1998 Cilt 7 Sayı 7

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13846

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 20 of 48
  • Item
    A.Ü. İlahiyat Fakültesi Kütüphanesinde bulunan Harvard Theological Review (HTR)’in makaleler bibliyografyası -I-
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Tarakçı, Muhammet; İlahiyat Fakültesi
    Harvard Theoiogical Review, 1908 yılından beri çıkmaktadır. Yılda dört sayı (bazen iki mücellet halinde) yayınlanan dergide, başta Dinler Tarihi olmak üzere, Din Felsefesi, Din Sosyolojisi ve Din Psikolojisi gibi branşlarla ilgili makaleler bulunmaktadır. Bu branşlarda çalışan araştırmacılara faydalı olabileceği ümidiyle, derginin A.Ü. İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi’nde bulunan sayılarının makaleler bibliyografyasını çıkardık. Bibliyografya, makale adına göre düzenlenmiştir.
  • Item
    Arap dilinde ilk siga meselesi
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Bulut, Ahmet; İlahiyat Fakültesi
    This article is dealt with the first form of the roots in the Arabic Language.
  • Item
    Allah’ın kelamı ve Allah’ın kelimesi ikileminde Hz. İsa
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Seydişehri, Mahmut Es'ad; Tarakçı, Muahmmet; İlahiyat Fakültesi
    There are a lot of polemics between Müslim and Christian apologists. This article, which Mahmut Es’ad Seydişehri wrote, is an apology against Christians. In this article, the author tried to confute some Christians’ belief about Jesus; for instance, Jesus is the Word of God and the Word is God.
  • Item
    Tasavvufun kaynağı ve gelişimi üzerine tarihi bir araştırma
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Nicholson, Reynold A.; Kartal, Abdullah; İlahiyat Fakültesi
    Bu makalenin öncelikli amacı, Kuşeyri Risalesi, Tezkiretü’l-evliya ve Nefahatü’l-Ü ns’de. sûfî ve tasavvuf kelimeleri ile ilgili rivayet edilen tarifleri kronolojik olarak sıralamaktan ibarettir. Zikredilen eserler, tasavvuf ve sufi kelimeleri için her biri, bir kaç satırı geçmeyen yaklaşık yüz tarif içermektedir. Bu tariflerin mühimlerini mümkün mertebe kronolojik sıralamaya göre tasnif etmenin önemli ve faydalı olacağı kanaatindeyim. Çünkü sadece bu yolla bile bu tarifler, tasavvufun tarihi gelişimi üzerine ışık tutacaktır. Bununla birlikte sonuç, bir dereceye kadar sınırlı olacaktır.
  • Item
    Nass-olgu ilişkisi bağlamında ilk vahiy tecrübesinin değerlendirilmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Ebu Zeyd, Nasr Hamid; Maşalı, Mehmet Emin; İlahiyat Fakültesi
    Vahyin ilk alıcısı ve mübelliği olan Muhammed (s.a.v) mevcut olgunun ve içinde bulunduğu toplumun bir parçası, evladı ve ürünü idi. Yetim olarak Mekke’de büyüdü. Akranları gibi o da çölde Benî Esed kabilesinde yetiştirildi. Mekkeliler gibi ticaret yaptı, onlarla birlikte yolculukta bulundu, yaşantılarını ve ilgilendikleri şeyleri paylaştı. Bisetten sonra bazı bedeviler ona kral muamelesi yapmak isteyince o bunu reddetti. Aynı şekilde onunla karşılaşmaya hazırlanan bir bedevinin heyecandan göğsünün titrediğini görünce onu sakinleştirdi ve şu meşhur sözünü dile getirdi: “Ben kurutulmuş et yiyen Mekkeli bir kadının oğlundan başka biri değilim”. Geçmişte ve günümüzdeki hakim dini kesimin kendisini, gözle görülen maddî-beşerî varlığının öncesine ait bir varlığa sahip bulunan ve olgudan, tarihten kopuk zihnî, ideal bir hakikate dönüştürmek istediği Peygamber (s.a.v)’le ilgili olarak tarih bize bunları aktarmaktadır. Bu dini düşünce en insancıl yaklaşımında bile onu gözleri kapalı, toplum ve olgudan uzak, toplumunkilerden farklı idealist fikri tasalar taşıyan bir şahıs olarak ele almış; hatta onu beşeri bütün niteliklerden soyutlanmış bir şahsa dönüştürmüştür.
