2005 Cilt 31 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18224
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Diabet ve akciğer(Uludağ Üniversitesi, 2005-06-06) Erdoğan, Beril Bahadır; Uzaslan, Esra; Tıp Fakültesi; Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Ana Bilim DalıDiabetes Mellitus, toplumda en sık görülen kronik, metabolik hastalıktır. Dünyada yaklaşık 120 milyon diabetli hasta bulunmaktadır. Ülkemizde diabet insidansı %1,6-2, prevelansı ise %3,5-5 olarak bildirilmiştir. Diabetin diğer organ komplikasyonlarının yanı sıra akciğerler üzerine de olumsuz etkileri vardır. Diabetli hastalarda en sık görülen pulmoner komplikasyon enfeksiyonlardır. Ayrıca solunum fonksiyonlarında anormallikler ve uyku apne sendromu da görülebilir.Item Koroner arter hastalığı tanısında intravasküler ultrasonun yeri(Uludağ Üniversitesi, 2005-05-17) Baran, İbrahim; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim DalıKoroner arter hastalığının değerlendirilmesinde, son yıllarda elde edilen teknolojik ilerlemeler sayesinde yeni yöntemler kullanılmaya başlanmıştır. Bunlardan biri de koroner anjiyografiyi tamamlayan bir metot olan intravasküler ultrason (IVUS)’dur. Bu teknik femoral arterden koroner arterlere ulaşan bir ultrason transduseri ile görüntü almaya dayanır. IVUS, arteriyel duvar yapısı, aterosklerotik plak yoğunluğu ve darlık bulunan damardaki akım özellikleri hakkında bilgi sağlar. İnvivo olarak aterosklerotik hastalık seyrini göstermede eşsiz bir metottur. Bazı zorluklara rağmen IVUS ile elde edilen bilgiler diğer görüntüleme metotları ile sağlanamaz. IVUS girişimsel kardiyolojide devrim niteliğinde gelişmeler sağlamış ve verilen klinik kararları büyük ölçüde değiştirmiştir.Item Çocuklukçağı lösemilerindeki genetik değişiklikler ve klinik önemi(Uludağ Üniversitesi, 2005-03-24) Yakut, Tahsin; Gülten, Tuna; Tıp Fakültesi; Tıbbi Genetik Ana Bilim DalıKromozomal sayısal düzensizlikler ve translokasyonlar genelde çocukluk çağı lösemilerinin başlangıcındaki olaylardır, yada hastalığın oluşmasını sağlayan ilk olaylardır. Çocukluk çağı lösemilerine özgü spesifik genetik değişiklikler, hastalığın tanısı ve tedaviye yanıtın izlenmesi açısından oldukça önemlidir. Bu genetik değişiklikler aynı zamanda hastalığın prognozu açısından da önemli bir gösterge oluşturmaktadır. Böylece, bu spesifik genetik değişikliklerin tespiti ve sınıflandırılması klinisyenlere hastalığın tanısı, tedavisi, prognozunun takibi ve yeni terapötik yaklaşımların uygulanması açısından yardımcı olacaktır.Item Çok yönlü omuz instabilitesi ile birlikte kuadrilateral aralık sendromu(Uludağ Üniversitesi, 2005-06-28) Belhan, Oktay; Karakurt, Lokman; Yılmaz, Erhan; Serin, Erhan; Varol, TahirKuadrilateral aralık, omuz ekleminin arkasında ve alt kısmında yer alan ve içinden aksiller sinir ve posteriyor humeral sirkumfleks arterin geçtiği anatomik bir bölgedir. Bu anatomik bölgede, aksiller sinir veya posteriyor humeral sirkumfleks arterin basıya uğraması veya sıkışmasına kuadrilateral aralık sendromu adı verilmektedir. Bu sendromda klinik olarak omuzun ön ve yan kısımlarında künt vasıfta bir ağrının, uyuşma hissinin olduğu ve bu ağrının omuzun zorlu abdüksiyonu, dış rotasyonu ve fleksiyonu ile arttığı bilinmektedir. Litertürlerde çok yönlü omuz instabilitesi