1988 Cilt 15 Sayı 3

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22043

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 20 of 56
  • Item
    Bromokriptinin adrenal gland ve simpatetik ganglionlarda tirozin hidroksilaz aktivitesine etkisi
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Ulus, İsmail Hakkı; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Farmakoloji Anabilim Dalı.
    Bu çalışmada ergot bileşiklerinden güçlü bir dopaminerjik agonist bromokriptinin adrenal gland ve çok sayıda simpatetik ganglionda tirozin hidroksilaz aktivitesine etkisi incelenmiştir . Dişi sıçanlara 3 gün süreyle mide sondası yoluyla bromokriptin (50 mg/ kg) verilmiştir . Dördüncü gün öldürülen sıçanlardan adrenal gland ve simpatetik ganglionlar (2 servikal, 10 torakal, 6 lumbar ve söliak ganglion) çıkarılmış ve bunlarda tirozin hidroksilaz aktivitesi ölçülmüştür. Bromokriptin adrenal glandda tirozin hidroksilaz aktivitesini belirgin olarak (kontrolün % 153) ve anlamlı (p < 0.02) olarak arttırmıştır. Bromokriptin, lumbal bölgedeki ilk üç ganglionda da tirozin hidroksilazı arttırmıştır. Bunlardan yalnız a 2. lumbar ganglion etki anlamı (p < 0.01) ve adrenal glandda gözlediğimiz etki kadardı . Bromokriptin söliak ganglionda etkisiz bulundu. Bromokriptin verilen sıçanlarda tirozin hidroksilaz aktivitesi üst servikal ganglionda (% 121), alt servikal ganglion (% 124) ve 1. torasik ganglionda (% 131) artmış bulundu. Bunun dışında kalan ganglionlarda ise enzim aktivitesi değişmemiş bulundu. Bu bulgular bromokriptinin simpato-adrenal sistemde seçici olarak merkezi yolla uyarılma yaptığını göstermektedir.
  • Item
    Meme kanserli 74 olgunun retrospektif analiz
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Zorluoğlu, Abdullah; Bilgel, Halil; Şahin, Baki; Balkan, Emin; Kızıl, Ayhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.
    Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalı'nda 1 Ocak 1982 - 31 Mayıs 987 tarihleri arasında meme kanseri olduğu histolojik olarak kanıtlanmış tümü kadın olan 74 olgu retrospektif olarak dosya kayıtlarından incelendi. Patolojik evrelendirme 8 olgu I. evrede, 47 olgu Il., 13 olgu III. ve 6 olgu IV. evrede bulundu. Postoperatif kontrolleri yapılan 22 olgunun 6 ay-71 aylık takipleri tamamlandı. Bu olguların ortalama 3 yıllık takibinde 2 olguda metastaz saptanmış böylece genel hastalıksız devre geçiren olgu oranı (15/22) % 68 bu süre içerisinde kansere bağlı ölüm ise (4/22) % 18 oranında görülmüştür.
  • Item
    Otoimmun poliglanduler sendrom (vaka takdimi)
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) İmamoğlu, Şazi; Saltuklar, Güler; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.
    U.Ü.T.F. Endokrinoloji seksiyonunda otoimmun poliglandüler sendrom tanısı ile yatarak tetkik ve tedavi edilen 14 yaşında bayan bir olgu nedeni ile literatür incelenmiş ve olgu sunulmuştur.
  • Item
    Mol hidatidiform
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Daregenli, Ömer; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.
    Trofoblastik hastalıklar spektrumunun bir bölümünü oluşturan mol hidatiform günümüzde birçok sorunları beraberinde taşımaktadır. Dünyanın her yerinde tanı, tedavi, takip yönünden değişik yöntemler kullanılmaktadır. Biz de bunu göz önüne alarak, 5 yıllık süre içerisinde (1983·1988) kliniğimize başvuran ve komplet mol (mol hidatidiform) tanısı konulan 34 olguyu inceledik. Amacımız klinik olarak riskli olanları diğerlerinden ayırabilmek ve daha etkin bir takip ve tedavi türü saptayabilmek.
  • Item
    Klomifen sitrat' a bağlı 79 gebeliğin değerlendirilmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Esmer, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.
    1983-1988 yılları arasında, Klomifen sitrat ile ovulasyon indüksiyonu sonucu gelişen 79 gebelik incelendi. Gebeliklerin % 73.4 'ü ilk 3 tedavi siklusunda oluştu. Gebeliklerin % 2.5 'i ikiz (2 adet ikiz gebelik) idi. Abortus insidansı,% 11.4 ve ovarial kist insidansı % 15.3 idi. Klomifen dozu arttıkça, elde edilen gebelik sayısının azaldığını saptadık. Bu gebelikler arasında 3 adet konjenital anomali uyardı. Bunlardan birincisi, bir anensefali olgusu, ikincisi, bir megasistis-mikrokolon intestinal hipoperistaltizm sendromu olgusu ve üçüncüsü renal agenesis, pulmoner hipoplazi olgusu idi.
