise; kurumsal örgütlenmesinin, geleneksel kalıplar içerisinde kalması ve bunun bir uzantısı olarak da, tarihî zorunluluklar ile değişen ihtiyaçlar karşısındaki acizliği önemli rol oynamıştır. Osmanlı Devleti’nin, kaynağını ilahî gücün oluşturduğu hakimiyet anlayışı ve şahsî saltanat esasına dayalı idare sistemi de, bu kurumsal örgütlenmenin önemli bir parçasını oluşturmakla birlikte; devletin diğer alanlarında görülen bozulma ve yozlaşmanın, siyasî yapıya da yansımasının etkisiyle kökten değişime ihtiyaç duymaktaydı. Bu kurumların, çağın gerekleri doğrultusunda kökten değişime uğraması süreci ise, bir taraftan, değişimin zamanında ve esaslı olarak gerçekleştirilememesi nedeniyle Osmanlı Devleti’nin sonunu hazırlarken; diğer taraftan da, devlet bünyesini teşkil eden bütün kurumlarda köklü dönüşümler gerçekleştiren Türkiye Cumhuriyeti’nin, tam bağımsız, lâik ve çağdaş bir devlet olmasının kapılarını açmıştır.Item Tarih bölümü öğrencilerinin projeleri(Uludağ Üniversitesi, 2003) Yüceer, Saime; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih Ana Bilim Dalı2. “Savaşın Tanıkları: Kıbrıs Gazileri Anlatıyor” “Savaşın Tanıkları: Kıbrıs Gazileri Anlatıyor” başlıklı proje, 2004- 2005 Dönemi II. Öğretim Tarih Bölümü 4. Sınıf öğrencileriyle “Cumhuriyet Dönemi Yerel Tarih Araştırmaları dersi bağlamında yönetimimde gerçekleştirilmiştir. Bu projede, Kıbrıs Barış Harekatına katılan kişilerden oluşan bir grup tanığın anlatıları yer almaktadır. Öncelikle projede yer alan tanıklara teşekkür ediyorum. Ayrıca burada bir örneğini sunacağımız projede görev alan ve özverili çalışmalarıyla hedeflerini gerçekleştiren öğrencilerime de teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyorum.Item Tarih bölümü öğrencilerinin projeleri(Uludağ Üniversitesi, 2003) Yüceer, Saime; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih Ana Bilim Dalı1. “Üniversitenin Oluşumunda Görev Alanların Anlatımıyla, Uludağ Üniversitesinin Kuruluş Öyküsü” “Üniversitenin Oluşumunda Görev Alanların Anlatımıyla Uludağ Üniversitesinin Kuruluş Öyküsü” başlığını taşıyan ve “Cumhuriyet Dönemi Yerel Tarih Araştırmaları” dersini seçen, Tarih öğrencileriyle, yönetimimde gerçekleştirdiğimiz bu projeyle, Uludağ Üniversitesinin Kuruluşunu, kurucu üyelerin anlatımıyla belgelemeyi hedefledik. Söyleşiler sonucunda Üniversitenin kuruluşu ile ilgili orijinal bilgilere ulaştık. Öğrenci merkezli olarak yürüttüğümüz söz konusu proje dahilinde gerçekleştirilen söyleşilerin metinlerine, “Atatürkçü Bakış” dergisinin Sözlü Tarih Köşesinde yer vererek Üniversitenin kuruluşu ile ilgili, ulaştığımız yeni bilgileri, okuyucularla paylaşmak istedik. Öncelikle projede yer alan tanıklara teşekkür ediyorum. Ayrıca projede görev alan ve özverili çalışmalarıyla hedeflerini gerçekleştiren öğrencilerime de teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyorum. Burada yukarıda adı geçen ve bir önceki sayıda iki örneğe yer verdiğimiz projeden bir anlatıyı daha sunuyoruz.Item Tarih bölümü öğrencilerinin projeleri(Uludağ Üniversitesi, 2003) Yüceer, Saime; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih Ana Bilim Dalı1. “Üniversitenin Oluşumunda Görev Alanların Anlatımıyla, Uludağ Üniversitesinin Kuruluş Öyküsü” “Üniversitenin Oluşumunda Görev Alanların Anlatımıyla Uludağ Üniversitesinin Kuruluş Öyküsü” başlığını taşıyan ve “Cumhuriyet Dönemi Yerel Tarih Araştırmaları” dersini seçen, II. Öğretim, Tarih Bölümü 4. Sınıf öğrencileriyle, yönetimimde gerçekleştirdiğimiz bu projeyle, Uludağ Üniversitesinin