2000 Cilt 9 Sayı 9
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13999
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 46
- Results Per Page
- Sort Options
Item Hz. Peygamber’in ibâdetlerde öngördüğü i’tidâl ve kolaylık anlayışı(Uludağ Üniversitesi, 2000) Sancaklı, SaffetDinlerin sonuncusu ve en mükemmeli olan İslâm dini insanlık için dünya ve âhiret saadetini teminât altına alan bir dindir. Tüm insanlığa gönderilmiş, insanlığın huzur ve mutluluğu için asırlarca hüküm sürmüş ve daha kaç asır hüküm süreceği hiç bir kimsenin bilemediği bu yüce dinin, evrensel niteliklere sahip özellikleri vardır. Bu özelliklerden dikkatimizi çeken birisi İslâm dininin fıtrî bir din olmasıdır. Bütün hükümleri insan fıtratına (yaratılışına) uygun olup ve insan fıtratıyla örtüşmektedir. Bozulmamış insan fıtratına aykırı gelecek İslâm dininin herhangi bir hükmü, emri söz konusu değildir. Dolayısıyla saf insan fıtratı her zaman İslâmı kabullenmeye, benimsemeye meyyâldir. İslâm dininin diğer bir evrensel ilkesi de kolaylık dini olmasıdır. İnsan gücü ve kuvvetiyle doğru orantılı olan İslâm, insanları zora, sıkıntıya, çileye, cefaya sokmak için gelmiş değildir. Aksine O’nun gayesi insanların iç dünyalarının saflığını, berraklığını korumak, insanın temiz kalmasını sağlamak ve insanları ulvî mertebelere çıkarak insan-ı kâmil olma noktasına ulaştırmaktır. İçinde yaşadığımız ortamda örgün ve yaygın din eğitim ve öğretimi toplumun tüm katmanlarında özgürce ve serbest bir şekilde yapılamadığı için İslâm dininin doğru anlaşılmasında bazı problemler yaşanmaktadır. Bazı insanlar dini âdeta haramlardan ibaret bir saha gibi görerek İslâm dininde haramların, günahların çok olduğunu iddia ederler.1 Bazı insanlar da dindeki ibâdetlerin zorluğundan, meşakkatli ve uzun oluşundan yakınarak bu nedenle ibâdetlerden uzak kaldıklarını ifade ederler. Kimileri de ibadet için camiye gittiklerinde-özellikle yaz mevsiminde-temizliğe gerektiği şekilde riâyet edilmediği için halıların, çorapların kokması gibi bazı rahatsız edici etkenlerin kendilerini camiden soğuttuğunu söylerler. Bunlara ilâveten günümüzde bazı ibâdetlerin gereğinden fazla uzatıldığı, bazı ziyâdeler yapıldığı, Hz. Peygamber zamanında olmayan bazı uygulamalara yer verildiği müşâhede edilmektedir. Bu durum da pek çok kişiyi sıkmakta, usanç ve bıkkınlık vermekte, neticede insanlar ibâdetten uzaklaşabilmektedir.Item İbn Fîrûz ve “el-Gurretü’l-beydâ” adlı eseri(Uludağ Üniversitesi, 2000) Cici, Recep; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.XVI.Yüzyıl Osmanlı bilginlerinden İbn Fîrûz, tahsilini tamamladıktan sonra başta Kırklı Medreseler olmak üzere çeşitli medreselerde müderrilik yapmıştır. İbn Fîrûz, diğer çağdaşları gibi ne her alanda ve ne de her türde eser yazmıştır. O, pek çoklarının özellikle kalem oynatmaktan kaçındığı kamu hukukuna (siyaset-i şer’iyye’ye) dair bir eseri tercüme etmiş ve bunu, Sultan II. Selim’e sunarak onu irşad etmenin yanısıra literatüre de önemli katkı sağlamıştır. Dolayısıyla bu makalede, İbn Fîrûz’un hayatı ve kişiliği ile el-Gurretü’l-beydâ adlı eseri kısaca ele alınmıştır.Item 6. Yüksek İslâm Enstitüsü açılış konuşması(Uludağ Üniversitesi, 2000) Ayhan, HalisBursa Yüksek İslâm Enstitüsü’nün açılış töreninde Müdür Halis Ayhan’ın yaptığı konuşmadır. (28 