ile birlikte kuadrilateral aralık sendromu’na rastlanmadı. Biz bu çalışmada, çok yönlü omuz instabilitesi ile birlikte kuadrilateral aralık sendromu tanısı ile cerrahi tedavi uyguladığımız 28 yaşındaki erkek olguyu sunmayı amaçladık.Item Gastrik schwannom(Uludağ Üniversitesi, 2005-06-24) Gümüştaş, Oğuzhan Güven; Gümüştaş, Ayşem Ünlüer; Savcı, Gürsel; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıGastrointestinal sistem (GIS) kaynaklı schwannomlar oldukça nadir; yumuşak doku ve santral sinir sisteminde karşılaştığımız konvansiyonel schwannomlardan oldukça farklı mezenkimal kaynaklı neoplazmlardır. GIS schwannomları gastrointestinal sistem duvarından kaynaklanır. En sık midede görülür. Gastrik kitlelerin ayırıcı tanısında göz önünde bulundurulmalıdır.Item Timolol göz damlasına bağlı kardiyak arrest(Uludağ Üniversitesi, 2005-05-25) Girgin, Nermin Kelebek; Yavaşçaoğlu, Belgin; Ilgaz, Özgen; Özcan, Berin; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıTimolol, glokom tedavisinde kullanılan non-selektif β-adrenerjik blokerdir. Konjonktivadan absorbe olarak bradikardi, kalp yetmezliği ve bronkospazm gibi sistemik yan etkilere yol açabilir. Bu yazıda astım anamnezi olan ve akut glokom krizi nedeniyle oftalmik timolol solüsyonun uygulanmasından sonra bronkospazm ve kardiyak arrest gelişen bir olguyu sunduk. Kardiyopulmoner resüsitasyonu takiben reanimasyon ünitesine alınan olguya mekanik ventilasyon ve medikal tedavi başlandı. Şuuru açılan ve kan gazı değerleri normal olan olgu, tedavisinin 3.günü ekstübe edilerek Göğüs Hastalıkları Kliniği’ne devredildi.Item Evde mekanik ventilasyon uygulaması(Uludağ Üniversitesi, 2005-05-25) Kaya, Fatma Nur; Kahveci, Ferda; Kutlay, Oya; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıEvde mekanik ventilasyon uygulaması, tam veya kısmi ventilasyon desteği gereken, kliniği stabil, kronik solunum yetmezliği olan olguların tedavisinde kullanılmaktadır. Evde uzun süreli mekanik ventilasyon uygulanan olguyu sunduk. 86 yaşında erkek olgu, TUR-P operasyonunun ikinci gününde klinikte ani kardiyak arrest gelişmesi üzerine, kardiyopulmoner resüsitasyonu takiben yoğun bakım ünitesine (YBÜ) alındı (APACHE II Skoru:30, GKS:3). Olgu konjestif kalp yetmezliği ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı hikayesine sahipti. Ventilatör desteğinden tamamen ayrılamadı. Ventilatöre bağımlı olgu için YBÜ’de sekizinci ayından sonra evde mekanik ventilasyon programı planlandı. Olgu eve gönderilmeden önce, tedavisinde gerekli spesifik ihtiyaçları ve olgunun bakımından sorumlu kişinin eğitimi sağlandı. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı akut atağının tedavisi ve fizik muayene için YBÜ uzmanı tarafından düzenli ziyaretleri yapıldı. Olgu yirmi iki ay sonra öldü. Bu dönemde iki kez YBÜ desteği gerekli oldu.Item Çocuklarda şaşılık cerrahisi öncesinde profilaktik olarak uygulanan tropisetron postoperatif kusmayı önler mi?