2015 Cilt 16 Sayı 29
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/14066
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Bozkır romanlarında Köy Enstitüsü(Uludağ Üniversitesi, 2015-12-01) Yılmaz, Alkan; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Türk Dili ve Edebiyatı BölümüTürk aydınlanmasının köylerden başlaması gerektiğini düşünen yazarlar, eserlerinde Türk köylüsünün eğitim sorunlarına ciddiyetle eğilirler. Köylünün ekonomik ve sosyal problemlerini köy çocuklarından öğretmenler yetiştirerek çözme maksadıyla açılan Köy Enstitüleri ise bu yazarlarımızın köye bakış açılarının gelişmesinde önemli bir başlangıç teşkil eder. Mahmut Makal, Fakir Baykurt ve Samim Kocagözʼün romanında Köy Enstitüsü mezunu öğretmenler, köylüye rehber olma konusunda çok yönlü olarak idealize edilmiştir. Kemal Tahirʼin Bozkırdaki Çekirdek adlı eserinde ise Köy Enstitülerine eleştirel bir noktadan yaklaşılmış ve bu eğitim kurumlarının açılmasında siyasî çıkarların öne çıktığı vurgulanmıştır. Köy Enstitüleri, Türk eğitim tarihinde en fazla tartışma konusu olan eğitim kurumlarıdır. Köy gerçeğini, eserlerinin temel konusu hâline getiren ve köy meseleleriyle yakından ilgilenen Türk romancıları da bu tartışmanın içinde yer alarak düşüncelerini eserleri aracılığıyla dile getirmişlerdir.Item Türk çocuk edebiyatında yeni bir isim: Renan Özdemir’in çocuk romanlarındaki iletiler(Uludağ Üniversitesi, 2015-12-01) Uğurlu, Alev Sınar; Fen Edebiyat Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüİlk çocuk romanı olan Çıtı Pıtı Bir Kedi Olmak İstemiyorum’u 2012 yılında yayımlayan Renan Özdemir Türk çocuk edebiyatında ismi yeni duyulmaya başlayan bir yazardır. Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan Renan Özdemir, yirmi beş yılı aşkın bir süredir orta öğretim kurumlarında Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yapmaktadır. Mesleği dolayısıyla çocuklarla uzun yıllardır iç içe olan ve çocuk ruhunu çok iyi tanıyan yazar son yıllarda bu birikimini dokuz-on iki yaş arasındaki çocuklara seslendiği kitaplarda değerlendirmeye başlamıştır. Yazarın Çıtı Pıtı Bir Kedi Olmak İstemiyorum adlı kitabının dışında Yeşil Saha Kırmızı Perde, Cesur Yürekli Şaşkolozlar ve Kirpi Sivriburun’un Düğünü adını taşıyan üç çocuk romanı daha vardır. Bu yazıda Renan Özdemir’in dört çocuk romanı çocuğa verdiği iletiler açısından değerlendirilecektir.Item Ortaöğretim öğrencilerinin Divan edebiyatı algıları üzerine bir araştırma(Uludağ Üniversitesi, 2015-12-01) Hardal, MuammerBir milleti geleceğe taşıyan, onu başka milletlerden ayıran unsurların başında edebiyat gelir. Edebiyat, bir milletin parmak izi gibidir. Divan edebiyatı bizim medeniyetimizin bir ürünüdür ve altı asır varlığını sürdürmüş olan bu edebî dönem, geçmişin tozlu raflarına mahkûm edildiği zaman mazi ile olan irtibatımız zayıflayacak, gelecek nesiller bu büyük mirastan mahrum kalacaktır. Günümüz gençleri, teknolojinin getirdiği yeniliklerle birlikte bazı değerleri eski kabul edip önyargıyla yaklaşabilmekte ve medeniyetimizin önemli kültürel ve edebî değerlerine karşı olumsuz düşüncelere girebilmektedirler. Bu çalışmanın temel amacı, altı asırlık bir geleneğimiz olan Divan edebiyatının ortaöğretim öğrencileri tarafından nasıl algılandığını belirlemektir. Ayrıca günümüzde Divan edebiyatı eğitimi ve karşılaşılan sorunları öğrenci gözüyle değerlendirmek de amaçlarımız arasındadır. Bu amaçlara ulaşabilmek maksadıyla 26 sorudan oluşan bir anket geliştirilmiş ve anket Bursa ilinde faaliyet gösteren dört farklı okul türünde (Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, İmam Hatip Lisesi, Spor Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi) öğrenim