1992 Cilt 13 Sayı 1-2

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/20188

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 20 of 21
  • Item
    Teknoloji ve insan
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Çelikçapa, Feray Odman; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme Bölümü.
    21. yüzyıla girerken gelişmiş teknoloji ürünleri insanları büyülemektedir. Bunun nedeni insanın ulaşamadığı kapasitenin bu teknoloji harikaları tarafından gerçekleştirilmesidir. Teknolojik gelişmeler son yıllarda tüketim kalıpları, yaşam biçimlerini değiştirerek toplum yaşamını da etkilemektedir. Evler otomatik makinelerle donatılmış ve insanlar evlerinden işyerlerine arabalar ile gitmektedir. Fabrika ve ofislerde bilgisayar, faks, telefon gibi makine ve aletlerin kullanımı ile insanlararası iletişim artmış ve yerine getirdikleri görevlerde insanın en büyük yardımcısı bu teknoloji ürünleri olmuştur. Gerek aile, gerekse toplum yaşamında insan teknoloji ile bütünleşmiştir. Makineler kendi mekanik yapılarından kaynaklanan arızalar sonucu fonksiyonlarını yerine getiremedikleri zaman, insanların teknolojiye yönelik hayranlık duygusu öfke şekline dönüşmektedir. Bu durumda teknoloji insan yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir. İnsan ve teknoloji arasındaki hayranlık ve öfke duyguları modern dünyada sık sık kendini göstermektedir. Bu ilişki mekanik süreçlerin gittikçe artan karmaşıklığını ve teknolojinin gelişimini azaltmamaktadır. Teknolojinin kendini yenileme süreci çok hızlı ilerlemekte ve insan zekasına yakın kapasiteleri ile elektronik bilgisayarlar, uzman sistemler ve robotlar makine gücüne yeni güç katmaktadır. İnsanların her geçen gün geliştirilmiş sistemlerden faydalanma miktarı artmaktadır. Teknolojinin hızlı gelişimi karşısında insan-makine ilişkisinde kazançlı çıkan tarafın kim olduğu ve insanın teknoloji aracılığı ile doğa üzerindeki kontrolü nü arttırıp arttırmadığı şeklinde tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bu makalede de yukarıda belirtilen yaklaşım çerçeveside teknoloji-insan ilişkisi incelenecektir ve "Teknoloji nedir?", "İnsan-makine ilişkisinde hangi taraf üstündür?" gibi sorulara cevap aranacaktır. Konunun alanı çok geniş olduğundan endüstri işletmelerindeki insan-makine ilişkisi üzerinde durulacak ve makalenin sonunda bir araştırmaya yer verilecektir.
  • Item
    Muhasebede tekdüzeliğin sağlanması ve Türkiye’deki durum
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Gücenme, Ümit; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme Bölümü.
    Ülkemizde organize bir sermaye piyasasının geliştirilmesi için çalışmaların hızlandığı ve Türkiye'nin Avrupa Topluluğuna katılma sürecinin yaşandığı günümüzde muhasebe tekdüzeliğinin sağlanması daha büyük önem taşımaya başlamıştır. Muhasebede tekdüzeliğin sağlanması, muhasebe işlemlerinin standart temellere oturtulması ve uyulması gereken kuralların belirlenmesidir. Benzer işletmeler tarafından, benzer niteliklere sahip olayların aynı sistem içerisinde muhasebeye yansıtılması tekdüzen muhasebe sistemini oluşturur. Bunun için öncelikle muhasebenin temel kavramları ve ilkelerinde, muhasebe terminolojisinde birlik sağlanmalı ve benzer işletmelerin hesap planı ve rapor sistemi standart hale getirilmelidir. Bir işletmenin farklı yıllara ait muhasebe verilerinin karşılaştırılarak analiz edilebilmesi ve işletme hakkında bilgi edinilebilmesi için her yıla ait muhasebe verilerinin aynı muhasebe