2003 Cilt 4 Sayı 5
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13341
Browse
Browsing by Language "tr"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bursa'da Osmanlı dönemi karakolhaneleri(Uludağ Üniversitesi, 2003-12-01) Yavaş, Doğan; Uludağ Üniversitesi/Fen Edebiyat Fakültesi/Sanat Tarihi Bölümü.İslâm öncesi Türklerde de varlığı bilinen güvenlik yapılarının ilk Türk-İslâm devletlerinde ribat olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Bu yapılar, zamanla asıl işlevlerini kaybetmiş ve kervansaray halini almışlardır. Osmanlıların kuruluş yıllarında, eski Türk-İslâm devletlerindeki gibi yürütülen güvenlik hizmetleri, İstanbul'un fethinden sonra daha organize bir duruma getirilmiştir. III. Selim döneminde askerî nizamiye karakolları ortaya çıkar, mahallelerin asayişini temin anlamında yapıldığı bilinen en erken tarihli karakolhaneler ise Sultan II. Mahmud dönemine aittir. Sultan Abdülmecid devrinde 20 Mart 1845’te Polis Nizamnamesi çıkarılmış, Sultan Abdülaziz döneminde 1869 tarihli nizamnameyle yeni düzenlemelere gidilmiş, II. Abdülhamid devrinde ise polisin yetki ve salâhiyeti genişlemiştir. Cumhuriyetin ilânından sonra Ankara’ya taşınan bu örgüt 1925 yılında Emniyet-i Umumiye Umum Müdürlüğü adıyla yeniden yapılanmıştır.Item Eksik tekrar(Uludağ Üniversitesi, 2003-12-01) Üstünova, Kerime; Uludağ Üniversitesi/Fen Edebiyat Fakültesi/Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.Eksik tekrar; gösteren yanı aynı, gösterilen yanı farklı dil birimlerinin aynı dil gerçeğine gönderme yapması demektir. Kimi zaman mesajların alıcıya iyice belletilmesi, eski bilgilerin dile yeniden sokulması gerektiğinde kullanılır. Daha önce kullanılan bir bilgi, art ya da ön gönderim yoluyla iletişimde yeniden kullanılır. Bu yolla iletişim anında emekten ve zamandan tasarruf edilmiş, tekrara düşülmemiş, dolayısıyla dilin estetik yanı zarar görmemiş olur.Item Halide Edib Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Falih Rıfkı Atay’ın kalemiyle savaş ve çocuklar(Uludağ Üniversitesi, 2003-12-01) Erdal, Kelime; Uludağ Üniversitesi/Eğitim Fakültesi/Türkçe Eğitimi Bölümü.Bu çalışmada Türk Edebiyatının önde gelen isimleri olan Halide Edib Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Falih Rıfkı Atay’ın Millî Mücadele sırasında ve sonrasında ülkenin ve savaştan etkilenen çocukların durumunu anlatan yazıları incelenmiştir. İncelemede bu yazarların seçilmesinin nedeni, Yunanlıların Anadolu’da yaptıkları zulümleri belirlemek amacıyla devrin hükümeti tarafından oluşturulan Tedkîk-i Mezâlim komisyonunda yer almalarıdır. Bu yazarlar izlenimlerini “İzmir’den Bursa’ya” isimli kitapta toplamışlardır. Araştırmada bu kitabın yanısıra Falih Rıfkı Atay’ın 1922 yılında Akşam gazetesine yazdığı yazılar da incelenmiştir.Item Martin Heidegger felsefesinde ölüm problemi(Uludağ Üniversitesi, 2003-12-01) Karakaya, TalipMartin Heidegger’e göre ölüm-için-varlık düşüncesi bizi bilinçlendirmekte ve yönlendirmektedir. Çünkü ölümlü-varlık veya ölümle yüzleşme