2009 Cilt 35 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18309
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Item Uludağ Üniversitesi Tıp fakültesi hastanesi acil servis’ine başvuran delici kesici alet yaralanmalı olguların analizi(Uludağ Üniversitesi, 2009-07-07) Köksal, Özlem; Özdemir, Fatma; Bulut, Mehtap; Eren, Şebnem; Tıp Fakültesi; Acil Tıp Ana Bilim DalıBu çalışmada amacımız Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi acil servisine başvuran delici-kesici alet yaralanmalı olguları incelemek, başvuru anındaki durumu ve tedavi yöntemlerini araştırmaktır. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi acil servisine 01.01.200131.12.2005 tarihleri arasında başvuran delici-kesici alet yaralanmalı 71 olgunun kayıtları geriye dönük olarak incelenmiştir. Beş yıllık sürede acil servise gelen toplam delici-kesici alet yaralanmalı olgu sayısı 71 olup, büyük çoğunluğu genç (%50.7’si 19-30 yaş) ve erkek (%94.4) olgulardan oluşmaktadır. Yaralanma bölgelerine göre karın bölgesi %35.2 oranında ilk sırada yer almaktadır. Olguların büyük bir kısmı yatırılarak tedavi edilmiş ve yatan hastaların yarısından çoğu opere edilmiş olup, hastanede ortalama kalış süresi 4.65±3.34 gündür. Olguların %25.4’üne acil serviste kan transfüzyonu yapılmıştır. Mortalite oranı %5.63 olup, %1.4’ü acil serviste eksitus olmuştur. Şok İndeksi ≥ 1 olguların oranı % 32.4 ve bu olgulardaki mortalite oranı % 17.4 olup, eksitus olan 4 olgunun tamamında Şok İndeksi > 1’dir. Delici-kesici alet yaralanmaları çeşitli organ sistemlerini etkileyebilmekle birlikte, karın bölgesi en çok etkilenen bölgedir. Bu nedenle yaralanmanın hangi organ veya sistemde olduğu en kısa zamanda tespit edilmeli ve ilgili bölümce konsülte edilip, acil operasyon gerektiğinde zaman kaybedilmeden alınmalıdır.Item Protein yıkımının önemi(Uludağ Üniversitesi, 2009-07-14) Yerlikaya, Azmi; Dokudur, HarunYaşayan bir organizmanın birçok hücresel proteini sürekli olarak yıkılmakta ve tekrar sentezlenmektedir. Proteinlerin bu yaşam süreleri birkaç dakika ile birkaç hafta veya daha uzun süreler arasında değişmektedir. Hücre içindeki protein yıkım mekanizmalarının bazı işlevleri şunlardır: 1) Normal şartlar altında, bazı önemli metabolik kontrol noktalarında görev alan enzimlerin yıkılarak ve aktivitelerinin düzenlenerek hücrenin değişen çevre şartlarına ve metabolik ihtiyaçlarına verimli bir şekilde cevap vermesini sağlamak. 2) Proteinlerin besin yetersizliği durumunda enerji ve amino asit kaynağı olarak kullanılmasını sağlamak. 3) Transkripsiyonel veya translasyonel hatalardan kaynaklanan hasarlı veya işlevsiz proteinlerin uzaklaştırılması. Bu derlemede hücre içindeki bazı önemli proteolitik mekanizmaların genel özellikleri, yapıları ve işlevleri hakkında bilgi vermeye çalıştık.Item Diyabetik ve non–diyabetik kadınlarda dislipidemi için beden kitle indeksi ve bel çevresi ne kadar belirleyicidir?(Uludağ Üniversitesi, 2009-07-28) Keskin, Mehmet Kürşad; Tatar, Banu Taşkıran; Ayar, Koray; Çolpan, Gökhan; Bilgili, Gökhan; Ersoy, Canan; İmamoğlu, Şazi; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim DalıÇalışmamızda diyabetik ve non diyabetik obez kadınlarda dislipidemiyi belirlemede genel obezite göstergesi olan Beden Kitle İndeksinin (BKİ) mi yoksa abdominal obezite göstergesi olan bel çevresinin mi daha etkin olduğunu değerlendirmeyi planladık. BKİ ≥ 25 kg/m² trigliserit düzeyi <400 mg/dl, diyabetik hastalarda A1C değeri ≤ % 7,5 olan, diyabet dışında yandaş hastalığı olmayan, son 3 aydır lipid düşürücü ilaç tedavisi kullanmayan 36 diyabetik, 28 non-diyabetik kadın hastanın verileri retrospektif değerlendirildi. BKİ ve bel çevresiyle lipid parametreleri arasında korelasyon yoktu. Tüm hasta gruplarında kalça çevresiyle trigliserit düzeyi arasında pozitif (r=0,293, p<0,05), yaşla HDL-kolesterol arasında negatif (r=-0,440, p<0,001), LDL