  • Item
    Kan donörleri arasında saptanan sağlıklı HBsAg taşıyıcılarında total hepatitis D antikoru araştırması
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Töre, Okan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Mikrobiyoloji Anabilim Dalı.
    Hepatitis D Virus enfeksiyonunun bölgemizdeki varlığının araştırılmasının amacıyla Kan Merkezleri donörleri arasında saptanan HBsAg (+) serumlarda total Anti-HD antikorları araştırıldı. Sağlıklı HBsAg taşıyıcısı 199 (8 Kadın, 191 Erkek) donör serumunda yapılan araştırma sonucu % 9.04 oranında olumluluk saptandı. Sonuçlar mevcut literatürle karşılaştırılarak tartışıldı.
  • Item
    Aztreonam'ın cerrahi enfeksiyonlarındaki yeri
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Kutlay, Burçin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.
    Aztreonam (Azactam) Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde cerrahi enfeksiyonu olan 16 hastada tek antibiyotik olarak kullanıldı. Hastalarda 7'sinde, postoperatif dönemde gelişmiş enfeksiyon vardı, 4 hastada acil cerrahi müdahale esnasında enfeksiyon mevcuttu. Beş hastada ise Aztreonam profilaktik olarak kullanıldı. Doz 15 hastada 12 saatte 1 gr. 1 haftada 8 saatte 0.5 gr. idi ve tüm hastalarda İV yolla uygulandı. On dört hasta klinik şifa, 2 hastada klinik salah elde edildi. Hiçbir olguda ilacın kesilmesini gerektirecek yan etkiye rastlanmadı. Bulgularımız Aztreonam 'ın primer veya postoperatuvar sekonder cerrahi enfeksiyonlarda etkili ve toleransı iyi olan bir antibiyotik olduğu kanaatini vermektedir.
  • Item
    Doğuştan kalça çıkığında intertrokanterik osteotomilerin femur boynu ve asetabuler açıya etkileri
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Kurap, Gayyur; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı.
    Doğuştan kalça çıkığının topolojilerinden biri olan koksa valga ve aşırı anteversiyonun asetabulum açısı üzerindeki etkisini araştırmak için iki tedavi grubunun sonuçlarını karşılaştırdı . Bir grup yalnızca kapalı redüksiyon ve diğer grup kapalı redüksiyondan sonra derotasyon ve varizasyon osteotomisi ile tedavi edildi. Kapalı redüksiyondan sonra derotasyon varizasyon ile tedavi edilen olgularda femur boynu açısının normale yaklaştığı fakat asetabulum açısında önemli bir azalma olmadığı bulundu.
  • Item
    Odituar yollar üzerine alkol ve gürültü etkilerinin değerlendirilmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Onart, Selçuk; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı.
    Günümüzde alkol, içki şeklinde sık kullanılan bir maddedir. Son yıllarda alkol tüketiminin hala arttığı bildirilmekte ve alkolün organizma üzerinde olumsuz etkilerinin araştırılması devam etmektedir. Bu nedenlerle alkol alan deneklerde alkolün santral ve periferik odituar yollar üzerine etkisini göstermek üzere bu çalışma yapılmıştır . Seçilen 10 normal denekte Alkol Almadan önce (A .A .Ö.) ve Alkol Aldıktan Sonra (A .A .S.), saf ses eşik odyogramı, konuşmayı ayırt etmeleri ve gürültülü ortamda konuşmayı ayırt etmeleri araştırıldı. Bu amaçla deneklere 1.5 gr/ kg 45° lik viski verildi. Klinik AC-3 interacoustic odyogram aygıtı kullanıldı . Oluşturulan cevapların odyolojik kayıtları, hava ve kemik yolu saf ses ortalamaları, çift hoparlöre aynı anda iki kulak ile, sağ sol kulakların ayrı ayrı konuşmayı ayırt etmeleri ve test yapılan kulağa işitmeyi en rahat algıladı seviyede tek heceli fon emirle birlikte, işitme eşikleri üstünde 40 dB maske sesi (beyaz ses) verilerek elde edilen konuşmayı ayırt etme değerleri ölçüldü. Bulgularımızı şöyle özetleyebiliriz: 1- Etil alkolün işitme sinirine etki etmediğini, saf ses eşik odyogramı , kemik ve hava yolu saf ses ortalama değerlerinde bir değişme yapmayacağı sonucuna varılmıştır . 2- Deneklerimizde A.A.Ö. ve A.A.S. ayrı zamanlarda yapılan çalışmada, aynı anda her iki kulağın çift hoparlör ile, sağ ve sol kulağın ayrı ayrı konuşmayı ayırt etmelerinde anlamlı fark bulunması, nöral impulsların kortekse doğru yayılmaları esnasında karşılaştıkları güçlüklerle konuşmayı ayırt etme kabiliyetini azalttığı kanısına varılmıştır. 3- Alkolün, gürültülü ortamda, deneklerin konuşmayı ayırt etmelerini etkilediği görülmüştür. 4- Çalışmamız bize alkol suçlarının tayin ve tespitinde, bireylerin konuşmayı ayırt etme yeteneklerinin de tamamlayıcı önemli bilgiler verebileceği göstermektedir.
