2004 Cilt 13 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/14324
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Berkeley immateryalizminin dayandığı argümanlar(Uludağ Üniversitesi, 2004) Çetin, İsmail; İlahiyat FakültesiDüşünce tarihinde yer alan büyük: filozofların her biri felsefi görüş ve sistemlerini temellendirmeden önce, kendilerinden önceki felsefi mirasla hesaplaşmış ve eğer varsa, bu mirasa yönelik eleştiri ve reddiyelerini ortaya koymuşlardır. Böyle bir yolu izlemenin filozofa önceki felsefe ile kendi görüşleri arasındaki farklılıkları göstermek ve kendi görüşlerini, sahip olduğu bütün orijinalliği yansıtacak şekilde ortaya koyabilmek bakı mından büyük fayda sağlayacağı muhakkaktır. Bu açıdan bakıldığında, Berkeley idealizminin de kendi iddialarını ortaya koy madan önce, bu iddialara ters düşen ve önceki filozofiar tarafından savunulmuş olan tezlerin eleştirisi ile işe başladığı kolaylıkla görülecektir. Berkeley idealizmi, içinde taşı dığı pozitif tez ve iddiaları bakımından olduğu kadar negatif tez ve inkârları bakımından da önemlidir. Dahası, burada sözü edilen iddiaların tutarlılık ve kabul edilebilirliği, büyük öl çüde, inkârların tutarlılık ve kabul edilebilirliğine bağlıdır. Berkeley felsefesindeki iddia lar onun idealizmini oluştururken, inkârlar da immateryalizmini oluşturmaktadır. İmmateryalizmin ihtiva ettiği inkârlar, idealizmin iddialarını inşa etmede kullanılacak bir temeldir adeta. O halde, Berkeley'in, idealizmini tutarlı ve kabul edilebilir bir şekilde kurmayı başarması, onun ‘maddî cevher in varlığını reddeden immateryalizminin tutarlılığına bağlıdır; çünkü, immateryalizm idealizmden önce ve onun için bir hazırlık safhasıdır. Bu durum. Berkeley idealizminin anlaşılması ve değerlendirilmesi çalışmaları için de aynen geçerlidir.Bu idealizmi tam ve doğru bir şekilde anlamanın yolu, filozofun immateryalizmi hakkında yeterli bilgiye sahip olmaktan geçmektedir.Item Karizmatik otorite nassî otoriteye karşı: İngiliz Hindistanı’nda aracı tasavvufu reddedenlere nakşibendî yanıt(Uludağ Üniversitesi, 2004) Buehler, Arthur F.; Koloğlu, Orhan Ş.; İlahiyat FakültesiSünnî İslâm’da iki tür otorite bulunmaktadır: Karizmatik ve nassî. Bunlardan ilki manevî silsile yoluyla Hz. Muhammed’e ulaşırken, diğeri aktarılan dinî bilgi vasıtasıyla ulaşmaktadır. Hint altkıtasında Sufiler ve Ehl-i Hadîs sırasıyla bu iki farklı paradigmayı yansıtırlar. Bu makalede bu iki paradigma arasındaki mücadeleler ele alınmaktadır.Item Esmâ-i Hüsnâ’da tevkîfilik – kıyâsîlik problemi: Fahreddîn er-Râzî örneği(Uludağ Üniversitesi, 2004) Koloğlu, Orhan Ş.; İlahiyat FakültesiEsmâ-i Hüsnâ konusuna yaklaşımda temelde iki teori vardır. Bunlardan ilki, Allah’ın isimlerinin sadece vahye dayalı olduğunu iddia eden tevkîf anlayışı, ikincisi ise insanın da Allah’a isim verebileceğini ileri süren kıyâs anlayışıdır. Bununla birlikte bu iki teori bütünüyle birbirine zıt değildir. Hatta aralarında bazı benzerlikler bile bulunmaktadır. Bu makalede, bu iki teori arasındaki bir takım benzerlikleri, bunları temsil eden Eşarî, kelâmcı Fahreddîn er-Râzî ve Mutezilî kelâmcı Ebû Ali el-Cübbâî’ye