  • Item
    Gazi tezi üzerine bazı düşünceler
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Jennings, R. C.; Pay, Salih; İlahiyat Fakültesi
    Paul Wittek, 1937’de Londra Üniversitesi’nde gazi tezini üç derste açıkladığından beri, hemen bütün önemli Osmanlı tarihçileri bu fikri istisnasız onayladılar. Wittek’in bir Türkolog olarak mükemmelliği, berrak, kısa ve açık üslûbu, sıcak ve karizmatik kişiliği, bu fikre meydan okumaya niyetli herkesin şüphelerinin üstesinden geldi. Gerçekte Wittek’in bütün çalışmaları, bu alanda derhal, fakat aynı zamanda sürekli bir etki bırakmıştır. Osmanlı İmparatorluğunun yükselişi hakkında ileri sürdüğü fikirler, o andan bugüne kadar, bu konudaki bütün ‘modern bilim’e hakim oldu.
  • Item
    Mahrem bulamaması durumunda kadının haccı meselesi
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Et-Tahavi, Ebu Ca'fer; Cici, Recep; İlahiyat Fakültesi
    Tahâvî, önce kadının mahremsiz olarak hangi şartlarda yolculuk yapabileceğine değinmekte; bu konuda yedi farklı görüşe yer vermekte ve bunların sünnetten delillerini zikretmektedir: 1. Mesafeye bakmaksızın kadının mahremsiz yolculuk yapamayacağını kabul edenler: Tahâvî dedi ki: Bazı âlimler, sefer mesafesi yakın veya uzak olsun kadının, yanında mahremi olmadan yolculuk yapamayacağı görüşüne sahip oldular ve delil olarak da şu hadisleri ileri sürdüler: a) Yûnus b. Abdî’l-A‘lâ Süfyân b. Uyeyne’den, o Amr’dan, o da İbn Abbâs’ın kölesi Ebû Ma‘bed’den îbn Abbâs (r.)’m şöyle dediğini işitti: Allah Rasûlü (s.) insanlara sunduğu bir hutbesinde şöyle buyurdu: “Bir kadın, yanında mahremi olmadan yolculuk yapamaz (yapmasın), yine mahremi yokken, onun yanma hiçbir erkek giremez (girmesin).” Bunun üzerine bir adam kalktı ve dedi ki: Ey Allah’ın Rasûlü ! Ben şu şu gazvelere yazıldım, fakat ailemle haccetmek de istiyorum. Allah Rasûlü de ona “Sen ailen ile haccını eda et!” dedi.
  • Item
    Kültürel tarih
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Chartier, Roger; Yediyıldız, M. Asım; İlahiyat Fakültesi
    Yirmi veya yirmi beş seneden beri, Fransa’da Kültür tarihi, tarihin belki hakim, şüphesiz sürükleyici alanını oluşturdu. Onun orijinalitesini adlandırma tarzı değişebildi: Kültür tarihinin kurucusu ve kalıcı eski adı olan zihniyetler tarihi, tarihsel veya kollektif psikoloji, tarihsel antropoloji veya sosyo-kültürel tarih gibi disiplinlerle uyuşmak zorundadır. Terimlerin değişmesinin gerisinde bir ve aynı; bununla birlikte, iki şekilde gösterilebilecek gerçek vardır. Fransız kültür tarihi, bir bakımdan, değerlere, formlara ve ortak sembollere imtiyaz tanıyan Fikir tarihinin geleneğine karşı, ortak düşüncelerin gayri şahsî ve otomatik muhtevasını dikkate alan ferdî, zihinsel îcadlar (yaratmalar) ve algıları, duyarlılıkları ve davranışları yapılandıran temel psikolojik kategoriler için saf anlamayı terkeden irâdî ve tekil (özgün) ürünler olarak tarif edilmiştir. Böylece, önceliği, zihnî âletlerin, bölüşülen duygusal olayların, Alphonse Dupront’un ifadesiyle “ortak ruhun” tetkikine imkan veren tarihî bir alan ortaya çıkmış oluyordu.