düşünce ve kaygısı Dasein’in dünya-içinde-varlık olmasını sağlar. Diğer bir ifadeyle ölüm kendini kaygıda bulur ve temellendirir. Ölümün kendisiyle tüm olanaklar biter. Dolayısıyla Dasein’in burada oluşunun her anı, her dakikası ölümle biçimlenir ve şekillenir. Çünkü ölüm Heidegger’e göre yaşamı birlik ve bütünlük haline getirmekte özellikle etkinliğini ve önemini daha da pekiştirmektedir. Kısaca Heidegger’e göre her Dasein ölümle iç içe olduğundan ölümün genel özü yoktur. Başkasına devredilemeyen özelliğe sahip olan ölüm, Dasein tarafından yaratılmakta ve yaşama anlam kazandırmaktadır.Item Ölüm gerçeğinin Türk kültürüne ve Anadolu Türk şiirine yansıması(Uludağ Üniversitesi, 2003-12-01) Koçin, Abdulhakim“Yaşayan her şeyin ölümlü olduğu” gerçeği bütün insanlar tarafından kabul edilmiş, ancak ölüm, kapalı bir olgu olduğundan, farklı kültürlerdeki insanlar tarafından değişik şekillerde algılanmıştır. Diğer kültürlerde olduğu gibi Türk kültür ve şiirinde de ölüm konusu önemli bir yer tutar. Henüz İslâm’ı kabul etmedikleri dönemlerde de Türklerde ahiret inancı vardı ve ölüm onlar için büyük bir korku ve endişe kaynağı idi. İslâm’ın kabulü ile birlikte yaşam biçiminin yanı sıra ölüme bakış açısı da kısmen değişti. Ölüm, artık “korku ile ümit” arası bir çizgi oldu. Çünkü İslâm inancında kaçınılmaz olan ölüm, bir yok oluş değil, ruhun bedenden ayrılışı, yeni bir hayatın başlangıcıdır. Ölüm gerçeğinin şiirimize yansıması da bu inanç sisteminin ölüm konusundaki görüşüne paraleldir. Bu çalışmada, ölüm gerçeği, Türk kültürüne ve Anadolu Türk şiirine yansıması konusu incelenerek bir sonuca varılmaya çalışılmıştır.Item Osmanlı döneminde Bursa’da eytâm keseleri(Uludağ Üniversitesi, 2003-12-01) Çiftçi, Cafer; Uludağ Üniversitesi/Fen Edebiyat Fakültesi/Tarih Bölümü.Yetîm kelimesi, babası ölmüş ve henüz bülûğ çağına gelmemiş çocuklar için kullanılmaktadır. Osmanlı’da eytâm keseleri ise, yetîmlere miras yoluyla kalan menkul ve gayri menkul malların, vasîleri tarafından işletilmesi ve elde edilen gelirle, bu şahısların ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla oluşturulan kurumlardır. Yetîmler reşit olduklarında bu keseler fesh edilmekte ve miras olarak kalan mallar kendilerine şahitler huzurunda teslim edilmektedir. Bu çalışmada, Bursa kadı sicilleri içerisinde yer alan, yetîm keseleri ile ilgili muhasebe kayıtlarından elde edilen bilgiler sunulmaktadır.Item Osmanlı döneminde mahalle ve işlevleri(Uludağ Üniversitesi, 2003-12-01) Düzbakar, Ömer; Uludağ Üniversitesi/Fen Edebiyat Fakültesi/Tarih Bölümü.Osmanlı döneminde mahalle sosyal ve fiziki bir birimdir. Mahallede yaşayanlar birbirlerine karşı sorumlu olup sosyal bir dayanışma içindedirler. Mahalle ile ilgili alınacak kararlarda etkin rol oynadıkları gibi suçluların tespiti ve cezalandırılması, alınacak vergilerin tespiti, görevli olan kişilerin kontrolleri, gerektiğinde bu kişilerin görevlerinden alınması, ihtiyaç duyulan hizmetlerin yerine getirilmesi şeklinde pek çok konuda kendilerine tanınmış