(Uludağ Üniversitesi, 2005-06-21) Ölmez, Gönül; Çakmak, Sevin Söker; Kaya, Ziya; Menekşe, AliTropisetron, 5-HT3 reseptör antagonistleri grubundan yeni bir ajandır. Çalışmamızda pediyatrik şaşılık cerrahisini takiben oluşan kusmanın oluşumunu önleme amacı ile operasyon öncesi uygulanan tek doz tropisetronun etkinliğini araştırdık. Çalışmamız randomize, çift kör ve plasebo kontrollü olacak şekilde planlandı. Çalışmaya şaşılık cerrahisi uygulanacak olan yaşları 2-15 arası değişen 40 çocuk dahil edildi. Anestezi indüksiyonu için sevofluran, %60 N20/ %40 O2 veya intravenöz propofol kullanıldı. Hastalara indüksiyonu takiben, intravenöz olarak plasebo veya 0.1mg kg-1 tropisetron verildi. Operasyon bitimini takiben kusma atakları 24 saat boyunca kayıt edildi. Kontrol grubunda %25 olguda (5 hasta), tropisetron grubunda %15 olguda (3 hasta) kusma oldu (p>0.05). Postoperatif dönemde, kontrol grubunda 3 hastada 2 veya daha fazla kusma epizodu görülürken, tropisetron grubunda yalnızca tek bir hasta 2 kusma epizodu geçirdi (p>0.05). Kontrol grubunda 2 hastada metoklopiramid ihtiyacı olurken tropisetron grubunda hiçbir hastada olmadı (p>0.05). Tropisetron, pediyatrik yaş grubunda şaşılık cerrahisini takip eden postoperatif kusma insidansının ve frekansının azaltılmasında plaseboya göre daha etkili gibi görünmektedir.Item Çarpan kalpte koroner arter bypass cerrahisinde farklı anestezik ilaç kombinasyonlarının karşılaştırılması: hemodinami, oksijenasyon ve derlenme profiline etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2005-06-13) Kaya, Fatma Nur; Gören, Suna; Şahin, Şükran; Korfalı, Gülsen; Canbulat, Atilla; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıÇarpan kalpte koroner arter bypass (ÇKKAB) cerrahisinde farklı anestezik ilaç kombinasyonlarının hemodinami, oksijenasyon ve derlenme profiline etkilerini karşılaştırmayı amaçladık. ÇKKAB cerrahisi planlanan, 60 olgu (EF>%40) rastgele beş gruba ayrıldı (n=12). Grup I’de anestezi indüksiyonu ketamin (2 mg/kg) ve fentanil (5 µg/kg), idamesi izofluran (%0.5-1.2) ile sağlandı. Grup II ve V’de indüksiyonda etomidat (0.3 mg/kg) ve fentanil (5 µg/kg), idamede Grup II’de izofluran (%0.5-1.2), Grup V’de ise sevofluran (%0.8-2.5) kullanıldı. Grup III ve IV’de indüksiyonda midazolam (0.15 mg/kg) ve fentanil (5-7 µg/kg), idamede Grup IV’de izofluran (%0.5-1.2), Grup III’de midazolam infüzyonu (0.1 µg/kg/dk) verildi. Grup I, II ve V’de indüksiyon öncesi sedasyon amacıyla midazolam, bölünmüş dozlar halinde (0.1 mg/kg’e kadar) uygulanırken, Grup III ve IV’de 1-3 mg verildi. Tüm gruplarda idamede fentanil infüzyonu (2-5 µg/kg/sa) uygulandı. Hemodinamik parametreler, oksijen tüketimi ve şant fraksiyonu farklı dönemlerde kaydedildi. Spontan solunum, ekstübasyon, mobilizasyon ve yoğun bakımdan çıkış için geçen süreler kaydedildi. İndüksiyon sonrası kardiyak debideki azalma, Grup I ve IV’e göre Grup II’de daha az (p<0.01 ve p<0.05), diğer parametreler ise benzer bulundu. Sonuç olarak, ÇKKAB cerrahisinde farklı anestezik ilaç kombinasyonları ile benzer hemodinamik ve postoperatif derlenme özellikleri gözlenmesine rağmen, anestezi indüksiyonu sonrası gözlenen kardiyak debi değişiklikleri dikkate alındığında, ventrikül fonksiyonları korunmuş kardiyak olgularda, etomidat, fentanil ve izofluran kombinasyonunun iyi bir seçim olacağı kanısındayız.Item Acil dahiliye ünitesi hasta profili: 1 yıllık deneyim(Uludağ Üniversitesi, 2005-06-13) Demircan, Celaleddin; Çekiç, Cem; Akgül, Nalan; Odabaşı, Ahmet; Çalışır, Nermin; Kıyıcı, Sinem; Yuvanç, Uğur; Haki, Cemile; Keskin, Murat; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Acil Dahiliye ÜnitesiÇalışmanın Amacı Acil Dahiliye Ünitesine (ADÜ) başvuran hastalara yapılan dahili bölüm konsültasyonları, konulan tanılar ve hospitalizasyon oranları hakkında epidemiyolojik bilgiler edinmektir. 