  • Item
    Sosyal tarih
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Reberieux, Madeleine; Yediyıldız, M. Asım; İlahiyat Fakültesi
    Tarihi mutlaka bölümlere ayırmak gerekirse, sosyal tarihin, tarih disiplini alanında nispeten geç ortaya çıktığı kolayca görülecektir, İşçi sınıfı tarafından empoze edilen “sosyal problemin” keşfi, sosyoloji ve özellikle Durkheimci sosyolojinin gelişimi, insanlar ile değişimlerinin kiplikleri (modalites) arasındaki sosyal ilişkileri hakkında Marx’dan gelen sorgulama arzusu gibi fenomenlerdir: Geç karakterinin anlamayı temin ettiği olgular kadar sosyal tarih bu asrın dönemecinden önce araştırma alanında asla ilerlememiştir: Şu halde askerî ve diplomasi tarihi, dînî ve siyasî tarih, daha sonraları Arnales (ESC) haline gelen Amales d ’histoire economique et sociale’in 1929’da kurulması, harp öncesi ve sonrası Ernest Labrousse ve Marc Bloch’un mühim kitaplarının yayınlanması, 1965’de Saint Cloud’da yapılan kollokyumda Uluslararası tarihi ilimler kongresi tarafından 1955’de başlatılan çalışmalar, ellili-yetmişli yıllardaki gelişimini açıklamaktadır.
  • Item
    Basit delin sınırları içinde din
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Greisch, Jean; Özcan, Zeki; İlahiyat Fakültesi; Din Felsefesi Bölümü
    Bu makaledeki görüşler felsefe sahnesine büyük ölçüde hakim olan çağdaş din felsefesi anlayışlarından biriyle ilgilidir. Günümüz felsefesi yüzyılın başında Gotîlob Frege, Bertrand Russel ve Ludwig Wittgenstem’m, çalışmalarıyla öncülük ettikleri “lengüistik dönemeç”in (passmore) çeşitli etkilerine maruz kalmıştır. Bu dönemeçten yeni bir felsefe anlayışı, analitik felsefe doğmuştur. Bu felsefeyi “dil felsefesi” kavramıyla özdeşleştirmemeliyiz. Analitik felsefenin sonucunu din felsefesi açısından değerlendirmek istersek, her şeyden önce “analitik felsefe” teriminin çok çeşitli görüşleri içerdiğini hiç unutmamak gerekir? Problemimizle ilgili olarak, söz konusu “lengüistik dönemeç”i şimdilik, düşünülebilir alanı söylenebilirin analiziyle smırlamak diye tanımlayabiliriz.
  • Item
    Afrika'nın geleneksel dininde kurban
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Adewale, S. A.; Güç, Ahmet; İlahiyat Fakültesi
    Kurban Afrika'nın geleneksel dinini meydana getiren pek çok unsurdan en önemli olanıdır. O inanç, dua ve ilahilerden, sözleşme (ahid) ve yeminden daha önemlidir. Kurban aynı zamanda büyü ve sihirden de önemlidir* 1. Din mensuplarının tüm dini, sosyal ve politik faaliyetleri için sunulan kurbanlar vardır ve gerçekte geleneksel çevrede dinin konusu kurban düşüncesine dayanır. Bu makalede biz işte kurbanın bu hayati konumunu incelemeyi istedik. Şüphesiz kurban Afrika'nın geleneksel dinine has değildir. O dünyanın tüm eski dinlerinde yerleşmiş ortak bir gelenektir ve kurbanlar muhtevaları, yapılan işlemler ve isimleri yönünden bölgeden bölgeye farklılık gösterseler de, her halükarda kurbanın amacı onu bağışlayana veya kabul edene ya da üçüncü bir gruba yarar sağlamaktır.
  • Item
    Eski Ahid'de kurban
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Lusebikan, G. L.; Güç, Ahmet; İlahiyat Fakültesi
    Kurban (Yunanca thusia) her şeyden önce takdim etme işini (fiil) ve şüphesiz nesnel olarak bizzat takdim edileni gösterir (isim)'. Tanıtımsal olarak o, genelde, takdis ve takdim edilen bir şeyin tüketilmesi yoluyla tanrıya yapılan maddi bir bağış olarak tanımlanabilir. Bununla birlikte, pek çok kimse kurbanlarla takdimeler arasında herhangi bir ayırım yapmazken, bazıları kurbanları kendisinde hayatın gerekli olduğu ibadet fiilleri olarak düşünmüşlerdir. Oysa takdime canlı hayatım ve kam içermeyen diğer maddeleri vermeye delalet eder. Fakat insan (ikisi arasındaki) farkları gereğinden fazla büyütüyor olabilir. Bundan dolayı De Vaux, “kurban, Tanrı’ya sadakatin bir işareti olarak bir altar üzerinde tamamen veya kısmen imha edilen herhangi bir takdime, hayvan veya sebzedir” der.