Kasım 1975)Item Bursa Temennâ (Temenye) dergâhı vakfiyesi(Uludağ Üniversitesi, 2000) Öcalan, Hasan Basri; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Tarih Bölümü.Bursa’da Semerkandiyye Tarikatı’nın en önemli zâviyelerinden biri Hüsameddin Bursevî tarafından kurulan Temenye Dergâhı’dır1 . Söz konusu dergâh, Bursevî tarafından Temenye2 adı verilen yerde kurulmuştur. Hüsameddin Efendi, Bursa’da dünyaya gelmiş, Hacı Halilzade diye meşhur olmuş, ilim tahsilini Abdülhalim Efendi’den tamamlayarak bir müddet çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır3 . Daha sonra tasavvuf yolunu seçerek, Semerkandiyye’den Şeyh Alâeddin Efendi’nin oğlu Mehmed Çelebi Efendi’ye intisap etmiş ve ondan icâzet almıştır. Bursa’da Temenye’de adı geçen zaviyeyi inşa ederek4 , irşadla meşgul olmuştur. Vefat tarihine kadar (öl. 1042/1632) burada hizmete devam eden Bursevî yaptırmış olduğu zâviyenin haziresine defn edilmiştir5 . Bursevî, yaşadığı dönemin velûd yazarlarındandır. Başta tasavvuf olmak üzere değişik konularda birçok eser yazmıştır6 . Bu eserlerden şüphesiz ki en önemlisi Mühimmatü’l-Mü’minin adlı kitaptır7 . Temenye Dergâhı, günümüze kadar ulaşan nâdir dergâhlardan birisi olup hâlen İpekçilik semtinin üst kısmında Hüsameddin Tekke Camii olarak hizmet vermektedir. Hüsameddin Bursevî tarafından dergâh için dört vakfiye düzenlenmiştir. Bunlardan birisi dergâha bağışlanan kitaplarla ilgili olup, başka bir yazıda söz konusu edilecektir.Item Can religiosity be measured? Dimensions of religious commitment: Theories revisited(Uludağ Üniversitesi, 2000) Küçükcan, TalipThis article aims to chart influencial approaches to understand religious committment and examines leading therories concerning dimensions and measurement of religiosity. Psychologists and sociologists of religion have long been concerned with the measurement of religiosity and religious committment. As pointed out by Wearing and Brown (1972: 143) the question of dimensionality remained as a persistent question in the pyschological analysis of religious beliefs, attitudes and behaviour. In the last twenty years psychologists and socioliogists of religion have spent considerable time and energy to the conceptualisation and measurement of religious committment. Roof, 1979: 17) Discussions on the nature of religious committment moved from simple and reductionist arguments as to whether religiosity is unitary phenomenon or a multidimesional matter towards more sophisicated issues culminating in synthesis of various theoretical frameworks.Item İmam rabbânî ve itikadî görüşleri(Uludağ Üniversitesi, 2000) Karadaş, Cağfer; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.İmam Rabbânî’nin tam adı, Ahmed b. Abdullah b. Zeynelabidin b. Abdulhay el-Faruki es-Serhendî’dir. Soyu yirmisekiz vasıta ile Hz. Ömer’e dayanmaktadır. Kendisine el-Farukî nisbesi bundan dolayı verilmiştir.1 İmam Rabbânî 971/1563 yılında Dehli ile Lahor arasırda bir şehir olan Sihrind’de doğdu. İlk tahsilini babasından aldı. Daha küçük yaşta iken Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Tahsilini ilerletmek için Siyelkut şehrine gitti ve ünlü alim Siyekuti’nin hocası olan Kemaleddin Keşmiri’den akli ilimleri öğrendi. Hadis öğrenimini ise İbnu’l-Hacer el-Mekki ve Abdurrahman Fihri’l-Mekki gibi üstadlarda tamamladı. Kadı Behlül Bedehşanı’den birçok hadıs ve tefsir kitaplarını okuyarak icazet aldı. Öğrenimini onyedi yaşında tamamlayan İmam Rabbânî, çok genç yaşta telif ve tedris falileyetine başladı. Henüz öğrenimi sırasında er-Risaletü’t-tahliliyye, Reddu’r-Ravafız ve İsbatü’n- nübüvve gibi eserlerini kaleme aldı.Item İslâm tarihinden örneklerle iftira olayına tahlîlî bir bakış(Uludağ Üniversitesi, 2000) Algül, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.