1.6.2002 ile 31.5.2003 tarihleri arasındaki 12 aylık sürede Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi ADÜ’ne başvuran hastaların verileri ADÜ Günlük Hasta Kayıt Formları incelenerek elde edildi. Hastaların major başvuru semptomları, konsülte eden bölümler, en sık konulan tanılar ve hospitalizasyon oranları retrospektif olarak araştırıldı. 12 aylık sürede acil servise 21934 kişi başvurmuş, bunlardan 6751’i (%30.7) ADÜ’ne devredilmiştir. Bu hastaların 4748’ine (%70.3) sadece bir, 2003’üne (%29.7) ise iki veya daha fazla bölüm tarafından olmak üzere toplam 8732 konsültasyon yapılmıştır. Hastaların 2657’si (%39.4) çeşitli dahili kliniklere yatırılmış, 107’si (%1.6) çeşitli cerrahi kliniklere yatırılmış, 506’sı (%7.5) başka hastanelere sevkedilmiş, 35’i (%0.5) acil serviste eksitus olmuş ve geri kalan 3446 (%51.0) hastanın ise tedavileri düzenlenip taburcu edilmiştir. En çok konsültasyon yapılan bölümler; İç Hastalıkları (n:2796), Kardiyoloji (n:2268) ve Nöroloji (n:1605), en sık majör başvuru semptomları; göğüs ağrısı (n:898), nefes darlığı (n.782) ve bilinç bozuklukları (n:447), en sık konulan tanılar ise; çeşitli enfeksiyonlar (n:785), akut koroner sendrom (n:462), intoksikasyonlar (n:417) ve onkolojik-hematolojik malignite acilleri (n:358) olmuştur.Item Distal hipospadias olgularında ideal cerrahi tedavi(Uludağ Üniversitesi, 2005-05-27) Çalışkan, Zülküf; Vuruşkan, Hakan; Küçük, Muaffak; Kordan, Yakup; Yavaşçaoğlu, İsmet; Oktay, Bülent; Tıp Fakültesi; Üroloji Ana Bilim DalıÇalışmanın amacı distal hipospadiasta uygulanan TIPU (Snodgrass), Mathieu ve MAGPI cerrahi yöntemlerinin başarı ve komplikasyon oranlarını kıyaslayarak, ideal cerrahi yöntemi belirlemektir. 1994-2003 yılları arasında kliniğimizde TIPU, Mathieu ve MAGPI yöntemiyle primer hipospadias onarımı uygulanan distal yerleşimli 60 hipospadias olgusu retrospektif olarak incelendi. TIPU (GrupI) Mathieu (GrupII) ve MAGPI (GrupIII) cerrahi yöntemiyle hipospadias onarımı uygulanan grupların herbirine preop ve postoperatif ampisilinsulbaktam 50mg/kg dozunda uygulandı. Olguların hastanede yatış süreleri, erken ve geç postoperatif komplikasyonlar ile, üretral kateter kalış süreleri ve üriner enfeksiyon oranları retrospektif olarak karşılaştırıldı. 60 olgunun gruplara göre dağılımı, grup I’de 25, grup II’de 22 ve grup III’de 13 olarak belirlendi. Grup I, II ve III’deki hastaların ortalama yaşları sırasıyla; 5 yaş, 11yaş, 6 yaş olarak saptandı. Olguların hastanede ortalama kalış süresi sırasıyla 3 gün, 5gün, 4gün olarak saptandı. Kateter kalış süreleri 5 gün, 7 gün ve 8 gündü. Olgular ortalama 4.5yıl takip edildi. Grup I’deki olgularda 1 (%4) cilt altı hematomu, 1 (%4) üretrokutanöz fistül, 1 (%4) meatal stenoz, 1 (%4) üretral stenoz ve 1 (%4) üriner enfeksiyon saptandı. Grup II’deki olgularda; 1 (%4.5) yara enfeksiyonu, 1 (%4.5) cilt altı hematomu, 2 (%9) üretrokutanöz fistül, 1 (%4.5) üretral stenoz ve 2 (%9) üriner enfeksiyon saptandı. Grup III’de 1 (%7.6) yara enfeksiyonu, 1 (%7.6) meatal stenoz, 2 (%15.3) penil deformite ve 1 (%7.6) üriner enfeksiyon saptandı. Distal hipospadias olgularında, kozmetik