1986 Cilt 1 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/16537
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Approche communicative objectifs généraux(Uludağ Üniversitesi, 1986) Gimenez, JeanJean Gimenez, Bildirişimsel Yaklaşım başlıklı yazısında, kavramsal ve işlevsel yaklaşım olarak adlandırılan dil öğretim yöntemlerinden sözcelemeye verdiği önemle ayırt edilen Bildirişimsel Yaklaşımın ortaöğretimde yaygınlık kazanmakla olduğuna değinerek, söz konusu olan yöntemin artık dil öğrencisine dilbilgisi ya da ses bilgisi kurallarını belletmek değil, ama konuşma ortamında beceri kazandırma temeline dayandığını belirtmektedir.Item Brise Marine çevresinde(Uludağ Üniversitesi, 1986) Dara, Ramis; Eğitim FakültesiSimgeci ozanlardan Mallarme'nin Brise Marine adlı ünlü şiiri birkaç kez çevrilmiş dilimize. Ramis Dara, bu çevirilerden dördünü (Kemalettin Kamu, Orhan Veli Kanık, Can Yücel ve Erdoğan Alkan 'ın çevirilerini) ele alıyor ve karşılaştırarak inceliyor. önce başlığın dilimizdeki karşılıkları (ilk üç çeviride "Deniz Meltemi ", sonucunda "İmbat ") üstünde duruyor. Sonra çeviride sözcük seçimini koşullayan hece ölçüsü açısından yaklaşıyor çevirilere. Tümü de ozan olan çevirmenler, şiirin yalnızca ne söylediğine değil, nasıl söyledi ine ve bu "nasıl" a katılan pek çok biçimsel ayrıntıya da özen gösteriyorlar. Kimi zaman güzel söylem uğruna, Fransızca sözcüklerin en doğru karşılıklarından uzakaşıldığı, kimi zaman hece ölçüsünden bile bile ödün verildiği görülebiliyor. Dara, eleştirisini , gözlemlerini, "şiir çevirisi ve şiir çevirisinde sözcük seçimi üzerinde düşünmek " gerektiğini vurgulayarak bitiriyor.Item 1. Izmirer colloquium: bestandsaufnahme und begrİffsklarung(Uludağ Üniversitesi, 1986) Saxer, RobertZum ersten Mal überhaupt wurde eine Veranstaltung dieser Art für Germanisten der gesamten Türkei durchgeführt - als Frucht der Kooperation zwischen der Edebiyat - Fakultat der Universitat ızmir und dem deutschen Generalkonsulat bzw. dem deutschen Kulturinstitut in Izmir. Und sie soU Tradition bekommen, wie die angefangene Zahlung zeigt.Item Bir bilimsel toplantı izlenimi(Uludağ Üniversitesi, 1986) Arda, Zeki CemilEge üniversitesi Edebiyat Fakültesinin kuruluşunun 10. yılı nedeniyle Federal Almanya Cumhuriyeti İzmir Başkonsolosluğunun işbirliği, İzmir Alman Kültür Enstitüsü'nün de katkılarıyla düzenlenmiş olan "1. İzmir Kolokyumunda, " 1945-1985 yılları arasında "Batı Almanya Edebiyatı ve Bunun 'Türkiye'deki Algılanışı" başlıklı çerçeve programına, Ankara, Hacettepe, İstanbul, Marmara, Boğaziçi, Konya Selçuk, Bursa Uludağ, Eskişehir Anadolu ve İzmir Ege, 9 Eylül üniversitelerinden çok sayıda Germanist katıldı. Prof. Dr. Şara Sayın In konuşmasında, 'Türkiye'de Almanca olarak Alman Edebiyatı eserlerinin pek az okunduğuna, ancak çeviriler yoluyla pek çok o kurun almanca konuşulan ülkelerin edebiyat ürünlerini tanıdıklarını sorgulamasından sonra, istatistiki bilgilerle, hangi yıllarda hangi yazarların eserlerinin Türkçeye kazandırdığı belirtildi. Doç. Dr. Nilüfer Kuruyazıcı’ nın Heinrich Böll'ün eserlerinin 'Türkiye'deki durumunu inceleyen konuşmasında, yazarın gene tercüme edilen eserlerinden daha çok tanındığını, bu yüzden