arasında pozitif korelasyon (r=0,275, p<0,05) saptandı. BKİ’leri benzer olan diyabetik ve non-diyabetik obez kadınlar karşılaştırıldığında diyabetiklerde abdominal obezitenin; bunun sonucu olabilecek dislipideminin daha belirgin olduğu gösterildi. Çalışmamız bel çevresinin önemini vurgulamakla birlikte genel obezite göstergesi olan BKİ’ninde dislipidemi riskini belirlemede göz önüne alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.Item Erişkinlerde anestezi sonrası görülen komplikasyonların retrospektif değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2009-09-25) Yavaşcaoğlu, Belgin; Kaya, Fatma Nur; Özcan, Berin; Uzunalioğlu, Semiha; Güven, Tahir; Yazıcı, Şule; Ocakoğlu, Gökhan; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıUludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (SUAM), 1 Temmuz 2006-31 Ocak 2009 tarihleri arasında, genel anestezi ve santral rejyonal blok uygulanarak operasyona alınan 18-65 yaş arasındaki 40 822 olgunun verileri retrospektif olarak değerlendirildi. UÜ-SK Anestezi Kritik Olay Formu kayıtları esas alınarak, derlenme ünitesinde, postoperatif 12. ve 24. saatlerde görülen anestezi komplikasyonları incelenerek 1458 olguda komplikasyon kaydedildi. Genel anestezi sonrası 1344, santral rejyonal blok sonrası 114 olguda komplikasyon geliştiği saptandı. En fazla komplikasyonun Genel Cerrahi Anabilim Dalı olgularında ve genel anestezi sonrası geliştiği gözlendi. Santral rejyonal blok sonrası en fazla komplikasyonun Ortopedi Anabilim Dalı olgularında geliştiği saptandı. Ağrı, en sık karşılaşılan komplikasyondu. Komplikasyonların en sık postoperatif 12. saatte geliştiği saptandı. Santral rejyonal blok uygulananlarda hipotansiyon, ASA I-II olgularda disritmi, ASA III-IV olgularda kardiak arrest oranları anlamlı yüksek bulundu. Komplikasyonların kadınlarda daha sık görüldüğü saptandı. Sonuç olarak; postoperatif dönemde komplikasyonlarla hızlı ve etkin mücadelede anestezistler tarafından olguların tekrarlayan değerlendirilmeleri, postoperatif bakımın iyileştirilmesine katkıda bulunabilir.Item Renal transplant bekleyen son dönem böbrek yetmezlikli diyaliz hastalarında helicobacter pylori sıklığı ve gastrointestinal semptomlarla ilişkisi(Uludağ Üniversitesi, 2009-11-02) Ersoy, Alparslan; Koca, Tuba Güllü; Hayek, İbrahim; Koca, Nizameddin; Kaya, Tezcan; Kıyıcı, Murat; Tıp Fakültesi; Nefroloji ve Romatoloji Bilim DalıBu çalışmada Helicobacter pylori (HP) infeksiyonunun renal transplant alıcı adaylarındaki sıklığını ve gastrointestinal semptomlarla ilişkisini saptamayı amaçladık. Renal transplant alıcı adayı 8’i kadın, 12’si erkek toplam 20 olgu çalışmaya dahil edildi. Tüm olguların gastrointestinal yakınmaları kaydedilip üst gastrointestinal endoskopi yapıldı ve hızlı üreaz testi (CLOtest®) kullanılarak HP sıklığı araştırıldı. Çalışmaya dahil edilen 11 olguda HP infeksiyonu saptanırken 9’unda HP negatif bulundu. HP pozitif ve negatif iki gurubun demografik özellikleri, gastrointestinal semptomları, kullandıkları ilaçlar ve laboratuvar parametrelerinde anlamlı fark saptanmadı. En çok saptanan gastroskopik bulgu eroziv bulbitti fakat HP infeksiyonu olan ve olmayan iki gurupta da benzer oranda idi. Sonuç olarak renal transplant alıcı adayı diyaliz olgularımızda HP enfeksiyonu sıklığı %55 olmakla birlikte gastrointestinal semptomlarla ilişkili olmadığı sonucuna varıldı.Item İşe bağlı kas-iskelet sistemi hastalıkları ve sosyoekonomik eşitsizlikler(Uludağ Üniversitesi, 2010-01-07) Türkkan, Alpaslan; Tıp Fakültesi; Halk Sağlığı Ana Bilim DalıDerleme, işe bağlı kas-iskelet sistemi hastalıkları ve bu hastalıkların sosyoekonomik eşitsizlikler ile ilişkisini irdelemek amacındadır. Çalışma koşulları, kimyasal, fiziksel, biyolojik ve psikososyal etmenler çalışanlarda sağlık sorunlarına neden olabilmektedir. Çalışanların yaygın sorunlarından birisi de kas-iskelet sistemi