2000 Cilt 2 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13292
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Di̇l i̇ncelemeleri̇nde anlam bağının gereği̇(Uludağ Üniversitesi, 2000-06-01) Üstünova, Kerime; Fen Edebiyat Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı BölümüBilindiği gibi iletişim açısından dil, en yalın bir anlatımla kodlama ve kod çözme olarak tanımlanır.1 Sözcükler ise kodlanmış göstergelerdir. İnsan zihninin gücünü, yaratıcılığını, yeteneğini yansıtan dil, gösteren ve gösterilen diye adlandırılan iki yöne sahiptir. Bu da; dilin bir biçimsel, bir de anlamsal yanının olduğu ve dille iletişimin bu iki özellikle birlikte gerçekleştiği anlamına gelir. O zaman dil incelemelerinde, biçimbirimler, ilişki kurdukları bütün içinde hem biçim hem anlam yanlarıyla değerlendirilmeli ve çalışmalar bu doğrultuda olmalıdır.Item Kutadgu Bi̇li̇g’de tasvi̇rî fi̇i̇ller(Uludağ Üniversitesi, 2000-06-01) Şahin, Hatice; Fen Edebiyat Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı BölümüTasvirî fiil yapıları dilimizde anlamı güçlendirmek ve zenginleştirmek için kullanılan düzenli, ulaçlı birleşiklerdir. Türk dilinin en eski yazılı belgelerinden itibaren kullanılan bu yapılar o dönemlerden bu yana anlam açısından çeşitlilik göstermektedir. Dil tarihimizde çok önemli bir yeri olan Kutadgu Bilig adlı eseri Tasvirî fiiller açısından incelediğimizde de bu çeşitlilik kendini açıkça göstermektedir. Özel kuruluş yapıları ve anlam değerleri olan bu fiiller; zaman zaman birbirlerinin görevini üstlenmekte, zaman zaman tasvir anlamını yapıya aktarmadan biçim olarak bu yapıyı yansıtmaktadır. Kimi zaman sözlük anlamlarını yapıya katan Tasvirî fiiller, kimi zaman da birleşik yapıyı biçimce oluşturarak yapının vermesi gereken anlam dışında kalıplaşmış, özel bir anlam kazanmaktadır. Kutadgu Bilig’de belirlemeye çalıştığımız bu çeşitlilik ve kaymaların Türk dilinin her döneminde ve alanında çalışılıp ortaya konması gerekmektedir.Item Feyzî Osman Hüsamzade Di̇vanı’ndaki̇ di̇nî kavramlar(Uludağ Üniversitesi, 2000-06-01) Ercan, Özlem; Fen Edebiyat Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı BölümüIV. Murad dönemi Divan şairlerinden Feyzî Osman Hüsamzade’nin tek eseri Divan’ıdır. Bu çalışmada, Divan şairlerinin etkisi altında bulunduğu ve eserlerinde yoğun bir şekilde kullandığı dinî kavramlar üzerinde durulmuştur. Feyzî’nin şiirlerinde karşılaşılan dinî kavramlar I. Dinî Unsurlar (Allah, Ayet ve Hadisler, Peygamberler, Kâbe, Mescid-i Aksâ, Sahabîler), II. Dinî Terimler (Bayram, Cennet Varlıkları, Dua, Kur’an, Namaz), III. Ahiretle İlgili Unsurlar (Cennet-Cehennem, Kıyamet-Kevser), IV. Diğer Dinî Unsurlar (Din-İman, Kâfir-Müslüman; Ölüm) olmak üzere dört ana başlık altında incelenmiştir. Her konu başlığı hakkında edebiyatımızdaki genel kanının yanında, Feyzî’nin şiirlerinden tespit edilen düşüncelerine yer verilmiş ve bunlar beyitlerle örneklendirilmiştir.Item Turi̇zm-tanıtım faali̇yetleri̇nde ki̇tle-i̇leti̇şi̇m araçlarının destekleyi̇ci̇ ya da engelleyi̇ci̇ kullanımı üzeri̇ne(Uludağ Üniversitesi, 2000-06-01) Sam, Rıza; Fen Edebiyat Fakültesi; Sosyoloji BölümüSon dönemlerde dünya çok hızlı değişme ve ilerlemelere tanık olmuştur. Bu nedenle, iletişim teknolojisi alanında meydana gelen ilerleme bilgi iletişimine önemli bir ivme kazandırmıştır. Radyo ve televizyon gibi iletişimde kullanılan teknik aletler turistik potansiyele sahip olan tarihi alanların ve keşfedilmeyi