2002 Cilt 3 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13293
Browse
Browsing by Department "Fen Edebiyat Fakültesi"
Now showing 1 - 10 of 10
- Results Per Page
- Sort Options
Item Günümüzün ki̇mli̇k sorunu ve bu sorunun yaşandığı temel çatışma eksenleri̇(Uludağ Üniversitesi, 2002-12-01) Şimşek, Sefa; Fen Edebiyat Fakültesi; Sosyoloji BölümüKimlik kavramı kısaca, bir kişi ya da topluluğun kendi nitelikleri, konumu ve değeri hakkındaki bilinçli algılaması olarak tanımlanabilir. Bireysel kimlik genellikle hiyerarşik bir düzende başka kişisel ve kolektif kimlikleri de kapsayan karmaşık bir toplumsal yapı içerisinde oluşur. Benzer bir şekilde, sosyal kimlik de pek çok farklı kimliğin etkileşimi sonucunda meydana gelir. Bireysel ve kolektif kimlikler arasındaki ilişkilerin dinamik bir yapısı vardır: değişen koşullara ve kimlikler arası dengelere göre sürekli olarak yeniden üretilir. Kimlik bağlamındaki çatışmalar yalnızca bireysel ve sosyal kimliklerle sınırlı değildir. Örneğin, tarihsel boyutta, geleneksel toplumun, modern toplumun ve günümüzün kimlik anlayışları ve sorunları arasında da bir farklılaşma gözlenebilir. Kimlikle ilgili bir başka çatışma boyutu, içine doğduğumuz verili kimliklerle benliğin gelişmesi ve sosyalleşmesi sürecinde bilinçli olarak edinilen kazanılmış kimlikler arasında yaşanır. Yine, kimlik sürecini yakından ilgilendiren diğer bir çatışma ekseni, kamusal alanla özel alan arasında ortaya çıkmaktadır. Günümüzde kamusal ve özel alanların kapsamı ve içeriği yeniden tanımlanmaya çalışılmaktadır. Ve nihayet, insan benliğini saran çok sayıda kimliğin birbiriyle çatışması, en yoğun gerilim hatlarından birini oluşturur. İnsan, çoğu zaman birbiriyle yarışan ve çatışan birçok kimliğe aynı anda sahiptir. Bu kimlikler arasında sürekli değişen dinamik bir hiyerarşi söz konusudur. Bu dinamizm yaşam boyu sürer ve insanın sürekli olarak kimliğini yenilemesini ve geliştirmesini sağlar. İnsanın yeni arayışlar içine girmesi, seçenekler arasında sürekli tereddüt etmesi ve genel olarak benlik kaygısı yaşaması bugün her zamankinden daha fazla hayatın normal akışı haline gelmiştir. İnsanın yaşadığı stres, benlik kaygısı ve kimlik krizi artık anormal ya da patolojik bir durum olmaktan çıkmıştır.Item Kâmî Mehmed Efendi ve Fîrûznâme(Uludağ Üniversitesi, 2002-12-01) Ercan, Özlem; Fen Edebiyat Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı BölümüKâmî, XVIII. yüzyılda yaşamış âlim bir şairdir. Döneminde oldukça iyi bir şöhret kazanmasına rağmen, kendisinden bahseden kaynaklar sınırlıdır. Çalışmaya, bu kaynaklardan yararlanarak, Kâmî’nin hayatı ile başlanmıştır. Konu dışında olduğu için Kâmî’nin eserleri hakkında kısa; fakat derli toplu bir bilgi verilmiştir. Ayrıca eserlerin Türkiye kütüphanelerinde bulunan nüshalarının kayıt numaraları da belirtilmiştir. Asıl konumuzu teşkil eden Kâmî’nin Fîrûznâme’si incelenirken önce eserin nüshaları tespit edilmiş; daha sonra eserin konusundan bahsedilerek, bazı dil, vezin ve kafiye özellikleri ortaya konulmuştur. Çalışmanın son kısmında ise Fîrûznâme’nin transkripsiyonlu metni (çeviriyazı) verilmiştir.Item Ki̇tle i̇leti̇şi̇m araçları, si̇yaset ve propaganda(Uludağ Üniversitesi, 2002-12-01) Güngörmez, Bengül; Fen Edebiyat Fakültesi; Sosyoloji BölümüBu makalede kitle iletişim araçlarının siyaset, ideoloji ve propagandayla problematik ilişkisi tarihsel bir çerçevede, sınırlı şekilde de olsa Osmanlı İmparatorluğu’ndan çağdaş Türkiye’ye kadar (1830’lardan 1980’lere) geçen süre içerisindeki ana hatlarıyla incelenmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede kitle iletişim araçlarının özellikle iktidarlar ve diğer toplumsal gruplar tarafından kendi çıkarları için kullanılışı vurgulanmıştır. Bu çalışmanın kapsamına, basın özgürlüğü, sinema, T.V. gibi konular dahil edilmemiştir. Kitle iletişim araçlarının bireyler ve toplum üzerindeki sosyalkültürel etkileri tarihsel dönemler çerçevesinde ele alınmıştır.Item Bir mefkûre adamının kaleminden Malta(Uludağ Üniversitesi, 2002-12-01) Sınar, Alev; Fen Edebiyat Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı BölümüMondros Mütarekesi’nin imzalanmasının ardından İstanbul, İngiliz kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir. İngiliz yetkililer kendileri için tehlikeli olduklarını düşündükleri Ziya Gökalp’ın da içinde olduğu bütün aydınları tevkif ederek Malta Adası’na sürgüne göndermişlerdir. Malta’daki sürgün günleri boyunca Gökalp yaşadığı bütün üzüntü, zorluk ve sıkıntıları gizleyerek ailesine umut ve iyimserlik dolu birçok mektup yazmıştır. Mektuplarında Malta’nın tabiatından, tarih ve tarihî mekânlarından bahsetmiş; çevresindeki güzellikleri görerek ve yaşamaya çalışarak sürgün günlerini katlanılabilir bir hale getirmiştir.Item Osmanlı Dönemi bilirkişilik uygulamaları üzerine bir araştırma(Uludağ Üniversitesi, 2002-12-01) Abacı, Nurcan; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih BölümüBilirkişilik kurumu Osmanlı çalışmalarında bu güne kadar araştırmacıların dikkatini sadece lonca uygulamaları çerçevesinde çekebilmiştir. Oysa bu kurum Osmanlı hukuk anlayışını daha açık hale getirmeye katkıda bulunabilir. Bu çalışmamızda daha önceden bağımsız bir araştırmaya konu olmayan bu kurumu birinci elden kaynaklara dayanarak açıklamaya çalıştık.Item Osmanli Dönemi̇ Bursa su yollarının bakımı ve onarımında vakıfların rolü(Uludağ Üniversitesi, 2002-12-01) Çiftçi, Cafer; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih BölümüBursa, eski dönemlerden bu yana şifalı kaplıca suları ve Uludağ’dan gelen içme suyu kaynaklarıyla, âdetâ bir su şehri olarak nitelendirilebilir. Bu suların değişik ihtiyaçlara cevap verecek şekilde kullanılması, mevcut bulunan alt yapının sürekli olarak bakımını ve onarımını sağlamakla mümkün olabilirdi. Osmanlı döneminde bu işin gerçekleştirilmesinde vakıfların büyük rolü vardı. Bu çalışmada, su kanallarının bakımına ve tamirine yönelik amaçlar için, Bursa şehrinde kurulan vakıflar hakkında bilgiler verilmektedir. Vakıfların işleyiş sistemi, şehrin ana su kaynakları ve içme suyu tarihine ait bilgiler de, çalışmanın kapsamı içerisindedir. Çalışmanın ana kaynağını oluşturan arşiv malzemesi, Bursa şer’iye sicillerinden elde edilmiştir.Item Topkapi Sarayı’nın ağaları ve ki̇taplar(Uludağ Üniversitesi, 2002-12-01) Tanındı, Zeren; Fen Edebiyat Fakültesi; Sanat Tarihi Bölümü16. yüzyılın sonlarına doğru saraylı ağaların sarayın sanat işlerini düzenlemede, kimi zaman da harem mensuplarının, veziriazamların, diğer devlet adamlarının, şairlerin sultanla olan ilişkilerini yönlendirmede ve politik işlerde de etkili oldukları anlaşılmaktadır. Bu ağalardan ismi ilk olarak öne çıkan Dârüssaâde ağası Mehmed Ağa’dır. O kara ağaların sarayda üstün duruma gelmesine yol açmıştır. Zübdetü’t-Tevârih’in resimli nüshalarından biri onun için hazırlanırken, sultan III. Murad Surnâme’sinin hazırlanmasında da etkili olmuştur. Cüce Zeyrek Ağa III. Murad döneminde ve ak