çevirmenin bir edebi eserin algılanışındaki rolünün çok önemli olduğu belirtildi.Item Sanat üzerine(Uludağ Üniversitesi, 1986) Ercan, Merih; Eğitim Fakültesi; Resim İş Eğitimi BölümüToplumumuzun sanat olaylarıyla içten ilişkiler içerisine girmesi, toplumsal yaşamın ileri düzeyde gelişmesinde önemli bir göstergedir. Tarihsel gelişiminde değişik biçimlerde algılanan sanat kavramı, günümüzde de çeşitli akımlarla karşımıza çıkmaktadır. Var olan sanat yapıtlarını daha iyi değerlendirebilmek için tüm sanat anlayışları 'Figüratif sanat akımları ve Soyut sanat akımları adı altında toplayabiliriz. Natüralist eğilimli figüratif sanat akımlarının· temelinde doğa ile mutlu bir ilişki söz konusudur. Buna karşılık çağımıza damgasını vuran anti-natüralist sanat akımlarının temelinde ise insanın iç-dünyasından kaynaklanan tasarımları görmekteyiz. İlkel toplumlar doğaya güven duymadıkları ve korktuklarından dolayı daha güvenilir, kalıcı soyut sanat biçimleri üretmişlerdir. Klasizm sanatları ise doğa ile mutlu bir ilgiden kaynaklanan natüralist eğilimlidir. Bugün felsefe ve psikoloji bilimlerinin gelişimine paralel olarak· insanın kendi iç-dünyasından kaynaklanan ve tüm natüralist, anti-natüralist eğilimli sanatların ortak ereği ifade (expression) kavramıdır.Item Sanat yeteneklerinin ölçülmesi(Uludağ Üniversitesi, 1986) Nunnaly, Jum C.; Özalp, Deniz; Eğitim FakültesiSanatın doğası ve sanat yeteneği; sanat yeteneğinin ölçümündeki geri kalış, son yüzyıldır psikologları yakından ilgilendiren bir konu olmuştur. Fakat bu sürekli ilgiye karşılık, sanat yeteneğinin ölçümü diğer yetenek iş görülerinin ölçümüne oranla oldukça yetersiz kalmıştır. Bu çelişkili durumun nedeni, toplumsal yaşamda "mesleki ilgi ve yetenek testleri" için gittikçe artan boyutlarda gereksinim olması ve dolayısıyla artistik kabiliyetlerin ölçümünün ikinci planda kalmasıdır.Item Türk resminde yeni yönelmeler(Uludağ Üniversitesi, 1986) Yamaner, Hüseyin Avni; Eğitim FakültesiTürkiye'de XVIII. yüzyıl başlarında iki yeni malzeme görülür: "Yağlıboya ue tual" Bu yeni teknik, istanbul'a uğrayan veya bu kente yerleşen Avrupalı ressamlar tarafından Türkiye'ye getirildi. Kesin olarak söylemek gerekirse o zamana kadar bi· ünmeyen yeni bir resim anlayışı Türkiye'ye giriyordu. Denilebilir ki bu ressamlar Türkiye'deki batı resminin ilk öğretmenini yapmış olacaklardı. 1703-1740 dönemi, hazırlık dönemi gibi dikkate alınabilir. 1740'dan 1840'a kadar uzanan dönem doğu anlayışından bah anlayışına geçiş dönemidir. 1840'dan başlamak üzere batı anlayışı konumundaki Türk resmi bundan böyle okullarda öğretilir. 1914 yılı çağdaş Türk resminin başlangıcı olarak düşünülebilir. Bu tarihten başlamak üzere sanatsal eğilimlerin temsilcisi olan grupların ortaya çıkışı görülür. 