bekleyen doğal alanların tanıtılmasına daha fazla imkân vermiştir. Bununla beraber George ORWELL’in “1984” isimli romanında da kurgulandığı gibi iletişim araçları her alanda olduğu kadar turizm potansiyelini tanıtmada da yanlış kullanılabilmektedir. Şüphesiz, insanların gördüklerine değil, görmek istediklerine inanmaya eğilimli oluşu da bu yanıltmada önemli bir rol oynamaktadır. Bunun bilincinde olunduğu ve bilinçli turizm-tanıtım faaliyetlerinde bulunulduğu sürece bu olumsuzlukların üstesinden gelinebileceği düşünülebilir.Item The disembedded custom: Intrafamily murders for sexual honor in Turkish metropolises(Uludağ Üniversitesi, 2000-06-01) Şimşek, Sefa; Fen Edebiyat Fakültesi; Sosyoloji BölümüThe subject of this article is the intrafamily murders committed for sexual honor in big cities and metropolises. Murders for sexual honor and the customs concerning them are among the basic elements of traditional and rural cultures. However, great waves of migration, technological advances, development of communication, and the globalization process experienced especially since the 1980’s have radically changed the coordinates of the rural-urban, traditionalmodern and local-universal distinctions. Just like many other things have been dismantled from their contexts, intrafamily murders for sexual honor, too, have been disembedded out of their original milieu, and begun to haunt in big cities and metropolises. Therefore, the globalization process does not only involve the expansion of such concepts as democracy, liberalism and human rights that are highly valued by the civilized world, but also that of primitive cultures, violent customs and superstitions.Item Türkçe’de yayımlanmış i̇lk felsefe eseri̇(Uludağ Üniversitesi, 2000-06-01) Mermutlu, Bedri; Fen Edebiyat Fakültesi; Sosyoloji BölümüBatı felsefi düşüncesinin Türkiye'ye girişi meselesi hâlâ düşünce tarihimizin gündemindeki yerini korumaktadır. Bu yönelişe muhtelif başlangıç tarihleri verilmekteyse de bunların kesinlikten uzak oldukları bilinmektedir. Bu çalışmamızda yeni bir tespitle, yazılı Batı felsefesinin ülkemizdeki başlangıcını belirlemekte bir adım daha atmış olduğumuzu düşünüyoruz. Şimdiye kadar kabul edilenin aksine, bu tarih 1859 (Muhâverat-ı Hikemiye ile Terceme-i Manzume) yerine 1854 olarak karşımıza çıkmaktadır. Batı felsefesiyle ilgili olarak ülkemizde yayımlanan ilk eser Cricor Chumarian'ın Fénelon'dan çevirdiği "Evvel Zamanda Azamü'ş-şan Olan Filozofların İmrar Etmiş oldukları Ömürlerinin İcmalidir" isimli Antik felsefe tarihidir. Eser İzmir'de basılmıştır.Item Bursa’da ki̇tabeli̇ Osmanlı çeşmeleri̇(Uludağ Üniversitesi, 2000-06-01) Yavaş, Doğan; Fen Edebiyat Fakültesi; Sanat Tarihi BölümüBursa, içilebilir su kaynakları açısından zengin bir şehirdir. Uludağ'ın eteklerine kurulmuş olması, şehrin su ihtiyacını karşılamaya yetecek kaynağı sağlamıştır. Yakın bir tarihe kadar şehrin doğu kesiminin (Emirsultan, Yıldırım, Yeşil) su ihtiyacını Akçağlayan (Akçaalan) kaynağı, şehir merkezinin ihtiyacını ise Gökdere kaynağı karşılamaktaydı. Günümüzde ise şehir su şebekesi pik borularla yeniden düzenlendiğinden ve yeni menbaların da devreye girmesiyle şehire daha bol su verme imkânı doğmuştur. Umurbey, Müftü, Yenisu, Devlengeç, Kavak, Gümüş, Altın, Uluğ, Alişar, Erikli gibi başka su kaynakları olmakla birlikte bunların çoğu, zaman içinde kullanılamaz hale gelmiştir. Çeşme ve sebil kelimelerinin arasındaki fark şöyle açıklanabilir: Çeşme, kullanım amaçlı olan basit su yapıları anlamına gelirken sebil ise, hayırseverler tarafından abidevi şekilde yaptırılan ve ücretsiz su dağıtılan binaları ifade etmektedir. Önceleri her türlü hayır ve hasenat işini tanımlamak için kullanılan sebil kelimesi, sonradan sadece ücretsiz su dağıtılan tesisler için kullanılmıştır.Item Kant’ta aydınlanmanın olanağı olarak i̇nsana saygı(Uludağ Üniversitesi, 2000-06-01) Ürek, Ogün; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüBu yazıda, Kant’ın insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmayış durumundan kurtulması olarak tanımladığı aydınlanmanın olanağını, a priori bir duygu olan ahlâk yasasına saygı duygusunun sağladığı gösterilmeye çalışılacaktır. Çünkü, ahlâk yasasının öznesi insan olduğundan insana saygı duygusu olarak da nitelendirilebilecek olan bu duygu, ahlâk yasasının istemeyi belirleme amacıyla kendisinden önce gelebilecek olan bütün eğilimleri engellemesiyle ortaya çıkan, dolayısıyla tutkusal olarak nitelendirilen diğer bütün duygulardan ayrı olan bir duygudur. Saygı duygusunun bu özelliği, onun eylemlerde saf pratik aklın tek güdüsü olarak etkide bulunmasını sağlar. Bir kişi, en sıradan insanda bile bir dürüstlük olduğunu fark ederse, istese de istemese de o dürüst kişiye saygı duymaktan kendini alamaz. Kant’a göre insana saygı, aynı zamanda amacı kişileri aydın kişiler haline getirmek olan eğitimin de gerçekleşmesinin tek koşuludur. Çünkü ahlâksal bir eğitimin amacı, insana kendi değerini duymayı öğretmek, duyular dünyasına ait bir varlık olmasının ötesinde düşünülür dünyaya ait bir varlık da olduğunu göstermektir. Bu da, ancak ahlâklılık insan kalbi üzerine saf ahlâksal güdüler olarak sunulursa olanaklıdır. Ahlâklılık ne kadar saf olarak sunulursa, onun insan kalbi üzerinde gücü de o kadardır. Kişinin kendi mutluluğundan çıkan güdülerin her karışması, ahlâk yasasının insan kalbini etkilemesine bir engeldir. Bundan dolayı, kişinin duyusallığı üzerinde ahlâk yasasına saygı güdüsünün etkili olabilmesi için, kişiye ahlâksal bakımdan iyi eylem örnekleri vererek, onun buna doğrudan ilgi duymasını sağlamak gerekir.Item Kant’s Theory of Knowledge and Hegel’s criticism(Uludağ Üniversitesi, 2000-06-01) Çüçen, A. Kadir; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüKant inquires into the possibility, sources, conditions and limits of knowledge in the tradition of modern philosophy. Before knowing God, being and reality, Kant, who aims to question what knowledge is, explains the content of pure reason. He formalates a theory of knowledge but his theory is neither a rationalist nor an empiricist theory of knowledge. He investigates the structure of knowledge, the possible conditions of experience and a priori concepts and categories of pure reason; so he makes a revolution like that of Copernicus . Hegel, who is one of proponents of the German idealism, criticizes the Kantian theory of knowledge for “wanting to know before one knows”. For Hegel, Kant’s a priori concepts and categories are meaningless and empty. He claims that the unity of subject and object has been explained in that of the “Absolute”. Therefore, the theory of knowledge goes beyond the dogmatism of the “thing-initself” and the foundations of mathematics and natural sciences; and reaches the domain of absolute knowledge. Hegel’s criticism of Kantian theory of knowledge opens new possibilities for the theory of knowledge in our age.