2008 Cilt 17 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/14841
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 30
- Results Per Page
- Sort Options
Item İbn Hazm’ın dinî düşünce sisteminde Kur’ân ve yorum(Uludağ Üniversitesi, 2008) Maşalı, Mehmet Emin; İlahiyat FakültesiBu makalede ünlü düşünür Ebû Muhammed b. Ali b. Ahmed b. Saîd b. Hazm’ın (ö. 456/1064), dinî düşünce sisteminde, Kur’ân nasslarını nasıl kullandığı ve nasıl bir yorum yöntemi izlediği hususları üzerinde durmaya çalıştık. Bu çerçevede evvelemirde onun Kur’an’ı ve Kur’an’ın metin yapısını nasıl algıladığını gösterir nitelikteki Kur’ân tarihi ve Kur’ân ilimlerine ilişkin görüşlerini ele aldık, bunun akabinde de yorum anlayışının takdim ve tahliline çalıştık.Item Onbirinci yüzyılda siyasal gerçeklik ve İslâm siyaset düşüncesine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2008) Yücedoğru, H. Kübra; Bilgin, Vejdi; İlahiyat Fakültesiİslam siyaset düşüncesi tarihsel şartların bir ürünü olup, mevcut siyasal-sosyal gelişmeler çerçevesinde şekillenmiştir. Bu gelişimin bir tarafta dinî hassasiyetleri koruma gayreti içinde olan ulema, diğer tarafta da dinî meşruiyetten mahrum olmayacaklarının farkında olan yöneticiler arasındaki diyalektiğe bağlı olduğu görülür. Ancak bu süreç içerisinde ulema daha edilgen bir rolü kabul etmek zorunda kalmıştır. Burada izlenen temel politika, muhtemel bir meşruiyet sorununda taraflar arasında çıkabilecek çatışmaların önüne geçebilmektir. Bu politika ister istemez doktrinin mevcut siyasal yapı ile adapte edilmesine yol açmıştır. Gazali bu noktada siyaset doktrinindeki uzlaşmanın zirvesini temsil eder. Bu makalede Mâverdi’nin ve Gazali’nin yaklaşımları örnekleminde, on birinci yüzyıl siyasal ve toplumsal şartlarının etkisinde siyaset teorisinin nasıl şekillendiği ele alınacaktır.Item Diglossia’ya rağmen yetkinleşme: Arapça’ya yeni bir yaklaşım(Uludağ Üniversitesi, 2008) Ryding, Karin C.; Taşdelen, Hasan; İlahiyat FakültesiArap dünyasındaki linguistik durum açıkça diglossia olarak tanımlanmaktadır. Edebî dil yani Modern Standart Arapça (MSA), - yazılı olmayan- mahallî/coğrafi farklılıktan kaynaklanan ve topluca konuşma dili (avamca) olarak anılan dil biçimleri ile çelişkili bir durum arz etmektedir. Dil öğrenimindeki bu iki başlılığın olumsuz tesirleri, Arapça’nın yabancı bir dil olarak öğretilmesini ciddî manada etkilemiştir: Zira öğrenciler, iki dilin okur yazarı olmayı veya günlük meselelerde her iki dille diyalog kurabilmeyi amaçlıyorlarsa, bir yerine en az iki dil biçimini öğrenmek zorunda kalmaktadırlar. Bu sorun, Hint-Avrupa dil ailesine ait olmayan ve Latin alfabesini kullanmayan bir dilin geçmişten getirdiği zorluklara eklenince, dil öğrenimine büyük bir hevesle başlayan ve ileride başlayacak olan çok sayıda öğrencinin azmini örselemekte ve hayal kırıklığına uğratmaktadır. Bu öğrenciler bir iki yıllık öğrenimin ardından, sarfedilen çabaya rağmen iletişim becerisi bakımından hâlâ çok geri durumda olduklarını anlayarak çoğu defa