  • Item
    Nübüvvetin ispatı ve (nebilerin) sembol ve benzetmelerinin te’vîli üzerine
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) İbn Sina, Ebu Ali Hüseyin b. Abdullah; Aydın, Hüseyin; Uysal, Enver; Peker, Hidayet; İlahiyat Fakültesi
    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 1. Reis Ebu Ali İbn Sina (Allah ona rahmet etsin) dedi ki: 2. Allah iyiliğini versin ki, nübüvvetin tasdiki konusunda sende yerleşmiş olan şüphelerin giderilmesine yönelik sana (daha önce) söylediklerimin tamamını (bir risalede) özetlememi istemiştin. (Nübüvveti inkar edenlerin) gerek cedeli gerekse burhani hiç bir (mantıki) delile dayanmayan fakat zorunlu olarak, takip ettikleri yolda mümkün olan iddialarının içeriklerinin ve (nübüvvet) iddiasında bulunanın alaya alınmayı hakettiği hurafe türündeki açıklamaların bir risalede yeralması gereksizdir.
  • Item
    Okulöncesi eğitimde bulunması gereken hedefler nelerdir?
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Sağlam, İsmail; İlahiyat Fakültesi
    Okulöncesi eğitimde, çocukta öğrenmeye karşı ilgi uyandırmak gerekir. Bununla temel gelişimleri olan fiziki, sosyal, psikolojik vb. gelişimlerini tamamlaması sağlanır. Öte yandan bu eğitimin amacı, okulöncesi dönemi çocuğa özbakım becerisi kazandırarak beslenme, giyim ve tuvalet temizliğini kendi kendine yapabilmesine ve doğuştan sahip olduğu sanatsal kabiliyetlerini ilerletmesine yardımcı olmaktır.
  • Item
    Türkiye’de cumhuriyet dönemi din eğitimi ve öğretimi kronolojisi (1923-1998)
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Gündüz, Turgay; İlahiyat Fakültesi
    In this article, it has been studied chronogically religious educational history of Republic era in Turkey.
  • Item
    Pedagojik açıdan Kur'an’da “inzar” kavramı ve ilgili diğer bazı kavramların incelenmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Gündüz, Turgay; İlahiyat Fakültesi
    Kur’an’a pedagojik bir gözle bakıldığında pek çok kavramla karşılaşılır. Bunlardan biri de inzar kavramıdır. Kısaca inzar, sonuçta zararına olacak herhangi bir işin yapılması durumunda insanın karşılaşacağı muhtemel “tehlikelerin bildirilerek uyarılması ” anlamında bir kavramdır. İnzar, insan eğitimi açısından Kur’an’ın önemle işlediği bir davet üslubu ve eğitim metodudur. İnzarın, Kur’an’ın öngördüğü model inşanın özelliklerinden olan takva kavramıyla yakın ilgisi bulunmaktadır. İnzar, (akvaya ulaştırıcı bir vasıtadır. Ayrıca inzar, daha, genel manada Allah korkusu kavramıyla yakın ilişkili bir kavramdır. Bunun yanında bu ıncıkalede inzarın tebşir ve ceza kavramları ile olan ilişkileri de incelenecektir.
  • Item
    Hz. Osman’ın hilafeti döneminde Ümeyyeoğulları’nın devlet idaresindeki yeri
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Apak, Adem; İlahiyat Fakültesi
    İkinci halife Hz. Ömer H. 23(644) yılının sonlarına doğru şehit edildi, sonra da Hz. Osman H.24(644-645) yılının başlarında halife seçildi. Hz. Osman halife olur olmaz, devlet idaresinde önemli değişiklikler yapmaya başladı. Kendi ailelerinden olan kişilere devlet görevi vermekten kaçınan ilk iki halife Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in aksine, Hz. Osman, bütün önemli vali ve komutanları kendi ailesinden yani Ümeyyeoğullarında seçti. Bu makalede biz, Hz. Osman ’ın hilafeti döneminde, Ümeyyeoğulları ’nın devlet idaresindeki etkinliklerini ve onları fitne dönemindeki sorumluluklarını inceleyeceğiz.
