2016 Cilt 14 Sayı 3

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/8953

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 8 of 8
  • Item
    Yenidoğanda intraoral kitlenin nadir bir sebebi: Konjenital epulis
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-03-03) Baştuğ, Osman; Öztürk, Mehmet Adnan; Halis, Hülya; Memur, Şeyma; Korkmaz, Levent; Kurtoğlu, Selim; Akgün, Hülya
    Konjenital epulis, yenidoğanın granüler hücreli tümörü veya Neumann’s tümörü olarak da bilinen, yenidoğanın çenesinde görülen nadir konjenital bir tümördür. 10:1 oranında kızlarda daha sık görülür. Lezyon benign karakterdedir. Rekürrens veya metastaz rapor edilmemiştir. Olgumuzda konjenital epulis maksillar alveolar çıkıntının kesici diş bölgesinde yer almıştır. Prenatal takiplerinde problem olmayan ancak doğumda ağız içerisinde kitle sebebiyle başvuran hastada nadir görülen konjenital epulis tanısı konuldu. Lezyon beslenmeye engel olduğu için genel anestezi altında çıkarıldı. İntraoperatif ve postoperatif takiplerinde problem yaşanmadı. Takip eden üç ayda rekürrens görülmedi.
  • Item
    D-dimer düzeyinin akut infantil hemorajik ödemde prognostik önemi
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-03-03) Özdemir, Öner; Avcı, Osman; Akın, İlke Mungan; Büyükkayhan, Derya
    Akut infantil hemorajik ödem purpurik döküntü, ateş ve ödem triadı ile karakterizedir. Hastalık; gürültülü bir başlangıca, selim bir seyre ve birkaç haftada kendiliğinden iyileşebilen bir karaktere sahiptir. İki yaşından küçük çocuklarda görülmesi, kutanöz lezyonların büyüklüğü ve çoğunlukla deriye sınırlı olması, gastrointestinal ve renal tutulumun genellikle olmaması, tekrarlamanın çok seyrek görülmesi Henöch-Schönlein purpuradan ayırt ettirici özellikleridir. Hastamızda tipik akut infantil hemorajik ödem bulgularının görülmesinin yanında başlangıçta D-dimer seviyelerinin ölçülemeyecek kadar yüksek saptanması dikkatimizi çekti. Tedavinin seyri sırasında klinik iyileşmeyle paralel giden D-dimer seviyesinde belirgin düşme ve tedavinin sonunda normal düzeye dönme; şimdiye kadar bildirilmemiş olduğundan sunulması uygun görüldü. Hastalığın bilindiği gibi özgün tedavisi bulunmamaktadır. Antihistaminikler ve sistemik kortikosteroidlerin kullanımı tartışmalı ve hastalığın seyrini değiştirmediği bildirilmiştir. Fakat hastamız özellikle sistemik kortikosteroidlere iyi cevap vermiş olup, bu cevap D-dimer düzeyi ile ilişkili görünmektedir. D-dimer düzeyinin hastalığın şiddetini ve tedaviye cevabını izlemede bir gösterge olabileceğine inanmaktayız.
  • Item
    Serebral palside spastisite tedavisi
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-10-02) Civelek, Gül Mete; Atalay, Ayçe
    Serebral palsi tanısı klinik bir tanıdır ve motor gelişimde gerilik, anormal kas tonusu ve hiperrefleksiyi içerir. Serebral palsili çocuklarda kas güçsüzlüğü, spastisite, koordinasyon kaybı, primitif reflekslerin devam etmesi ve normal motor kontrolün gelişememesi sıklıkla görülür. Spastisite hıza bağımlı olarak, pasif kas gerilmesine karşı artan dirençtir. Spastisite derecesi ve etkileri açısından ayrıntılı olarak değerlendirildikten sonra bir tedavi programı oluşturulmalıdır. Optimal kas tonusuna ulaşabilmek için yapılacak tedaviler genel olarak fizik tedavi ve rehabilitasyon programını, oral ve enjekte edilen ilaçları ve cerrahi tedavileri kapsar. Serebral palside spastisite tedavisinde özellikle germe egzersizlerini içeren kişiselleştirilmiş bir fizik tedavi ve rehabilitasyon programı tedavi planlarında mutlaka yer almalıdır. Serebral palside spastisite tedavisi için verilen farmakoterapinin optimal uygulaması ile ilgili bir konsensus yoktur. Generalize spastisite tedavisinde baklofen, benzodiazepin, tizanidin ve dantrolen gibi oral ilaçlar kullanılabilir. Ağızdan alınan ilaçların sedasyon ve kognitif defisit gibi önemli yan etkileri vardır. Lokalize spastisite tedavisi için perinöral fenol ya da etil alkol enjeksiyonuyla kemodenervasyon ya da intramusküler botulinum nörotoksin A enjeksiyonu kullanılabilir. Botulinum nörotoksin tip A’nın çocuklarda spastisiteyi azaltmada güvenilir ve etkili olduğu gösterilmiştir. Serebral palside spastisite tedavisinde kullanılan cerrahi teknikler arasında en sık kullanılanı selektif dorsal rizotomidir ve seçili olgularda uygulanabilir. Bu derlemede serebral palside spastisite tedavisinde kullanılan tedavi seçenekleri yer almaktadır.
  • Item
    Yeme bozukluğu olan çocuğa yaklaşım
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-09-10) Kurt, Esra; Örün, Emel
    Çocukluk döneminde sık görülen yeme problemleri sağlıklı çocuklarda %25- 45 oranında görülürken, gelişim geriliği olan çocuklarda bu oran %80’e kadar çıkmaktadır. Sağlıklı çocuklarda yapılan çalışmalarda ebeveynlerin %20-60’ının çocuklarının yeteri kadar yemediğini düşündükleri belirtilmiştir. Yoğun tıbbi ve davranışçı tedavi gerektiren ciddi yeme bozuklukları çocukların %3-10’unda görülmektedir. Bu gözden geçirme yazısında yeme problemi ile getirilen çocuğun değerlendirilme ve izlenme süreçlerinden bahsedilmiştir.
  • Item
    Syncope in children: Is rhythm holter monitoring necessary?
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-10-02) Uysal, Fahrettin; Bostan, Özlem Mehtap; Çetinkaya, Fatma; Deniz, Tuba; Çil, Ergün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.
    Introduction: Holter monitoring (HM) is usually used in patients with syncope when etiology cannot be explained with history, physical examination and electrocardiography (ECG). In this study the objective was to evaluate the diagnostic value of HM in children with syncope. Materials and Methods: Databases were collected retrospectively by analyzing the HM results of 3.122 pediatric patients between 2010-2014. Gender, age at diagnosis, detailed clinical history, physical examination, 12-lead electrocardiographic and echocardiographic results were noted using standardized form. Results: The study included 323 patients with syncope with a mean age of 13.21±3.67. There were 199 female and 124 male patients in this study. Among all patients 284 (87.9%) had normal HM results, while 11 (3.4%) patients had abnormal Holter studies that consider to explain as syncope. Three of 11 patients with abnormal Holter results diagnosed through ECG before HM, hence, the diagnostic value of HM was calculated as 2.4%. In contrast, diagnostic value of HM in patients with positive family history was found to be 16.6%. In this study, 7 patients were considered to have long QT syndrome according to their HM findings. Conclusions: Detailed clinical history has a great value in children with syncope. As a result, HM has low diagnostic value if the patients are not in high risk group. However, HM was considered to be important because of concealed long QT syndrome especially if the patient had positive family history and exercise related syncope.
  • Item
    Diyabetik ketoasidozla başvuran çocuk olguların değerlendirilmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2016-07-02) Koyuncu, Ekrem; Sağlam, Halil; Tarım, Ömer; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Endokrinoloji Bilim Dalı.
    Giriş: Diyabetik ketoasidoz (DKA) insülin eksikliğinin ciddi bir sonucu olup tip 1 diabetes mellituslu (DM) çocuklarda önemli ölçüde mortalite ve morbiditeye neden olan bir durumdur. DKA olgularının geriye dönük olarak değerlendirilmesi; tedaviye yanıtın değerlendirilebilmesi ve komplikasyonların azaltılabilmesi açısından önem taşımaktadır. Gereç ve Yöntem: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı’nda 01.01.1997-15.11.2012 tarihleri arasında DKA tanısıyla tedavi gören 379 hastaya ait toplam 412 DKA atağı retrospektif olarak incelendi. Başvurudan önce tip 1 DM tanısı olmayanlar yeni tanı tip 1 DM; başvurudan önce tip 1 DM tanısı olanlar ise eski tanı tip 1 DM olarak adlandırıldı. Bulgular: Yeni tanı tip 1 DM grubunda medyan semptom süresi 14 gün olup, en sık görülen semptomlar, sırasıyla poliüri, polidipsi ve kilo kaybı iken; eski tanı tip 1 DM grubunda medyan semptom süresi 2 gün olup en sık görülen semptomlar sırasıyla kusma, poliüri ve polidipsidir. Eski tanı tip 1 DM grubunda en sık DKA nedenleri; insülin dozunun atlanması (%58,6) ve diyete uyamama (%56) olarak bulunmuştur. Toplam 15 yıllık sürede, yeni tanı tip 1 DM grubunda 2 hasta beyin ödemi ve ilişkili komplikasyonlar sonucu kaybedilmiştir. Sonuç: DKA tablosu tip 1 DM’nin en önemli komplikasyonudur ve tip 1 DM ilişkili ölümlerin en önemli sebebidir. Tip 1 DM’de en sık başvuru semptomları olan poliüri, polidipsi ve kilo kaybının tip 1 DM bulguları olabileceği yönünde ebeveynlerin eğitilmesi ile DKA gelişimi azaltılabilir. Ağır DKA’lıların en yüksek oranda görüldüğü 0-5 yaş grubunda tanı ve tedavide özellikle daha dikkatli olunmalıdır.
  • Item
    Perkütan endoskopik gastrostomili çocuğun ailesinin evde bakımda yaşadığı sorunlar
    (Uludağ Üniversitesi, 2016-06-16) Esenay, Figen Işık; Sezer, Tufan Aslı; Kurşun, Şule; Gedik, Gamze Gülez
    Giriş: Perkütan endoskopik gastrostomi (PEG), çocuklarda yutma güçlüğü, nörolojik, gastrointestinal ve özofagus hastalıklarında çocukların uzun süreli beslenmelerinde en sık kullanılan enteral beslenme şeklidir. PEG’nin evde bakımında aileler fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik sıkıntılar yaşayabilmektedirler. Bu çalışmada, bir çocuk cerrahisi kliniğinde izlenen PEG’li çocukların ailelerinin evde bakımda yaşadıkları sorunlar incelenmiştir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma, Haziran-Ağustos 2014 tarihleri arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Cebeci Hastanesi, Çocuk Cerrahisi Kliniği’nde tanımlayıcı kesitsel tipte yürütülmüştür. Araştırmanın örneklemini PEG ile izlenen 20 çocuğun primer bakımını üstlenen kişiler oluşturmuştur. Veriler, araştırmacılar tarafından literatür doğrultusunda hazırlanan 26 soruluk veri toplama formu kullanılarak, yüz yüze görüşme tekniği ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler kullanılmıştır. Bulgular: Klinikte PEG ile izlenen çocukların primer bakımını üstelenen kişilerin hepsi annedir. Annelerin %80’i bakım, %70’i maddi ve %60’ı ev işlerinde sıkıntı yaşadıklarını ifade etmişlerdir. PEG’nin evde bakımında en çok yaşadıkları sıkıntılar pansuman (%80), mama (%40) ve malzeme temini (%20) ile ilgilidir. Anneler, pansuman ile ilgili en çok işlemi yaparken zarar vermekten korktuklarını, mama ile ilgili ise ürün seçimi ve hazırlanmasında sıkıntı yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Annelerin bu sıkıntıların çözümüne yönelik klinik ekipten beklentileri pansuman, komplikasyon, mama gibi konularda uygulamalı eğitim (%90) ve klinik ekiple daha etkili iletişimdir (%5). Sonuç: Hemşirelerin ebeveynlere PEG’li çocuğun evde bakımına yönelik uygun, etkili ve uygulamalı eğitim sağlamasının, ailelerin sıkıntıları ile baş etmelerine yardımcı olacağı düşünülmektedir.
  • Item
    Demographics of the open-globe injuries in pediatric age group in Northwest Turkey
    (Uludağ Üniversitesi, 2016-04-21) Kıvanç, Sertaç Argun; Budak, Berna Akova; Özmen, Ahmet Tuncer; Yıldız, Meral; Çevik, Mediha Tok; Hamidi, Nagihan Amuk; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göz Hastalıkları Anabilim Dalı.
    Introduction: Our aim was to investigate the pattern of open globe injury and assess the effect of age on different parameters of open globe injury in pediatric patients. Materials and Methods: The medical records of the patients under 18 years old who had open-globe injury were retrospectively reviewed. Age, gender, the cause of the trauma, presence of intraocular foreign body and the extent of the ocular damage were recorded. Results: The study was comprised of 79 patients (23 female, 56 male) with a mean age of 7.7±4.4 (range: 2-18 years). Thirty-nine patients were injured with a blunt tip object, 27 with a sharp object and one has rupture with trauma. Thirty-five injuries occurred outside and 45 at home. The season in which most of the injuries took place was summer (32%). Seventy-five percent of the injuries were noted in 11 years and under. The mean age subject to blunt tip object injury, organic body injury and outdoor injury was significantly higher compared to that of with sharp object, inorganic body injury and indoor injury. Conclusions: The open globe-injury rates in Northwest Turkey is found to be higher in smaller age groups. Making the parents aware of the danger and consequences of the trauma and avoiding the easily accessible sharp objects may decrease the trauma rates.