2015 Cilt 41 Sayı 3

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18485

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 13 of 13
  • Item
    Anterolateral uyluk flebi: 16 olguda klinik deneyimlerimiz
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-11-23) Ersen, Burak; Şakı, Mehmet Can; Akın, Selçuk; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Kalay, Ayşe Şahin; Çeçen, Süleyman; Karabulut, Furkan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.
    Çalışmanın amacı; kliniğimizde Ocak 2014 – Ocak 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilen 16 Anterolateral uyluk (ALT) flebi vakasının retrospektif olarak incelenmesidir. Çalışmamızda 4’ü kadın, 12’si erkek hasta olmak üzere toplam 16 hasta değerlendirildi. Mevcut defektlerin rekonstrüksiyonunda Anterolateral uyluk flebinin,13 olguda serbest stil, 3 olguda pediküllü olarak uygulanmış olduğu görüldü. Serbest stil anterolateral uyluk flebinin; baş-boyun bölgesi defektleri ve alt ekstremite doku defektleri rekonstrüksiyonu için kullanıldığı görüldü. Uyluk bölgesi, trokanterik bölge ve perine gibi yakın bölgelerde ise pediküllü flebin tercih edilmiş olduğu görüldü. Anterolateral uyluk flebi serbest ve pediküllü olarak yumuşak doku rekonstrüksiyonunda önemli bir seçenek haline gelmiştir. Minimal donör alan morbiditesi yaratarak büyük defektlerin rekonstrüksiyonuna olanak sağlamaktadır.
  • Item
    Yaşa bağlı solunum fizyolojisinde değişiklikler ve KOAH
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-11-05) Coşkun, Funda; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı.
    Dünya Sağlık Örgütü’ne göre yaşlılık çevresel faktörlere uyum sağlayabilme yeteneğinin azalması olarak tanımlanmaktadır. Solunum sistemi 25 yaşından itibaren yaşlanmaya başlar. Uzayan yaşam ömrüyle ilişkili olarak solunum sistemi hastalıklarında yaşlı hastaya yaklaşım önem kazanmaktadır. Tanı ve tedavi süresince doğal yaşlanma belirtilerini bilmek hastalarımıza doğru tedavi seçenekleri sunmamızı sağlayacaktır. Bu derlemenin amacı yaşlanmayla birlikte solunum sisteminde gelişen fizyolojik değişiklikleri irdelemek ve çok sıklıkla gördüğümüz bir hastalık olan KOAH ile yaşlanmanın birlikteliğini incelemektir.
  • Item
    Nadir bir hipotiroidi nedeni: Ektopik tiroid
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-11-10) Demirtaş, Coşkun Özer; Şişman, Pınar; Sınır, Sercan; Gül, Özen Öz; Ersoy, Canan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Anabilim Dalı.
    Tiroid dokusu embriyolojik hayatta tiroglossal duktusun içinden geçerek normal pretrakeal lokalizasyonuna inmektedir. Tiroid dokusunun embriyolojik gelişim defekti sonucu başka lokalizasyona anormal göçü sonucu ektopik tiroid dokusu oluşur. Burada 27 yaşında submental yerleşimli lingual tiroid dokusu saptanan, çocukluk çağından beri hipotiroidi nedeniyle takip edilen bir kadın hasta sunulacaktır. Yapılan boyun ultrasonografisinde normal lojunda tiroid dokusu saptanmamış, tiroid sintigrafisinde ise submental bölgede 1.5 cm’lik radyofarmasötik aktivite tutulumu saptanmıştır. Klinik değerlendirme ve görüntüleme yöntemleri ile submental yerleşimli ektopik tiroid dokusu tanısı aldı. Bası semptomları tariflemeyen hasta L-tiroksin replasman tedavisi ile takibe alınmıştır. Hipotiroidinin nadir bir nedeni olarak ektopik tiroid, özellikle erken yaşta başlayan hipotiroidik hastalarda akla gelmelidir.