pes etmektedirler.Item Zemahşerî'nin el-Keşşâf'ında Allah'ın bazı sıfatlarıyla ilgili temsîl, mecâz ve istiâre algılamaları(Uludağ Üniversitesi, 2008) Kiraz, Celil; İlahiyat FakültesiBüyük müfessir Zemahşerî, Kur'ân’da yer alan Allah’ın eli, yüzü, gözü ve arşa istivâsı gibi kullanımları, O’nun hiçbir benzerinin bulunmadığına dair ayetten hareketle, Arapça’nın dil özelliklerini de kullanarak tevil etmektedir. Ona göre Allah’ın eli, O’nun cömertliği ve kudreti; yüzü, zâtı; gözü, her şeyi gözetiminde tutması; arşa istivâsı da bütün kâinatı idare etmesi anlamına gelmektedir. Müfessir, Allah’ın gökte oluşu, O’nun gelmesi, kıyamette insan ve cinlerle baş başa kalması, kâfirleri ihâta etmesi ve onları gözetlemesi konularıyla ilgili olarak da teşbîh ve tecsîmden uzak yorumlar yapmaktadır. Ayrıca Zemahşerî’ye göre Allah’ın kelâm sıfatı da mahlûktur. Müfessirimiz, O’nun cansız varlıklarla karşılıklı konuştuğuna dair Kur'ân’daki bazı ayetleri de temsîl veya mecaz olarak kabul etmektedir.Item Câhiz’in diliyle Arap Kültür ve Edebiyatında ‘Asâ’(Uludağ Üniversitesi, 2008) Taşdelen, Hasan; İlahiyat Fakültesi“Asâ”, ağaç hammaddesinin bedevînin elinde ürüne dönüştürülmesinin tarihi gibidir. Yaşadığı göçebe hayatın bir gereği olarak, yanına elzem olandan başkasını almayan bedevi, yanına aldığı elzem’i mümkün olan en iyi şekilde değerlendirmenin yoluna bakmıştır. Bedevinin, yanından hiç ayırmadığı bir enstrüman olan “asâ”, bugün teknolojik ürünlerin sergisi haline gelmiş kalabalık şehirlerde yaşayan bizlerin aklına asla gelmeyecek birçok fonksiyona sahiptir. Daha sonraki dönemde sosyal hayattaki değişikliğe paralel olarak “asâ”nın da fonksiyonlarında bir değişiklik gözlenmektedir. Yerleşik hayatta çöldeki kadar “elzem” bir araç olamayan asâ varlığını korumak için başka fonksiyonlara talip olmuştur. Mesela, bir sosyal statü işareti ve aksesuar olarak varlığını sürdürmeye çalışmıştır. Hükümdarların ellerinde bir güç sembolü olan ve en ince sanatlarla süslenen, peygamberlerin ellerinde mucizeye dönüşen “asâ”, bedevinin elinde çöldeki hayatının vazgeçilmez araç ve gereçlerinden biri olmaktadır. İsim ve şekillerindeki çeşitlilik, tarihinin her döneminde ve toplumun her kesiminde “asâ”nın kendine uygun bir yer bulabildiğinin göstergesidir.Item Kırgızistan: Dinlerin müsabaka alanı(Uludağ Üniversitesi, 2008) Pay, Salih; İlahiyat FakültesiBu araştırma başta Hıristiyanlık olmak üzere yayılma amacı güden çeşitli din ve dinî akımların hedef haline getirdikleri Kırgızistan’ı dinî durumu açısından tanıtmayı amaçlamaktadır. Ülkede Hıristiyanlığın farklı mezheplerine mensup misyonerler ile Hindular, Budistler, Krişnacılar, Maharişiler, Ateşperestler, Satanistler, Bahaîler vb. gruplar yoğun dini propaganda faaliyeti içindedirler. Kırgızistan’ın diğer Türk cumhuriyetlerinde olduğu gibi Sovyetler Birliği döneminde ateist propagandaya maruz kalması halkı dinî bilgi ve uygulamalar açısından oldukça zayıflatmıştır. Buna ek olarak ülkenin ekonomik sıkıntılar içinde bulunması da, Kırgızistan’ı