ve genel komplikasyon oranları açısından bakıldığında en ideal tedavi seçeneği TIPU’dir.Item Yüzeyel mesane tümörlerinin tedavisinde intravezikal BCG uygulamasının sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 2005-05-23) Çalışkan, Zülküf; Sökmen, Ali; Kordan, Yakup; Vuruşkan, Hakan; Çift, Ali; Yavaşçaoğlu, İsmet; Oktay, Bülent; Ocakoğlu, Gökhan; Tıp Fakültesi; Üroloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, orta ve yüksek nüks riski taşıyan yüzeyel mesane tümörlü olgulara uygulanan intravezikal Bacillus Calmette-Guerin (BCG) tedavisinin etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlandı. 1992-2003 tarihleri arasında değişici epitel hücreli yüzeyel mesane tümörlü olgulara transüretral rezeksiyon-mesane tümörü (TUR-MT) uygulandı. TUR-MT’den 3 hafta sonra 55 olgunun 28 tanesine 6 hafta süreyle haftada 1 kez intravezikal 81 mg Pasteur BCG verilirken, 27’sine 6 haftalık tedaviyi takiben ayda 1 kez olmak üzere toplam 6 aylık tedavi uygulandı. Nüks saptanan olgulara TUR-MT yapılıp tümörün grade’i, evresi, progresyonu ve nüks süresi kaydedildi. Ortalama 36.42±3.16 ay (12-126 ay) süreyle takip edilen 55 hastadan 15’inde (% 27) nüks gözlenmiştir. Nüks gözlenen 15 hastadan 2’sinde (% 13) histopatolojik olarak tümörün grade ve evresinde artış izlenmiştir. Orta ve yüksek nüks riski taşıyan yüzeyel mesane tümörlerinde, TUR-MT sonrası intravezikal BCG immünoterapisi tümör nüks ve progresyonunu önlemede oldukça etkili bir tedavi seçeneğidir.Item Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi acil servisine başvuran adli olguların değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2005-05-17) Türkmen, Nursel; Akgöz, Semra; Çoltu, Atınç; Ergin, Nilüfer; Tıp Fakültesi; Biyoistatistik Ana Bilim DalıBu çalışma, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisi’ne başvuran adli olguların demografik özelliklerini ve acil serviste görev yapan hekimler tarafından adli olgu olarak değerlendirilip değerlendirilmediklerini incelemek ve 1996 yılından beri acil serviste her ay kurum içi düzenlenen adli tıp seminerlerinin hedeflerine ulaşıp ulaşmadığını araştırmak amacıyla yapılmıştır. Çalışmada 01/04/2002–31/03/2003 tarihleri arasında Acil Servisi protokol defterinde müracaat etmiş tüm adli olgular taranarak çalışma kapsamına alınmıştır. Tüm adli olguların %68,4’ü erkek olup %23,5 ile en fazla olgunun 20-29 yaş grubunda olduğu saptanmıştır. Adli olgu olarak değerlendirilmesi gereken olguların %76’sına adli olgu kaşesi vurulduğu görülmüştür. Bu oranın, 1995-1997 ve 1999-2001 dönemini kapsayan çalışmalarla karşılaştırıldığında sırasıyla %43,57 ve %53.9’dan %76’a çıktığı görülmüştür. Sonuç olarak; kişilerin haklarının kaybolmaması veya gereksiz yere mağdur olmalarını engellemek için hastayı tedavi etmek kadar adli rapor yazma sorumluluğu bulunan hekimlere mezuniyet öncesi ve sonrası eğitimlere devam edilmesi, seminerlerde bilgi kazandırmanın yanı sıra hekimlerimize adli olgulardaki sorumluluklarını iyice kavratacak formasyonların eğitim sürecine aktarılması gerektiğine inanmaktayız.Item Negatif apendektomilerdeki jinekolojik patoloji oranımız(Uludağ Üniversitesi, 2005-06-07) Onuray, Feyyaz; Vural, Selahattin; Tüzün, Barış; Tunçay, Erhan; Dalkılıç, Gülay; Akın, TolgayJinekolojik organ patolojileri akut apandisit