2011 Sayı 16
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/10171
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 11 of 11
- Results Per Page
- Sort Options
Item Carnap’ın metafizik eleştirisi(Uludağ Üniversitesi, 2011) Öztürk, Ümit; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.Bu yazıda amacımız, Rudolf Carnap’ın metafizik hakkındaki görüşlerini takdim etmek ve incelemektir. İlk olarak, onun ünlü “Dilin Mantıksal Analizi Yoluyla Metafiziğin Üstesinden Gelinmesi” (“The Elimination of Metaphysics through Logical Analysis of Language”) makalesini ayrıntılı olarak irdeliyoruz. İkinci olarak ise, bu metinle aynı dönemin ürünü olan diğer metinlerini merkeze alma yoluyla, Carnap’ın “mantıksal sentaks” anlayışı çerçevesinde onun metafiziğe yönelik eleştirilerini bütüncül bir perspektife oturtmaya çalışıyoruz. Bu şekilde göstermeye çalışıyoruz ki, Carnap’a göre, metafiziğin şairane yapısı, dilin yanlış kullanımından başka bir şey değildir.Item Against wittgenstein’s reading of freudian psychoanalytic methodology(Uludağ Üniversitesi, 2011) Hutchens, BenjaminThis paper is intended to examine the coherence and efficacy of Wittgenstein’s notorious dismissal of Freud’s psychoanalytic theory. It will examine what Wittgenstein explicitly wrote (and said) about the psychoanalytic method, as well as what he might have written if he had read Freud more carefully and utilized his own most relevant notions from the middle and later periods of his work. It will propose that Wittgenstein’s critique of Freud lags behind his own developing views of hypotheses, evidence, the making of significant connections, and obedience to rules in language games. The author concludes that Wittgenstein’s critique of Freud is more interesting for its deficiencies than its ability to force improvements in psychoanalysis.Item Kısa bir sinema felsefesi tarihçesi: R. Arnheim, S. Eisenstein, A. Tarkovsky(Uludağ Üniversitesi, 2011) Nuyan, Elif; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.Sinemanın ortaya çıkışı çağın en önemli olaylarından birisi olmuştur. Sinema tüm sanat dalları arasında en geniş kitlelere ulaşabileni olduğu için sinema aracılığıyla çeşitli dünya görüşleri ve onlarla bağlantılı değerlilik anlayışları geniş kitleleri etkileyebilmektedir. Hatta yeni “modalar”ın yeni yaşama biçimlerinin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. 20. yüzyılın başlarında sinemanın ilk ortaya çıktığı zamandan bu yana sinemanın ne olduğu, sinemanın insanlık için olanakları araştırma konusu yapılmıştır. Bu çalışmada sinema felsefesinde köşe taşı sayılabilecek üç önemli kuramcı ele alınarak, bu kuramcılar aracılığıyla sinema felsefesindeki belli başlı tartışmalar serimlenmeye çalışılmıştır.Item Husserl’de psikolojizm eleştirisi(Uludağ Üniversitesi, 2011) Türker, HabipBu makale görüngübilimin gelişiminde belirleyici bir rolü olan Husserl’in psikolojizm eleştirisini ayrıntılı olarak, tüm yönleriyle ortaya koymakta ve analiz etmektedir. Burada onun felsefe tarihine ilişkin gerekçelendirilmemiş sözleri eleştirilirken, pskolojistlerle alakalı olarak belirlediği üç önyargıyı analiz etmekte ve son iki önyargının temelde birinci önyargıya indirgenebileceğini savunmaktadır. Husserl’in savunduğu mantık anlayışının temelde Platoncu olduğunu belirtmekte, ancak onun deneyimi bilgiden dışlamadığını ve deney-bilgi ilişkisinde Kant’tan farklı düşünmediğinin altını çizmektedir. Husserl, zihnimizin doğa yasalarını önsel olarak kurma imkanı olmadığını belirterek, mutlak bilginin asla deneysel alanda elde edilemeyeceğini, fakat saf mantığın yasalarıyla mathesis pura’nın yasalarını içeren saf kavramsal bilginin alanında elde edileceğini savunur.Item Aristoteles’te