İslâm dini, insanların birbirinin hukukuna saygı beslediği, şeref ve haysiyetlerin korunduğu huzurlu bir toplumu gaye edinir. Dolayısıyla ferdin ahlakî eğitimine (terbiye) büyük önem verir. Çünkü fert, toplumun yapı taşlarından birini oluşturur. Onun, olumlu veya olumsuz davranışları, öngörülen huzurlu toplumu aynı biçimde etkiler. Bu sebeple ferdin iyi ve kötü davranışlar konusunda bilgilendirilmesi, iyiliğe özendirilmesi, kötülükten sakındırılması gerekir. Kur’an’ı-Kerim, İslâm’ın öngördüğü bu toplumu oluşturmak için gerek Hz. Muhammed (sav)’den önceki devirlerden, gerekse aynı peygamberin devrinde tarihî örnekler vererek ders ve ibret almak için bizi düşündürür. Bu doğrultuda bizi düşündürdüğü konuların başında peygamberlerin, yaşadığı devirlerde maruz kaldıkları iftiralar gelir. Kur’an-ı Kerim bilhassa Rasûl-i Ekrem (sav) devrinde cereyan eden bu kabil tarihî olaylara değinir. Biz bu çalışmamızda Kur’an-ı Kerim’de “ifk, bühtan, iftira” gibi tabirler halinde yer alan “iftira” kavramını ele alarak, tarihî dökümanlarla değişik bir yorum kazandırmaya çalıştık. Bununla, İslâm tarihinde yaşanmış hadiselerin eğitimde örneklemlerle ele alınması halinde yararlı sonuçlar doğurabileceğini göstermek istedik. Böylece ahlâkî bir konuya tarihî bir boyut kazandırarak her iki alanın tetkikçilerini bu doğrultuda düşündürmeyi amaçladık.Item Zeydilik ve tasavvuf(Uludağ Üniversitesi, 2000) Madelung, Wilfred; Çift, Salih; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Tarih boyunca, bir mezhep olan Zeydilik ile müesseseleşmiş tasavvuf arasındaki ilişkiler genellikle düşmanca olmuştur. İhtilafın kaynağında dini otorite konusundaki çatışma yer almaktadır. Şii inancına sahip olan Zeydilik yegâne dini otoritenin ehl-i beyt olduğuna inanmaktadır. Zeydi imamlar, kendilerine bağlı olanlara, sadece politik liderler olarak değil aynı zamanda dini konularda birer öğretmen ve rehber olarak itaat etmelerini emrediyorlardı. Bununla birlikte Zeydi anlayışa göre imamlar İsnâ Aşeriye ve İsmailiyye’den farklı olarak masum değillerdir ve dini konulardaki otoriteleri de sorgulanabilir. Çoğunlukla sünni olan sûfi şeyhleri ise kendilerine bağlı olanlardan toplu itaat değil, bireysel olarak mutlak itaati isterler.Item 1999 – 2000 öğretim yılında fakültemize gelen I. sınıf öğrencileri üzerine bir araştırma(Uludağ Üniversitesi, 2000) Ay, Mehmet Emin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bu makale, 1999-2000 Öğretim Yılında U.Ü. İlahiyat Fakültesi’ne kaydolmuş öğrencilere uygulanan bir anketin sonuçlarını ihtiva etmektedir. Anket 1999 yılı Eylül ayında I. Sınıf öğrencilerinden 159 kişiye uygulanmıştır. Makale, üç ana başlık altında ele alınacaktır. Bunlar, öğrencilerin ailesini, şahsını ve lise yıllarındaki durumunu ana hatlarıyla ele alan başlıklar olacaktır.Item İmânın sembolleri(Uludağ Üniversitesi, 2000) Tillich, Paul; Çınar, Atiye; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.