Kuruluşunu, kurucu üyelerin anlatımıyla belgelemeyi hedefledik. Bu çerçevede 15 kişiyle söyleşi yaptık. Söyleşiler sonucunda Üniversitenin kuruluşu ile ilgili orijinal bilgilere ulaştık. Öğrenci merkezli olarak yürüttüğümüz söz konusu proje dahilinde gerçekleştirilen söyleşilerin metinlerini “Atatürkçü Bakış” dergisinin Sözlü Tarih Köşesinde yer vererek Üniversitenin kuruluşu ile ilgili, ulaştığımız yeni bilgileri okuyucularla paylaşmak istedik. Öğrenci merkezli yürütülen bu projeyle, öğrencilerin bilgi üretmelerini hedefledik. Bu doğrultuda motive oldular. Onları motive eden hususların başında da başarılı çalışmalara yayımlanma olanağı tanınmasıydı. Yeni bilgi üretme çerçevesinde söz konusu projeden başarılı sonuçlar alındı. Burada “Üniversitenin Oluşumunda Görev Alanların Anlatımıyla Uludağ Üniversitesinin Kuruluş Öyküsü” başlığını taşıyan projeden iki örneğe yer veriyoruz. Projede görev alan ve özverili çalışmalarıyla hedeflerini gerçekleştiren öğrencilerime teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.Item Tarihsel perspektif içinde Türkiye’nin Nato’ya girişi ve meclisteki yankıları(Uludağ Üniversitesi, 2002) Yüceer, Saime; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih Ana Bilim Dalı1930’lardan itibaren Avrupa’da bloklaşma hareketleri hızlandı. Birinci Dünya Savaşı sonrası düzenini korumak isteyen Anti Revizyonist ve statükoyu değiştirmek isteyen Revizyonist ülkeler iki karşıt blok oluşturdu. Türkiye, büyük uğraşlarla gerçekleştirdiği Lozan dengesinin devamından yanaydı ve Anti Revizyonist tarafta yerini aldı. 19 Ekim 1939 tarihli Türk İngiliz-Fransız İttifakı İle bu eğilimi hukuki bir boyut kazandı. Yine de savaş içinde bütün devletlere eşit mesafede kalarak savaş dışı kalmayı başarabildi. Ancak bu tutumu kısa süreli de olsa kendisini endişeli bir yalnızlığa itecekti. Bu endişe, Sovyet Rusya’nın Türkiye’ye yönelik isteklerinden kaynaklanmaktadır. Türkiye savaşın başladığı günlerde Eylül 1939’da Sovyet Rusya ile anlaşmak için girişimlerde bulunmuştur 1 . Ancak bu yoldaki görüşmeler, Sovyetler Birliğinin Türk Boğazlarının ortak savunulması gibi aşırı istekleri nedeniyle sonuç vermedi. Rusların söz konusu tutumu Türkiye’yi Sovyet Rusya’dan uzaklaştıran sürecin de başlamasına neden oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında iki süper güç olarak ortaya çıkan Amerika ve Rusya dünya politikasını kendi eksenleri etrafında yönlendirmeye başladılar ve iki kutuplu bir dünya oluştu. Bu süreçte Sovyet Rusya isteklerini daha ileriye götürdü ve 19 Mart 1945’te Türkiye’ye verdiği notada 7 Kasım 1945’te bitecek olan 17 Aralık 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Anlaşmasını yenilemek istediğini bildirdi. Bundan sonra Türkiye Sovyetlerle uygun bir antlaşma zemini aramaya başladı. Bu çerçevede uzlaşma çabaları sürerken Rusya, 7 Haziran 1945’te Türkiye’nin aşağıdaki istekleri yerine getirmesi halinde antlaşmanın gerçekleşeceğini bildirdi. Bunlar:Item Türkiye’nin aydınlanma sürecinde bir kültür devrimi millet mektepleri(Uludağ Üniversitesi, 2002) Yüceer, Saime; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih Ana Bilim DalıOsmanlı Devleti’nin geriye gidiş sürecini başlatan etkenlerden biri de eğitimin çağın koşullarına entegre edilememesiydi. Skolâstik düşüncenin egemen olduğu eğitim kurumları bilgi üretememekteydi. Bu geriliği gidermek için eğitim alanında önemli girişimler Tanzimat Döneminde gerçekleştirildi. İmparatorluk çağdaş eğitim kurumlarına kavuştu. Bunun yanında geleneksel eğitim kurumları da varlığını sürdürdü. Ancak bu dönemde oluşturulan çağdaş eğitim kurumları, İmparatorluğun geneline yaygınlaştırılamadığı gibi devletin yetişmiş insan gücüne olan ihtiyacını da karşılayacak boyutlarda değildi. Yine de eğitim alanında gerçekleştirilen yenilikler, Osmanlı modernizasyonunda başarılı sonuçların elde edildiği bir alan oldu. Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere devleti yok olma noktasından kurtaran ve tam bağımsız saygın bir devlet konumuna getiren kadroyu, söz konusu edilen çağdaş eğitim kurumlarında yetişen insanlar oluşturdu. Bu kısmî iyileştirmeler, daha geniş boyutlara ulaştırılamadı. Diğer alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da radikal değişimler Cumhuriyet döneminde gerçekleştirildi. Mustafa Kemal daha 1918’de eğitim alanında saptadığı hedefi: “Halkı eğiterek bilgili kılmak, ve aydınları halk seviyesine indirmekten ziyade, bütün halkı eğitimde aydın olarak yetiştirmek gerekir.”1 diyerek ortaya koymaktaydı. Bu düsturdan hareketle eğitim sorununa Kurtuluş Savaşı yıllarından itibaren çözümler aranmaya başlanıldı. Ama köklü değişimler, Cumhuriyetin ilanından sonra yaşandı. Bu bağlamda en radikal değişim, Tanzimat Döneminden itibaren tartışılmaya başlanan İkinci Meşrutiyet Döneminde daha da canlanan Lâtin esasına dayalı Türk alfabesinin 1 Kasım 1928’de kabul edilmesiyle gerçekleştirildi. İşte bu makalede incelenecek olan Millet Mektepleri, Harf Devriminin uygulama alanını oluşturan bir boyutudur.Item Uludağ Üniversitesi Bursa sözlü tarih arşivi (1919-1938)(Uludağ Üniversitesi, 2002) Yüceer, Saime; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih Ana Bilim DalıUludağ Üniversitesi Kent Tarihi ve Araştırma Merkezi bünyesinde Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Mustafa YURTKURAN’ın desteğinde oluşturduğumuz ve çalışmalarına 1 Temmuz 2002’de başladığımız “Uludağ Üniversitesi Bursa Sözlü Tarih Arşivi (1919-1938)” başlıklı projemizi, 4 Mart 2004’te sonuçlandırmayı planlamaktayız. Söz konusu projemizle, Bursa tarihinin 1919-1938 döneminin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutunu araştıracaklara, veri tabanı oluşturmayı amaçlamaktayız. Bizde yakın zamanlarda çalışmaların yoğunlaştığı sözlü tarih araştırmalarının, Batılı ülkelerde 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren başladığı bilinmektedir. Bu bağlamda Amerika’da 1929 Ekonomik bunalımı sonrasında işsiz kalan araştırmacılara ve gazetecilere bir iş alanı yaratmak için tasarlanan “Federal Yazarlar Projesi” ile oluşturulan “Sözlü Tarih Arşivi”nin, Amerika’nın 19. yüz yıl sosyal tarihine dair en önemli veri kaynaklarından biri olduğu bilinmektedir. Biz de bu çalışmamızla, Bursa tarihinin Milli Mücadele ve Cumhuriyet döneminin ilk evresini oluşturan 1919-1938 kesitinin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutuna ilişkin anıları toplayarak bu dönemin karanlıkta kalmış olaylarını aydınlatacak yeni bilgileri araştırıcıların hizmetine sunmayı planlamaktayız. Bu çalışmamızın sonuçları Bursa tarihinin daha sonraki süreçleriyle ilgili çalışmalar için de yol gösterici olacaktır. Başka bir beklentimiz de bizim söz konusu projemizin, diğer üniversitelerin bulundukları şehirler ve bölgelerle ilgili oluşturacakları bu tür projelere örneklik etmesidir. Eğer böyle bir süreç başlayabilirse 20. yüz yıl Türkiye tarihinin veri tabanı çeşitlenecek ve canlı tarih kaynaklarının yaşamlarını yitirmesiyle birlikte artık ulaşılması mümkün olmayacak bilgiler de sonraki kuşaklara aktarılabilecektir.