kavram ve ilkelerine göre hazırlanmış ve aynı hesap Planı ve rapor sistemine göre sunulmuş olması gerekir. Keza bir işletmenin aynı sanayi kolundaki işletmelerle karşılaştırılabilmesi için de, o sanayi kolundaki işletmelerin muhasebe düzeni ve mali tabloların düzenlenme şekillerinde tekdüzelik sağlanmış olmalıdır. O halde muhasebede tekdüzelik önce işletme düzeyinde olur ve muhasebenin tutarlılık ilkesine göre her yılın muhasebe verileri aynı ilke ve sistem içerisinde hazırlanır. İkinci olarak sektör düzeyinde tekdüzelik sağlanması için aynı sektöre ait işletmelerde benzer olaylar benzer ilkeler ve sistem içinde hazırlanıp, benzer şekilde raporlanır. Üçüncü olarak ülke düzeyinde bir tekdüzen muhasebe sisteminin oluşturulması için, sektörlerin ihtiyaçlarına göre farklı alt hesapları kullanmasına imkân sağlayan fakat genel olarak ülkedeki tüm işletmelerin muhasebe çatısını düzenleyen bir hesap çerçevesi hazırlanır, muhasebe kavram ve ilkeleri belirlenir ve son olarak uluslararası tekdüzen muhasebe sistemi, ulusal pazarı aşan işletmelerin muhasebe verilerinin anlamlı olabilmesi ve uluslararası ticari birliklerde ve sermaye piyasalarında ihtiyaç duyulan bilgilerin elde edilebilmesi için farklı ülkelerde benzer muhasebe uygulamalarını gerekli kılmaktadır.
  • Item
    İşyeri kapatma cezası
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Edizdoğan, Nihat; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.
    İşyeri kapatma cezası 1986 yılında 3239 Sayılı Kanunun 27. maddesiyle 213 Sayılı V.U.K.na mükerrer 354. madde ile eklenmiştir. Vergi cezaları; 213 sayılı V.U.K.nun ceza hükümlerini düzenleyen dördüncü kitabında yer aldığın dan, işyeri kapatma cezası da Kanunun bu kitabında düzenlenmiş bulunmaktadır. Ancak, işyeri kapatma cezasının ceza kanununda yer almamış olması, kuşkusuz bunun ceza olma niteliğini ortadan kaldırmamaktadır. İşyeri kapatmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye ve Gümrük Bakanlığı'nca yayınlanan 181 ve 182 sayılı V.U.K. Genel Tebliğleri (R.G. Tarihi: 27.5.1988; Sayı: 19824), 199 sayılı V.U.K. Genel Tebliği (R.G. Tarihi: 17.8.1989; Sayı: 20255) ile tespit ve ilân edilmiştir. Ayrıca 24.10.1988 tarihli ve 1988/6, 6.1.1989 tarihli ve 1989/1, 27.9.1989 tarihli ve 1989/13 sayılı V.U.K. İç Genelgeleriyle konuya açıklık kazandırılmış, 11.7.1990 tarih ve 1990/1 sayılı V.U.K. İç Genelgesiyle de yeni açıklamalar getirilmiştir. Ceza kanunlarında yer alan para cezaları, ödememe durumunda, hapis cezasına çevrilme yoluyla insanların kişiliğine bağlı, hürriyetlerini kısıtlayıcı olduğu halde, işyeri kapatma cezası kişinin ekonomik varlığını etkilemekte, kişinin fiziksel varlığına dokunmamaktadır. Kuşkusuz V.U.K.'nda mükelleflerin doğrudan kişisel hürriyetlerini kısıtlayıcı cezalar da vardır. V.U.K.'nun 358-363. maddelerinde düzenlenmiş olan bu cezalarda, cezaya konu fiil ve cezaların belirlenmesi, kapatma cezasından farklı bir şekilde adli ceza mahkemelerinin görev ve yetkisine verilmiştir. V.U.K.'nun 344-356. maddeleri arasında yer alan vergi cezaları, ki işyeri kapatma cezası da bunların arasındadır, cezalara konu olan fiillerin tespiti ve bunlara ilişkin ceza miktarının belirlenmesi ise, idari makamların takdirine (niteliği ve kapsamı kanun hükümleriyle sınırlı ve bağlı) bırakılmış bulunmaktadır?
  • Item
    Vergi indirimleri sorunu
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Bartlett, Bruce; Taş, Metin; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Maliye Bölümü.