bu tür faaliyetler karşısında savunmasız bırakmıştır.Item Fıkhî hadislerin rivayet değeri bağlamında “beyyine ve yemin hadisi”nin tahric ve tenkidi(Uludağ Üniversitesi, 2008) Soylu, Ayşenur; Kahraman, Hüseyin; Sosyal Bilimler Enstitüsüİslam yargılama hukukunun dayandığı temel prensiplerden biri “delil davacıya, yemin davalıya düşer” kaidesidir. Bu kaide Hz. Peygamber’in sözü olarak nakledilen “beyyine ve yemin hadisi”ne dayanır. Bu makalede söz konusu hadisin çeşitli rivayetleri incelenmektedir. Rivayetler incelenirken temel hadis kitapları çerçevesinde, karşılaştırma metoduyla ravilerin fıkhî anlayış ve birikiminin, rivayetlerin metnine yansıma durumunu tespit amaçlanmaktadır.Item Din sosyolojisi anabilim dalı V. koordinasyon toplantısı ve günümüz Türkiye'sinde din toplum ilişkileri sempozyumu(Uludağ Üniversitesi, 2008) Güler, Fatma; Sosyal Bilimler EnstitüsüDin Sosyolojisi Anabilim Dalı V. Koordinasyon Toplantısı ve Günümüz Türkiye'sinde Din Toplum İlişkileri Sempozyumu 4 Temmuz 2008'de Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi organizatörlüğüyle Polisevi Uludağ Eğitim ve Dinlenme Tesisleri'nde yapıldı. Toplantıya 19 İlahiyat Fakültesi'nden ve Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan toplam 54 din sosyologu katıldı. Ayrıca Bursa'daki İlahiyat Fakültesi öğretim üyeleri, İl ve İlçe müftüleri ile Uludağ, Marmara ve İstanbul Üniversiteleri'nden lisansüstü düzeyde çalışma yapan öğrenciler de toplantıyı takip ettiler. Sempozyum U. Ü. Din Sosyolojisi A. D. Başkanı Doç. Dr. Abdurrahman Kurt'un açılış konuşmasıyla başladı. Din sosyolojisinde kurucu din sosyologları Weber ve Durkheim'dan başlayarak başlangıçtan günümüze kadar geçirilen süreçte dine bakışa dair bir değerlendirmenin yapıldığı konuşmada, dinin tanımına dair özsel ve işlevsel bakışların, dinin ilahi kaynağını reddeden güçlü pozitivist geleneğin zamanla kırıldığı belirtildi. Kurt, günümüzde özellikle 800 İlahiyat Fakültelerindeki Türk din sosyologlarının, İslam’ın sosyal görünümleri ve Müslüman dindarlıklarla ilgili çalışmaları çoğu defa içeriden bakışla yapmalarının bu konuda olumlu bir mesafe kat edildiğinin göstergesi olduğunu ifade etti.Item Misyonerlerin kıskacındaki ülke: Kırgızistan(Uludağ Üniversitesi, 2008) Pay, Salih; İlahiyat FakültesiBu araştırma misyonerlik faaliyetlerini kolaylaştıran unsurları Kırgızistan örneğinden hareketle açıklamayı amaçlamaktadır. Kırgızistan diğer Türk cumhuriyetlerinde olduğu gibi Sovyetler Birliği döneminde ateist propagandaya maruz kalmış, bağımsızlık sonrasında ise çok yoğun bir misyonerlik faaliyetiyle karşılaşmıştır. Halkının dinî bilgilenme açısından eksikleri yanında ülkenin de ekonomik sıkıntılar içinde olması, Kırgızistan’da misyonerlik faaliyetleri için daha uygun bir ortam oluşturmuştur. Ayrıca köktendincilik, çoğulculuk, demokratikleşme vb. anlayış ve akımlar ile bunların uluslararası kurum ve kuruluşlarca desteklenmesi misyonerlik faaliyetlerini kolaylaştıran unsurlar arasında yer almaktadır.Item XVII. yüzyılda