1929, 1933, 1941 ... yılları Türk resmi için çok önemlidir. Türk resmi, her biri "Konstrüktivizm" "D" grubu ve "Yeniler" olarak ortaya çıkan grupları gördü. Bugün yine Türkiye'de iki yeni sanat anlayışı görülüyor. Bunlar nesnel gerçekçilik (le realism objectif ·l'hyperréalisme) ve kavramsal sanat (l'art conceptuel) dir.Item Ailede çocuk eğitimi(Uludağ Üniversitesi, 1986) Nas, Recep; Eğitim FakültesiÇocuk yetişkinin küçük bir örneği değildir. Kendine özgüdür o. Hareket varlığıdır. Çocuğun bu hareket gereksiniminin karşılanması gerekir. Hareketsizlik ve sessizlik içinde hiçbir yetenek gelişmez. Çocuğun yaşamında ilk altı yıl çok önemlidir. Çocuğun kişiliğinin temel yapısı ilk altı yıl içinde belirlenmektedir. Ayrıca, Bloom'a göre, çocuğun zihinsel gelişiminin % 50 'si dört, % 30 'u sekiz yaşına kadar oluşmaktadır. Zengin bir dil ortamında yetişen çocuğun anlama gücü, düşünme yeteneği gelişir; okulda da başarılı olur çocuk.. Görülüyor ki, ailenin, çocuğun eğitiminde çok önemli bir yeri, payı vardır. Disiplin, çocuğun sağlıklı gelişmesi için gereklidir kuşkusuz. Yalnız, disiplin denilince ceza, dayak, baskı geliyor kimilerinin aklına. Oysa disiplinin özgürlük sağlayıcı yanı da vardı. Çağdaş disiplin kavramı hem otoriteyi, hem de özgürlüğü içerir. Çocuğun sevgiye, saygıya gereksinmesi vardır. Eğitim, çocuğu sevmekle başlar.Item Eğitim sürecinde iletişimin önemi(Uludağ Üniversitesi, 1986) Ulusavaş, Muallaİnsanlar arasında anlamları ortak kılma süreci' olarak tanımlanan iletişim, eğitim sürecinde önemli bir yere sahiptir. Etkili bir eğitim ortamının gerçekleştirilebilmesi için öncelikle, okulda öğrenci-öğretici-yönetici arasında iletişim kanallarının açık olması gerekmektedir. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, sınıfta öğrencilerin kendi aralarındaki ve her birinin öğretici ile arasındaki tüm olası iletişim kanallarının açık tutulması ve bu açık kanallardan yapıcı bir yarar sağlayacak iklimin yaratılması halinde en etkili öğrenmeler gerçekleşmektedir. Eğitici, öğrencileri savunuculuğa ve tetikte olmaya itecek davranışlardan kaçınmalı, onlara güvenceli ve onay gören bireyler olduğunu hissettirecek teşvik edici ve yüreklendirici bir ortam yaratmaya çalışmalıdır. Sınıfta açık iletişimin sağlanabilmesi için, eğitici, insan ilişkilerinin gelişiminde en zor koşullardan biri olan güven duygusunun temelini oluştura bilmelidir.Item Ergende anti-sosyal davranış nedenleri(Uludağ Üniversitesi, 1986) Çelen, NerminErgenlik çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Ergenlik dönemi sonunda sadece fizik olgunlaşma değil sosyal, psikolojik, seksüel, entelektüel olgunlaşmaya ulaşılır. Bu devrede ergen hem kendine hem çevresine problem olabilir. Çocuktan beklenilenler bilinen ama yetişkin dünyasına yabancı olunan bu dönemde çatışmalar olağandır. Hangi davranışının onaylanacağı bilinemez. Ergen ikilemler içindedir. Bu döneme "fırtına-stress" dönemi de denilebilir. Çoğu kültürlerdeki seksüel dürtülere konan tabular biyolojik gelişmeyi utanç kaynağı yapabilmektedir. Ergenlik döneminde rastlanan antisosyal davranışların bir nedeni de bu dönemdeki çatışmalar dır. Böyle hassas bir dönemde ekonomik yetersizlikler, düzensiz aile yaşantısı gibi çevre faktörleri de ergenin psikolojik gereksinimlerini engellemektedir. Bu engellemenin sonucu ortaya çıkan agresyon antisosyal davranışlarda kendini gösterir.Item Sosyal öğrenme kuramı açısından olumlu ve olumsuz sosyal davranışlar(Uludağ Üniversitesi, 1986) Aşkın, Muhittin; Eğitim FakültesiBu yazıda, olumlu ve olumsuz sosyal davranışlar, sosyal öğrenme kuramı açısından ele alınmıştır. Son on yıldan beri, olumlu sosyal