    Ekonomik kalkınma yazınında vergilemenin büyümeye etkisi görece küçük bir yer tutar. Bunun temel nedeni, gelişmekte olan ülkelerde vatandaşların küçük bir yüzdesinin para ekonomisine katılması veya hiç vergi ödememesiyle ilgili inançtır. Varolan vergi yapısı, diğer faktörlerle kıyaslandığında görece önemsizdir. Bundan başka, bir vergi sistemi kurulduğunda büyümenin hızlandırılması öncelikler listesinde çoğunlukla uzak bir öncelik olarak yer alır. Kamu gelirlerinin artması en başta gelen hedeftir. Bunu, gelirin yeniden dağıtımı, tasarrufların hızlandırılması ve idari kolaylık izler. Yakın bir zamana kadar vergi sisteminin temel işlevinin toplam talebi düzenlemek olduğuna dair genel bir inanç vardı: Aşırı talep enflasyonu hızlandırdığında vergileri arttırmak ya da durgunlukta talebi ve büyümeyi uyarmak için vergileri indirmek. Vergi oranlarının yapısına fazla önem verilmemiş; sadece "toplam büyüklükler" ile ilgilenilmiştir.
  • Item
    Ekonometrik simulasyon modelleri
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Sevüktekin, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Ekonometri Bölümü.
    Bilimsel bir model, öngörü veya kontrol amacıyla kullanılabilmesi için gerçek sistemlerin bir soyutlaması gibi tanımlanmalı ve modellenen bir sistemin görünen ve görünmeyen diğer yüzlerindeki değişmeleri de içine alacak bir şekilde hazırlanarak bütüncül bir biçimde sistemi nasıl etkileyeceğini ifade etmede yeterli olmalıdır. Ayrıca bilimsel bir model 'gerçekçilik' ve 'basitlik gibi iki temel ilkeyi taşımalıdır. Bir taraftan model gerçek sisteme yakın bir yaklaşımı vermeli ve sistemin önemli yüzlerinin birçoğunu bir araya getirmeye hizmet et-. meli; diğer taraftan mümkün olduğu kadar anlaşılır ve kullanışlı (el yordamıyla kullanılabilme, çözülebilme özelliğine sahip) olmalıdır. Ancak şu gerçeği gözardı etmemek gerekir: "Gerçekçi modeller nadiren basittir ve basit modeller nadiren gerçektir". Bilimsel modellerin en yaygın olanlarından birisi simulasyon modelleridir. Simulasyon modelleri, değişik araştırmalarda çokça başvurulan önemli teknik lerdendir. Simulasyon modellerinin oldukça farklı alanlarda uygulanma imkânı bulunduğu için adeta bilimler arası bir teknik olma özelliğine sahiptir.
  • Item
    Avrupa topluluğu ülkeleri ve Türkiye’nin tüketici fiyat endekslerinin karşılaştırılması
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Gürsakal, Necmi; Acar, Fatma; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.
    Tüketici fiyat endekslerinin Avrupa Topluluğu (AT) ülkeleri için uyumlandırılması çalışmaları, içinde bulunduğumuz 1992 yılında oluşturulacak tek pazar açısından oldukça önemlidir. Avrupa Topluluğu'na resmen tam üyelik başvurusunda bulunan ülkemiz ise, önceliği 1992 yılının ilk çeyreğinde tam üyelik yerine, ortaklık anlaşmasının işletilmesine kaydırmış bulunmaktadır. Avrupa Topluluğu'na tam üyelik sürecimiz ister kısa isterse uzun bir süreç olsun, -eğer üyelik konusunda samimi ve kararlıysak- tam ekonomik ve sosyal istatistiklerimizin Topluluk üyeleri ile uyumlandırılması çalışmalarının bugünden başlatılması yararlı olacaktır. Bu noktadan hareket eden çalışmamızın ikinci bölümünde, tüketici fiyat endekslerinin kapsamı ve önemi konusunda bilgi verilecek, üçüncü bölümde ise AT ülkelerinde ve Türkiye'de tüketici fiyat endekslerinin halihazır durumu incelenecektir. Çalışma bir sonuç bölümü ile tamamlanacaktır.
  • Item
    Sıra - büyüklük kuralı ile en büyük şehir olgusu arasındaki ilişkilerin incelenmesi (TÜRKİYE 1927 - 1985)
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Gürsakal, Necmi; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.
    "Kentleşme", çağımızın en önemli olgularından biri olmakla birlikte bu konudaki bilgilerimiz gerçekten çok azdır. Belirtilen düşünceye uygun olarak, kentleşme ile ilgili betimsel ve analitik çalışmalar yararlı olacaktır. Böyle bir düşünceden hareket ederek bu çalışmada, uygulamalı istatistik çerçevesinde iki kentsel kavramı ilişkilendirmeye çalışacağız. Gerçekte, şehir-büyüklük dağılımı (city-size distribution) ve en büyük şehir olgusunun (primacy) her ikisi de toplumsal ve ekonomik boyutlara sahiptir. Bununla birlikte bizim çalışmamız, ilgili kavramların toplumsal ve ekonomik boyutlarını derinlemesine incelemeden, bu kavramların ölçülmesine yönelik operasyonel bir yaklaşım izleyecektir. Şehir-büyüklük dağılımı ve en büyük şehir olgusu kentleşmenin farklı kav ramlarıdır. Öncelikle şehir-büyüklük dağılımı bir ülkenin şehirlerinin büyük lüklerine ilişkin bir dağılımdır. Diğer yandan en büyük şehir olgusu şehir-büyüklük dağılımı gibi genel olmayıp, sadece şehir-büyüklük dağılımının sağ kuyruğu ile ilgilidir. Ancak her iki kavramında ortak amacının şehir büyüklüklerinin hiyerarşik yapısını incelemek olduğunu unutmamamız gerekir.
  • Item
    Türk siyasal tarihinde Makedonya sorunu
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Savaş, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Uluslararası İlişkiler Bölümü.
    Yapılan bu çalışma ile, Uluslararası Siyasal Sistemin yeniden yapılanma sürecine girdiği bugünlerde, değişik bir içerikle de olsa yeniden güncelleşen 'Makedonya Sorunu'na açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Makedonya sorunu, Ayastefanos Antlaşması ile Balkan Savaşı arası, Balkan Savaşı ile Yugoslavya'nın dağılma sürecinin başlangıcı arası ve Makedonya Cumhuriyeti Devleti'nin bağımsızlığını ilanından sonraki dönem olmak üzere üç dönemde ele alınabilir. Bunlardan birinci dönemde sorun, Türk siyasal tarihinin bir parçası durumundadır. Çalışmada bu döneme ağırlık verilmiştir. İkinci dönemde ise Türk siyasal etkinliği tamamen dışlanmıştır. Kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen son dönemde sorun, ciddi bir krize dönüşme eğilimi göstermektedir. Sorunun çözümlenebilmesi için her tür Türk desteğine, kurulan cumhuriyetin yaşayabilmesinin Türk yardımlarına gereksinim duyduğu anlaşılmaktadır.
  • Item
    Kıta sahanlığı sorunu ve Türk-Yunan ilişkileri
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Arı, Tayyar; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Uluslararası İlişkiler Bölümü.
    Türkiye ile Yunanistan arasındaki kıta sahanlığı sorunu iki ülke arasındaki çok boyutlu sorunlardan sadece birini oluşturmaktadır. Ege sorunları, Kıbrıs sorunu ve Batı Trakya sorunu olmak üzere üç grupta toplanabilecek olan bu sorunlardan Ege sorunları, kıta sahanlığı, karasuları, hava sahası ve adaların silahlandırılması ile ilgili sorunlar olup bunların hemen hepsi de her iki ülke açısından egemenlik konularını ilgilendirmektedir. Sözkonusu sorunlar çözülmez nitelikte olmamakla birlikte her iki ülkedeki kamu oylarının bu sorunlara karşı son derece ilgili olmalarından dolayı sorunun çözümü karşılıklı güçlü siyasi iradelerin bulunmasını gerektirmektedir. Ancak bundan da öte Yunanistan, her iki ülke arasındaki mevcut sorunların çözülebilmesi için öncelikle Kıbrıs sorununun çözümünün zorunlu olduğunu açıklayarak Türkiye'yi bu konuda ödün vermeye zorlayacağını düşünmektedir. Ancak Türkiye ve Türk kamuyu Yunanistan'ı Kıbrıs'ta bulunacak bir çözümün bile tatmin edeceği konusunda endişelidir. Zira olaya Yunan irredentizmi ve Megola idea’sı çerçevesinde bakıldığında sorunun oldukça karmaşık ve içinden çıkılmaz olduğu kanısı uyanmaktadır.