İnsanın nihaî ilgisi sembolik olarak ifade edilmelidir, çünkü nihaî olanı, yalnız sembolik dil ifade eder. Bu ifade birkaç yönüyle açıklanmaya muhtaçtır. Çağdaş felesefede sembollerin anlam ve fonksiyonu hakkında devam eden birçok araştırmaya rağmen, sembol terimini kullanan her yazar onu nasıl anladığını açıklamalıdır. Sembollerin göstergelerle (signs) ortak bir özelliği vardır. Onlar kendilerinin ötesindeki başka bir şeye işaret ederler. Caddenin köşesindeki kırmızı gösterge arabaların hareketlerini belli aralarla durdurma düzenine işaret eder. Kırmızı bir işaret ile arabaların durdurulmasının birbirleriyle özde hiçbir ilişkisi yoktur. Fakat onlar, konvansiyon devam ettiği sürece, uzlaşımsal olarak birleştirilirler. Aynı şey harfler, sayılar ve hatta kısmen sözcükler için de geçerlidir. Onlar kendilerinin ötesindeki seslere ve anlamlara işaret ederler. Göstergelere bu özel fonksiyon, bir ülke içindeki uzlaşımla veya matematiksel göstergelerde olduğu gibi, uluslararası uzlaşımlar tarafından verilir. Bu türden göstergelere bazen semboller adı verilmektedir; bununla birlikte onun göstergeler ile semboller arasındaki ayırımı güçleştirmesi talihsizlik olmuştur. Semboller gösterdikleri şeyin gerçekliğinden pay aldıkları halde, göstergelerin işaret ettikleri şeyin gerçekliğinden pay almamaları belirleyici bir olgudur. Bundan dolayı, göstergeler uzmanlık ya da uzlaşım nedeniyle gösterdikleri şeyin yerine ikâme edilebilirler, oysa semboller edilemezler.Item Psikoterapi'de yeni bir yaklaşım: Logoterapi ve Viktor Frankl(Uludağ Üniversitesi, 2000) Bahadır, AbdulkerimBilimsel yöneliş açısından tarihe göz atıldığında Sosyololojinin yanında Psikolojinin, Astroloji - Matematik ve Fizik - Kimya ve Biyoloji şeklinde sıralanan bilimlerde meydana gelen gelişmelerden sonra, ancak 19. Yüzyılda müstakil bir bilim dalı olarak ortaya çıktığı görülür. İlk dönemlerde daha çok metafizik temele dayalı spekülasyonlarla gelişimini sürdüren Psikoloji, gittikçe gelişerek nihayet 1879 yılında ilk deneysel laboratuarına kavuşur. Sistematik-deneysel psikoloji devrinin başlangıcına işaret olarak kabul edilen bu girişimden sonra çok geçmeden, özellikle modernleşmenin beraberinde getirdiği sorunların etkisiyle Psikoloji'nin terapik yönü önplana çıkmıştır.(1) Ancak, birbirlerine alternatif düşüncelerle psikoloji sahnesine çıkan yaklaşımların çoğu, savundukları düşüncelerden ötürü genel olarak monizme ve determinizme mahkum edilmişleridir. Özellikle son yüzyılda Varoluşcu Felsefe'nin de etkisi ile, insanı doğrudan ve bütüncü tarzda ele alan yaklaşımların, kendine özel bir prensip etrafında toplandıkları müşahede edilmektedir. Çağdaş sorunlara çağdaş çözümler sunarak psikolojik donanımın "anlam" ekseninde yeniden yapılandırılması gerektiğini savunan Logoterapi, sözü edilen ekollerden birisidir.Item Bir medeniyet kuramcısı olarak İbn Haldun(Uludağ Üniversitesi, 2000) Albayrak, Ahmetİnsanlık tarihinde önce yetiştikleri topluma sonra tüm insanlığa yol gösteren, belli dinamiklere bağlı olarak bir medeniyetin kurulmasında veya gelişmesinde rol oynayan “deha”lar her zaman olagelmiştir. Dehanın belki de en büyük özelliği