ilk ilkelerin bilgisi ve nous üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2011) Sarı, Mehmet AliAristoteles, “ilk ilkelerin” nasıl bilinebileceği sorusuna, II. Analitikler’de epagoge ve nous yanıtını verir. Öyleyse, Aristoteles’in ilk ilkelerin bilgisi hakkındaki bu yaklaşımı nasıl yorumlanmalıdır? Böyle bir soru karşısında genel olarak iki farklı yorum söz konusudur. Geleneksel, başka deyişle Ortodoks yorum, ilk ilkelerin nous gibi bir yeti tarafından elde edildiğini iddia ederken karşıt görüş ise nous’un, bu ilkeleri zorunlu olarak doğru kılan bir yeti olamayacağını iddia eden empirisist görüştür. İşte bu çalışma, ilk ilkelerin kaynağı hakkındaki bu her iki anlayışın metin tarafından desteklenmediğini gösterip, epagoge ile elde edilen her bilginin nous olmadığını ve eğer bu bilgi “ilk ilkeler” ise nous’un zihinsel bir durum olduğunu iddia etmektedir.Item Respect for reason as a reason of law and morality in the world some anottation to Kant’s conception of worldcitizenship(Uludağ Üniversitesi, 2011) Démuth, AndrejThe background of the study is set on the analysis of Kant’s idea of worldcitizenship in empire of human rationality, which he sees as world of academic liberty, authority of reason and equality of actors. Author of this study tries to focus an attention on basic idea of Kantian morality – on Respect to moral law giver. He shows that in Kant’s conception is the law giver only the critical reason. This moment allows Kant to create authonomious morality in which is law giver, actor and judge the same. Reason in each from these persons is the same like in each rational being. So Kant discovered proof of equality as a condition of universal morality. The second moment of Kantian morality is duty of logical consistency (respect of rationality to reason in everybody). Because the rationality is universal, we must respect Reason in each man and it gives the dignity to each. Equality and the duty of respect to another is a main idea of Kant’s conception of of worldcitizenship. At the end of study author shows phyziocratic source of worldcitizenship from Kant’s point of view. He analyses typical idea of Freedom as a condition of morality in the polemic with Kant’s idea of “providence” and rationality of Nature. Author believes that Kant’s argumentation can be inspirative in conterporary world, too.Item Meslek etiklerindeki sorunların kaynağı üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2011) Demirdöven, İsmail H.Gün geçmiyor ki, gazetelerde ve televizyonlarda hastaya “sağlamdır” raporu veren bir hekimden, “eli sopalı” bir öğretmenden ya da hak ve adalet duygusunu zedeleyebilecek bir karar vermiş olan yargıçtan söz edilmiyor olsun. Bu yazı, insana yönelik mesleklerden (bu meslekler üç ana meslek diyebileceğimiz hekimlik, yargıçlık ve öğretmenlik olarak belirlenebilir) hizmet alanların ve o meslekleri icra eden meslek adamlarının birbirleriyle ilişkilerinde her gün farklı biçimlerde karşı karşıya kaldıkları bir soruna (daha sonra kavramsal dile getirildiğinde etik nitelikli bir sorun olarak “meslek kimliği sorunu” denecek olan soruna) dikkat çekmeyi ve onun üzerinde düşünmeyi amaçlamaktadır.Item Platon’un demokrasi paradoksu, Popper’ın yorumları ve Türkiye’de demokrasi tartışmaları(Uludağ Üniversitesi, 2011) Taşkın, AliDemokrasi konusunda Platon ve Popper genel olarak farklı düşünür. Örneğin Platon, egemenliğin, bilgisi yetersiz kitlelerin elinde olduğu yerlerde Demokrasiyi kötü bir yönetim biçimi olarak düşünür. Tam aksine, Popper ise Demokrasiyi yönetim biçimlerinin en iyi türü olarak tanır ve demokratik yönetimin toplumun en iyi yaşam biçimine ulaşması yolunu açar. Bu makaledeki amacım, Platon’un Demokrasi