  • Item
    Türk - Alman ilişkileri
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Akarslan, Mediha; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Uluslararası İlişkiler Bölümü.
    Günümüz dünyasında çeşitli açılardan ortaya çıkan karşılıklı bağımlılık olgusu, devletlerin birbirlerini etkilemede müdahaleye sıkça başvurmalarını kolaylaştırmaktadır. Özellikle bu karşılıklı bağımlılık ilişkisinin simetrik olmayan bir biçimde ortaya çıktığı, sözkonusu taraflardan birinin diğerine daha fazla bağımlı olduğu durumlarda, müdahalenin devletler arasında etki biçimi olarak kullanılması ihtimali artmaktadır. Devletlerin birbirlerine yönelik müdahale eylemlerinin yoğun bir hal alması durumunda, yıkıcı (subversive) faaliyetlerden sözedilmektedir. Zamanımızda özellikle terör ihraç etmek veya genişlemek isteyen devletlerin yıkıcı faaliyetler yoluna başvurduklarına sık rastlanmaktadır. Müdahale şekli, diplomatik ve ekonomik araçlarla olabileceği gibi, gizli ve yıkıcı eylemler şeklinde veya askeri araçlarla da olabilir.
  • Item
    Mudanya Mütarekesi'nin Türk dış politikasındaki yeri ve önemi
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Akarslan, Mediha; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Uluslararası İlişkiler Bölümü.
    1914 yılında başlayarak, 1918 yılında sona eren, Birinci Dünya Savaşı, o zamana kadar insanlığın gördüğü en büyük savaşdı. Bu savaş sonunda bazı devletler yıkılmış, yerine yenileri doğmuş, bazı devletler ise parçalanmış veya önemli ölçüdeki topraklarını kaybetmek durumunda kalmışlardı. I. Dünya Savaşı'na Almanya-Avusturya grubu yanında katılan Osmanlı İmparatorluğu, savaş sonunda mağlup devletler arasında yer aldı. 30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı Devleti ile Birinci Dünya Savaşı'nın galipleri olan İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti'nin bütün toprakları, işgal edilmiş ve egemenlik hakları sınırlandırılmıştı. Bu durum karşısında, Anadolu'da İtilaf Devletlerine karşı yeni bir mücadele başlamıştır. Anadolu'daki Milli Mücadele Hareketi, Osmanlı Devleti tarafından, Doğu Anadolu'ya III. Ordu Müfettişi olarak gönderilen Mustafa Kemal Atatürk'ün 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'a çıkışıyla fiilen (defacto) başlamış oluyordu.
  • Item
    Gelişmekte olan ülkelerde kent ve ekonomik mekanda dış yatırımlar
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Altunbaş, Derya; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.
    Ekonomik yönden gelişme düzeylerinin kentsel yerleşme dağılımlarının biçimlenmesinde belirleyici bir role sahip olduğu görülmektedir. Ekonomik yönden gelişmiş olan ülkelerde kentsel büyüklüklerin "kademe büyüklük" olarak sıralanması söz konusu iken, gelişmekte olan ülkelerde çevresindeki yerleşmeleri etkisi altında tutarak diğer yerleşmelerin gelişmelerinin azalmasına neden olan "tek hakim şehir" yapısı görülmektedir. Tek hakim şehir yapısı kendi iç dinamiği ile gelişmekten çok ticaretle beslenen bir yapıdır. Bu yapıda sanayileşme ve ticaret, çevre yerleşmelerden gelen kaynaklarla beslenmektedir. Ayrıca bu yapının yirminci yüzyılın ortalarında ekonomik yönden gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerde yaptıkları ileri teknolojili yatırımlarla değişme sürecine girdiği gözlenebilmektedir. Bugün gelişmekte olan ülkelerdeki tek hakim şehir yapısı bir tek kentin ekonomik üstünlüğü yerine metropoliten kentlerle çevresinin karşılıklı etkileşim halinde olduğu bir metropoliten alan görünümüne dönüşmüştür.
