2003 Cilt 29 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18079
Browse
Browsing by Department "İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı"
Now showing 1 - 3 of 3
- Results Per Page
- Sort Options
Item Akromegali hastalarındaki tedavi sonuçlarımız(Uludağ Üniversitesi, 2003-12-10) Ertürk, Erdinç; Tuncel, Ercan; Kıyıcı, Sinem; Ersoy, Canan; Duran, Cevdet; İmamoğlu, Şazi; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim DalıAkromegali tanılı hastaların 10 yıllık süre içinde merkezimizdeki tedavi sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık. Merkezimize başvuran toplam 52 akromegali hastası olmasına karşın klinik izlem bilgilerine ulaşılabilen 30 hasta (E/K: 13/17) çalışmaya alındı. Yaş ortalamaları 43 ± 10 (28-64) yıl, akromegali tanısı aldıklarındaki yaş ortalamaları 39 ± 9 (26-60) yıl ve ortalama izlem süreleri 42 ± 38 (5-127) ay idi. Kür olma kriteri serum GH seviyesinin bazal veya glukoz yüklemesi sonrası 2 ng/ml altına inmesi olarak kabul edildi. Tanı sonrası tüm hastaların değişik merkezlerde ve değişik cerrahlar tarafından transsfenoidal hipofizektomi operasyonu geçirdiği ve birinci operasyonda % 33 (10/30) oranında kür elde edildiği görüldü. Operasyon öncesi mikroadenomu olan hastalardaki (n=11) kür oranı % 63, makroadenomu olan hastalardaki (n=19) kür oranı % 15 idi. Aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Postoperatif kür olmayan hastalarda uygulanan radyoterapi sonrası 11 olgunun ancak 4’ünde kür elde edilirken, bunların 2’sinde hipopitüitarizm geliştiği görüldü. Oktreotid-LAR tedavisi uygulanan 12 hastanın sadece 1’inde (% 8) 30 mg/ay dozuna rağmen GH seviyesinin 2 ng/ml altına indirilemediği görüldü. İkinci kez operasyon uygulanan 6 hastanın yalnızca 1 tanesinde (% 16) kür elde edilebilirken, beşinde (%83) operasyona sekonder hipopitüitarizm geliştiği görüldü. Birinci operasyon ile karşılaştırıldığında kür başarısı yönünden anlamlı farklılık saptanmaz iken, hipopitüitarizm gelişme riski anlamlı yüksek bulundu (p=0.008). Sonuç olarak mikroadenomu olan hastalarda transsfenoidal operasyon sonrası kür olasılığı yüksek iken makroadenomlularda bu olasılık çok düşük bulundu. Bizim elde ettiğimiz kür oranlarının yayınlardan daha düşük olmasının nedeni operasyonların tecrübeli sayılabilecek cerrahlar tarafından yapılmamış olmasına bağlandı. İkinci operasyon sonrasında kür elde etme olasılığı çok daha azalırken, komplikasyon görülme olasılığının arttığı görüldü. Makroadenom ve mikroadenomlularda uygulanan oktreotid tedavisinin büyüme hormonu seviyesini güvenli sayılan seviyelere baskıladığı ve operasyona seçenek olabileceği saptandı.Item Medüller tiroid kanserlerinde kemoterapi(Uludağ Üniversitesi, 2003-10-13) Ersoy, Canan; Ertürk, Erdinç; Tuncel, Ercan; Güçlü, Metin; Taşlı, Babürşah; Demiray, Hülya; Duran, Cevdet; İmamoğlu, Şazi; Tıp Fakültesi; Nükleer Tıp Ana Bilim Dalı; Endokrinoloji Bilim DalıMedüller tiroid kanserleri (MTK) tüm tiroid kanserlerinin %5-10’unu oluşturmaktadır. MTK’lerinin tedavisinde total tiroidektomi ve lenf nodu diseksiyonu önerilmekte, eksternal radyoterapi, radyonüklid tedavi ve kemoterapinin palyatif amaçlı kullanılabileceği bildirilmektedir. Küratif olmayan kemoterapi rejimleri progresif MTK’ler için kullanılmaktadırlar. Hızlı progresyon nedeniyle kemoterapi uyguladığımız biri sporadik, diğeri MEN 2B MTK tanılı iki olgumuzdaki sonuçlarımızla kemoterapinin MTK’deki yerini gözden geçirmeyi amaçladık.Item Tens asitli dekompanse sirotik hastalarda terlipressin ile birlikte albumin uygulamasının 24 saatlik idrar volümü ve üriner sodyum atılımına etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2003-11-04) Çekiç, Cem; Dolar, Enver; Kıyıcı, Murat; Nak, S. Giray; Gürel, Selim; Gülten, Macit; Memik, Faruk; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim DalıTens asitli dekompanse sirotik hastalarda geniş volümlü parasentez sıklıkla kullanılan bir tedavi yöntemidir. Ancak parasenteze bağlı gelişebilen hipovolemi ve arteriyel vazodilatasyon; renal fonksiyonlarda bozulma, hiponatremi ve hepatorenal sendrom gibi “parasenteze bağlı dolaşım bozukluğu” adı verilen bir takım olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Bu çalışmada dekompanse sirotik hastalarda, terapötik parasentez esnasında Terlipressin ve Albumin’in birlikte kullanılması ile Albumin’in tek başına kullanılmasının 24 saatlik idrar volümü ve üriner sodyum atılımındaki etkinlikleri karşılaştırıldı. Tedavi sonunda hem kombinasyon grubunda hemde tekli Albumin grubunda tedavi öncesine göre 24 saatlik idrar volümünde ve sodyum atılımında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde artış tespit edildi. [Terlipressiin + Albumin grubunda; tedavi öncesi ve sonrası idrar volümü 1103±220 mL/24 saat, 1269±474 mL/24 saat (p=0.03), tedavi öncesi ve sonrası üriner sodyum atılımı 26.0±9.1 meq/24 saat, 40.7±31.0 meq/24 saat (p=0.03). Albumin grubunda tedavi öncesi ve sonrası idrar volümü 1229±351 mL/24 saat, 1561±459 mL/24 saat (p=0.003), tedavi öncesi ve sonrası üriner sodyum atılımı 48.7±37.3 meq/24 saat, 102.3±86.1 meq/24 saat (p=0.008)]. Kombinasyon grubunda tekli Albumin grubundan farklı olarak sadece serum kreatinin düzeylerinde istatistiksel anlamlılığa ulaşan bir düşüş olduğu görüldü. Sonuç olarak seçilmiş vakalarda parasentez esnasında Terlipressin ile birlikte Albümin uygulamasının faydalı olabileceği tespit edildi. Ancak, Terlipressin’in klinik kullanımını sınırlandıran sistemik yan etkileri ve yüksek maliyetli bir tedavi olması nedeni ile bu uygulamanın rutin olarak önerilemeyeceği kanaatine varıldı.