atıflarda bulunarak göstermeye çalışacağız.Item Osmanlı Tasavvuf Tarihi kaynağı olarak Bursa Vefeyâtnâmelerinden Ricâl-i Zeyniyye(Uludağ Üniversitesi, 2004) Tek, Abdurrezzak; İlahiyat FakültesiBu çalışma Zeynî şeyhi Safiyyüddîn Efendi’nin (öl. 919/1513) torunlarından Davudzâde Mehmed b. Mustafa tarafından kaleme alınan Ricâl-i Zeyniyye adlı risâle incelenmeye çalışacaktır. Eserin tasavvuf tarihi açısından önemi, XV. yüzyıldan itibaren Abdüllatîf Kudsî (öl. 856/1452) ile Bursa’da oluşan Zeyniyye kültürünün teşekkülü ve temsilcileri hakkında bilgi vermesidir. Bu yönüyle Bursa Zeyniyye dergâhı şeyhlerinden Mehmed b. Sa‘dî’nin (öl. 1040/1630) Vefeyâtnâme’sine geniş ölçüde benzemekle birlikte hem ondan hem de sonraki şeyhlerden bahsetmesi nedeniyle bir anlamda Mehmed b. Sa‘dî’nin mezkûr risâlesinin tamamlayıcısı niteliğindedir.Item Bursa’da bir Mısrî Dergâhı ve son postnişîni: Seyyid Baba Tekkesi ve Şeyh Sâbit Efendi(Uludağ Üniversitesi, 2004) Çift, Salih; İlahiyat FakültesiOsmanlı İmparatorluğu hâkimiyetindeki topraklarda ve özellikle de Bursa’da yaşayan tasavvuf erbabı içinde Niyazî-i Mısrî ve Mısriyye tarikatının özel bir yeri olmuştur. Mısrî sayısız mürid yetiştirmiş ve geride pek çok halife bırakmıştır. Bu halifelerden Bursa’da kendi adına bir tekke kuran Seyyid Mehmed Emin Efendi ve onun torunlarından Şeyh Sâbit Efendi bu makalenin konusunu teşkil etmektedirItem Türkiye’de cerh ve ta‘dîl ile alakalı yapılmış çalışmalar(Uludağ Üniversitesi, 2004) Karahan, Abdullah; İlahiyat FakültesiBu makale geride bıraktığımız asırda Türkiye’de ricâl ilmiyle alakalı yapılan çalışmaları değerlendirmeyi amaçlar. Bunun için öncelikle ricâl çalışmalarının mâhiyeti ve çeşitliliği ele alınarak onların genel hadis çalışmaları içindeki yeri ortaya koyulmaya gayret edilmiştir. Çalışmada ayrıca cerh ve ta‘dîl ile alakalı Türkiye’de yapılmış bilimsel araştırmaların bir listesi sunulmuştur.Item Dil öğretimi, dilbilgisi ve Arapça(Uludağ Üniversitesi, 2004) Güler, İsmail; İlahiyat FakültesiDil öğretimi alanında süre giden araştırmalar yapılmaktadır. İnsanoğlu birçok konuda olduğu gibi bu konuya da son noktayı koymamıştır. Klasik gramer temelli öğretim yöntemlerine tepki olarak geçtiğimiz yüzyıl ortalarında ileri sürülen yeni yöntemler de günümüzde eleştirilmiş, grameri bütünüyle dışlamış olmalarının bir eksiklik olduğu tespit edilmiştir. Bu yüzden öğrenilen yabancı dilde ileri düzeye çıkabilmede gramer bilgisinin kaçınılmaz olduğu dile getirilmiştir. Özellikle Chomsky'nin dilbilimde yaptığı yenilikler dil öğretimi alanına taşınınca bu alanda yapılan çalışmala- ) ikilisinin dilin toplumsal boyutunu göz ardı ettiği için uygulamada yeterli olmadığı saptaması üzerine hem dil inceleme hem de öğretme yöntemlerinde dilin toplumsal boyutunu vurgulayan yeni bir kavram communicative competence (iletişim ) yeni çalışmalara damgasını vurmuştur. Buradan hareketle de dil öğretiminde bağlamın önemi üzerine daha fazla durulur olmuştur.Item Kur’an’ın muhatabıyla diyalog kurma sürecinde “ortak değerler”in yeri ve rolü(Uludağ Üniversitesi, 2004) Şanver, Mehmet; İlahiyat FakültesiFarklı düşünce ve inanç sistemlerine sahip insanlar arasında var olan “ortak değerler”, tarafların yakınlaşmasında ve bir görüşün karşı tarafça benimsenmesinde olumlu bir rol oynar. Taraflara düşen görev, bu değerlerin dikkate alınması ve öne çıkarılmasıdır. Kur’an’ın “ehl-i kitab”a yönelik tebliğ ve davet mesajlarına bakıldığında, ortak noktaları dikkate alan ve öne çıkaran bir yaklaşım göze çarpmaktadır. Bu, Kur’an’ın tebliğ sürecinde diyalog kurmaya ve bunu sürdürmeye dönük yöntemlerinden birisi ve önemli bir özelliğidir. Bu, bir anlamda diyalog kurma yöntemi ya da bu süreci açık tutma girişimidir. Böylece Kur’an, farklı din mensuplarını kendisinden uzaklaştırmaya değil, kendisine yakınlaştırmaya çalışmaktadır. İnsanî ilişkilerin başlaması ve sürdürülmesi, önemli ölçüde bu ilişkilerin zemininin oluşturulmasına, tanınmasına ve ilişkiler sürecinde bu zemini oluşturan faktörlerin dikkate alınmasına bağlıdır. Özellikle insanı etkilemeye dönük eğitim öğretim ve dinî tebliğ gibi etkinlikler, bu noktayı daha önemli kılmaktadır. Bu makalede, din eğitimi ve dini iletişim açısından, Kur’an’ın tebliğ ve iletişim sürecinde ortak değerler konusundaki tutumu ve bunun muhatapla yakınlaşmadaki rolü ele alınmaktadır.Item Kindî ve Fârâbî’de akıl ve nefs kavramlarının ahlâkî içeriği(Uludağ Üniversitesi, 2004) Uysal, Enver; İlahiyat FakültesiAkıl ve nefs kavramları Kindî felsefesinde de Fârâbî felsefesinde de birbirinden kesin çizgilerle ayrılamayan, önemli iki kavramdır. Bu kavramlar ahlâkî bir içerikle incelendiğinde; Kindî’nin akıl anlayışında Aristocu tasnifi benimsediği ve felsefe tanımlarında ahlâk anlayışına dair önemli ipuçları bulunduğu anlaşılmaktadır. Onun nefs anlayışında Platoncu, Yeni Platoncu ve Yeni Pythagorasçı unsurların etkili olduğu görülür. Fârâbî’nin ise bir “sistem filozofu” olma özelliği bu iki kavram incelemesinde bile dikkati çeker. Onun metafiziği, psikolojisi, ahlâk ve siyaset anlayışı birbiriyle ilişkilidir. O, fî Meânî el-Akl adlı risalesinde sistematik bir yaklaşımla aklı; a. Avamî b. Kelâmî c. Burhanî d. Ahlâkî e. Psikolojik ve Epistemolojik f. Metafizik akıl şeklinde tasnif etmiş, ahlâkî aklı da Nikomakhos’a Ethik’e dayanarak incelemiştir. Fârâbî’ye göre faal aklın insanı görüp gözetmesiyle kazanılan teorik yetkinlik, son aşamada ahlâkî yetkinliğe, “faal akılla itisal” şeklinde gerçekleşen “yüce mutluluk”a vesile olmaktadır. Fârâbî bunları dile getirirken saf bir Aristocu olarak görünmektedir.Item Türkiye’de Kur’an eğitim ve öğretiminde görülen gelişmeler ve bir icâzetname örneği(Uludağ Üniversitesi, 2004) Öcal, Mustafa; İlahiyat FakültesiBu makalenin birinci kısmında; Hz. Muhammed döneminden başlayarak kısaca Kur’an-ı Kerim’in öğretim tarihi ele alınmaktadır. Sonra, daha geniş olarak Cumhuriyet dönemi Türkiye’sindeki Kur’an Kursu, öğretici ve öğrenci sayısı hakkında bilgiler verilmektedir. Makalenin ikinci kısmında ise; önce Hâfız Harun Soydaş’la Kur’an eğitimi ve öğretimi üzerine yapılmış bir mülakat yer almaktadır. Arkasından Harun Soydaş’a verilmiş İcazetname ve tercümesi verilmektedir.Item Okulöncesi ve ilköğretim çağı çocuklarının Allah tasavvurları üzerine bir araştırma(Uludağ Üniversitesi, 2004) Öcal, Mustafa; İlahiyat FakültesiBu araştırmada, 4-10 yaş grubundaki toplam 363 Müslüman aile çocuğunun Allah hakkındaki düşünce ve tasavvurları tespit edilmiştir. Tespitler, çocukların yaş ve cinsiyetlerine göre gruplandırılarak verilmiş ve kısa kısa yorumlaması yapılmıştır.Item İnciller ve Kur’an’da Hz. İsa’nın insan ve peygamber oluşu(Uludağ Üniversitesi, 2004) Kaya, Remzi; İlahiyat FakültesiYüce Allah, peygamberliği Hz. Âdem’le başlatmış, Hz. Muhammed ile noktalamıştır. İkisi arasında birçok peygamber göndermiş, onların her birine kitap ve hikmet vermiş, söz konusu peygamberlere verdiği dinlerin doğru olduğunu ifade etmiştir. O, peygamberler tarafından tebliğ edilmeyen dinleri kabul edilmez bulmuştur. Peygamberler, Allah’ın seçkin kullarıdır. Allah ile kullar arasında köprü görevi yaparlar. Onlar, Yaratıcı’nın kontrolünde özel olarak büyük göreve hazır hale getirilirler. Bu vesileyle, diğer insanlardan farklı yönleri bulunur. Bu fark vahiydir. Örnek insan olmaları sebebiyle güzel vasıflara sahiptirler. Peygamberler birbirinin tamamlayıcısıdır. Onlara verilen emir ve hükümler temel konularda aynıdır. Yaratıcı, peygamberlerin hepsine inanılmasını emreder. İslam’a göre Hz. Muhammed’den önce gönderilen peygamber Hz. İsa’dır. Kur’ân O’na ve annesine geniş yer vererek, kendisine emredilen önemli konulara ve kendisi hakkında ileri sürülen görüşlere açıklık getirir. Yüce Allah, tüm peygamberlerin Hz. Muhammed’e inanmalarını istemiş ve hatta Hz. İsa O’nun geleceğini müjdelemiştir. İlâhi bir bağ ile bir birine bağlanan peygamberler arasında bir ayrımın yapılması, Kur’an açısından doğru bulunmamıştır.Item Kur’an’a göre doğru ve yanlış yol(Uludağ Üniversitesi, 2004) Kaya, Remzi; İlahiyat FakültesiKur’an-ı Kerim Yaratıcı’dan yaratılanlara uzanan bir bağdır. O ipten tutan sağlıklı bir şekilde hedefe ulaşır. Yüce Allah kullarından, kendisinin istediği yolda gitmelerini istemektedir. Bunun için insanın kendisini ve Allah’ı bilmesi gerekir. Bu da peygamber aracılığı ile getirilenlere inanma ile olur. Yüce Allah Kur’an’da doğru ve yanlış yolu tanıtmıştır. “Ve hedeynâhü’n-necdeyn” ayetiyle ifade edilen budur. Bu durum, Hz. Peygamberin şahsında, “emrolunduğun gibi dost doğru ol” ifadeleriyle netleşmiştir. Bu yola istikamet ismi verilir. İstikamet; Allah’ın emrettiği yoldan gidip, yasaklarından sakınmadır. Emredilenlerin dışına çıkılması halinde istikametten uzaklaşılır. Kur’an’da istikamet için “sırat’ı müstekım”, zıddı için ise “sebîlel ğayy” isimleri verilir. Bunlardan birincisi İslam’ı, diğeri şeytanı temsil etmektedir. Bu makalede Kur’an’da geniş yer verilen doğru yol ile yanlış yolların kriteri yapılacaktır.Item Bursa mahkeme sicillerine göre Bursevî’nin ailesi, tekkesi ve vakıfları(Uludağ Üniversitesi, 2004) Hızlı, Mefail; İlahiyat FakültesiBu çalışma, XVII. yüzyılda Bursa’nın ünlü sufilerinden biri olan İsmail Hakkı Bursevî’yi, Bursa Mahkeme Sicilleri’nden elde edilen bilgiler ışığında incelemektedir. Bu belgelerde, ilgili kaynaklarda yer almayan ayrıntılar tespit edilmiş ve Bursevî’nin ailesi, tekkesi ve vakıflarına dair orijinal bilgilere rastlanmıştır.