  • Item
    IgA nefropatili hastada staphylococcus aureus bakteriyemisi ve sefalosporin toksitesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-10-19) Ayar, Yavuz; Ersoy, Alparslan; Sayılar, Emel Işıktaş; Yavuz, Mahmut; Şahin, Ahmet Bilgehan; Akalın, Emin Halis; Göktaş, Sibel Yorulmaz; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı.
    IgA nefropatisi dünya genelinde en sık görülen glomerülonefritler arasında yer almaktadır. Hastalık primer glomerülopati olarak ortaya çıkabileceği gibi hepatobiliyer, otoimmün hastalıklar, bakteriyel ve viral enfeksiyonlar veya neoplaziler gibi sekonder nedenlere bağlı da ortaya çıkabilmektedir. Hastaların % 15-40’ı 10-20 yıl içinde son dönem böbrek yetmezliğine gidecek şekilde, renal disfonksiyonla kendini gösterebilir. IgA nefropatisi tedavisinde omega yağ asitleri, anjiotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri (ACE inh.) veya anjiotensin reseptör blokörleri (ARB), hidroksimetil glutaril (HMG) CoA redüktaz inhibitörleri ve immünsüpresif tedavi yer almaktadır. İmmünsüpresif tedaviye direnç oluşabilmekte, renal transplantasyona rağmen hastalık nüks edebilmektedir. Kronik renal yetmezlik gelişen hastalarda renal replasman tedavisinde kateterizasyon sonrası enfeksiyon riski yüksek olup bunlar arasında S. aureus ta yer almaktadır. S. aureus bakteriyemisi sonrası septik emboli, derin doku abseleri, infektif endokardit, septik tromboflebit vb. riski yüksektir. Olgumuzda IgA nefropatisi bağlı kronik renal yetmezlikli hastada gelişen S. aureus enfeksiyonuna sekonder septik kraniyal emboli ve sefalosporine bağlı ensefalopati gelişimi sunulmuştur.IgA nefropatisi dünya genelinde en sık görülen glomerülonefritler arasında yer almaktadır. Hastalık primer glomerülopati olarak ortaya çıkabileceği gibi hepatobiliyer, otoimmün hastalıklar, bakteriyel ve viral enfeksiyonlar veya neoplaziler gibi sekonder nedenlere bağlı da ortaya çıkabilmektedir. Hastaların % 15-40’ı 10-20 yıl içinde son dönem böbrek yetmezliğine gidecek şekilde, renal disfonksiyonla kendini gösterebilir. IgA nefropatisi tedavisinde omega yağ asitleri, anjiotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri (ACE inh.) veya anjiotensin reseptör blokörleri (ARB), hidroksimetil glutaril (HMG) CoA redüktaz inhibitörleri ve immünsüpresif tedavi yer almaktadır. İmmünsüpresif tedaviye direnç oluşabilmekte, renal transplantasyona rağmen hastalık nüks edebilmektedir. Kronik renal yetmezlik gelişen hastalarda renal replasman tedavisinde kateterizasyon sonrası enfeksiyon riski yüksek olup bunlar arasında S. aureus ta yer almaktadır. S. aureus bakteriyemisi sonrası septik emboli, derin doku abseleri, infektif endokardit, septik tromboflebit vb. riski yüksektir. Olgumuzda IgA nefropatisi bağlı kronik renal yetmezlikli hastada gelişen S. aureus enfeksiyonuna sekonder septik kraniyal emboli ve sefalosporine bağlı ensefalopati gelişimi sunulmuştur.
  • Item
    Kalp pili yerleştirilmesi sonrası gelişen kompleks venöz darlığın perkütan yolla geçilmesinde seeker crossing support kateterin nadir kullanımı
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-10-12) Kaçar, Emre; Şanal, Bekir; Nas, Ömer Fatih; Hacıkurt, Kadir; Sağ, Saim; Erdoğan, Cüneyt; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.