Bursa’da emekli bir kadı: Baldırzade Oğlu Derviş Mehmed Efendi ve serveti(Uludağ Üniversitesi, 2008) Maydaer, Saadet; İlahiyat FakültesiTereke, bir kişi öldükten sonra geride bıraktığı menkul veya gayri menkul tüm mal varlığına denir. Bunların yazıldığı belgeler ise tereke kayıtlarıdır. Bu belgeler, kişinin ölürken sahip olduğu tüm eşyaların dökümünü verdikleri için gerek o kişinin, gerekse de mensub olduğu sosyal statüdeki diğer insanların gündelik yaşamı hakkında bilgi edinmek için en önemli kaynaklardandır. Tereke defterleri, kişinin ekonomik durumunu tüm açıklığıyla gözler önüne serdikleri gibi, mirasçıları oldukları için kaydedilen aile fertleri sayesinde akrabalık ilişkilerini de ortaya koymaktadırlar. Bazen ölenin adının önüne eklenen bir sıfat, onun mesleği veya toplumsal saygınlığının anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır. Bu çalışma, XVII. yüzyılda çeşitli illerde kadılık yaparken geçirdiği rahatsızlık yüzünden emekliye ayrılmak zorunda kalan Derviş Mehmed Efendi’nin terekesinden hareketle, hayatına bir ayna tutmayı ve onun sosyo-ekonomik düzeyi ile aile bağlarını ortaya koymayı hedeflemektedir.Item Bursa suları ve su vakıfları(Uludağ Üniversitesi, 2008) Karataş, Ali İhsan; İlahiyat FakültesiBol sularıyla meşhur olan Bursa’da eğitim, din, imar, belediye ve benzeri hizmet ve faaliyetlerin pek çoğu vakıflar aracılığıyla yürütülmüştür. Bursa halkının kurduğu vakıflar arasında su hizmetlerine yönelik olanlar da dikkat çekmektedir. Pek çok insan değişik kaynaklardan mahallelere getirilen suların ve bunlara bağlı olarak inşa edilen çeşmelerin tamir ve onarımları için herhangi dünyevî bir menfaat beklemeden mülklerini veya paralarını vakfetmişlerdir. Böylece yaşadıkları sürece olduğu gibi vefatlarından sonra da su hizmetlerinin aksamaması için gerekli ortamı oluşturmuşlardır. Bu çalışmada Bursa Şer’iyye Sicilleri arasında yer alan bazı belgeler ışığında Bursa’daki su vakıfları incelenmeye çalışılacaktır.Item Sosyolojik din tanımları ve dine teolojik bakış sorunu(Uludağ Üniversitesi, 2008) Kurt, Abdurrahman; İlahiyat FakültesiDin tanımları, dinden neyi kastettiğimize bağlı olarak farklılık gösterirler. İşlevsel tanımlama dinin fertlere ve topluma sağladığı farz edilen yararları tasvir eder ve dinin ne yaptığı ya da ne işe yaradığı; özsel tanımlama ise dinin içeriği ya da özüyle ilgili karakterleri içerir ve dinin ne olduğu üzerine yoğunlaşır. İşlevsel tanımlar, dünyevi görünüşlerine; insan ve toplum üzerindeki sosyal ve psikolojik etkilerine göre; özsel tanımlar, kutsal, aşkın, ilahi ve tabiatüstü gibi gerçek özü ve içeriği açısından dini tanımlamaktadır. Monotetik (tek yönlü) olan bu her iki tanım, aralarında sınırlar çizerek birbirlerini dışlayıcıdırlar. Son yıllarda politetik adı verilen kapsayıcı bir tanımlama ile her iki vurgu birleştirilmeye çalışılmaktadır. Ancak bu yaklaşım tarzında, milliyetçilik, komünizm ya da “insanlık dini” gibi seküler oluşumların da din kabul edilmesi riski vardır. Bize göre her üç kategori