  • Item
    Kentlerin kökeni üzerine bir değerlendirme
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Aslanoğlu, Rana; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.
    Kentbilim yazınında kente ilişkin çeşitli tanımlar yapılmaktadır. Bu tanımlar arasında temel bir farklılık yoktur ve genellikle belirli bir tanım üzerinde birleşildiği görülür. Kentin tarımsal olmayan üretimin yapıldığı, kontrol fonksiyonlarının toplandığı, belirli büyüklük, heterojenlik ve bütünleşme düzeylerine varmış bir mekan olması bu tanımlamada ön plana çıkmaktadır. Ne var ki bu tanımlama yerleşim birimlerine tarihsel bir süreçte uyarlandığında sorunlar baş göstermektedir. Hangi dönemlerde, hangi düzeydeki bileşimler kent olarak tanımlanmıştır. Tanımlanan işlevlerden hangisi kentlerin ortaya çıkışında temel etkiye sahiptir? Bu sorulara verilen yanıtlara göre kentlerin doğuş nedenleri farklı kuramsal yaklaşımlar içinde değerlendirmek mümkündür.
  • Item
    İş kazalarının davranışsal boyutları
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Güney, Salih
    Günümüz dünyasında, bilim ve teknolojik alandaki gelişmeler akıl almaz boyutlardadır. Hızlı teknolojik gelişmeler ve değişmeler dönemi olarak adlandırılan günümüzün modern toplumlarında insanların tüm çabası bu gelişme ve değişmelere ayak uydurarak yaşamlarını devam ettirmektir. Herşeyin hızla değiştiği bu çağda insanların teknik beceriler için davranışlar geliştirmeleri zorunludur. Teknolojik alanda teknik becerilerle davranışsal becerilerin uyumlu olmamasının önemli sorunlar yarattığı bir gerçektir. Bu sorunların en önemlilerinden 'birisi iş kazalarıdır. Gerçekten insanlar, üretim faktörleri olan alet ve makinalara uygun davranışlarda bulunmadıklarında iş kazaları kaçınılmaz olur.
  • Item
    Türkiye'de bir rekabet kanunu gerekli midir? Niçin? Ve nasıl?
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Aslan, İ. Yılmaz; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.
    Günümüzde artık planlı ekonomilerin başarısız olduğu ve bunun yerine "liberal ekonominin" uygulanması gerektiği herkesce kabul edilmekte ve ekonomiye devletin müdahale etmemesi gerektiği düşünülmektedir. Hatta karma ekonomilerin dahi tartışıldığı, devlet tarafından işletilen işletmelerin verimsiz olduğunun ve bu nedenle özelleştirilmesi gerektiğinin savunulduğu ve bu görüşlerin uygulandığı bir ortamda bulunuyoruz. Bugün çoğu ülkeler gibi Türkiye'de de liberal ekonomik sistem benimsenmiş bulunuyor. Liberal ekonomik sistemin temeli ise serbest rekabettir. Serbest rekabetin istenme sebepleri şunlardır: Kaynakların etkin kullanılmasını, fiyatların düşmesini, maliyetleri düşürmek için tasarruf yapılmasını, yeni teknolojilerin bulunmasını ve bunların üretimde kullanılmasını sağlar. Böylece hem ekonomik ilerleme sağlanır hem de bu ilerlemelerden toplumun tamamından oluşan tüketiciler yararlanırlar. Liberal ekonomik sisteme veya serbest rekabet sistemine devletin hiçbir şekilde müdahale etmediği durumlarda sistem kendisini yok eder. Serbest rekabet kendisini yoğun bir tekelleşmeye bırakır. Tekelleşme ise genellikle kaynakların savurgan kullanımı, ekonomik yenileşmenin yavaşlatılması, tekel fiyatlarıyla satma gibi keyfiliği simgelemektedir. Serbest rekabet siyasi bakımdan batı demokrasilerinin temeli sayılır. Rekabet kanunlarının işlevi burada başlar. Rekabet kanunları devletin ekonomiye müdahale şeklidir. Bu müdahalenin amacı serbest rekabeti korumaktır. Bu nedenle rekabet kanunlarında rekabeti sınırlayıcı anlaşmalar, güçlü işletmelerin güçlerini kötüye kullanmaları yasaklanır. Ayrıca rekabeti sınırlayıcı bulunan birleşme ve devirler ya yasaklanır veya en azından denetlenir. Genel çerçeve içinde bakıldığında serbest rekabet sistemini benimseyen tüm ekonomilerde bu sistemi koruyucu nitelikli olan rekabet kanunlarına gerek olduğu anlaşılmaktadır.
