Browsing by Author "Çalapkulu, Murat"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Item Control of refractory hypercalcemia with denosumab in a case of metastatic parathyroid carcinoma(College of Physicians and Surgeons Pakistan, 2019-07-21) Çalapkulu, Murat; Gül, Özen Öz; Cander, Soner; Ersoy, Canan Özyardımcı; Ertürk, Erdinç; Sağıroğlu, Muhammed Fatih; Saraydaroğlu, Özlem; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Endokrinoloji ve Metabolizma Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; AAJ-6536-2021; AAH-8861-2021; AAH-9701-2021; AAI-1005-2021; CJH-1319-2022; DPC-0292-2022; 26040787100; 25027068600; 6701485882; 7005488796; 57218578082; 15074395500Parathyroid carcinoma is a rare cause of hyperparathyroidism and leads to severe hypercalcemia. The etiology is not fully known. Parathyroid cancer should be considered in the differential diagnosis, if serum calcium and parathyroid hormone levels increase, and parathyroid gland is palpable. Severe hypercalcemia is the most common cause of death in patients diagnosed with parathyroid carcinoma. Fluid replacement, diuretic therapy, bisphosphonates, and calcimimetic agents are the main treatment steps in the control of life-threatening hypercalcemia. Surgery is the primary treatment option, while denosumab is a treatment option for refractory hypercalcemia caused by parathyroid carcinoma, or for patients who are not eligible for surgery. There are few case reports in literature about denosumab treatment for parathyroid carcinoma. Herein, we report a case of a patient who presented with the complaint of leg pain and was diagnosed with parathyroid carcinoma. The elevated calcium level of the patient was controlled with denosumab.Item Dapagliflozin kullanan diyabetik hastalarda antropometrik değerler, glisemik kontrol parametreleri ve lipid profilindeki değişimin retrospektif analizi(Uludağ Üniversitesi, 2018) Çalapkulu, Murat; Cander, Soner; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Tip 2 Diabetes Mellitus (DM) tedavisinde amaç uzun dönemde ortaya çıkan komplikasyonları azaltmak, yaşam kalitesini iyileştirmek ve mortalite hızını azaltmaktır. Diyabet tedavisinde glisemik kontrolü sağlamak amacıyla, tıbbi beslenme tedavisi ve yaşam tarzı değişiklikleri ile birçok antidiyabetik ilaçla kombine olarak farmakolojik tedaviler uygulanmaktadır. Bunlara rağmen uygun tedavi oranları düşük olup yeni tedavilere ihtiyaç duyulabilmektedir. Dapagliflozin, SGLT-2 inhibisyonu ile üriner glukoz atılımını arttırarak etki gösteren yeni antidiyabetik ilaç grubunun bir üyesi olarak kullanıma girmiş bir antidiyabetik ilaçtır. Çalışmamızda dapagliflozinin glisemik kontrol, lipid profili ve antropometrik ölçümler üzerine etkilerinin gerçek yaşam verisi olarak retrospektif metodla incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya 45-80 yaş arası, vücut kile indeksi > 20 kg/m² olan, HgbA1c düzeyi %6,5 ile %13 arasında olan 31 tip 2 DM hastası dahil edildi. Hastaların tedavi öncesi ve tedavi başlandıktan sonra üçüncü ve altıncı ayda olmak üzere toplamda 3 retrospektif muayene verisi kaydedilerek değerlendirme yapıldı. Yaş ortalaması 57,39 ve ortalama diyabet süresi 11 yıl olan hastalarda dapagliflozin tedavisi ile HbA1c düzeyinde 3 ayda %0,9 ve 6 ayda %0,79 azalma, açlık kan şekerinde 3 ayda 41,1 mg/dl ve 6 ayda 42,1 mg/dl , tokluk kan şekerinde 3 ayda 86,3 mg/dl ve 6 ayda 74,2 mg/dl azalma saptandığı görüldü. Üç ve altıncı aylarda, hastaların vücut ağırlığında 3,3 kg ve 4,2 kg, vücut kitle endekslerinde 1,3 kg/m² ve 1.6 kg/m², bel çevresinde 1,3 cm azalma saptandı. Hastaların lipid profillerinde altıncı ay değerlerinde anlamlı derecede olumlu değişim mevcuttu. Dehidratasyona bağlı olarak hemoglobin konsantrasyonlarında hafif derecede artış mevcuttu. Buna karşın tromboembolik