de en azından bir yönüyle eleştirilebilir olduğundan dine içeriden bakan din sosyologlarının din tanımları daha bütüncül bir niteliktedir.Item Yükleme teorisi ve din ilişkisi üzerine bir değerlendirme(Uludağ Üniversitesi, 2008) Gürses, İbrahim; İlahiyat FakültesiBireyler, çevrelerinde olup biten olayları açıklama ihtiyacı içerisindedirler. Yükleme teorisi, bireylerin bu olayları nasıl açıkladığı üzerinde durur. Aynı şekilde din de başımıza gelen olayları açıklamakta kullanabileceğimiz hazır cevaplar sunmaktadır. Bu açıdan yükleme teorisi ile din benzer fonksiyonlar ircaa etmektedir. Zira olayların nedensel açıklamalarını yapmak dinin en önemli niteliğidir. Bireyler yaşananları hem dini hem de din dışı yüklemeler yaparak açıklama eğilimindedirler. Dini yüklemeler konusu din psikolojisi ve dinî ilimlerin, özellikle de Kelam İlmi’nin ortak kesişme noktasında bulunmaktadır.Item İslamcı feminizm: Müslüman kadınların birey olma çabaları(Uludağ Üniversitesi, 2008) Güç, Ayşe; Sosyal Bilimler Enstitüsüİslamcı feminizm kavramı, İslam kültürü içinde gelişen bir olguya; müslüman kadınların birey olma çabalarına işaret etmektedir. Bu çabaların yansıması, entellektüel müslüman kadınların din ve gelenek içinde kadının durumunu ele aldıkları çalışmalarında ifadesini bulmaktadır. Bu yaklaşımlar, batılı feminist söylem ile bağlantılı olarak değerlendirildiği için bazı soruların araştırılması gerekir: İslamcı feminist söylem, müslüman kadınların bizzat inşa ettiği bir söylem mi yoksa batılı feminizmin silik bir kopyası mıdır? Bu söylem, kendine has bir teoloji üretebilir mi? Bu sorulara giden yolda ilk adım, 19. yüzyılda sistemleşen feminist söylemin İslam kültürünü hangi noktalarda ve nasıl etkilemeye başladığını sorgulamak olacaktır. Bunun için de etkileme sürecini, bu süreçte batılı feminizmle işbirliği yapan oryantalizm, sömürgecilik, milliyetçilik gibi birtakım faktörleri de göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerekir. 20. yüzyılın sonuna doğru entellektüel Müslüman kadınlar, Müslüman dünyadaki kadın sorununu batılı feminist söylemi de dikkate alarak tartışmaya başlamışlardır. Böylece, İslam kültürü içinde feminist söylemden dolaylı olarak etkilenen yeni bir kadın söylemi ortaya çıkmıştır. Bu yeni söylem, kadın çalışmaları sahasına katkı yapan bir literatür de oluşturmaya 650 başlamıştır. Son yıllarda, entellektüel müslüman kadınların din ve gelenek içinde kadının durumunu tartışan çalışmalarında dile getirdikleri yaklaşımlar İslamcı feminizm olarak adlandırılmış ve bu entellektüel müslüman kadınlara da İslamcı feminist denilmiştir. Bu makale, zikredilen noktaları göz önünde bulundurarak bu yeni söylemi ele almaya çalışırken bir yandan da tanımlamalar ile ortaya çıkan sorunlara işaret etmeyi amaçlamaktadır.Item İslam ve geri kalmışlık sorunu(Uludağ Üniversitesi, 2008) Kurt, Abdurrahman; İlahiyat FakültesiDin sosyoloğu Max Weber, İslam-kalkınma ilişkisi arasında olumsuz bir bağ kurmaktadır. Weber, tüm rasyonellikleri bünyesinde bulunduran kapitalizmin zemin hazırlayıcıları olarak, “serbest pazar”, “rasyonel teknoloji”, “rasyonel hukuk”, “otonom şehirler” ve bunların ortaya çıkardığı “burjuva sınıfı”nı görür. Ona göre kapitalizmin zemin hazırlayıcıları olan söz konusu olgular, Çin ve Hindistan’da olduğu gibi, İslam toplumlarında da yer edinememiştir. 