  • Item
    el-Hatîb el-Bağdâdî ve el-Kifâye’si
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Kahraman, Hüseyin; İlahiyat Fakültesi
    el-Hatîb el-Bağdâdî'nin yaşadığı dönem İslâm dünyasının siyasî, itikadî ve fıkhî bunalımlarla karşı karşıya bulunduğu bir dönemdir. Özellikle de "H. IV. ve V. asrın Bağdâd'ı Arap, Fars, Türk ve diğer unsurların birbirleriyle giriştikleri siyasî ve fikrî mücadelenin bir sahnesi durumuna gelmişti".' Çünkü iktidardaki Abbasî Halifesi siyasî hâkimiyetini yitirmiş olup bütün’ salâhiyetleri Şiî-Büveyhîlerin eline geçmişti. Bu nüfuzdan kurtulmak isteyen Halife, Ortadoğu'nun diğer etkili kuvvetlerinden olan Selçuklular') Bağdâd’a davet etti. Selçuklular H.447/1055 yılında Bağdâd'a girdiler. Abbasî iktidarını elinde bulunduran Büveyhî meliki yakalanıp hapsedildi. Böylece bölgedeki Şiî-Büveyhî hâkimiyeti sona ermiş oldu. Bu arada Halife ile Selçuklu beyinin kızının evlenmesi de, Selçuklu ve Abbasî hanedanları arasında karşılıklı münasebetleri güçlendiren bir akrabalık doğurmuştur. Abbasî idaresi yaklaşık iki asır Selçuklu Devleti'nin tesiri altında kalmış, yıkılışa yakın tarihlerde yeniden Şiî-İran unsurunun nüfuzu altına girmiştir.
  • Item
    Kıraatların intişarında fıkhı mezheplerin rolüne dair bir örnek
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Maşalı, Mehmet Emin; İlahiyat Fakültesi
    Bugün gerek yedi ve gerekse on kıraat ve bunların dışında kalan diğer kıraatlar bir ilim olarak okunmakta ve okutulmakta, halk bazında pratik bir yönü bulunmamaktadır. Dünya müslümanları arasında bizzat tatbik edilen kıraatlar ise, Asım kıraatinin Hafs rivâyeti, Nâfı’ kıraatinin Verş rivayeti ve Ebû Amr kıraati olmak üzere üç noktada toplanmaktadır. Memleketimizde ve İslam ülkelerinin ekserisinde Hafs rivâyeti ile gelen Asım kıraati okunmaktadır. Ebû Amr kıraati ise Sudan da çok dar bir alanda da olsa varlığını sürdürmektedir. Verş rivâyeti ise Mısır hariç Kuzey Afrika'da varlığını devam ettirmekte, pratik olarak tatbik edilen en yaygın ikinci kırâat olma özelliğini taşımaktadır.
  • Item
    Muhyiddin İbn ‘Arabi'ye göre insan-ı kâmil
    (Uludağ Üniversitesi, 1998) Karadaş, Cağfer; İlahiyat Fakültesi
    İbn ‘Arabî, metafizik sistemini dört esas üzerine kurar. a. Allah’ın zâtı b. Allah’ın sıfatlan c. Allah’ın fiilleri d. Mefuller. Birincisi “zât mertebesi”ni, ikinci ve üçüncüsü isimlerin ve fiillerin toplamından ibaret olan uluhiyet (uluhet) mertebesini, dördüncüsü ise isim ve sıfatların tecelli yeri ya da mazharı (görüntü yeri/görüntüsü) olan âlemi ifade eder. Bu tür sınıflandırma onıın selefi olan Gazzâlî’de de vardır.2 İbn ‘Arabî birinci mertebe olan zât mertebesini anlatırken özellikle bu mertebede Allah’ın mutlaklığını vurgular ve O’nun hiç bir varlıkla ilişkisinin olmaması dolayısıyla bilinemez ve anlatılamazlığına dikkat çeker. Bununla birlikte O, bir şekilde tanınması gerekmektedir. Bu durum için İbn ‘Arabî az önce geçen mertebeler tezini ileri sürer. Allah’ın tanındığı mertebe isim ve sıfatlar kabul ettiği ikinci mertebedir. Bu mertebeye uluhiyet ile aynı anlamda kullandığı uluhet adını verir ve bunu Allah’ın isim ve sıfatlarının toplamından ibarettir diye tanımlar.