2008 Cilt 6 Sayı 2

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/6010

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 8 of 8
  • Item
    Cri du Chat sendromu, 5P delesyonu saptanan beş aylık kız olgu
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Şen, Tolga Altuğ; Köken, Reşit; İmirzalıoğlu, Necat; Melek, Hamide; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı.
    Beş aylık kız olgu yeterli tartı alamadığı için getirildi. Fizik muayenesinde boyu, kilosu, baş çevresi 3. persentilin altında olan olgunun açık renkli saçları, fasiyal dismorfizmi, yüksek damağı mevcuttu. Olgunun belirgin hipotonisi, motor retardasyonu saptanırken, tiz sesle ağlaması oldukça dikkat çekiciydi. Ekokardiyografide hemodinamik olarak önemsiz derecede olan sekundum tipi atrial septal defekt ve midtrabeküler ventriküler septal defekt saptandı. Kraniyal MRI’da 4. ventriküllerde genişleme ve bazal ganglionlarda miyelinizasyon gecikmesi bulunmaktaydı. Olgunun periferik kanından yapılan high resolution binding kromozom analizinde 5. kromozom kısa kolunda delesyon saptanınca, 5p delesyon (Cri du Chat) sendromu tanısı konuldu.
  • Item
    Nörofibromatozis Tip 1 ve subakut sklerozan panensefalit: Nadir bir birliktelik
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Barış, Safa; Fakhratova, Dilfuza; Özdil, Mine; Uysal, Serap
    Nörofibromatozis tip 1, kahverengi süt lekeleri (café-au-lait), nörofibromlar, iriste Lisch nodülü, optik gliom, aksiler çillenme ve kemik displazisi ile karakterize değişken görünümler gösteren otozomal dominant bir hastalıktır. Olgularda benign ve malign tümör oluşum sıklığı artış göstermektedir. En önemli ölüm nedenleri santral ve periferik sinir sistemi malign tümörleridir. Subakut sklerozan panensefalit; ilerleyici davranış bozuklukları, miyoklonik konvülziyonlar ve sonunda ölüm ile karakterize bir hastalıktır. Nörofibromatozis tip 1 tanılı 9 yaşındaki olguda miyoklonik konvülziyon ve ilerleyici konuşma bozukluğu olması nedeniyle subakut sklerozan panensefalit tanısı konuldu. Literatürde nörofibromatozis tip1 ve subakut sklerozan panensefalit birlikteliği bildirilmediği için olgunun sunulması amaçlandı.
  • Item
    Endokrin bozucular
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Yeşilkaya, Ediz
    Endokrin bozucular, endokrin sistem tarafından sentezlenen endojen kimyasalların aktivitelerini bir şekilde taklit ettikleri, blokladıkları ya da değiştirdikleri için özel ilgi konusudurlar. Diğer birçok organın yanında, özellikle üriner sistemi ve tiroid bezlerini etkilemektedirler. Endokrin bozucu kimyasallar östrojen ve androjen reseptörleri ile reaksiyona girip, endojen hormonların agonist ya da antagonistleri olarak etki gösterebilirler. Son on yılda reprodüktif organ anomalileri, testiküler kanser, erkek doğum oranlarında azalma ve semen kalitesinde düşme rapor eden birçok çalışma yayınlanmıştır. Bu derlemede, endokrin bozucuların reprodüktif sağlık üzerine olan etkileri yakın döneme ait literatür ışığında tartışılmıştır.
  • Item
    Civa zehirlenmeleri
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Akcan, A. Barış; Dursun, Oğuz
    Civa (Hg), ticari ve tıbbi olarak yüzyıllardır kullanılmaktadır. Civa toksitesi, tüm dünyada büyüyen bir sağlık problemidir. Civa zehirlenmesinin tipi ve ciddiyeti, farklı farmakokinetik özellikleri nedeniyle civanın formuna ve maruziyet yoluna bağlıdır. Civanın tüm kimyasal formları toksik bulgulara neden olabilir. Ciddi zehirlenmelerde sinir sistemi, böbrekler, solunum sistemi, immun sistem, ağız, diş ve diş etleri ile cilt etkilenmektedir. Tanı, öykü, bulgu ve laboratuvar sonuçları ile konur. Bu derleme, civa toksitesini, civa toksitesine güncel yaklaşımları ve klinik bulgularını ele almaktadır.
  • Item
    Bronkopulmoner displazide risk faktörleri
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Özkan, Hilal; Köksal, Nilgün; Çetinkaya, Merih; Canıtez, Yakup; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Neonatoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Alerji Bilim Dalı.
    Amaç: Bronkopulmoner displazi (BPD) oksijen ve pozitif basınçlı ventilasyon ile tedavi edilen prematüre bebeklerde gelişen kronik bir akciğer hastalığıdır. Yenidoğan bakımındaki tüm gelişmelere rağmen preterm bebeklerde en sık görülen uzun dönem komplikasyonudur. Bu çalışmanın amacı yenidoğan yoğun bakım ünitesinde izlenen ve BPD gelişen olguların değerlendirilmesi, BPD sıklığı- nın belirlenmesi ve BPD ile ilişkili risk faktörlerinin saptanmasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ocak 2005 ile Ocak 2006 tarihleri arasında Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesine yatırılarak izlenen 276 prematüre bebek alındı. İzlemlerinde BPD gelişen ve gelişmeyen bebekler karakteristik özellikler ve risk faktörleri açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Hastaların gestasyon yaşları ortalama 31±3,1(24-36) hafta, doğum ağırlıkları ortalama 1607±610 (500-4000) gram idi. Çalışmaya alınan hastaların %30’unda (84/276) BPD saptandı. BPD gelişen olguların ortalama gestasyon haftası 30±3 (24-36), doğum ağırlıkları 1171±423 (530-3700) gram bulundu. BPD saptanan bebeklerin %36’sı (31/84) 28 haftadan küçük ve %41,9’unun (26/84) do- ğum ağırlığı 1000 gramın altında idi. BPD gelişimi için en önemli risk faktörlerinin gestasyon haftası ve doğum ağırlığı olduğu, gestasyon haftası ve doğum ağırlığı küçüldükçe BPD riskinin arttığı görüldü. BPD gelişen olgularda mekanik ventiasyon süresi 40±4,3 gün iken, BPD gelişmeyenlerde 17±2 gün olarak bulundu ve farklılık istatistiksel olarak da anlamlı idi (p<0,05). Benzer şekilde oksjen tedavi süresi, BPD’li olgularda, BPD olmayanlara oranla anlamlı yüksekti (p<0,05). Ayrıca respiratuvar distres sendromu, intraventriküler hemoraji, annede koriyoamniyonit varlığı, uzamış total parenteral nütrisyon, sık transfüzyon BPD gelişimi ile anlamlı olarak ilişkili bulundu. Sonuç: BPD multifaktöriyel olarak gelişmektedir. Ancak en önemli risk faktörü prematürite, düşük doğum ağırlığı, mekanik ventilasyon ve uzun süreli oksijen kullanımıdır. En etkin koruma prematüre doğumların önlenmesi, mekanik ventilasyon süresinin azaltılması ve oksijenin gerekli olan en az dozda verilmesi ile mümkün olmaktadır.
  • Item
    Talasemi majorlüvakalarda endokrin komplikasyonların değerlendirilmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Baytan, Birol; Sağlam, Halil; Erdöl, Şahin; Beyazıt, Aysun Nedime; Özgür, Taner; Güneş, Adalet Meral; Günay, Ünsal; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Hematoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Bilim Dalı.
    Amaç: Kan transfüzyonları beta talasemi major hastalarının dokularında demir birikimine yol açarak, endokrin sistem organları da dahil olmak üzere birçok organda çeşitli derecelerde fonksiyon kayıpları oluşturur. Bu çalışmanın amacı; hastanemiz Çocuk Hematoloji Polikliniğinde beta talasemi major tanı- sıyla izlenen hastalardaki endokrinolojik komplikasyonları saptamaktır. Gereç ve Yöntem: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji Bilim Dalında Ocak 1976-Ağustos 2008 tarihleri arasında beta talasemi major tanı- sıyla takip edilen hastaların dosyaları retrospektif olarak incelenmiş ve tiroid bezi palpasyonu ile puberte değerlendirmesini de içeren ayrıntılı fizik muayeneleri yapılmıştır. Konsultasyon istenen hastalar Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalında değerlendirilmiştir. Bulgular: Toplam 44 hastanın 20’si (%45,5) kız, 24’ü (%54,5) erkek olup hastaların ortalama kronolojik yaşı 13,54±7,32 (2,75-35,2) yıl olarak hesaplanmıştır. “Osteoporoz” ve “büyüme hormonu eksikliği dışındaki büyüme geriliği olguları” hariç tutulduğunda toplam 12 (%27,2) olguda, dahil edildiğinde ise 40 (%90,9) olguda bir ya da birden fazla endokrin patoloji mevcuttu. Kırkdört olgunun 27’sinde (%61,3) osteoporoz, 17’sinde (%38,6) büyüme geriliği, 11’inde (%25) osteopeni, 6’sında (%13,6) hipogonadizm, 3’ünde (%6,8) hipotiroidizm, 2’sinde (%4,5) hipoparatirodizm, 1’inde (%2,3) büyüme hormonu eksikliği ve 1’inde (2,3) tip I diabetes mellitus mevcuttu. Olguların ortalama ferritin düzeyi 1976,15±1494,75 ng/ml, aylık ortalama transfüzyon sayısı ise 1,46±0,34 olarak saptandı. Ferritin düzeyi ve aylık transfüzyon ihtiyacı ile endokrin komplikasyonlar arasında istatistiksel açıdan anlamlı birliktelik yoktu. Farklı şelasyon tedavisi alan gruplardaki endokrin patolojiler farklılık göstermedi. Çalışmada 0-9 yaş gurubu ile 10-19 yaş gurubu arasında büyüme geriliği açısından anlamlı fark bulunmuştur (%8,3’e karşılık %30,6; p=0,049). Sonuç: Talasemi majorlu hastalar endokrinolojik fonksiyon bozukluğu açısından risk altındadırlar ve kemik sağlıkları ciddi derecede bozulmuştur. On yaşından küçükler özellikle büyüme geriliği ve osteoporoz açısından, 10 yaş ve üzerinde olanlar ise hipogonadizm, büyüme geriliği ve osteoporoz başta olmak üzere tüm endokrinolojik komplikasyonlar yönünden yakın izlenmelidirler.
  • Item
    Tıp fakültesi bünyesindeki ağız ve diş sağlığı birimine başvuran çocuklarda sosyodemografik faktörlerin dental anksiyete üzerine etkisi
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Çubukçu, Çiğdem Elbek; Ercan, İlker; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Ağız ve Diş Sağlığı Birimi.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.
    Amaç: Bu çalışma, hastane bünyesindeki ağız ve diş sağlığı birimine başvuran çocuklarda dental anksiyete ve sosyodemografik faktörlerin ilişkisini belirlemeyi amaçlamıştır. Gereç ve Yöntem: Daha önce bir diş tedavi kliniğine başvurmamış, rastlantısal olarak seçilen, 7-12 yaş arası, 305 çocuk, Dental Anksiyete Skalası (DAS) ile değerlendirildi. Sosyodemografik veriler, hastalar ve ebeveynlerinden elde edildi. Bulgular: Tüm çocuklar için ortalama DAS değeri 7,7±3,1 olarak belirlendi. En yüksek ortalama DAS skoru (2,3±1,0) döner alet kullanımında kaydedilmiştir. Çocukların, işlem öncesi geliştirdikleri anksiyete ile yaşları arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,01). 201 ebeveyn (%66), 5 yıllık temel eğitim görmüştür. Çocukların, ortalamadan anlamlı düzeyde (p<0,001) yüksek bölümü düşük sınıftandır. Çocukların gittiği okul ile sosyal sınıf dağılımları arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamsızdır (p>0,05). Düşük sınıftan gelen ve devlet okuluna giden çocukların anksiyete düzeyleri düşük olmuştur. Sonuç: Çocuklarda, başlangıç muayenesinden önce görülen dental anksiyete düzeyi, çocuğun yaşı, gittiği okul, ebeveynin geliri ve eğitim düzeyi ile doğrudan ilişkili olabilmektedir. Bununla birlikte, çocuğun cinsiyeti ve dental anksiyetesi arasında mutlak bir ilişki oluşmayabilir.
  • Item
    Prematüre retinopatisi ile serum insülin benzeri büyüme faktörü-1 düzeyleri arasındaki ilişki
    (Uludağ Üniversitesi, 2008) Çetinkaya, Merih; Köksal, Nilgün; Özkan, Hilal; Özmen, Ahmet T.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Neonatoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göz Hastalıkları Anabilim Dalı.
    Amaç: Bu çalışmanın amacı serum insülin benzeri büyüme faktörü-I (IGF-I) ile prematüre retinopatisi (ROP) arasında ilişki olup olmadığının belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu prospektif çalışmaya Kasım 2006 ile Mayıs 2007 arasında 34 gestasyonel haftadan küçük olarak doğan toplam 33 bebek dahil edildi. Prematüre retinopatisi (ROP), uluslararası ROP sınışandırmasına göre sınışandırıldı. Serum IGF-I düzeyleri doğumdan hemen sonra çalışılmaya başlandı ve olgular taburcu edilene kadar haftalık olarak çalışılmaya devam edildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 33 bebekten %36’sında ROP saptandı. Düşük doğum ağırlığı ve daha küçük gestasyonel yaş daha yüksek ROP gelişimi oranı ile ilişkili idi. ROP grubundaki ortalama serum IGF-1 düzeylerinin ROP olmayan gruba göre istatistiksel olarak anlamlı düşük olduğu bulundu (p=0,03). Haftalık ölçülen serum IGF-1 düzeyleri ile ROP gelişimi arasında ise istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı (p>0,05). Tartışma: Sonuç olarak, preterm bebeklerdeki düşük ortalama IGF-1 düzeyleri ROP gelişimi oranı ile ilişkili bulunmuştur.