1960’lı yıllarda Maxime Rodinson, Weber’in İslam tezini ciddi şekilde eleştiren ilk Batılı sosyal bilimcilerdendir. Rodinson’a göre İslam, kapitalizme uyum gösterecek tarzda ticari aktiviteye taraftar görünmektedir. Bize göre İslam toplumlarının geri kalışının, iç ve dış etmenleri olmak üzere, çok yönlü sebepleri vardır. Bu makale konuyla ilgili iddiaları ve geri kalmışlığın sebeplerini irdelemektedir.Item Zamana sövmeyi yasaklayan hadisin tenkid ve tetkiki(Uludağ Üniversitesi, 2008) Karahan, Abdullah; İlahiyat Fakültesiİnsan için kavranması zor bir olgu olan “zaman”ın doğru olarak anlaşılabilmesine yardımcı olabilecek her bilgi büyük önemi haizdir. Yüce Allah tarafından Elçisi’nin sözleriyle insanlara aktarılan “zamana serzenişte bulunmayın, çünkü zaman Allah’tır” kudsî hadisi, “zaman” hakkında düşünce üretme gayretindeki insanlara açılım sağlayabilecek bilgiler içinde önemli bir yere sahiptir. Bu önemi dolayısıyla İslâm düşünce tarihinde zaman ile alakalı tartışmalarda gerek sübutu/sıhhati gerekse metin içeriği ön plana çıkarılarak sıkça gündeme getirilen bu hadis, hadis tekniği açısından incelenmeyi hak etmektedir. Böylece tartışmalar daha sağlıklı bir zeminde yürüyecektir. Klasik hadis kaynaklarının oluştuğu ilk dört asırdaki eserlerin birçoğunda yer alan bu hadis dört farklı metin öbeği halinde musanniflere ulaşmıştır. Söz konusu dört metin çeşidi birçok tarîke sahiptir. Çalışmada bu tarîkler ayrı ayrı sened tenkidine tabi tutulmuş, aynı zamanda senedlerle metinler paralel bir şekilde incelenerek metin değişmelerinde tutarsızlıklar olup olmadığı hususu tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca hadisin yorumu yapılarak hem metindeki yanlış anlamaya müsait bazı 464 hususlar aydınlatılmaya hem de hadisin İslâm düşüncesindeki yerine dikkat çekilmeye gayret edilmiştir.Item Üç Kur’an yorumunda kadının ötekiliği(Uludağ Üniversitesi, 2008) Durmuşoğlu, Kadriye; Kurt, Abdurrahman; Sosyal Bilimler EnstitüsüKur’ân kadını kadın erkek ikilemine indirgemeksizin insan olması temelinde ele alır. Kadın ve erkeğin yaratılış niteliklerini dikkate alarak hak ve sorumlulukları belirler. Bireysel ve sosyal kimliğine vurgu yaparak toplumsal değişimin ve istikrarın belirleyici kutuplarından biri kılar. Kadına cinsiyet ayrımcılığında bakmaz. Kadının Kur’an yorumlarında farklılaşan anlamı Gadamer’in Ben-Sen diyalojik ilişkisinde Sen’in anlamlandırılmasının farklı formlarında yorumcunun kadına yönelik bakış açısının düzeyinde ele alınır. Yorumcunun anlatım farklılığı Sen’i nesnel-obje ve kendi menfaatine aracı kılmaktan gerçekten Sen’i Ben gibi özne/birey, insan olarak mevcut ve kendilerine mahsus varoluşlarıyla algılama arasında değişimde