tanısında bizi yanıltmaktadır. Biz bu çalışmada, akut apandisit ön tanısıyla ameliyat edilen ve normal apendiks tespit edilen kadın hastalardaki tespit ettiğimiz jinekolojik patolojilerin tedavi yaklaşımlarını ve oranlarını sunmayı amaçladık. Kliniğimize 1997-2003 yılları arasında başvuran ve akut apandisit ön tanısıyla opere edilen 834 hasta retrospektif olarak incelendi. Peroperatif apandisit ve jinekolojik patoloji tanısı makroskobik olarak kondu. Sekiz yüz otuz dört hastanın 502’si (%60,8) erkek, 332’si (39.2) kadındı. Tüm hastaların 53 (%6,4)’ünde ameliyat esnasında normal apendiks ile karşılaşılmıştır. Negatif apenektomi saptanan 53 hastanın 38 i kadındı. Negatif apendektomiler kadınlarda erkeklere göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde daha sık gözlenmiştir (χ² =8.34 p<0.01). Normal apendiks tespit edilen 38 hastanın 21 (%55,2) başka bir patoloji ile karşılaşılmamıştır. On yedi olguda (%44,8) ise jinekolojik patoloji ile karşılaşılmıştır. Bu hastaların 6’sında (%35) korpus hemorajikum kist rüptürü, 6’sında (%35) over kisti, 2’sinde (%12) pelvik inflamatuar hastalık, 2’sinde (%12) over torsiyonu, 1 (%6) tanesinde de ektopik gebelik sol tuba rüptürü tespit edilmiştir. Literatür incelendiğinde birçok çalışmada bu sonucu desteklemektedir. Karın ağrısı olan kadın hastalarda jinekolojik patoloji olasılığı da düşünülmeli; bu nedenle jinekolojik anamnez alınmalı ve jinekolojik muayene yapılmalıdır.Item Temporal lob epilepsi’sinde L-Arginine ve CaEDTA’nın etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2005-06-06) Noyan, Behzat; Tıp Fakültesi; Fizyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, bir nitrik oksit (NO-) prekürsörü olan L-Arginine ve bir ekstrasellüler çinko şelatörü olan CaEDTA’nın pilokarpine HCl ile oluşturulan kısa süreli epileptik nöbet üzerine etkileri araştırıldı. Deney, nöbet kontrol (serum fizyolojik 10 l, i.c.v., ve sonra 380 mg/kg pilokarpine HCl i.p.), L-Arginine (150 g/10 l, i.c.v.), CaEDTA (100 mM, 10 l, i.c.v.), L-Arginine+CaEDTA olmak üzere 4 gruptan oluştu. Enjeksiyonlardan sonra iki saat boyunca nöbet davranışları gözlemlenen sıçanlar bu süre sonunda sakrifiye edilerek immersion Autometallography (iZnSAMG, NeoTimm) ve N-6-methoxy-8-quinolyl-para-toluenesulfonamide (TSQ) boyamaları için beyinleri çıkarıldı. Nöbet kontrol, L-Arginine, CaEDTA ve L-Arginine+CaEDTA gruplarında nöbet davranışları şiddetli ve birbirleri ile eşit düzeyde bulundu. Bu gruplarda çinko histokimyası için yapılan hipokampal boyamalarda çinko translokasyonuna rastlanmadı. Bu bulgular bizi iki saatlik epileptik nöbet sırasında ve sonunda NO- prekürsörü enjeksiyonunun, çinko şelasyonunun veya her ikisinin özellikle nöbet aktivitesine ve hipokampusda çinko deplesyonuna etkili olmadığı sonucuna götürdü.Item Sağlık Yüksek Okulu öğrencilerini mesleki yaşama hazırlamada yıl içi ve yaz stajlarının katkısı(Uludağ Üniversitesi, 2005-04-21) Çalışkan, Türkan; Akgöz, Semra; Tıp Fakültesi; Biyoistatistik Ana Bilim DalıSağlık Yüksek Okulu öğrencilerini mesleki yaşama hazırlamada klinik eğitim önemlidir. Bu çalışma, ebelik birinci sınıf öğrencilerini mesleki yaşama hazırlamada yıl içi ve yaz stajlarının katkısını belirlemek amacıyla, tanımlayıcı olarak yapıldı. Veriler 2001 yılında 40, 2002 yılında 31 ebelik birinci