2001 Cilt 27 Sayı 1-2-3

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18060

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 9 of 9
  • Item
    Nöronal migrasyon anomalili yirmi bir olgunun retrospektif incelenmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Okan, Mehmet; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Nörolojisi Bilim Dalı
    Nöronal migrasyon anomalileri periventrikiiler germinal nıatrikste oluşan nörobfastlann önceden planlandığı şekilde serebral karteksi oluşturmak için olan göçünde ve dizilimindeki bozukluk sonucu ortaya çıkar. Magnetik resonans görüntülemedeki gelişme sonrası dirençli epilepsilerin önemli bir kısmından sorumlu olan nöronal migrasyon anomalileri hastalar hayatta iken tanınabilmektedir. Bu sayede daha önceden tanımlanmamış pek çok spesifik sendromun erken tanısı konulmaktadır. Bu çalışmamızda nöronal migrasyon anomalisi tespit edilen 21 olgunun klinik ve radyolojik bulguları sunuldu.
  • Item
    Migren tanısı ile izlediğimiz olgularımız
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Okan, Mehmet Sait; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Nörolojisi Bilim Dalı
    Bu çalışmada şubat 1995 ile şubat 2000 tarihleri arasında kliniğimizde izlenen 143 migrenli olgu klinik özellikler, tedavi ve prognoz bakımından retrospektif olarak değerlendirildi . Yaşları 2 ila 13 yıl arasında değişen olgular 61 'i (42. 7%) , 82 'si (57.3) erkek idi. Tüm olguların tanısı hikaye ve klinik bulgulara göre kondu. Baş ağrısının çoğunlukla yaygın veya tek taraflı olduğu, birkaç saat sürdüğü, aile hikayesinin %46.8 oranında bulunduğu dikkati çekmiştir. Prodrom belirtiler %9.8, tetik çeken faktörler %15.4 oranında izlenmiştir. Migrenin tanısı klinik verilere dayandığından hikayenin önemi üzerinde durulmuştur. Çalışmamızda siproheptadin 'in yararlı olduğu görülmüştür.
  • Item
    Tıp fakültesi öğrencilerinin anatomi uygulamaları hakkındaki görüşleri: Bir geri bildirim örneği
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Özdemir, Senem Turan; Cankur, N. Şimşek; Kurt, M. Ayberk; Tıp Fakültesi; Anatomi Ana Bilim Dalı
    Öğrenci geri bildirimleri, öğretme öğrenme sürecinde ulaşılan düzeyi belirlemede yaygın uygulama alanı bulan araştırma yöntemlerindendir. Bu çalışmada her biri iki seçenekli, altı sorudan oluşan bir anket formu uygulanarak Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi ikinci sınıf öğrencilerinin iki yıl boyunca katıldıkları anatomi uygulamaları hakkındaki düşüncelerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma kapsamına alman 180 öğrenciden 103 tanesi geri bildirimde bulunmuştur. Çalışmanın sonucunda öğrencilerin uygulama saatlerini % 56,3 'ü oranında yeterli buldukları, % 71,8 oranındaki öğrencinin ise kaynak kitap seçiminde güçlük yaşadığı görülmüştü . Öğrencilerin büyük bölümü uygulama sonunda sözlü sınav yapılmasını benimsemektedir (% 68, 0). Sorumlu öğrenci uygulamasından memnun olmayanların oranı % 57, 3'tür. Ankete katılan bir grup öğrencinin vurguladığı bir nokta da kendilerini doğrudan ilgilendiren bir konuda fikirlerinin alınmasından son derece memnun olmaları . Anket sonucunda ortaya çıkan bir diğer önemli konu ise öğrenci çalışma rehberlerine olan gereksinimdir.