olay, hipoglisemi atağı ve üriner infeksiyon tespit edilmedi. Çalışma verilerimize göre dapagliflozin, diyabet tedavisinde glisemik kontrolde etkin olmasının yanı sıra kilo kaybı da sağlamakta ve lipid profiline olumlu katkı sağlamaktadır. Güvenlik profili açısından da altı aylık kullanımda ciddi olumsuz bir etkisinin olmadığı ve iyi tolere edildiği gözlenmektedir.Item Dapagliflozin kullanan diyabetik hastalarda serum elektrolit değerlerinin 6 aylık değişimini gösteren tek merkez gerçek klinik deneyim verileri(Uludağ Üniversitesi, 2018-10-25) Çalapkulu, Murat; Cander, Soner; Gül, Özen Öz; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı.Dapagliflozin, SGLT-2 inhibisyonu ile üriner glukoz atılımını arttırarak etki gösteren yeni bir grup antidiyabetik ilaçtır. Dapagliflozinin klinik uygulamaya girdikten sonra gerçek yaşam verilerinin değerlendirilmesi önemli bir durumdur. Çalışmamızda, tek merkezde takip edilen hastalarda dapagliflozinin elektrolit değerleri üzerine etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı. Çalışmaya 45-80 yaş arası, vücut kitle indeksi > 20 kg/m², HbA1c düzeyi %6,5 ile %13 arasında olan 31 tip 2 diyabet hastası dahil edildi. Hastaların tedavi öncesi ve tedavi başlandıktan sonra üçüncü ve altıncı ayda olmak üzere toplamda 3 retrospektif muayene verisi kaydedilerek değerlendirme yapıldı. Dapagliflozin tedavisi ile sodyum düzeyinde, üçüncü ayın sonunda 0,29 mEq/L ve altıncı ayında 0,90 mEq/L azalma saptandı. Potasyum düzeyinde üçüncü ve altıncı aylarda sırasıyla 0,17 mEq/L ve 0,11 mEq/L azalma saptandı. Kalsiyum düzeyinde üçüncü ve altıncı aylarda sırasıyla 0,1 mg/dl ve 0,04 mg/dl azalma saptandı. Yapılan istatiksel analiz sonucunda sodyum, kalsiyum ve potasyum değerlerinde üçüncü ve altıncı ayda gözlenen azalmaların istatistiksel açıdan anlamlı olmadığı saptandı. Literatür tarandığı zaman da dapagliflozin tedavisi sırasında sodyum, potasyum ve kalsiyum düzeylerinde istatistiksel açıdan anlamlı olmayan değişiklikler izlenmiş olduğu görüldü. Bu da bizim çalışmamızla tutarlılık göstermektedir.Item Diabetes mellitusun tanı, tedavi ve izlemi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-12) Güçlü, Metin; Ünal, Oğuz Kaan; Şişman, Pınar; Peynirci, Hande; Kocaeli, Ayşen Akkurt; Çalapkulu, Murat; İmamoğlu, Şazi; Ersoy, Canan Özyardımcı; Tuncel, Ercan; Ertürk, Erdinç; Ersoy, Alparslan; Gül, Özen Öz; Cander, Soner; Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı/Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı/Nefroloji Bilim Dalı.Diabetes mellitus toplumda çok yaygın görülen, akut ve kronik komplikasyonları ile toplum sağlığını yakından ilgilendiren kronik metabolik bir hastalıktır. Ülkemizde ve dünyada görülme sıklığının yıllar içinde giderek artıyor olması, farklı organ sistemlerini etkileyen komplikasyonlara yol açması, diabetes mellitusu tüm branşlardaki hekimleri ilgilendiren bir hastalık haline getirmektedir. Diabetes mellitus hastalığını erken tanımak, doğru şekilde tiplendirmesini yapmak ve gerekli tedavileri gecikmeden etkin şekilde uygulamak hastanın daha sağlıklı bir yaşam sürmesi için çok önemlidir. Diyabetin en iyi şekilde tedavi ve takibi için çalışmalar sürekli devam etmekte ve konu güncelliğini her zaman korumaktadır. Bu kitapta hekimlerin diabetes mellitusun tanı, tedavi ve izleminde yeterli ve güncel bilgi düzeyine sahip olmaları ve bu halk sağlığı sorununun çözümüne katkıda bulunmaları hedeflenmiştir.Item Gastroenteroloji kliniğine başvuran akut üst gastrointestinal sistem kanamalı hastaların retrospektif değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-11-10) Sağıroğlu, Muhammed Fatih; Çalapkulu, Murat; Gülten, Macit; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı/Gastroenteroloji Bilim Dalı.; 0000-0002-4186-0731Üst gastrointestinal sistem (GİS) kanaması mortalite ve morbidite oranı oldukça yüksek olan acil bir durumdur. Bu çalışmamızda hastanemize üst GİS kanaması ile başvuran hastaların demografik özellikleri, klinik bulguları, başvuru şikayetleri, hemodinamik bulguları, komorbid hastalıkları, ilaç kullanım öyküleri, endoskopik bulguları, eritrosit süspansiyon (ES) replasman sayıları, yatış günleri ile ilgili güncel veri elde etmek ve literatürle karşılaştırmak amaçlanmıştır. Bu çalışma Ocak 2012-Aralık 2017 tarihleri arasında Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bölümüne başvuran endoskopi yapılan ve üst GİS kanama tanısı konulan 300 hasta üzerinde retrospektif olarak yapıldı. Hastaların dosyaları hastane arşivinden tarandı. Hastaların yaş ortalaması 61,80±17,18 olarak saptandı. Hastaların %63’ü erkek %37’si kadındı. Hastaların en sık başvuru nedeni %37 ile melena olarak saptandı. Hastaların %84,3’üne eşlik eden komorbid bir hastalık vardı. En sık komorbid hastalık %42,7 ile hipertansiyondu. Hastaların %51,3’ü kanamaya yatkınlık yaratan bir ve daha fazla ilaç kullanmaktaydı, bu ilaçlardan nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar (NSAİİ) ve asetil salisilik asit (ASA) kullanımı belirgin şekilde fazla olduğu saptandı. Hastaların %43,4’ünde peptik ülser (%24,7’sinde duodenal ülser; %18,7’sinde mide ülseri), %28’inde gastroözofagial varis kanaması, %9’unda gastrit (eritematöz/eroziv), %7,7’sinde özofajit/özofagus ülseri, %5,7’sinde malign ülser-kitle saptandı. Duodenal ülser erkeklerde daha sık saptandı. Sonuç olarak çalışmamızda üst GİS kanamasının en sık nedeni olarak peptik ülser kanaması saptandı. Özellikle ileri yaş, erkek cinsiyet, ASA ve NSAİİ kullanımı üst GİS kanamasında artmış bir risk faktörü olarak saptandı.Item Lipid profile in type 2 diabetic patients with new dapagliflozin treatment; actual clinical experience data of six months retrospective lipid profile from single center(Elsevier Science, 2019-01-17) Çalapkulu, Murat; Cander, Soner; Gül, Özen Öz; Ersoy, Canan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Dahili Tıp Bilimleri/İç Hastalıkları Bölümü.; AAI-1005-2021; AAH-8861-2021; 25027068600; 26040787100; 6701485882Introduction: Dapagliflozin is a sodium-glucose cotransporter 2 inhibitor that improves glycemic control in patients with type II diabetes mellitus which increasing urinary glucose excretion. With numerous controlled experimental studies of dapagliflozin, evaluation of real-life data after entry into clinical practice is an important condition. In our study, the effects of dapagliflozin (10 mg) on lipid profile were investigated retrospectively. Methods: A total of thirty-one type 2 diabetic patients with HbA1c level between 6,5% and 13%, aged 45 -80 years and whose body mass index higher than 20 kg/m(2) were enrolled to the study. Data before dapagliflozin treatment and three and six months results were recorded. Results: Dapagliflozin reduced HbA1c levels by 0,9% at 3 months and 0,79% at 6 months. Total cholesterol level decreased 17,6 mg/dl, LDL cholesterol level decreased 13,4 mg/dl and triglyceride level by 25.9mg/dl at the 6th months and it is observed that there is no serious side effect on the usage for 6 months. Conclusion: There are conflicting results about the effect of SGLT2 inhibitors on the lipid profile in the literature. According to our data, dapagliflozin has positive effects on lipid profile as weight and glycemic control and it is well tolerated. Therefore, dapagliflozin therapy is beneficial because of the positive change in lipid profile and weight loss in diabetic patients with overweight and hyperlipidemia.Item Nadir bir olgu: renal hücreli karsinom ile cushing hastalığı birlikteliği(Uludağ Üniversitesi, 2018-11-07) Çalapkulu, Murat; Gül, Özen Öz; Cander, Soner; Ersoy, Canan; Ertürk, Erdinç; Bursa Uludağ Üniversitesi/Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı.Hipofiz bezinden adrenokortikotropik hormon (ACTH) salgılayan adenom, endojen Cushing hastalığının en sık görülen nedenidir. Renal hücreli karsinom (RCC) en sık görülen böbrek kanseridir ve bu kanser ile ilişkili birçok endokrinolojik anormallik olabilir. Renal hücreli karsinom tanısı alan hastalarda Cushing sendromu saptanabilirken Cushing hastalığı çok nadir görülür. Cushing hastalığının tanısı klinik semptomlar, endokrinolojik testler ve radyolojik bulguların değerlendirilmesi ile konur. Cushing hastalığında en etkili tedavi adenomun rezeksiyonudur ama makroadenomlarda rezeksiyon ile kür şansı daha düşüktür. Postoperatif dönemde kür sağlanamamış olgularda tedavi seçenekleri arasında radyoterapi, medikal tedaviler (bromokriptin, siproheptadin, ketakonazol, pasireotide gibi) veya bilateral adrenalektomi düşünülebilir. Burada Cushing hastalığı ile birlikte renal hücreli karsinom tanısı konulan bir hasta sunulacaktır.Item Risk factors affecting graft and patient survivals after transplantation from deceased donors in a developing country: A single-center experience(Elsevier, 2017-03) Ayar, Yavuz; Ersoy, Alpaslan; Ocakoğlu, Gökhan; Yıldız, Abdülmecit; Oruç, Ayşegül; Soyak, Halime; Çalapkulu, Murat; Şahin, Ahmet Bilgehan; Topal, Naile Bolca; Ökeer, Emre; Coşkun, Burhan; Kaygısız, Onur; Kordon, Yakup; Vuruşkan, Hakan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.; 0000-0003-4607-9220; 0000-0002-0710-0923; 0000-0002-7846-0870; 0000-0002-9790-7295; GSE-0029-2022; AGF-0767-2022; O-9948-2015; AAH-5054-2021; AAH-5180-2021; AAH-4002-2021; AAI-2327-2021; AAH-9704-2021; L-9439-2019; AAM-9726-2020; 55860143300; 35612977100; 15832295800; 56256977500; 55133912100; 57188823541; 57193341699; 57188809248; 13806674200; 56529606700; 36113105900; 16637252400; 9633365800; 6507328150Aim. The aim of this study was to evaluate risk factors affecting graft and patient survival after transplantation from deceased donors. Methods. We retrospectively analyzed the outcomes of 186 transplantations from deceased donors performed at our center between 2006 and 2014. The recipients were divided into two groups: Group I (141 recipients without graft loss) and Group II (45 recipients with graft loss). Kaplan-Meier, log-rank test, and Cox proportional hazard regressions were used. Results. The characteristics of both groups were similar except renal resistive index at the last follow-ups. When graft survival and mortality at the first, third, and fifth years were analyzed, tacrolimus (Tac)-based regimens were superior to cyclosporine (CsA)-based regimens (P <.001). Risk factors associated with graft survival at the first year included cardiac cause of death (versus cerebrovascular accident [CVA]; hazard ratio [HR], 6.36; 95% confidence interval [CI], 1.84-22.05; P =.004), older transplant age (HR, 1.05; 95% CI, 1.02-1.08; P <.001), and high serum creatinine level at 6 months post transplantation (HR, 1.74; 95% CI, 1.48-2.03; P <.001), whereas younger donor age decreased risk (HR, 0.97; 95% CI, 0.95-1.00; P =.019). Also, the Tac-based regimen had a 3.63-fold (95% CI, 1.47-8.97; P =.005) lower risk factor than the CsA-based regimen, and 2.93-fold (95% CI, 1.13-7.63; P =.027) than other regimens without calcineurin inhibitors. When graft survival at 3 years was analyzed, diabetes mellitus was lower than idiopathic causes and pyelonephritis (P =.035). In Cox regression analysis at year 3, older transplantation age (HR, 1.20; 95% CI, 1.04-1.39; P =.014) and serum creatinine level at month 6 post-transplantation (HR, 1.65; 95% CI, 1.42-1.90; P <.001) were significant risk factors for graft survival. Hemodialysis (HD) plus peritoneal dialysis (PD) treatment was 2.22-fold (95% CI, 1.08-4.58; P =.03) risk factor than only BD before transplantation. When graft survival and mortality at year 5 were analyzed, diabetes mellitus was lower compared with all other diseases. In Cox regression analysis at year 5, younger donor age (HR, 0.73; 95% CI, 0.62-0.86; P <.001) was protective for graft survival, whereas older transplantation age (HR, 1.40; 95% CI, 1.20-1.64; P <.001) and serum creatinine level at month 6 of post transplantation (HR, 1.39; 95% CI, 1.19-1.61; P <.001) were significant risk factors. PD increased 3.32 (95% CI, 1.28-8.61; P =.014) times the risk than RD. In Cox regression analysis at year 1, cardiac cause of death (versus CVA; HR, 5.28; 95% CI, 1.37-20.31; P =.016), CsA-based regimen (versus Tac; HR, 4.95; 95% CI, 1.78-13.78; P =.002), HD plus PD treatment (versus alone HD; HR, 3.26; 95% CI, 1.28-8.30; P =.013), older transplantation age (HR, 1.08; 95% CI, 1.04-1.11; P <.001), serum creatinine level at month 6 post-transplantation (HR, 1.34; 95% CI, 1.11-1.62; P =.003), and low MA mismatches (HR, 1.67; 95% CI 1.01-2.70; P =.044) were risk factors for mortality. At year 3, CsA-based regimen (versus Tac; HR, 3.54; 95% CI, 1.32-9.47; P =.012), PD (versus HD; HR, 5.04; 95% CI, 1.41-18.05; P =.013), HD plus PD treatment (versus alone HD; HR, 3.51; 95% CI, 1.37-9.04; P =.009), and older transplantation age (HR, 1.27; 95% CI 1.05-1.53; P =.015) were risk factors for niortality. At year 5, older age at transplantation (HR, 1.47; 95% CI, 1,23-1.77; P <.001), PD (versus HD; HR, 9.21; 95% CI, 3.09-27.45; P <.001), and CsA-based regimen (versus Tac; HR, 2.75; 95% CI, 1.04-7.23; P =.041) were risk factors for mortality, whereas younger donor age decreased risk (FIR, 0.71; 95% CI, 0.56-0.86; P <.001). Conclusion. Death of donor with cardiac cause, CsA-based immunosuppressive regimen, donor age, serum creatinine level at month 6 post-transplantation, and renal replacement therapy before transplantation affected mortality and graft survival in deceased donors.Item Tip 1 diabetes mellitus hastalarında serum ürik asit düzeyinin değerlendirilmesi ve ürik asit düzeyinin mikrovasküler komplikasyonlar ile ilişkisinin incelenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-04-09) Çalapkulu, Murat; Sencar, Muhammed Erkan; Ünsal, İlknur Öztürk; Bayram, Seyit Murat; Sakız, Davut; Özbek, Mustafa; Çakal, ErmanTip 1 diabetes mellitus (T1DM) pankreasta bulunan beta hücrelerinin hasarı sonucu gelişen ve insülin eksikliği ile karakterize kronik metabolik bir hastalıktır. Nefropati, retinopati ve nöropati diyabetin bilinen mikrovasküler komplikasyonlarıdır. T1DM hastalarında serum ürik asit (SÜA) düzeyini değerlendiren az sayıda çalışma mevcuttur ve SÜA düzeyinin mikrovasküler komplikasyonlar ile ilişkisi tartışmalıdır. Bu çalışmada T1DM hastalarında SÜA düzeyini değerlendirmeyi ve SÜA düzeyinin mikrovasküler komplikasyonlar ile ilişkisini incelemeyi amaçladık. Bu çalışma 18 yaşından büyük T1DM tanısı ile takipli 160 hastanın ve 85 sağlıklı kontrolün dosyalarının retrospektif değerlendi rilmesi ile yapıldı. T1DM hastalarında kontrol grubuna göre SÜA düzeyi düşük bulundu (p:0.035) ve SÜA düzeyi ile HbA1c arasında negatif kolerasyon saptandı (r:-0.172, p:0.03). SÜA ile kreatinin düzeyi arasında pozitif kolerasyon saptandı (r:0.269, p:0.001). Nefropati gelişen hastalarda SÜA düzeyi diyabet süresinden bağımsız olarak yüksek saptanırken (r2:0.185, p:0.027) nöropati ve retinopatisi mevcut olan hastalarda SÜA yüksekliği bağımsız bir risk faktörü olarak saptanmadı. Sonuç olarak T1DM hastalarında kontrol grubuna göre daha düşük SÜA düzeyi bulunmasına rağmen diyabetik nefropati gelişen hastalarda SÜA düzeyinin yüksek olduğu saptandı. Yüksek SÜA düzeyinin diyabetik nefropati gelişiminde risk faktörü olup olmadığını belirlemek için daha ileri prospektif çalışmalar gereklidir