gören 164 öğrenciye uygulanmıştır. Toplanan veriler SPSS programında analiz edilerek frekans dağılımları ve yüzdelikleri belirlenmiştir. Çalışma sonunda ulaşılan bulgulara göre, Divan edebiyatı ortaöğretim öğrencileri tarafından önyargıyla yaklaşılan bir edebî dönem olarak görülmektedir. Osmanlı medeniyetini ve dilini yeterince tanımayan öğrenciler Divan edebiyatı ürünlerinden uzak kalmışlardır. Aile eğitim seviyesinin, öğrencilerin kültürel seviyelerinin ve edebiyata ilgi düzeylerinin Divan edebiyatına bakışı etkilediği belirlenmiştir.Item Tabip-Şair Şeyhî ve Kenzü’l-Menâfi Risâlesi(Uludağ Üniversitesi, 2015-12-01) Eğri, Sadettin; Fen Edebiyat Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı BölümüSultan (Çelebi) Mehmed I’in hekimi olan ve Türk edebiyatının ünlü şairlerinden sayılan Şeyhî; Kenzü’l-Menâfi adlı eserinde yaşadığı dönem anlayışına göre hangi bitkilerin, hangi havanın ve hangi yiyecek ile içeceğin faydalı veya zararlı olabileceğini şiir şeklinde anlatmıştır. Şeyhî, Anadolu ve İran’da kendi zamanındaki anlayış ve birikimlerle bir tıb eğitimi almıştır. Fakat onu bir halk hekimi olarak da görmek yanlış olmasa gerektir. Konunun şiirlerle anlatıldığı bu risalede geleneksel tedavi anlayışının ve tıbbî uygulamaların önemli bir yeri vardır. Germiyan beylerine ve Osmanlı sultanlarına musahiblik, tabiblik, şairlik yapan ve attar dükkânında yaptığı ilaçları da halka satan Şeyhî, her yönüyle hakîm, zarif ve ilginç bir kişiliğe sahiptir.Item Osmanlı fikir hayatında felsefî bir çaba: Felsefe Mecmuası(Uludağ Üniversitesi, 2015-12-01) Barış, Tayfun; Saliya, Derya Aybakan; Fen Edebiyat Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı BölümüBasın –yayın faaliyetleri içerisinde gazete yayıncılığı ile birlikte dergi/mecmua yayıncılığı da son derece önemli bir yer işgal etmektedir. Tanzimat dönemi ile birlikte batılı fikirlerin kısa sürede memleket içerisinde yerleşmesinde etkili olan dergiler; çok farklı konuları derinlemesine ele alarak halkın bilim, sanat, felsefe ve kültür sahalarında bilgi sahibi olmasını sağlamışlardır. II. Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle birlikte Osmanlı devletinde esmeye başlayan hürriyet rüzgârlarından dergiler de olumlu yönde etkilenmişlerdir. Bu bağlamda, düşünce yoğunluğu olan süreli yayınların ağırlıklı olarak ön plana çıkmış olduğu bu dönemdeki önemli dergilerden biri Felsefe Mecmuası’dır. Dergi, Baha Tevfik tarafından 1913 yılında İstanbul’da çıkarılmıştır.Item Cemal Süreya şiirinde dil, imge ve özel ad sürprizleri(Uludağ Üniversitesi, 2015-12-01) Asiltürk, BakiCemal Süreya, İkinci Yeni hareketinin önde gelen şairlerindendir. Şiirlerinde dilin etkili kullanımına özel bir önem verir, şiirde sık sık sürprizli ifadelere başvurur. Onun şiirlerinde sürprizli ifadeler dile, imgeye veya özel adlara bağlı olarak gelişir. Cemal Süreya’nın sürprizli ifadelere verdiği önemi anlamak için ondan birkaç şiir okumak yeterlidir. Şairin özgün şiir dili, beklenmedik ifadelerin şaşırtıcı etkisiyle kimlik kazanır. İmgesel sürprizler, Cemal Süreya şiirinde şaşırtıcı imgelerle veya klişe imgelerin dönüştürülmesiyle sağlanır. Öte yandan, özel adlarla sağlanan sürpriz kullanımlar bu şiire büyük zenginlik katar. Türk edebiyatında özel adları imgesel anlam yükleyerek yaygın şekilde başarıyla kullanabilen tek şair Cemal Süreya’dır. Dilsel sürprizler ise onun şiirinde Orta Asya Türkçesinden sözcüklere yer verme veya beklenen ifade yerine beklenmeyen ifadeyi kullanma şeklinde gerçekleşir.Item Yunan zırhlısı Averof’un Osmanlı donanması ve ekonomisi üzerindeki etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2015-12-01) Odabaşı, NecmiBarbaros Hayrettin Paşa’nın kaptan-ı deryalığı döneminde Akdeniz’i Türk Gölü haline getiren Osmanlı Donanması, Avrupa’daki teknik gelişmeleri takip edemeyerek zayıflamıştır. Osmanlı’dan ayrılmış küçük bir devlet olan Yunanistan, 1909 yılında İtalyanlardan aldıkları Averof adını verdikleri zırhlı sayesinde Osmanlı’dan daha etkili bir donanmaya sahip olmuştur. İttihat ve Terakki yönetimi, bu durum üzerine her ne kadar Almanya’dan iki savaş gemisi almışsa da, artık iyice yaşlanmış olan bu gemiler, Averof karşısında zayıf kalmışlardır. Averof zırhlısının Yunanlılar tarafından satın alınması; Osmanlı donanmasının güçlendirilmesi için halktan yardım toplanması yanında, “milli iktisat” politikasının ortaya çıkmasında ve “milli burjuvazi” oluşturulmasında etkili olmuştur.Item Origin and roots of French anti-semitism Jewish genocide in France (1940-1944)(Uludağ Üniversitesi, 2015-12-01) Milkov, HristoThe study is devoted to French anti-Semitism from the time of its very emergence. It presents the main stages through which it passed, the factors that influenced its development until the late 19th century, when the definition "violent" anti-Semitism became justified and the period between the two world wars that could be characterized as a prelude to Vichy, the regime under which the Jews were subjected to genocide. It also presents the biblical and patristic grounds for its emergence and their use in later times by different churches and political forces, and in the "canonization" of anti-Semitism as one of the characteristics of the ideology of the National Revolution.Item Batılılaşma devri tasvir sanatının Azerbaycan cami mimarisinde görülen duvar resimlerinden örnekler(Uludağ Üniversitesi, 2015-12-01) Azizsoy, AnarTürk resim sanatının Osmanlıda batılılaşma süreci ile ortaya çıkarak kısa süre içerisinde İmparatorluk sınırlarını aşan geniş coğrafyada benimsenmiş duvar resimlerinin başkent etkili uygulamalarına, Azerbaycan’ın söz konusu dönemden ulaşan bazı yapılarında da rastlanmaktadır. Başta anıtsal saray mimarisi olmak üzere, Hanlıklar devri itibariyle ülkede gelişen sivil yapılarda, doğa motifleri ve soyut karakterli figürlü konulara yer verilen duvar resimleriyle karşılaşılmaktadır. Bununla birlikte, duvar resimlerinin yaygınlaşan ilk türleri olarak kabul edilen, vazolarda çiçek demetli bitkisel kompozisyonlar ve natüralist öğelerin dini mimaride kullanıldığı sınırlı örnekler de mevcuttur. Üslup ve motiflerdeki yerel farklılıkla beraber, döneme özgü konu ve kompozisyonların tekrarı itibariyle, Batı Anadolu camilerinde yaygın duvar dekorasyonu ile paralellik sürdüren çalışmaya konu cami ve mescitlerin bezeme programında, aynı zamanda ahşap tavanlı çıtakari ve kalemişi süslemelerle, geleneksel ortaklığa işaret edecek kadar ilgi çekici örnekler bulunmaktadır. Ne var ki, çoğu metruk muamele gördükleri Sovyetler döneminde, bir kısmı işlev değişimine uğrayarak ciddi ölçüde tahrip olan dini yapıların, bilahare son dönemlerde imece usulü kaynaklarla yürütülen gelişigüzel onarımlarda mimari özgünlüğünü yitirmenin yanında, duvar resimlerinin büyük çoğunluğu da sıvalar altında bırakılmış veya yenilemelerle asli durumlarını kaybetmişlerdir. Tescilli olmalarına rağmen hiçbir koruma ve onarım çalışmasına tabi tutulmayan yapılardan kimisi mimari yönden de ilk defa araştırılarak, kitabe ve diğer yazılı kaynaklardan saptanan bilgiler ile asli durumları belirlenmeğe çalışılmıştır. Ayrıca, yapıların niteliksiz müdahalelerden kaynaklı değişim evresine değinilerek, korunması gereken söz konusu yapıtlara yaklaşım sorunu da, genel çerçevede ele alınmıştır.