  • Item
    Ksantrogranülamatöz kolesistitis
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Erol, Oktan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.
    Ksantogranülomatöz kolesistitis iltihabi safra keselerinde tümör şeklinde bir kütle oluşturabilen az rastlanan bir lezyondur. Lezyonlar makroskopik olarak genellikle yumuşak, sarıdan kahverengiye kadar değişen renklerde ve 2,5 cm 'ye varan büyüklüktedir. Mikroskopik olarak değişen oranda iltihap, ksantoma benzeri köpük hücreleri ve bağ dokusu artışı vardır. Lezyonlar Rokitansky-Aschoff sinuslerinin yırtılmasıyla safranın duvara sızması sonucunda oluşan ksantogranülomatöz reaksiyondur.
  • Item
    Yerel vazokonstriktörlerin burun mukozasında oluşturdukları kan akımı değişiklerinin incelenmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Hızalan, M. İbrahim; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı.
    Burun hemodinamiğin inceleme yöntemlerinden biri olan Reorinografi'nin, yerel nazal dekonjestan ilaçların klinik değerlendirmelerinde kullanımını sınamak amacıyla yapılan bu çalışmada, 14 normal denekte, bir burun boşluğuna Xylomethazoline (Otrivine) püskürtüldükten önce ve sonraki 1., 3., ve 5. dakikalardaki retinogram amplitüd değerleri saptanmış ve karşılaştırılmıştır. Reorinogramlarda ortaya çıkabilecek değişikliklerin Xylomethazoline 'e bağlılığını araştırmak için B olguya ayrıca % 0.9 'luk NaCl solüsyonu (plaşebo) püskürtülmüş ve elde edilen reorinogramın amplitüd değerleri uygulama öncesindeki değerler ile karşılaştırılmıştır. Sonuçlar, Xylomethazoline 'in burun kan akımı üzerindeki etkisini ve reorinografi yönteminin nazal dekonjestan ilaçların klinik değerlendirmelerinde kullanılabileceğini göstermektedir.
  • Item
    Korioamnionitis olgularında kantitatif C-reaktif protein düzeyleri ile histopatolojik bulgular arasındaki ilişki
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Tüfekçi, Mehpare; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.
    Korioamnionitis tanısı zor olan zamanında teşhis ve tedavi edilmesi gereken önemli bir antitezidir. Gerek fetal, gerek maternal mortalite ve morbidite üzerine önemli etken olan bu hastalıktan C-Reaktif protein değerleri (CRP) ile histopatolojik ve klinik bulgular arasındaki ilişkiyi araştırdık. Araştırma grubumuzda klinik olarak korioamnionitis tanısı konulan 13 olgudan 8 'inde histopatolojik olarak korioamnionitis saptadık. Korioamnionitis CRP değerlerindeki artışın histopatolojik bulgular kadar anlamlı olduğu sonucuna vardık.
  • Item
    Bursa yöresinde omurilik yaralanmalarının rehabilitasyonunun sonuçları
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Özcan, Orhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.
    Bu çalışma Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon kliniğine başvuran omurilik yaralanması olan 35 hastada gerçekleştirildi. Yaralanmanın esas nedeni yüksekten düşmeye bağlıdır (15 olgu, % 42.9). 11 olgu motorlu taşıt kazalarında yaralanmıştır. Hastaneden çıkışta 9 hastada basınç yarası vardı. Hastaneden çıkışta 32 hasta (% 91.4) orthotics (breys) kullanmaktaydı, ancak 8 hasta sonradan bres kullanımını tümden bırakmıştı.
  • Item
    D-penicillamine'in bazı hematolojik parametreler üzerindeki etkisinin deneysel olarak araştırılması
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Tunalı, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.
    Bu çalışmada, sıçanlarda D-penicillamine 'in bazı hematolojik parametreler üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla sıçanlar 6 gruba bölünmüş ve birinci grup kontrol grubu, diğerleri test grubu olarak ayrılmıştır. Kontrol grubu dışındaki sıçanlara 50-100-150-200 ve 300 mg/günde gibi değişik dozlardaki D-penicillamine 10 hafta süre ile oral olarak uygulanmıştır. Tedaviden sonra kontrol grubu dışındaki sıçanlarda anlamlı bir trombositopeni ve nötrofili ve mutlak lenfosit artışı ile birlikte giden bir lökositoz saptanmıştır. Kontrol grubu dışındaki tüm sıçanlarda kemik iliği hipersellüler ve megakaryositlerden zengin olarak bulunmuştur.
  • Item
    Yerel steroidlerin deri kalınlığı ve bazı sistemik parametreler üzerindeki etkileri
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Tunalı, Şükran; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Deri Hastalıkları Anabilim Dalı.
    Yaygın psoriasis vulgarisli hastalara güçlü fluorlu steroidli merhem sürülerek ne gibi yan etkilere neden olabileceği araştırıldı. Tedaviden önce ve tedavinin 1., 3., 5. ve 21 . günü alınan kan örneklerinde insulin, açlık kan şekeri, kortizol düzeyleri, lökosit, mutlak lenfosit ve mutlak nötrofil değerleri incelendi. Çalışmamızda herhangi bir yan etki saptanamadı . Tedavi amacıyla kullanılan fluorlu steroidli merhem sağlam deride herhangi bir yan etkiye neden olmadığı, ancak psoriasis plaklarında , plakların iyileşmesine bağlı olarak anlamlı bir atrofiye neden olduğu gözlendi.
  • Item
    Örnek büyüklüğüne bağlı olarak z ve t değerleri arasındaki ilişki
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Kan, İsmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı.
    Yapay olarak oluşturulan 1997 birimli bir normal dağılım ile 2200 birimli bir normal dağılımın her birinden n = 3 den başlayarak n= 50 ye kadar her n değeri için 100 örnek rastgele seçilip bu örnekleri için z ve t testleri kullanılarak hipotez kontrolleri yapıldı. Normal dağılım da, 3 ,n 50 için, z testine göre sıfır hipotezi kabul edildiğinde, bunun t testi ile kabul edilmesi % 95, kabul edilmemesi ise % 5 olarak bulundu. n ,30 için bu oran% 5.5 olmaktadır. Normal dağılımda yerine s konularak yapılan hipotez testlerinde ise yapılan hata % 6.5 olarak bulunmuş olup, bu hata n, 30 için % 7.3 olmaktadır.
  • Item
    Fibrinolitik sistem
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Özlük, Kasım; İşbil, Naciye; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fizyoloji Anabilim Dalı.
    Bu yazıda, fibrinolitik sistem, fibrinolitik sistem ile pıhtılaşma arasındaki ilişki, fibrinolizisin aktivasyon ve inhibisyon mekanizmaları ve fibrinolizisin patolojik durumları anlatılmıştır.
  • Item
    Serebral palsi ve obstetrik faktörler
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Esmer, Ahmet; Küçükoğlu, Selçuk; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fizik Tedavi ve Rehabilit Anabilim Dalı.
    Serebral Palsi (SP), progresyon göstermeyen, sıklıkla erken bebeklik çağında görülen spastisite veya paralizi ile karakterize bir durumdur. 1861 yılında ilk olarak tanımlayan Little 'dan bu yana etyolojisi konusunda çeşitli görüşler öne sürülmüştür. Bunların içinde fazla suçlanan, obstetrik faktörlerdir. Gelişen teknolojisi, perinatal ve neonatal bakım bu hastalığın giderek azalması gerektiğini düşündürmektedir. Ancak son 10 yılda yapılan çalışmalar SP insidansının azalmadığını göstermektedir. Bu nedenle SP etyolojisi konusunda daha çok araştırma yapılması gerekmektedir.
  • Item
    1986 yılında hastanemizin aktivitesi
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Özeke, Turgut; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.
    1986 yılında , hastanemiz polikliniklerine 117.755 hasta müracaat etmiş, 13.666 hasta yatırılmış, 562 hasta vefat etmiştir. ölüm nedenlerinin çoğunun, çocukluk döneminde enfeksiyon, yaşlılıkta böbrek, kalp ve damar hastalıklarından olduğu saptanmıştır.
  • Item
    Uterus myomlarında luteinizan hormon-releasing hormon (LH-RH) agonistlerinin kullanımı
    (Uludağ Üniversitesi, 1988) Tüfekçi, Mehpare; Kimya, Yalçın; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.
    Uterus myomlarında, LH-RH agonistlerinin kullanım yolları, etkinliği, yan etkileri tartışıldı ve yeni bir yaklaşım olan intranazal kullanımı açıklandı.