davranışlar (olturistik) davranışlar, sosyal psikolojinin temel inceleme alanlarından biri olmuştur. Sosyal psikologlar olumlu sosyal davranışı, saldırganlığın zıddı bir davranış olarak düşünmüşlerdir. Bu davranış, yardım etme davranışı, paylaşma, hediye verme ve bağışta bulunma gibi değişik eylemleri kapsamaktadır. Sosyal öğrenme kuramcıları, insanın, doğuştan saldırgan ve diğergam olmadığını ve bu tür davranışların sosyalleşmenin bir sonucu olduğunu öne sürer. Sosyal öğrenme kuramları pekiştirmeyi sosyal davranışın temel bir belirleyicisi olarak ele alır. Pekiştirme, sosyal davranışın şekillenmesinde önemli bir vasıtadır ve bir çok sosyal tepkiler sadece diğer insanların davranışlarını izlemekle öğrenilmektedir.Item Çocuklarda önyargıları belirleyen etkenler(Uludağ Üniversitesi, 1986) Aşkın, Muhittin; Eğitim FakültesiBu yazıda, çocukların önyargılarını belirleyen bazı faktörler incelenmiştir. Çocuk, kültürel değerleri ve normları sosyalleşme süreci ile kazanır. Çocuk için ilk sosyalleşme kaynağı ailedir. Aile içindeki statüsü çocuğun kişiliğini büyük ölçüde etkilemektedir. önyargılar, sosyal öğrenme ürünüdür. Önyargı çok çeşitli yollardan öğrenilir. Bazı önyargılar, ailenin ve sosyal grubun kültürel değerlerinin eleştirilmeden kabulü ile ortaya çıkar. Bazı önyargılar da, belirli bir grubun üyesi ile hoş olmayan bir yaşantı geçirilmesiyle oluşur. önyargıların çoğu, ana-babaların, öğretmen/erin, akranların veya kitle iletişim araçlarındaki karakterlerin tutum ve davranışlarının taklit edilmesiyle meydana gelmektedir. Önyargıların azaltılmasında tek çıkar yol, insanlar arasında doğrudan kültürel temas kurulmasıdır.Item Orta öğrenim gençliğinin yükseköğrenime geçişte karşılaştığı sorunlar(Uludağ Üniversitesi, 1986) Anar, Suat; Eğitim FakültesiBu makalede; ortaöğretim gençliğinin yükseköğretime geçişte karşılaştığı sorunlardan genellikle tartışmalarda ele alınmayan kişi üzerinde durulacaktır. Bunlardan birincisi; öğrencinin okuduğu ve dinlediğini anlayabilmesi ve bildiğini rahatlıkla açıklayabilmesi için gerekli becerileri ve bunların kazanılma yollarını açıklayan, yükseköğrenim adaylarından beklenen niteliklerdir. İkincisi ise; yönlendirilmesi söz konusu olan ortaöğretim öğrencilerinin tanınması ve toplumda yönlendirileceği alanların belirlenmesi ve bu işlem için gerekli kriterleri ele alarak analiz edilmesini kapsar. Makalede, ayrıca, konu ile ilişkisi açısından lise ve yükseköğretime geçişteki giriş puanları ile yükseköğretimdeki başarı oranları arasındaki ilişkiler incelenmekte, tartışmaların ışığı altında, yükseköğretime geçişte karşılaşılan sorunların çözümüne yol gösterici öneriler getirilmektedir.Item Öğretmen yetiştirme sorunu ve eğitim fakülteleri(Uludağ Üniversitesi, 1986) Anar, Suat; Eğitim FakültesiBu makalede; son yıllarda yoğunluk kazanan, eğitim ve öğretimi kaliteli kılmaya yönelik çabaların bir parçasını teşkil eden; özellikle ülkede yaşanan anarşi döneminde açmaza düşen öğretmen yetiştiren kurumların, 2547 sayılı kanuna bağlı olarak, reorganizasyonu sonucu ortaya çıkan, Eğitim Fakülteleri' nin durumunun bir analizi sunulmaktadır. Fakültelerin bugünkü durumları, imkanlar ve imkansızlıklar açısından ele alınmakla; bu hususta ortaya çıkan problemler açıklanmaktadır. Sonuç kısmında ise, genel nitelikli ue çözülebilir bazı önlemler getirilmektedir.Item Building vocabulary in a foreign language(Uludağ Üniversitesi, 1986) Yıldız, Zübeyde; Eğitim FakültesiKelime öğretimi, ikinci bir dili öğrenmede önemli bir yer kapsar. Bu başarılı kelime öğretiminde bazı yöntemler ve kelime hakkında belli açıklamalarda bulunan bir makaledir. Kelime öğretimi, ilgisiz kelimelerin bulunduğu bir listeyi öğrenciye verip ezberletmek değildir. Bu konuda yapılması gereken en önemli nokta, kelimenin gerçek anlamını ve kullanımını elde ettiği bir "durum" ve cümle içinde öğretilmesi gerektiğidir. Kelime öğretimi, dersin doğal akışı içinde olmalı, yapılan ders planında ''kelime çalışması" diye ayrı bir bölüm bulunmamalıdır. İngilizcede anlaşılabilir bir şekilde konuşabilmek için kullanılan kelimelerin doğru seçilmesi, telaffuzunun ve vurgusunun çok iyi yapılması gerektiğinden, kelime öğretiminde yalnız anlam ve kullanım değil bu noktalar da sistemli olarak verilmeli ve devamlı pratik yapılmalıdırItem An area of difficulty adverbial clauses in a translation process(Uludağ Üniversitesi, 1986) Kiper, Tema; Eğitim FakültesiDil öğretiminde, öğrencinin karşılaşabileceği sorunları önceden bilmek, bunları ortadan kaldıracak şekilde öğretim stratejisi geliştirmek, öğreticinin en başta gelen görevlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Öğrencinin karşılaşabileceği güçlükler, diğer bir deyişle güçlük alanları en belirgin şekli ile, ana dilden erek dile çeviri işlemleri sırasında kendisini göstermektedir. Bu makale ile, bu sorunlardan bir tanesini ele almayı uygun gördüm. Bu konuda hammaddem ise, çeviri derslerine girdiğim öğrencilerimdi. öğrencilerimin en çok, Türkçemizdeki "zarf cümlelerinin" İngilizceye aktarılmasında güçlükler ile karşılaştık/arım gözledim. Aslında, bu alanda gözlediğim güçlükler, genelde gözlenen güçlüklerden pek farklı değildi. Şöyle ki, temelde erek dilin gramerini tam anlamı ile öğrenememe, eksiklikler, aksayan noktalar, zarf cümlelerinin aktarımında da önemli bir aksaklık oluşturuyordu. Dahası, ana dildeki sözcüklerin, deyişlerin, cümle yapılarının erek dilde, bire-bir tam karşılıklarının aranması da bir başka olumsuz noktalardan biriydi. Bu düşünce ile, çalışmamda, Türkçede ve İngilizcedeki zarf cümlelerinin genel hatlarını vermeye çalıştım. Deneyimlerimden faydalanarak, en çok yapılan yanlışları, karıştırılan noktaları örnekleri ile sergilemeye çalıştım. Son olarak ta, İngilizce öğrenen Türklere yol göstermek amacı ile, konuyla ilgili bir takım ipuçları geliştirdim.Item Yabancı dil öğretim bilgisinde yanlış çözümlemesinin yeri(Uludağ Üniversitesi, 1986) Gülmez, Gülnihal"Yanlış çözümlemeleri" adı altında yaygınlık kazanan araştırmalar uzun süre, öğrencinin öğrendiği dilde yaptığı yanlışları önlemek ve düzeltmek amacıyla yürütüldü. Oysa, öğreneni ve öğrenmeyi merkez alan bir yabancı dil öğretimi yanlışı, öğrenme süreçlerinin doğal ve gerekli belirtisi olarak görür. S.P. CORDER tarafından önerilmiş klasik yönteme göre yapılan geldiği biçimde yanlış çözümlemeleri, öğrencinin dil kullanım örneklerinin, bu arada yanlış biçimlerin dizgesel özellikleriyle