    Kalp pilinin yerleştirilmesi sonrasında ortaya çıkan en yaygın komplikasyonlar venöz tromboz ve venöz darlıktır. Son yıllarda, perkütan yaklaşım santral venöz darlıkların tedavisinde etkili bir tedavi seçeneği olmaktadır. Perkütan yolla standart yöntemlerle vasküler kompleks darlıkların geçilemediği durumlarda Seeker crossing support kateter (SCSK) (Bard PV, Tempe), üstün uç yapısıyla alternatif iyi bir yöntem olabilir. Yazımızda; kalp pili implantasyonu sonrası sol subklavian ve brakiosefalik vende gelişen oklüzyonun standart perkütan yöntemlerle geçilememesi üzerine SCSK kateterle darlığın başarılı şekilde geçilmesi ve santral venöz sistemde rekanalizasyonun sağlanması sunulmaktadır.
  • Item
    Pelvik yerleşimli sekonder kondrosarkom: Olgu sunumu
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-10-09) Bilgen, M.Sadık; Kasab, Ayşe Aycan; Toğaç, Soner; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı.
    Tüm kemik tümörlerinin %10-15 ini oluşturan osteokondrom iskelet sisteminin en sık görülen iyi huylu tümörüdür. Nadiren olguların %1' inden azında kondrosarkom gelişimi görülür. Olgumuz 27 yaşında kadın hasta karın ağrısı şikayetiyle takip edilirken yapılan tetkiklerde sol superior pubik ramustan köken alan, büyük kısmı intrapelvik yerleşimli, kraniokaudal uzunluğu 176 mm, sağ-sol diameteri 158 mm olan kitle tespit edildi. Yapılan biyopsi sonucunda kondrosarkom tanısı alan hastanın kitlesi geniş cerrahi eksizyon ile rezeke edildi Hastanın 2. dekatta kadın olması, kondrosarkomun nadir görülen pelvik osteokondroma sekonder gelişmesi, büyük bölümü intrapelvik yerleşim gösteren kitlenin, sadece karın ağrısı şikayetine sebep olması nedeniyle erken tanı konmasında güçlük ve gecikme, buna bağlı kitlenin büyüklüğü nedeniyle multidisipliner yaklaşım gerektirmesi nedeniyle tartışmayı amaçladık.
  • Item
    Girişimsel işlemler sonrası gelişen her böbrek yetmezliği kontrast madde nefropatisi midir?
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-09-16) Gül, Cuma Bülent; Yıldız, Abdülmecit; Güllülü, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Bilim Dalı.
    Genelde klinisyenler girişimsel işlemler sonrasında ortaya çıkan her böbrek yetmezliğini kontrast aracılı nefropati olarak değerlendirme eğilimindedirler. Bu nedenle multisistemik bir hastalık olan ateroembolik renal hastalık sıklıkla gözden kaçar. Hastalık genelde yaşlı, aterosklerotik erkeklerde klasik triadı ile ortaya çıkar; girişimsel işlem, akut böbrek yetmezliği ve cilt bulguları. Bu olgu sunumu ateroembolik renal hastalığa dikkat çekmek için yapılmıştır.
  • Item
    Maligniteyi taklit eden ksantogranülomatöz kolesistit olgusu
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-11-25) Kafadar, Mehmet Tolga; Değirmencioğlu, Gürkan; Yardım, Serdar
    Ksantogranülomatöz kolesistit safra kesesinde düzensiz duvar kalınlaşması ile karakterize kronik bir hastalıktır. Kese duvarında ciddi proliferatif fibrozis, perikolesistik infiltrasyon ve enflamasyon mevcuttur. Genellikle safra kesesi taşları ile birliktelik gösterir. En sık 60-70 yaşlarda ve çoğunlukla da kadınlarda görülür. Taşa bağlı tekrarlayan iltihabi atakların ve bilier stazın etyolojide rol oynadığı düşünülmektedir. Ksantogranülomatöz kolesistit, yapısı ve makroskopik görüntüsü ile safra kesesi malignitelerini taklit edebilir. Ameliyat öncesi veya ameliyat sırasında doğru tanının konulması oldukça önemlidir. Bu durum, hastayı gereksiz bir majör cerrahiden ve bunun sonucunda oluşabilecek komplikasyonlardan koruyacaktır. Kesin tanı histopatolojik inceleme ile konur. Bu yazıda, taşlı kolesistit ön tanısıyla ameliyata alınan, intraoperatif ayırıcı tanıda güçlük çekilen ve postoperatif histopatolojik inceleme ile kesin tanı alan bir olgu, literatür eşliğinde irdelendi.