hastalıklarıdır. İşe bağlı kas-iskelet sistemi hastalıklarında sektörel ve coğrafi eşitsizlikler dikkat çekmektedir. Yaygın görülmesi, önemli sağlık sorunlarına yol açması işe bağlı kas-iskelet sistemi hastalıklarını önemli bir halk sağlığı sorunu haline getirmiştir. Kas-iskelet sistemi hastalığı açısından düşük sosyoekonomik durum, düşük eğitim seviyesi ve sağlık çalışanları risk grubu olarak değerlendirilmelidir.Item Prenatal tanıda konvansiyonel sitogenetik ve FISH analiz sonuçlarının sayısal kromozomal anomaliler ve endikasyonlar açısından değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2010-01-08) Sağ, Şebnem; Gülten, Tuna; Karkucak, Mutlu; Yakut, Tahsin; Kimya, Yalçın; Evke, Elif; Yiğit, Barbaros; Cengiz, Candan; Tıp Fakültesi; Tıbbi Genetik Ana Bilim DalıBu çalışmada, 2004-2008 yılları arasında prenatal tanı amacı ile gelen 200 hastanın konvansiyonel sitogenetik ve FISH analiz sonuçları sayısal kromozomal anomaliler yönünden endikasyonlarına göre; anormal ultrason bulgusu (AUS), üçlü tarama testi riski (ÜTT), ileri maternal yaş (İMY) ve diğerleri olarak dört ana grupta ve ek endikasyonlara göre de alt gruplarda değerlendirildi. Değerlendirilen 200 vaka içinde, 52 vaka ileri maternal yaş, 59 vaka anormal ultrason bulgusu, 44 vaka üçlü tarama test riski nedeniyle gönderilmişti. Diğer endikasyonlarla gelen vakaların sayısı ise 11 olarak tespit edildi. AUS ile gelen vakalarda sayısal kromozomal anomali oranı AUS içermeyen vakalara göre daha yüksek bulundu (p=0.002). AUS olan ve özellikle geç dönemde amniyosentez yapılan olgularda, konvansiyonel sitogenetik analize ek olarak FISH gibi hızlı sonuç alınan yöntemlerin uygulanmasının sonuç verme süresinin kısaltılabilmesi, olası terminasyonun erkene alınması, annenin bekleme stresinin azaltılması, ilave tetkik yapılacaksa zaman kazanılması gibi önemli yararlar sağlaması nedeniyle oldukça etkili ve gerekli olduğu gözlendi.Item Gastrik kanserden gelişen leptomeningeal karsinomatozis(Uludağ Üniversitesi, 2010-01-09) Aytaç, Berna; Yerci, Ömer; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim DalıLeptomeningeal karsinomatozis malign hücrelerin leptomeninksleri infiltrasyonuyla gelişen, tüm kanserlerde görülebilecek yaygın bir komplikasyonudur. Sıklıkla meme ve akciğer kanseri, melanoma, lenfoma ve lösemilerle ilişkilidir. Primer gastrointestinal sistem tümörlerinden gelişen az sayıda olgu bildirilmiştir. Olgumuz 59 yaşında erkek hasta halsizlik, kilo kaybı yakınmaları ile hastaneye başvurdu. Uygulanan endoskopi sonrasında mide küçük kurvatür hizasında vejetan büyüme göstermiş tümöral kitle saptandı. Alınan biyopsi materyallerinin incelenmesi sonucunda az diferansiye adenokarsinoma tanısı konuldu. Hastada daha sonra başağrısı ve dengesizlik yakınmaları gelişti. Gönderilen BOS materyalinin sitolojik incelemesinde taşlı yüzük hücreli karsinoma tanısı verildi.Item Türk kadınlarının tıp eğitimine başlama süreci ve istanbul darülfünunu tıp fakültesi’nden mezun olan ilk kadın hekimler(Uludağ Üniversitesi, 2010-01-22) Atıcı, Elif; Erer, Sezer; Tıp Fakültesi; Deontoloji Ana Bilim DalıTürkiye’de kadınların tıp eğitimi almaları, dünyada olduğu gibi uzun ve zor bir süreç içinde gerçekleşebilmiştir. Özlük haklarını aldıktan sonra, Balkan, Trablusgarp ve I. Dünya savaşları sırasında sağlık alanında kadın ile erkek arasındaki ayrımı kaldıran ihtiyacın doğmasıyla, Türk kadınları tıp fakültesinde eğitim alma hakkını kazanabildiler. Bu savaşı 1922 yılında kazanmayı başaran ilk kadın hekimler, İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi’nden 1928 yılında mezun oldular. Bu çalışmada, Türk kadınlarının tıp eğitimine başlama süreçleri incelenmekte ve ilk kadın hekimlerimiz olan İffet Naim (Onur), Müfide Kâzım (Küley), Hamdiye Abdürrahim (Maral), Sabiha Süleyman (Sayın), Suat Rasim (Giz) ve Fitnat Celal (Taygun)’in biyografileri verilmektedir.