  • Item
    Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin sosyal aktiviteleri ve sağlıkla ilgili tutum ve davranışları
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Gültekin, Bülent Kadri; İrgil, Emel; Tıp Fakültesi; Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı
    Bu çalışma Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin sosyal aktivitelere katılımı ve sağlıkla ilgili davranışları değerlendirme amacıyla yapılmıştır. Anket, I. sınıf öğrencilerinden 185 kişi, 6.sınıf öğrencilerinden 223 kişi olmak üzere toplam 408 kişiye uygulanmıştır. Kişisel bilgisayara sahip olma, internet kullanma, günlük gazete okuma, sinema, konser ve tiyatroya gitme, satranç oynama, İngilizce bilme, sigara içme ve alkol kullanma gibi alışkanlıkları ile sağlıkla ilgili tutumlarını içeren 22 soruluk anket formu yüzyüze görüşme yöntemiyle doldurulmuştur illerin özel bilgisayara sahip olma oranı %22.9, iyi düzeyde internet kullanımım bilme oranı %19.email adresine sahip olma oranı %46.5, günlük gazete okuma oranı %51. 7, dışı yayın izleme oranı %39.7 bulunmuştur. Son 1 ay içerisinde sinemaya gitme oranı %56.4, konsere gitme oranı %19.6, tiyatroya gitme oranı %21.0 bulunmuştur. Öğrencilerin %15.2 'si satranç bilip oynamakta, %10.1 'i ileri düzeyde İngilizce bilmekte, %96.3 'ü İngilizcenin gerekli olduğuna inanmaktadır. %47. 0 'm karşı cinsle arkadaşlığı bulunmamaktadır. Öğrencilerin sigara kullanma oranı %2 1.8, alkol kullanma oranı %32.4, düzenli kahvaltı yapma oranı %34.3, hepatit B aşısı yaptırma oranları %30. 6, düzenli spor yapma oranı %6.1 bulunmuştur. Sonuç olarak, öğrencilerin çoğunluğunun sosyal aktivitelere katılmadığı ve çoğunlukla kendi sağlıklarını önemsemedikleri saptanmıştır.
  • Item
    Total diz protezi revizyonu erken dönem sonuçları
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Bilgen, Ömer Faruk; Durak, Kemal; Atıcı, Teoman; Tıp Fakültesi; Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı
    Kasım 1996 - Nisan 1999 tarihleri arasında 16 olguya total diz protezi (TDP) revizyonu ygulandı. Olguların 13'ü kadın (%8 1), 3'ü erkek (%19) olup ortalama yaş 65 (43-80) ve ortalama takip süresi 22,6 ay (12-41) idi. 12 'si septik (%75), 4 'ü aseptik (%25) gevşeme bulguları nedeniyle opere edilen olgulardan septik gevşemesi olanlara iki, aseptik gevşemesi olanlarda ise tek aşamalı revizyon cerrahisi uygulandı tek aşamalı revizyon cerrahisi yapılan olgularda ilk ameliyatta protezin kırılması, debridman sonrası antibiyotikli çimento uygulaması ile eklem aralığı korundu. Tüm olgulardan derin doku kültürleri alındı. 12 (%75) septik olgunun 10 'unda (%81) kültürlerde üreme tespit edildi. Septik olguların tümüne ortalama 28 gün (21-40) parenteral, 34 gün (28-42) oral antibiyotik tedavisi uygulandı. Klinik olarak inflamasyon bulgularının tamamen düzelmesi, CRP ve sedimantasyon değerlerinin normal sınırlara inmesi sonucunda revizyon TDP uygulandı. Olguların eklem çizgisi, fibula dış çıkıntı ile femur protez distali arası mesafe ölçülerek değerlendirildi. Bu mesafe revizyon öncesi ortalama 31.5 mm iken, revizyon ameliyatı sonrası ortalama 40.5 mm, femur medial epikondil-femur protez distali arası mesafe ise ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası rası ile 23 mm ve 24 mm olarak bulundu. 0lguların ameliyat öncesi diz puanı 46, 3 (31-62), fonksiyonel puanı 34,3 (10-50) olup, ameliyat sonrası diz puanı 84,3 (55- 90), fonksiyonel puan 75 (60-90) idi. Ameliyat öncesi ve sonrası elde edilen diz ve fonksiyonel puanlar istatistiksel olarak karşılaştırıldığında anlamlı farklılık tespit edildi (p<0.001). Ameliyat sonrası 3 (%18) olguda cilt nekrozu, 1 (%16) olguda serebral emboli sonucu oluştuğu düşünülen şuur bulanıklığı , 1 (%6) olguda pseudo anevrizma, 1 (%6) olguda patella kimliği tespit edildi. Primer TDP uygulaması sonrası gelişen enfeksiyonun tedavisinde 2 aşamalı revizyon cerrahisinin etkin yöntem olduğu, eklem çizgisinin anatomik yapıya uygun olarak restorasyonunun klinik sonuçları olumlu yönde etkileyeceği kanısındayız.
  • Item
    Sürekli ayaktan periton diyalizi hastalarında kan basıncı kontrolünün yeterliliği ve sıvı fazlalığının kan basıncı kontrolüne etkisi
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Koç, Mehmet; Toprak, Ahmet; Bihorac, Azra; Akoğlu, Emel; Özener, İ. Çetin
    Bu çalışmada, SAPD hastalarında HT prevalansını, kan basıncı (KB) kontrolünün yeterliliğini, klinik ve ambulatuar kan basıncı monitorizasyonu (AKBM) ölçümleri ile tespit etmeyi ve sıvı fazlalığının KB kontrolü üzerine etkilerini belirlemeyi amaçladık. Seksen hasta çalışmaya dahil edildi. Klinik ölçümlerle HT prevalansı %64 ve AKBM ölçümleri ile %70 tespit edildi (p=0.3). Klinik ölçümlerle ortalama KB 143/89 mm Hg ve AKBM ölçümü ile 143/90 mm Hg olarak tespit edildi. "Kontrolsüz HT" oranı AKBM gündüz ölçümleri ile ( 35/85 mm Hg) %89, klinik ölçümlerle (40190 mm Hg) %80 hastada olmak üzere her iki yönde ele benzer oranlarda tespit edildi (p= 0.12). "Kontrolsüz-hipertansiyonlu" hastalar "kontrollü kan basınçlı " hastalara kıyasla daha fazla antihipertansif kullanmaktadırlar (0.4 ± 0.6 ve .0 ± 0.8; p= 0. 0025). İnferior vena kava indeksi "kontrolsüz hipertansiyonlu" hastalarda "kontrollü kan basınçlı" hastalardan yüksekti (8.9 ± 2.3 mm ve 9.4 ± 2.8 mm; p<0.05). Kontrolsüz KB nın SAPD hastalarında sıklıkla gözlendiğini, sıvı fazlalığının düzeltilmesinin KB kontrolünü daha iyi sağlayabileceği sonucuna vardık.
  • Item
    Aynı ve ayrı seanslarda uygulanan çimentosuz bilateral TKP sonuçlarının karşılaştırılması
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Bilgen, Ömer Faruk; Tıp Fakültesi; Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı
    Aynı ve ayrı seanslarda bilateral çimentosuz Total Kalça Protezi (TKP) uygulanan olguların klinik ve radyolojik sonuçları karşılaştırıldı. Bilateral çimentosuz TKP uygulanan 40 hasta retrospektif olarak incelendi. Aynı seansta bilateral çimentosuz TKP uygulanan (Grup A) 16 hastanın 11'i (&68. 7) kadın, 5 'i (%31. 3) erkek ve yaş ortalaması 52.8 yıl (26-68 yıl) olup takip süresi 26.4 ay (19-35 ay) iken ayrı seanslarda çimentosuz bilateral TKP uygulanan (Grup B) 24 hastanın I6'sı (%66. 6) kadın, 8 'i (%33.4) erkek ve yaş ortalaması 49.6 yıl (20-72 yıl) olup takip süresi 35.8 ay (25-74 ay) idi. Grup A ve B 'de cinsiyet, tanı ve ameliyat öncesi risk faktörleri yönünden anlamlı bir fark yoktur (P> 0.005). Harris kalça puanı grup A 'da ameliyat öncesi ortalama 42 (30-60), ameliyat sonrası ortalama 92 (82-100) iken grup B'de sırasıyla 46.5 (34-62), 90.8 (78-100) olarak hesaplanmış olup bu değerlerde yüzde değişim olarak anlamlı farklılık saptandı (P< 0. 005). Grup A hastalarda takip süresi ortalama 22.4 ay (1 2-32 ay), ameliyat süresi ortalama 263 dakika (225-360 dk), ameliyat sırasında kanama miktarı ortalama 893 ml (450-1500 ml), ameliyat sonrası drenlerden toplanan kanama miktarı ortalama 687.5 ml (350-1300 ml), ameliyat sırasında kan transfüzyon miktar ortalama 3.0 ünite (2-5 Ü), ameliyat kan transfüzyon miktarı 2.12 ünite (0-5 Ü) ve hastanede kalış süresi ortalama 15.5:6.25 gün (6-28 gün) olarak tespit edilirken grup B hastalarda ilk kalça ameliyat edildikten ortalama 8 ay (1-17 ay) sonra diğer kalça ameliyat edilmiş olup her iki kalçada ameliyat edildikten sonra ortalama takip süresi 35.8 ay (1 4-70 ay) dır. Grup B 'de ortalama ameliyat süresi 282 dakika (200-360 dk), ameliyat sırasında kanama miktarı ortalama 910 ml (550-I350 ml), ameliyat sonrası dren lerde toplanan kanama miktarı ortalama 689 ml (100-1 200 ml), ameliyat sırasında kan transfüzyon miktarı ortalama 4.25 ünite (2-7 Ü), ameliyat sonrası kan transfüzyon miktarı ortalama 2.3 ünite (1 -4 Ü) ve hastanede kalış süresi ise ortalama 19.3:t5.1 gün (12-31 gün) olarak tespit edilmiştir. Kanama miktarı açısından değerlendirildiğinde iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (P>0.005). Radyolojik olarak tüm komponentler stabil olarak değerlendirildi. Komplikasyon olarak grup A 'da 1(%6.25) olguda pnömoni, 1 (%6.25) olguda yüzeyel enfeksiyon gelişti; grup B'de ise 2 (%8.2) olguda yüzeyel enfeksiyon:1(%4. 1) olguda gelişen üriner enfeksiyon. antibiyotik tedavisiyle sorunsuz iyileşti. Grup B 'de ameliyat sırasında oluşan stage femoral kırık kablo ile tespit edildi ve sorunsuz iyileşti. Aynı seansta yapılan çimentosuz bilateral TKP uygulamaları ayrı seanslarda yapılan uygulamalar ile eş güvenilirlik. Ameliyat sonrası erken yük vermenin protez stabilitesine olumsuz etkisi olmamıştır.
  • Item
    Total diz protezi revizyonu uygulamasında genişletilmiş yaklaşımlar
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Bilgen, Ömer Faruk; Durak, Kemal; Tıp Fakültesi; Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı
    Total diz protezi (TDP) revizyonu uygulamasında sonucun başarılı olması için ameliyat öncesi planlamanın iyi yapılması gerekmektedir. Bu sürecin en önemli bölümünü yaklaşımın iyi planlanması ve uygulaması oluşturmak tadir. Hastanın dizinde preoperatif fleksiyon kısıtlılığı bulunduğunda standart medial parapatellar kapsül yaklaşımı ile patellar tendonun yapışma yerinde sorun oluşturmadan patellanın ters çevrilmesi ve tibianın öne dislokasyonu zor olacağından yeterli açılım elde edilmesi güç olacaktır. Bu durumda standart medial parapatellar yaklaşım ek değişiklikler ile genişletilebilir. Genişletilmiş yaklaşımda ekstansör mekanizmanın mobilizasyonu önemlidir. Bu işlemler proksimalde kuadriseps tendonunun kesilmesi (quadriceps veya rectus snip), vastus Lateralis tendonunun kesilmesi (quadriceps veya patellar turndown) ve dista/de tibial tüberkül osteotomy. Bunlara rağmen açılım hala yeterli değilse femur distalinde yumuşak doku gevşetmesi (femoral peeling) ve medial epikondil osteotomisi gibi ileri girişimler söz konusu olabilir. Genişletilmiş yaklaşımın uygulanmasında sırasıyla cilt ve kapsül yaklaşımı ve ekstansör mekanizma mobilizasyonu içeren aşamaların nasıl yapılacağının iyi belirlenmesi, sonucun başarılı olmasında etkilidir.
  • Item
    Trombolitik tedavi ve olgularımız
    (Uludağ Üniversitesi, 2001) Serdar, Osman Akın; Yeşilbursa, Dilek; Kazazoğlu, Ali Riza; Baran, İbrahim; Aksu, Melih; Aydınlar, Ali; Gemici, Kani; Serçelik, Alper; Fiskeci, Aşkın; Heper, Cem; Sunay, Mehmet; Kaya, Kubilay; Özdemir, Aslan; Kumbay, Ethem; Cordan, Jale; Çobanoğlu, Nedim; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim Dalı
    Trombolitik tedavi akut miyokard infarktüsünün standart tedavisi haline gelmiş olup hastalığın doğal seyrini hem kısa hem de uzun dönemde etkilemektedir. Trombolitik tedavi uygulamasındaki başlıca amaç plazminojeni plazmine çevirerek koroner damar tıkanmasına neden olan trombüsü erimektir. Bizde bu çalışmamı da trombolitik tedavi uyguladığımız yaşlan 28 ile 76 arasında değişen (ortalama 53 -10 yıl) 84'ü erkek ve 16'sı kadın toplam 100 olguyu inceledik. Olguların 92'sine streptokinaz (STK) ve 8'ine rekombinan doku plazminojen aktivatörü (rt-PA) uygulandı. Toplam 64 olguya koroner anjiyografi yapıldı. Trombolitik tedavi ile olgularda damar açıklı ı sağlanması % 61 iken, bu oran STK uygulananlarda% 64, rt-PA'da ise% 57 idi. Olgulanmıza göğüs ağrısı başladıktan sonra en erken yarım saat ve en geç 11 saat içinde trombolitik tedavi uyguladık (ortalama 3.10- 1.56 saat). İlk 6 saat içinde trombolitik tedavi uygulananlarda damar açıklığı sağlanması anlamlı olarak farklı idi (p< 0.0001). Trombolitik tedavi onrası semp omları gerileyen ve infarktüsün 24--48. saatinde tekrar ağrısı olan olgularımızda infarki damarının tıkalı olma olasılığı yüksektir (p<0.01). Trombolitik tedavi ile damar açıklığı sağlanmasında cinsiyet, sigara içimi, hipertansiyonun etkili olmadığını, öte yandan inferior miyokard infarktüsü, diyabetik olmayan ve obez olmayanlarda damar acıklı bağlamanın anlamlı olduğunu saptadık(p< 0.01). Trombolitik tedavi uyguladığımız 4 olgu kardiyojenik şoktan öldü. Olguların hiçbirisinde major bir kanama komplikasyonu gelişmedi. Sonuç olarak, trombolitik tedavi akut miyokard infarktüsünde gerek erken, gerekse geç dönemde prognoza etkilidir. Her hastaya uygun tedavi rejimi belirlenmeli ve fayda -zarar hesabı yapıldıktan sonra tedaviye başlanmalıdır.