dünü, tarihi-sosyolojik bakış açısıyla değerlendirip bugün ve yarın hakkında fikirler üreterek çağlar üstü olabilmesidir. Deha pratisyen değil teorisyendir. Teorilerini de bir fantezi olsun diye oluşturmaz. Zaten o, teori oluşturmak için yola çıkmış değildir. Herşey onun görev bilincinin ve cehdinin bir sonucudur. Tarihte ve günümüzde dehaların yeterince anlaşılamadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Fikirlerinin yoğunluklarından dolayı sulandırılarak, katalizör olarak bir şeyler katılarak aktarıldıklarından1 dehaların tek boyutlu olmadıkları, olaylara bütün olarak baktıkları hep gözden kaçmıştır. Celâleddin-i Rûmî’nin malum fil hikayesi gibi çoğu kere dehalar değişik zamanlarda ve değişik kişilerce, değişik yönleriyle değerlendirilmiş ve bu değerlendirmeler bir bütün haline getirilememiştir. Böylece diyebiliriz ki Cemil Meriç’te de ifadesini bulduğu gibi2 anlaşılmamak olan dehanın kaderini İbn Haldun da paylaşmıştır.Item Kur’ân’da “din” teriminin anlamı(Uludağ Üniversitesi, 2000) Haddad, Yvonne Yazbeck; Güç, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bilim adamları, Kur’an’da din kelimesinin semantik ve etimolojik manasını anlamaya yönelik yoğun çaba sarfetmişlerdir. Değişik zamanlarda onlar, bu terimin bir kısım kullanımlarında İbranice, Habeşçe, Ermenice veya İran dilinden (Farsça) ödünç alınmış bir kelime olduğu varsayımında bulunmuşlardır. Bu terimi hüküm veya ceza, âdet veya usul ve nihayet din olarak anlamak mutad hale gelmiştir. Bu makale, din kelimesinin etimolojik kökleri ile ilgili ihtilafları çözmeye çalışmayacak; aksine, din teriminin Kur’an’da, Kur’an’ı ilk duyanlar tarafından nasıl anlaşıldığını gözönünde tutmaya çalışarak ve onun, Kur’an’ın dünya görüşündeki anlamına bakarak, ortaya çıktığı genel durum ve şartlar içerisindeki kullanımının bir tahlili üzerinde yoğunlaşacaktır.Item İlk dönem sûfîlerinin peygamber ve sünnet anlayışları(Uludağ Üniversitesi, 2000) Yıldırım, Ahmetİslâmî disiplinlerin bir konuda öncelikle başvuracakları temel kaynaklarından ilki Kur’an’dır. Kur’an bu konumunu Allah kelamı ve ilâhi emirlerin yazılı bir metni olmasından almaktadır. Hz. Peygamber (s.a) ise Kur’an’ı tebliğ, tebyîn ve uygulayan Allah’ın elçisidir. Bu yüzden dini ilimlerle alaka duyan herkes gibi sûfiler de Hz. Peygamber’e ve gerek teorik ve gerekse pratik açıdan O’nun sünnetine büyük önem vermiş ve ilgilenmişlerdir. Öncelikle âdâb konuları olmak üzere sünnete olan bağlılıkları dikkat çekicidir. Özellikle ilk tasavvuf klasiği kabul edilen Ebû Nasr Serrâc (ö.378/988) el-Luma’ adlı eserinde sûfîlerin peygamber ve sünnet telakkisiyle ilgili önemli bilgilere yer verdiğini görmekteyiz.Item Sosyal güven ve din(Uludağ Üniversitesi, 2000) Kurt, Abdurrahman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Başkaları tarafından hem “emin” olarak bilinme hem de hayatın olağan akışı içerisinde başkalarını “emin” olarak görebilme anlayışını ifade eden “sosyal güven”in İslâm dinini tanımlayan en önemli iki kavram olan “iman” ve islâm” ile akrabalığı bulunmaktadır. Bu makalede, kaynağını dinin bu iki temel kavramından alan sosyal güvenin, sosyo-ekonomik hayata yansıyan yönleri tartışılmaktadır.Item Yahudi karakteri (Tarihî ve sosyo-psikolojik bir yaklaşım)(Uludağ Üniversitesi, 2000) Sayar, Süleyman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Yahudi karakteri Eski Ahit ve Kur’an’a göre genel olarak olumsuz bir yapı gösterir. Bu yapının belirleyicileri tarihî, sosyal şartlarla Yahudi kültür kaynaklarıdır. Aşağıdaki makale, bu unsurlar çerçevesinde tarihî Yahudi karakterini tespit denemesidir.Item Fıkhî hadislerin rivâyet değeri bağlamında “vârise vasiyyet olmaz” hadisinin tahrîc ve tenkîdi(Uludağ Üniversitesi, 2000) Kahraman, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bu çalışmada, İslâm mîrâs hukûkunun önemli esaslarından birine dayanak teşkil eden bir hadisin, hadis usulü açısından taşıdığı değeri ortaya koymaya çalışacağız.Item Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi'nde Risale-i Tasavvuf, Mecmu‘a-i Tasavvuf ve Kitab-ı Tasavvuf adını taşıyan Türkçe yazma eserler(Uludağ Üniversitesi, 2000) Erginli, ZaferYazma eser kütüphanelerinde risale, kitab veya mecmua adı altında toplanan tartışmalı kitaplar olduğu bilinen bir gerçektir. Risale kelimesinin "mektup, mesaj, broşür, küçük kitap" anlamlarından dolayı bu tür eserlere isim olduğu tahmin olunabilir. Kitap kelimesi de benzer anlamlarından dolayı bu eserlere isim olmayı hak etmektedir. Aynı paraleldeki eserlere isim olarak kullanılan mecmua kelimesi de "dergi, broşür, kolleksiyon" anlamına gelmektedir. Büyük çoğunluğu tekkelerdeki kitaplıklardan oluşan Bursa'daki eski kütüphanelerin, Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi'nde toplandığı bilinmektedir. Bu kitapların bir kısmı da kütüphaneye Şubat 1926 tarihinde -yani tekkelerin kapanmasının ardından- getirilmiştir. Yazma kitapların Arapça, Farsça ve Türkçe olarak yazıldığı ya da bu dillere tercüme edilmiş kitaplar olduğu malumdur. Bu kitaplar arasında Risale-i Tasavvuf ya da Kitab-ı Tasavvuf adını taşıyanlar varsa da, isimlendirmeler, sözü edilen kitapların gerçekten bu adları taşıdığını göstermez. Bazı kitapların kütüphanelerdeki tasnifler sırasında görevliler tarafından adları tesbit edilemediğinden, içeriklerine bakılarak bu şekilde adlandırıldığı bilinmektedir.Item A.Ü. İlahiyat Fakültesi Kütüphanesinde bulunan Harvard The Logical Review (HTR)’in makaleler bibliyografyası -II- 1959-1997(Uludağ Üniversitesi, 2000) Tarakçı, Muhammet; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.1908 yılından beri çıkmakta olan Harvard Theological Review adlı derginin makaleler bibliyografyasının ilk bölümünü geçen sayıda yayınlamıştık. Harf sırası esasına göre düzenlenen bu bibliyografayın ikinci bölümünü bu sayıda sunuyoruz. Ayrıca bibliyografyanın sonunda, derginin, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi’nde bulunmayan sayılarını da belirttik.Item Hicri takvim ve arkaplanı(Uludağ Üniversitesi, 2000) Hamidullah, Muhammed; Şulul, KasımHicri takvim, nesî’in uygulanması sonucu elde edilmiş olan Mekkî Kamerî-Şemsî takvimin doğrudan halefidir. 1931’de Axel Mober’in nesî’ konusunda yaptığı araştırmalardan sonra şüphesiz yeni kaynaklar daha kullanışlı hale gelmiştir. Son üç ay hariç Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatının tamamı takvim hususunda eski usûle göre geçirdi. Bu sebeple, yeni bilgiler gün ışığına çıktıkça veya yeni yöntemler bulundukça iki takvim arasındaki münasebet noktaları araştırılmalıdır.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »