2010 Cilt 8 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/6246
Browse
Browsing by Department "Tıp Fakültesi"
Now showing 1 - 4 of 4
- Results Per Page
- Sort Options
Item Büyüme hormonu eksikliği(Uludağ Üniversitesi, 2010) Tarım, Ömer; Sağlam, Halil; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Endokrinoloji Bilim DalıBüyüme hormonu eksikliği (BHE) tedavi edilebilir büyüme gerilikleri içinde en yüz güldürücü olandır. Kalıtsal ve edinsel nedenlere bağlı olabilir. İzole ve birçok hormon eksikliği ile birlikte görülebilir. Tanı kriterleri ve bu nedenle tedavi endikasyonları hala tartışılmaktadır.Item Rh hemolitik hastalığında intrauterin transfüzyonun neonatal sonuçlara etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2010-01-06) Çetinkaya, Merih; Özkan, Hilal; Köksal, Nilgün; Akkuş, Handan; Kimya, Yalçın; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Neonatoloji Bilim DalıGiriş: Bu çalışmanın amacı Rh hemolitik hastalığı olan yenidoğanların hemolitik hastalığın şiddetine (hafif, orta ve ağır) ve intrauterin transfüzyon (İUT) uygulanmasına göre postnatal kan değişimi, fototerapi uygulanma ihtiyacı ve neonatal anemi şiddeti açı- sından değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya Ocak 2000 ile Kasım 2008 tarihleri arasında Rh hemolitik hastalık tanısı ile Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesine yatırılan bebekler alındı. Kord kanı hemoglobin ve bilirübin düzeyleri ile retikülosit sayısı, en yüksek bilirübin düzeyi, intrauterin transfüzyon sayısı, fototerapi süresi, postnatal kan değişimi ya da eritrosit süspansiyonu ile transfüzyon gereksinimleri kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya toplam 44 bebek alındı. Bebeklerin ortalama gestasyonel yaşı 37,6±0,3 hafta, ortalama doğum ağırlığı 3031±53 gram idi. Bebeklerin 13’ü (%29,5) hafif, 13’ü orta (%29,5) ve 18’i (%41) ise ağır hemolitik hastalığa sahip idi. On iki (%27) bebekte ‹UT öyküsü mevcut olup, bu hastaların 9’unda (%75) ağır hemolitik hastalık saptandı ve bu oran ‹UT yapılmayan bebeklere göre anlamlı yüksekti. Benzer şekilde İUT uygulanan hastalarda postnatal kan değişimi gereksinimi de İUT yapılmayanlara göre anlamlı yüksek bulundu. İUT uygulanan ve uygulanmayan bebekler arasında fototerapi süresi, en yüksek bilirubin düzeyleri ve transfüzyon gereksinimi açısından anlamlı farklılık saptanmadı. Sonuç: Bu çalışmada İUT uygulanan bebeklerde ağır hemolitik hastalık görülme olasılığının ve postnatal kan değişimi gereksiniminin İUT uygulanmayanlara göre daha fazla olduğu saptandı. Bu nedenle in utero şiddetli seyreden Rh hemolitik hastalığının postnatal dönemde de ağır hemolitik hastalık şeklinde ortaya çıkabileceği sonucuna varıldı.Item Robinow sendromu(Uludağ Üniversitesi, 2009-11-17) Gökhan, Gökalp; Eren, Erdal; Yazıcı, Zeynep; Sağlam, Halil; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıGiriş: Robinow sendromu, kol ve bacaklarda kısalığın olduğu cücelik, vertebral malsegmentasyon/malformasyon (hemivertebra), kosta displazisi, genital hipoplazi ve fötal yüz görünümü (geniş ve belirgin ön kafa, hipertelorizm, küçük geniş burun, molar hipoplazi, retrognati) ile karakterize bir sendromdur. Hafif otozomal dominant ve şiddetli resesif formlarının tanımlandığı nadir görülen genetik bir hastalıktır. Vertebra ve kosta anormallikleri sıktır, tanısaldır ve şiddetli olabilir. Kifoskolyoz ve göğüs anomalileri, torasik vertebralarda füzyon ve hemivertebra görünümleri vardır. Kostalarda füzyon görülebilir. Bu