haklarını kullanmışlardır. Bu çalışmada şehir tanımı üzerinde kısaca durulduktan sonra, mahalle halkının birbirine karşı sorumluluğu ve üstlendikleri roller hakkında, Bursa merkezli olmak üzere, bilgi verilmiştir. Temel kaynak olarak Bursa Şer‘iyye Sicillerinden yararlanılmıştır.Item Rus eleştiri tarihinde F.M. Dostoyevski(Uludağ Üniversitesi, 2003-12-01) Hafızoğlu, LeylaRus eleştiri tarihinde Dostoyevski’yle ilgili birçok yorum vardır. Makalede bu yorumları yıllara ve ideolojik yaklaşımlara göre sınıflandırarak tanıtmaya çalıştım. Daha ilk eseriyle edebiyat çevrelerinin yoğun ilgisiyle karşılaşan Dostoyevski’nin özgün yeteneği ilk olarak çağdaş Rus eleştirisinin kurucusu Vissarion Bellinsky tarafından fark edilmiştir. Büyük romanlarını yazdığı yıllarda Bellinsky ölmüştür ve ardılları ile Dostoyevski’nin arasındaki ilişkiler soğumuştur. Dostoyevski’nin sanat dünyası, kişi yaşamını tümüyle toplumsal şartlara bağlayan eleştirmenler tarafından anlaşılamamıştır. Yirminci yüzyılın başında, Rus Devrimi öncesinde sembolistler Dostoyevski’yi yeniden “keşfetmiştir”. Bununla birlikte sembolistler, Dostoyevski’nin eserlerindeki felsefî ve etik sorunları dinselliğe indirgemiştir. 1917 Devrimi’nden hemen sonra, Sovyet eleştirmenler yazarın eserlerini tarih ve edebiyat akımlarına bağlı bir bakış açısıyla incelemiştir. Otuzlu, kırklı ve ellili yılların eleştirisinde, realizmi sanatta uygulanan ideoloji olarak kabul eden eleştirmenler, Dostoyevski’nin okurları üzerinde etkisini “zararlı” ilân etmişlerdir. Bu dönemde Sovyetler Birliği’nde Dostoyevski’nin eserleri yayınlanmamıştır. Altmışlı yıllarda Sovyet edebiyat bilimi realizm anlayışının sınırlarını genişletmiştir. Daha sonra, yetmişliseksenli yıllarda Dostoyevski’nin Rus realist edebiyatındaki yerini diğer Rus yazarlarla kıyaslama yoluyla belirlenmeye çalışılmıştır. Doksanlı yıllarda Rusya her alanda yeniden yapılanmaya başlamıştır. Bu yenilikler edebiyat ve sanat alanında da boy göstermiştir. Dostoyevski’nin yasaklı günleri sona ermiş, hakkında yeni yorumlar yayınlanmıştır.Item XVI. yüzyıl Divan şâiri Fedâyî ve Fâl-nâme-i Kur’ân-ı ‘Azîm’i(Uludağ Üniversitesi, 2003-12-01) Şanlı, İsmetXVI. yüzyılda II. Bâyezid ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde yaşamış olan Fedâyî’nin asıl adı Ali Bâlî’dir. Kaynaklardaki bilgilere ve bazı kasidelerine göre Şehzade Mahmud ile Şehzade Korkud’un hizmetlerinde bulunmuş, Sultan II. Selim’in şehzadelik döneminde sipâhîlik yapmış olan Fedâyî, 969/1561 yılında vefat etmiştir. Fedâyî’nin bilinen tek eseri Divanı’dır. Oldukça hacimli olan bu divan, nazım şekilleri ve muhtevâ açısından zengin bir eserdir. Üzerinde durmaya çalıştığımız Falnâme, Divan’ın Millî Ktp. No: 8625’te kayıtlı nüshasının sonunda yer almaktadır. Aruzun “MefÀèìlün MefÀèìlün Feèÿlün” kalıbıyla yazılmış olan falnâme 78 beyittir. Fal ve falnâmeler hakkında genel bilgiler verildikten sonra Fedâyî’nin Falnâmesi’nin özellikleri üzerinde durularak transkripsiyonlu (çeviri-yazı) metni verilmiştir.