  • Item
    Kooperatifçiliğin evrensel değerleri ve kooperatif işletmelerde çalışanların motivasyonu
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Güven, H. Sami; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.
    Batılı örgüt yazarlarının geliştirdikleri motivasyon kuramları, salt anamalcı işletme türünü ele almakta ve bu işletmelerde çalışan işgörenlerle, işletme yönetiminin nasıl bütünleştirileceği sorunu üzerinde odaklaşmaktadır. Salt kâr amacı güden anamalcı işletmelerin erekleriyle, işgörenlerin amaçları ve beklentileri arasındaki uyumsuzluğun (ya da çatışmanın) en aza indirgenmesi konusu, Batılı motivasyon kuramlarının temel ilgi alanını oluşturmaktadır. Anamalcı işletmelerde "biçimsel örgüt yapısının" çeşitli sınırlamalarıyla aşırı denetlenen, gözetlenen ve aşırı bir yetke altına sokulan işgörenlerin; ilgisiz, edilgen, sorumluluk ve başarıdan kaçınan ve yaratıcılık ve işbaşlatma yetkisinden yoksun kişiler konumuna girmeleri sorunu, çağdaş örgüt yazarlarının üzerinde önemle durduk ları bir konudur. Bu tek yönlü etkileme süreci içinde anamalcı işletmeler, işgörenlerin kendi amaçlarını, kişisel değerlerini ve beklentilerini gerçekleştirme şansını tanımamakta ve özgerçekleştirim (self-actualization) olanaklarından yoksun bırakılan bireyler, işletme için yaşamsal önem taşıyan "yaratıcılık ve gelişme" gibi iki başat gereksinmeye yanıt vermekten uzak kalmaktadırlar. Çünkü, işletmenin hızla değişen çevre koşullarına uyum sağlaması, verimliliğini ve yaşamını sürdürebilmesi, bağımsız düşünceli ve girişim başlatıcı işgörenler olmaksızın gerçekleştirilememektedir.
  • Item
    Dış borç reform planları: Bir analiz
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Akbelen, Zuhal; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Maliye Bölümü.
    1982 yılında Meksika'nın moratoryum ilan etmesiyle başlayan uluslararası borç krizi hala borçlu ülkeler, kreditör ticari bankalar ve gelişmiş ülkeler açısından sorun olmaya devam etmektedir. Bu durum, temelde borçlu ülkelerin IMF'nin ekonomik uyum programlarını kabul etmeleri şartıyla, dış borçlarının ertelenmesine ve yeni krediler sağlanmasına dayalı mevcut dış borç krizi yönetim stratejilerinin borç sorununa kalıcı bir çözüm getirmekten uzak olduğu ve sadece zaman kazanmak amacına hizmet ettiği düşüncesini yerleştirmiştir. Bugüne değin mevcut dış borç krizi yönetim stratejilerinin yerine, dış borç sorununa kalıcı bir çözüm getirmek amacıyla bazı kişi ve kuruluşlar tarafından "Dış Borç Reform Planları" olarak isimlendirilen çeşitli öneriler ileri sürülmüştür. Çalışmada bu planların bir kısmının incelenmesi amaçlanmıştır.
  • Item
    Uluslararası vergi anlaşmaları ve Türkiye
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Akbelen, Zuhal; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Maliye Bölümü.