tutulumlara göre hastalık, spondilotorasik, spondilokostal, iskiovertebral displazi ve servikofasiotorasik sendrom olarak gruplandırılabilir. Tanı klinik özelliklere göre konulmaktadır. Radyolojik inceleme, iskelet sistemindeki değişikliklerle tanıya yardımcı olmaktadır. Olgu Sunumu: Üç yaşındaki erkek olgu opere sol inmemiş testis ve gömülü penis nedeniyle başvurdu. Fizik muayenesinde ek olarak makrosefali, hipertelorizm, belirgin gözler, basık burun kökü, üçgen-balık ağız ve gingival hipertrofi ile karakterize dismorfik yüz görünümü ve sol elde klinodaktili vardı. Radyografik incelemede radius ve ulnada mezomelik kısalık, torakal vertebrada malsegmentasyon ve kostalarda füzyon görüldü. Tartışma: Robinow sendromu, nadir görülen, tipik yüz görünümü ve radyolojik bulgularıyla tanısı konulabilen bir sendromdur.Item Tip 1 diyabetli çocuklarda glisemik kontrolü etkileyen faktörler(Uludağ Üniversitesi, 2010-02-18) Çakır, Seher; Sağlam, Halil; Özgür, Taner; Eren, Erdal; Tarım, Ömer; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Endokrinoloji Bilim DalıGiriş: Tip 1 diyabetli hastalarda glisemik kontrol etkileyen çok sayıda faktör söz konusudur. Bu çalışmada, tip 1 diabetes mellituslu (DM) çocuklarda metabolik kontrolü etkileyen faktörleri belirlemek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Tip 1 DM tanısı ile takip edilen 0-18 yaş arasında 200 hastaya sosyodemografik özelliklerini ve hastalıkla ilgili bilgilerini içeren sorulardan oluşan bir anket formu uygulanmış ve hasta dosyaları geriye dönük olarak incelenerek hastaların laboratuvar bulguları ve tıbbi tedavi bilgileri elde edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya 104 (%52) kız ve 96 (%48) erkek olmak üzere toplam 200 tip 1 diyabetli çocuk dahil edilmiştir. Hastaların ortalama HbA1c değeri %8,8 (6-15), ortalama yaşı 11,7 (±4,26) yıl ve ortalama diyabet süresi 3,8 yıl (6 ay-14 yıl) olarak bulunmuştur. Tüm hastaların %89’u, 12-18 yaş arası hastaların ise tamamı yoğun insülin tedavisi kullanmakta idi. Ortalama insülin dozu 0,84±0,19 ü/kg/gün ve vücut kitle indeksi (VK‹) z-skor ortalaması -0,06±1,19 olarak saptandı. HbA1c ile insülin dozu arasında pozitif korelasyon olduğu (r=0,27 p<0,01) saptanırken HbA1c ile diyabet süresi ve yaş arasında korelasyon olmadığı saptandı. Yoğun tedavinin HbA1c değerini ve ağır hipoglisemi sıklığını düşürmediği saptandı. Ancak geleneksel tedaviden yoğun tedaviye geçen 72 (%36) hastanın HbA1c değerinde düşme saptandı (p<0,05). Evde dörtten fazla birey olanlarda, poliklinik kontrolüne uzun süredir gelmeyen ve ayda bir gelen hastalarda, diyetine tam uymayan hastalarda, 6 ay içerisinde 3’ten fazla semptomatik hipoglisemi olanlarda, diyabetik ketoasidoz (DKA) atağı olanlarda, tanı sırasında adölesan olanlarda, tanıda DKA ile başvuranlarda HbA1c düzeyi yüksek saptandı (p<0,05). ‹nsülin dozu ile diyabet süresi arasında korelasyon mevcutken (r=0,45 p<0,05), VK‹ z-skoru arasında ilişki saptanmadı (r=0,075 p=0,29). Tedavi sonrası ortalama VK‹ z-skoru tedavi öncesine göre anlamlı olarak yüksek saptandı (p<0,01). Sonuç: Tip 1 DM’de iyi bir metabolik kontrol elde etmek birçok faktöre bağlıdır. Bu çalışmada kötü metabolik kontrol için en önemli risk faktörlerinin diyabet süresinin 5 yıldan fazla olması, insülin dozu ihtiyacının artması, kalabalık aile, düzensiz poliklinik kontrolü, diyetine uymamak, semptomatik hipoglisemi varlığı, DKA ataklarının varlığı, tanıda DKA varlığı ve tanı sırasında hastanın adölesan olması olduğu ortaya konmuştur.