belirlenir. Bu anlamlandırmada yorumcunun Öteki’ni/Seni/Kadını anlama biçimi, ‘öteki’ye atfedilen nitelikleri ve imkânları tespit edilir. Kur’an ve üç yorumunda Ben-Sen diyalojik ilişki boyutunda Sen’in/Ötekinin/Kadının anlamı odağında kadının ötekileştirilerek nesnelleştirilen konumunun Kur’an yorumlarında kimliğin anlama yansıyan subjektiflik boyutunda hayatın kültürel formlarında olduğu neticesine ulaşılır.Item Kitap Tanıtımı: “Câhiliye şiiri üzerine” Şaban Karataş Ankara Okulu yayınları, Ankara 2003, 199 sayfa.(Uludağ Üniversitesi, 2008) Taşdelen, Hasan; İlahiyat FakültesiKitap bir tercüme olduğu için iki ana bölüm halinde tanıtmayı uygun gördük. Birinci bölümde kitabın içeriğinden bahsedilecek; ikinci bölümde ise yapılan tercüme hakkında değerlendirmelerde bulunulacaktır.Item Muhammed murtazâ ez-Zebîdî’nin nübüvvet anlayışı(Uludağ Üniversitesi, 2008) Önal, RecepMurtazâ ez-Zebîdî, XVIII. yüzyılda İslâmî ilimlerde özellikle de dil ve edebiyat sahasında yetişmiş önemli şahsiyetlerden biridir. Müellif, sahip olduğu üstün zekâ, azim ve gayreti sonucu başta lügat olmak üzere, hadis, fıkıh, tefsir, tasavvuf ve kelâm ilimlerine kadar uzanan değişik alanlarda mühim eserler vermiştir. Bunlar arasında, özellikle Tâcü’l-Arûs dil ve edebiyat; İthâfü’ssâde ise tasavvuf, felsefe, ahlâk ve kelâm ilimleri açısından önemli bir yere sahiptir. Biz bu çalışmada, Murtazâ ez-Zebîdî'nin nübüvvet görüşünü ele alacağız. Zebîdî, nübüvveti değerlendirirken; peygamber göndermenin Allah’a câiz ve mümkün olduğunu, Allah’ın fiillerinde bir hikmetin bulunduğunu, dolayısıyla peygamberlerin de O’nun bir hikmeti gereği ve insanların maslahatına yönelik olarak gönderildiğini ifade ederek Ehl-i sünnet çizgisine sadık kalır.Item İslamofobi ve Avrupa’da birlikte yaşama tecrübesi üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2008) Er, Tuba; Ataman, Kemal; Sosyal Bilimler EnstitüsüGünümüzde, gerek tarihten gelen korkuların ve gerekse son yıllarda, gerekçesi ne olursa olsun, yaşanan terör olaylarının demokrasi ve insan haklarının beşiği olarak kabul edilen Batı dünyasında Müslümanlara karşı var olan ön yargıları iyice pekiştirdiğini ve gün yüzüne çıkardığını gözlemekteyiz. Bu ön yargıları besleyen önemli unsurlardan biri Müslümanların kendi dünya görüşü ve geleneksel yaşam tarzlarıyla Batı toplumlarının sosyal yapıları içinde kendilerine rol edinme çabalarıdır. Zira Müslümanlar artık Batı’da “konuk işçi” statüsünde olmayı reddetmekte ve kendilerini bulundukları ülkenin bireyleri olarak algılamaktadırlar. Bu ise onların toplum içindeki görünürlülüğünü artırmaktadır. Bu durum beraberinde Batı’nın, özellikle de Müslümanlar söz konusu olduğunda, alışık olmadığı yeni ve fakat zorunlu bir birlikte yaşama tecrübesinin ortaya çıkmasını da kaçınılmaz kılıyor. Biz bu makalede Avrupa Birliği’nin çeşitli kurulları marifetiyle İslamofobi ile ilgili hazırladığı raporların bir içerik analizini yaparak söz konusu raporlarda konuyla ilgili öne çıkan problemlere dikkat çekmeyi hedefliyoruz.