    I. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ekonomik ve ticari ilişkilerin hızla gelişme göstermesi yeni ekonomik, sosyal ve mali sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu sorunlardan birisi de gelir ve servetin çifte vergilendirilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Uluslararası çifte vergilendirmenin ülkeler arasındaki sermaye ve işgücü akımları üzerindeki olumsuz etkisini gidermek amacıyla, özellikle sermaye ihracatçısı ülkeler vergi yasalarına çifte vergilendirmeyi önleyici tek taraflı hükümler koymaya başlamışlardır. Zamanla söz konusu önlemlerin çifte vergilendirmeyi önlemede yeterli olmadığının görülmesiyle, çifte vergilendirmenin ancak ilgili ülkeler arasında yapılacak iki taraflı anlaşmalarla daha etkin bir şekilde önlenebileceği düşüncesi yerleşmeye başlamıştır. Çalışmanın birinci bölümünde uluslararası çifte vergilendirme olgusu, ikinci bölümünde uluslararası vergi anlaşmaları, üçüncü bölümünde ise Türkiye'nin vergi anlaşmaları karşısındaki durumu ve yaklaşımı incelenmeye çalışılmıştır.
  • Item
    Eğitimde piyasa yaklaşımı ve yükseköğretimde özel sektör
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Tatlıoğlu, İsmail; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Maliye Bölümü.
    Ülkemizde son 10 yılı aşkın bir süreden beri, devletin ekonomide ki üretiminden çekilmesi ve piyasa sistemine gelişmiş ülkeler düzeyinde işlerlik kazandırılması eğilimleri ağırlık kazanmıştır. Benzer tartışmalar hizmet sektörü içinde yoğunlaşmış bulunmaktadır. Özellikle eğitim ve sağlık hizmetlerinin özel sektör tarafından arzı ve buna yönelik teşvikler hükümet programında önemli hedefler arasında yer almaktadır. Sözkonusu gelişim çerçevesinde eğitim-piyasa ilişkisinin irdeleme amacı taşıyan bu çalışmada esas olarak yükseköğretim ele alınmıştır. Eğitim için serbest piyasanın ne ölçüde geçerli olacağı sorusu kısaca açılarak alternatif önerilere yer verilmiştir. Çalışmanın ikinci kısmında ise Yükseköğretim alanında faaliyet gösteren özel sektör bütün dünya uygulaması bazında ele alınarak, asıl sorunun fiili durumu ortaya konmaya çalışılmıştır.
  • Item
    135 nolu gelir vergisi genel tebliği ve bir sorun
    (Uludağ Üniversitesi, 1992) Taş, Metin; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.
    Ücretlerin gerçek usulde vergilendirilmesinde gayrisafi ücretten kanunen düşülebilecek olan indirimlerin birisi de sosyal güvenlik kesintileridir. Ülkemizde ücretlilerin zorunlu sosyal güvenliği Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kanunu çerçevesinde sağlanmaktadır. Emekli aidatı veya sosyal sigorta primleri kesintisinin yapıldığı Emekli Sandığı ya da Sosyal Sigortalar Kurumu'nun Tür kiye'de olması şarttır. Bugün ülkemizde 506 Sayılı Kanunun geçici 20. maddesi çerçevesinde kurulan ve Sosyal Sigortalar Kanunu'na uygun hale getirilmiş bazı sandıklar da vardır. Bazı bankalar ve sigorta şirketleri bu çerçevede personeline hizmet eden sigorta kurumlarına sahiptirler. Bu sigorta kurumlarına yapılan ödențilerin de sosyal sigorta primi olarak kabul edilmesi ve Sosyal Sigortalar Kurumuna ödenen sigorta primi için uygulanan miktar sınırlamasına uyulması koşuluyla gayrisafi ücretten indirilmesi mümkündür. Ücretin bir kısmının vergi dışı bırakılmış olması ve vergi dışı bırakılan kısımdan sosyal güvenlik kesintisi yapıldığı durumlarda; bu kesintinin tamamının gayrisafi ücretten düşülüp-düşülmemesi bir sorun oluşturmaktadır.