paradoksları ve Popper’ın yorumlarının çözümlenmesine ek olarak, siyasal katılım, egemenlik ve özgürlük vb. bağlamında, Türk demokrasisinin benzer yönlerini tartışmaktır.Item Spinoza’da felsefe, etik ve siyaset(Uludağ Üniversitesi, 2011) Yeke, Yıldız KaragözModern felsefenin en büyük başarılarından bazıları, insan özgürlüğü inancını Tanrı’nın doğasına ilişkin kalıcı yasalarla uzlaştırma çabasından kaynaklanır. Bu çabalar içerisinde belki de Spinoza’nın çabası, akla yatkın tek ve kalıcı olanıydı. Çünkü Spinoza’yı felsefe yapmaya iten şey ‘bilgi’ arayışından ziyade ‘mutluluk’ arayışı idi. Ve onun en büyük başarısı, insanın kendisinin yarattığı dünyasının, hem efendisi hem de hizmetkârı olarak göstermek oldu. O, insan için ‘iyi yaşam’ nedir? Bu yaşamı en iyi şekilde yaşamamı sağlayacak olan nedir? Yaşamımı sürekli mutlu ve kutlu yüce bir sevinç içinde sürdürmemi sağlayacak olan şey nedir? Bunu nasıl elde edebilirim? gibi sorular sorar. Bilgece, iç özgürlüğü ve mutluluğu yakalayabileceği bir yaşam yolu arayışındaki Spinoza’nın sorduğu tüm bu sorular etik sorulardır ve felsefesi de bu yolu aydınlatmaya yönelik çabadan ibarettir diyebiliriz. İşte biz bu çalışmamızda Spinoza’nın sistemi içerisinde felsefe, ahlak ve siyaset ilişkisini anlamaya çalıştık.Item Does the freedom sentence work?(Uludağ Üniversitesi, 2011) Démuthová, SlávkaIn the presented study, the main objectives of the freedom sentence are stressed. They are compared with the reality of statistics and practice in the imprisonment houses. Numbers of recidivists show the need for a better evaluation of the expected influences of this kind of punishment. Among various theories of criminality, the Cloninger´s biosocial theory is presented. Within these terms, an antisocial personality is characterized through the high level of novelty seeking, low level of reward dependence and harm avoidance. This model provides an explanatory background for understanding persistent social failures as well as low correctional potential of the prison. It turns an attention to the basic problems of freedom and determinism, which are discussed at the closure of the paper.Item “Novum organum” versus “organon”(Uludağ Üniversitesi, 2011) Güzel, CemalThere are two methods that humans use when they reason and produce knowledge about things, namely, deduction and induction. Whereas the former makes something unknown be known by proceeding from general knowledge, the latter proceeds to new general knowledge from some particular things that are already known. Deduction, having this property, is argued to be a “solid” reasoningor inference. Induction, on the other hand, is believed not to be a “solid” form of inference because it tries to reach a prediction on the basis of some observations, but that prediction can easily be refuted by something that is not observed by itself. The basis of the critique directed to deduction is that the quality that explains the “solidness” of the former is that what is to be explained is already contained within the proposition that the inference rests on. In other words, deduction does not provide us with new knowledge. Induction on the other hand produces new knowledge through the general proposition that it expresses as a conclusion. Depending on which argument is adopted, the only legitimate method of science is asserted to be either induction or deduction. Nevertheless, in order for human beings to think, they must use both methods. There is no quality that makes one better over the other. Moreover, when the varieties of the being on which induction reasons is taken into account, it can be seen that induction about some objects is just as solid as the deduction itself.