ağalardan Gazanfer Ağa III. Murad ve III. Mehmed dönemlerinde saray nakkaşhanesinde bezemeli kitap üretiminde söz sahibidirler. Kara ağalar içinde en fazla kitaba sahip olan ve kendi adına kütüphaneler tesis eden III. Ahmed ve I. Mahmud dönemi Dârüssaâde ağası Beşir Ağa’dır. Saray nakkaşhanesinde bezemeli kitapların hazırlanmasında, 18. yüzyıldan başlayarak Topkapı Sarayı’nın içinde ve dışında kütüphane tesis edilmesinde kitap sever dârüssaâde ağalarının katkılarının olduğu bellidir.Item Türkiye Türkçesinde –ıp ulaçlı fiillerin durumuna bir bakış(Uludağ Üniversitesi, 2002-12-01) Şahin, Hatice; Fen Edebiyat Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü-Ip ulaç eki dilimizde işlek kullanılan eklerden biridir. Bu ek, iki fiili birbirine bağlarken kendisi zaman kavramı taşımadığı halde iki fiil arasında bir zaman sınırı ortaya koyar. Birleşik yapıdaki birinci fiil, ikinci fiilden önce gerçekleşir, Ancak ya ikinci fiil başlamadan biter ya da ikinci fiille beraber devam eder. Bu zaman sınırlayışın sınırı dilimizde sınıflandırmaya muhtaç bir konudur. Ayrıca –Ip ulaç ekiyle kurulan birleşik yapılar zaman zaman dilimizde ünlü ulaç ekleriyle kurulan tasviri fiiller gibi görev yapabilirler. Fakat bu ekle kurulan yapılarda anlatılan tasvir fiilleri asıl tasvir fiillerine göre bazı farklılıklar gösterirler. Bu yapıların aktardığı anlam ve yapılardaki birinci ve ikinci fiilin yapı içinde taşıdığı anlamlar da incelenmeye muhtaçtır.Item Türki̇ye’ni̇n batılılaşma serüveni̇nde özgün bi̇r portre: Ahmet Hamdi̇ Tanpınar(Uludağ Üniversitesi, 2002-12-01) Gündüz, Olgun; Fen Edebiyat Fakültesi; Sosyoloji BölümüBu makalede genel olarak Batılılaşma sürecinin Türk romanındaki yansımaları özelde ise Ahmet Hamdi Tanpınar’ın üç romanından-Huzur, Mahur Beste, Saatleri Ayarlama Enstitüsü- hareketle bu sürece bakışı konu edilmektedir. Tanzimat dönemi Türk romanı bir tür olarak yeniliğini korusa da içerik olarak geleneksel öğeler taşımaktadır. Bu dönem romancılarından Namık Kemal’in ve Ahmet Mithat Efendi’nin romanlarında Batılılaşma karşısında takınılan tavrı, teknolojiyi alıp kültürel dokuyu muhafaza etmek şeklinde özetlemek mümkündür. Cumhuriyet dönemi romanı ise yeni bir ulus yaratma amacına hizmet etme görüntüsündedir. Ahmet Hamdi Tanpınar bu dönemin önemli romancılarındandır. Batılılaşmanın başladığı Tanzimat’tan Cumhuriyet dönemine kadar geçen sürede gerçekleşen kültürel dönüşümleri romanlarında sorunsallaştırıp tartışan Tanpınar’ın düşünceleri bu dönemi anlamak açısından önemlidir. Bu çalışmada Tanpınar’ın romanlarından kalkarak yazarın Batılılaşma karşısındaki konumu ortaya konmaya çalışılacaktır.Item “Varmak” ile kurulu iki eylemli yüklemlerin durumu(Uludağ Üniversitesi, 2002-12-01) Üstünova, Kerime; Fen Edebiyat Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü“Varmak” eylemiyle kurulu iki / üç eylemli yüklemlerde, asıl unsur ikinci eylemdir. Dolayısıyla hem anlam, hem de kurdukları cümlede yer alacak öğelerin seçiminden ikinci eylem sorumludur. Bu nedenle Türkçede asıl unsurlar sonda bulunur kuralıyla özdeşleşmektedir. Ancak yardımcı eylemlerin Türkçedeki konumuna ters düşmekle, yardımcı eylemler sonda bulunur kuralıyla da örtüşmemektedir. “Varmak” eylemi, başta yer almakla birlikte bir yardımcı eylem konumundadır. Yükleme temel anlamıyla katkıda bulunmaz. Cümlede sunulan hareketin, işin, oluşun yapılıp ya da yapılmamasından zarar gelmeyeceğini ima ederek bir boş vermişlik katkısında bulunmaktadır.