sınıf öğrencisine Temel İlke ve Uygulamalar dersi kapsamında öğrencilerden kazanmaları beklenen uygulama becerilerine ilişkin 48 soruluk anket uygulanarak elde edildi. Her iki yılda öğrencilerin yıl içi klinik eğitimlerinde karşılaşmadıkları uygulamaların sayısı ve çeşidi değişmez iken, yaz stajında genel olarak yıl içinde karşılaşmadıkları uygulamalar ile daha fazla karşılaştıkları saptanmıştır. Yaz stajı öğrenciler için beceri gelişimi açısından önemli bir fırsat sağlamaktadır. Öğrencilerin dersin hedefleri doğrultusunda daha fazla ve çeşitli uygulama ile karşılaşması ve yapabilmesi için okul ile hastane arasında işbirliğini sağlayan protokoller düzenlenmelidir.Item Deneysel diyabette probukol uygulanmasının endokrin pankreas dokusuna etkisinin ultrastrüktürel olarak incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2005-04-21) Karabay, Gülten; Take, Gülnur; Erdoğan, Deniz; Karasu, ÇimenBu çalışmada Streptozotosin ile oluşturulan diyabet modellerinde önemli bir antioksidan olan probukolün B hücreleri üzerine koruyucu etkisinin elektron mikroskop düzeyinde incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada 200 – 250 gr ağırlığında, 7 – 8 haftalık toplam 24 adet erkek sıçan kullanılmış ve 3 grup oluşturulmuştur. 1. grup kontrol (n=8) (sodyum sitrat, i.p., tek doz), 2. grup kronik (8 hafta) diyabet (n=8) (50mg/kg, i.p. tek doz STZ), 3. grup ise diyabet (8 hafta) + probucol tedavisi (300mg/kg/gün, 3 hafta) uygulanan grup (n=8) olarak ayrılmıştır. Süre bitiminde alınan pankreas dokuları LEO 906E Transmission Elektron Mikroskopta değerlendirilmiştir. Yapılan elektron mikroskobik incelemelerde diyabetik grup kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, granül sayısının az olduğu, mitokondrion ve Golgi kompleksinde dejeneratif değişikliklerin varlığı gözlenmiştir. Diyabeti izleyen probukol tedavisi sonucunda ise granül sayısının normale yakın olduğu; ancak, organel dejenerasyonunun kısmen de olsa bulunduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak, diyabetin B hücrelerinde oluşturduğu dejeneratif değişikliklerin probukol ile azaldığı; ancak, tamamen yok olmadığı belirlenmiştir.Item Diyaliz ve erektil disfonksiyon(Uludağ Üniversitesi, 2004-12-20) Kahvecioğlu, Serdar; Akdağ, İbrahim; Arabul, Mahmut; Görgülü, Numan; Ersoy, Alpaslan; Güllülü, Mustafa; Yavuz, Mahmut; Dilek, Kamil; Yurtkuran, Mustafa; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Nefroloji Bilim DalıKişiler tarafından dile getirilmekten çekinilen ve kronik hastalıklar ile psikiyatrik bozukluğu olanlarda sıklığı artan erektil disfonksiyon (ED) sağlıklı erişkin erkeklerde yaklaşık %50 oranındadır. Çalışmamızda, erkeklerde bu kadar sık görülen bu hastalığın ünitemizdeki renal replasman tedavisi alan hemodiyaliz (HD) ve periton diyalizi (PD) uygulanan olgularımızdaki sıklığını ve psikiyatrik tablo ile ED bağlantısını araştırmayı amaçladık. Bu amaçla çalışmaya 18 HD, 9 PD hastası ve 14 gönüllü sağlıklı kontrol grubu olarak alındı. Tüm olgulardan ED uluslar arası indeks formu, hastane anksiyete ve depresyon formunun cevaplanması istendi. HD’de %50, PD’de %66 ve kontrol grubunda %35 oranında ED’a rastlandı. HD grubunda psikiyatrik bozukluğu olan hastalarda ED sıklığının arttığı diğer gruplarda istatistiksel anlamlılığa ulaşmadığı görüldü.