ilgilenerek, daha çok "ara dil" kavramıyla karşılanan dil dizgesinin özelliklerini anlamaya çalışır. Bu yazıda, yanlış çözümlemelerinin gelişim çizgisi ve öğrenenin dilinin incelenmesine doğru yönelişinin evreleri gözden geçirilerek, yabancı dil öğretim bilgisi alanıyla ilgili sonuçlar çıkarmaya çalışılmıştır.Item Yabancı dil öğretiminde yöntemler ve sorunlar(Uludağ Üniversitesi, 1986) Anamur, Hasan; Eğitim FakültesiBu yazıda "geleneksel" ve "çağdaş" dil öğretim yöntemleri karşılaştırılmakta ve konu çeşitli yönlerden incelenerek öneriler getirilmektedir. Sözcük öğretimi ve dilbilgisi kurallarının ezberletilmesi aşamasından sonra bu sözcüklerin öğrenilen kurallara göre kullanımını öngören geleneksel yöntem yabancı dili sanki bir "ölü dil" sözkonusuymuş gibi ele almakta ve bu yöntemin uygulandığı öğretim kurumlarında başarılı sonuçlar elde edilememektedir. Türkiye'ye genelleştirebilecetimiz bu durumun en çarpıcı kanıtı, bu yöntemle altı yıl yabancı dil öğretimi görmüş öğrencilerin Üniversite 'de yeniden yabancı dil eğitimden geçirilmeleri zorunluluğudur. Buna karşılık, canlı iletisim olayı üzerine kurulu iletişimsel yöntemlerle yabancı dil öğretimi yapan orta ya da yükseköğretim kurumlarında, bir yada iki yıllık hazırlık sınıfından sonra, tüm eğitim izlencesi yabancı dilde yapılabilmekte ve öğrenci anadilinde düşünüp yabancı dil konuşma eğiliminden kurtulduğu için sözlü iletişim de bu öğrenciler için sorun olmaktan çıkmaktadır. Yazıda ayrıca yabancı dil öğretmenlerinin iki yöntemdeki durumları ve iki yöntemin parasal yükleri üzerinde de durulmaktadır.Item Literaturkritik ihre aufgaben und ihr wesen(Uludağ Üniversitesi, 1986) Kudat, Celal; Eğitim FakültesiBu çalışmamda öncelikle 'Edebiyat', 'Eleştiri' ve 'Edebiyat Eleştirisi' kavramlarının değişik kaynaklara göre tanımlarını belirledikten, edebiyat eleştirisinin işlevlerini açıkladıktan sonra, Heinrich Vormweg, G. Ephraim Lessing, Bertolt Brecht, Ham G. Helms ve Reinhard Baumgart gibi yazar ve eleştirmenlerin 'Edebiyat Eleştirisi' ve eleştiri ile ilgili görüşlerine yer vererek, adı geçen kişilerin eleştirinin hangi yönüne ağırlık verdikleri ve hangi yönlerinin yeterince dikkate aldıklarını açıklamak istiyorum. Bir dilde yazılı olarak ifade edilen eserlerin bütününe edebiyat denilirken, bu çalışmamda estetik ve sanatsal değeri olan eserleri konu edinmek istiyorum. 'Eleştiri' (Kritik) kavramı ile bireyin bir nesne yada kişi e karşı olumlu veya olumsuz tavır takınması, ancak tavrını belirlerken de objektif ve bilimsel olması gerekmektedir. 'Edebiyat Eleştirisi' (Literaturkritik) ise bireyin veya eleştirmenin yazınsal bir eser hakkında objektif bakış açısıyla bilimsel ve sanatsal olarak eleştirmesi yada eseri okuyucuya tanıtmasıdır. Böylece edebiyat eleştirisinin iki işlevi vurgu/anmaktadır: a) Yazınsal eserin bilimsel eleştirilmesi, b) o eserin tanıtılması, yani Edebiyat eleştirisinin aracılık işlevi.Item Sainte-Beuve et la critique littéraire au XIX. siècle(Uludağ Üniversitesi, 1986) İldem, Arzu EtenselBu makalede Fransız Edebiyatında eleştiri kısaca özetlenmiş ve özellikle XIX. yüzyılda bir edebiyat türü olarak karşılaştığımız eleştiride Sainte-Beuve 'ün yeri vurgulanmıştır.