  • Item
    Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi 4, 5 ve 6. sınıf öğrencileri romatoloji farkındalık düzeylerinin belirlenmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-02-09) Dalkılıç, Ediz; Elbasan, Onur; Muti, Aybuke; Ermurat, Selime; Coşkun, Belkıs Nihan; Tufan, Ayşenur; Öksüz, Mustafa Ferhat; Pehlivan, Yavuz; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Romatoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.
    Romatoloji, iç hastalıklarının diğer yan dallarına göre daha yeni bir bilim dalı olup gelişimini sürdürmektedir. Biz bu çalışmada Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okuyan dördüncü sınıf ve sonrası öğrencilerin romatoloji konusundaki farkındalıklarını araştırmayı amaçladık. Uludağ Tıp Fakültesinde okuyan 4, 5 ve 6. sınıf toplam 368 öğrenciye romatolojinin temel bulgularıyla ilgili toplam 25 soru içeren anket dolduruldu. Romatoloji eğitimi almış bir tıp fakültesi öğrencisinin romatoloji hakkındaki farkındalıklarını değerlendirmeyi hedefleyen 20 soruya 4.sınıf öğrencileri % 55,4 yanlış ya da fikrim yok olarak yanıt verirken, 5 ve 6. sınıf öğrencilerinde ise bu oranların sırasıyla % 47,7 ve % 40,9 olduğu görüldü. Bu çalışma tıp fakültesi öğrencilerinin romatolojinin çok temel bilgileri, hangi hastalıklarla ilgilendiği, hastalıkların tanı ve tedavileri konusunda yeterince bilgi sahibi olmadıklarını göstermektedir. Bu oranlar 5 ve 6. sınıf öğrencilerinde daha iyi olmasına karşılık yeterli değildir. Bu tür anketlerin belli aralıklarla tekrarlanması farkındalığı ve eğitim düzeyini tespit etmede faydalı olacaktır.
  • Item
    Sıçan implantasyon dönemi boyunca uterusların histolojik değerlendirmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-12-30) İnan, Sevinç; Öktem, Gülperi; Onur, Ece; Özbilgin, Kemal; Ekizceli, Gülçin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı.
    İnsanlarda embriyo implantasyon süreci karmaşık fizyolojik mekanizmalar içermekte olup, sağlıklı gebeliğin elde edilmesi için fertilizasyonun ardından gerçekleşen en önemli aşamadır. İnsanlarda fertilizasyonun ardından 6-10. günler, insanlara benzer döngüleri nedeni ile model organizma olarak kullanılan sıçanlarda ise 4.5-6.5. günler “implantasyon penceresi” adı verilen süreci kapsamaktadır. İnfertiliteye neden olan mekanizmaların araştırıldığı çalışmalarda implantasyon süreci önemli rol oynamaktadır. Bu çalışmada sıçan implantasyon dönemi ile ilgili histolojik değerlendirmeler ve elde edilen son literatür bilgilerinin derlenmesi ile yeni çalışmalar için kaynak oluşturulması amaçlanmıştır. Vaginal yayma ile östrus evresinde belirlenen dişi sıçanlar, fertilizasyonun ardından; embriyonik gelişimin 4.5, 5.5. ve 6.5. günü olmak üzere 3 gruba ayrıldı ve grupları belirlenen dişi sıçanlardan (n:21) uterus örnekleri elde edildi. Dokular %10’luk formalinde tespit edilerek, rutin parafin doku takibi ile parafine gömüldü. Beş µm.’lik parafin kesitler alınarak Hematoksilen-Eozin ile boyandı ve Periyodik asit Shiff reaksiyonu ile değerlendirildi. Boyanmış kesitlerde implantasyon sürecinde uterustaki temel yapılar değerlendirildi. Kesitlerde implantasyon sürecinde görülen temel yapılar olan endometriyum, miyometriyum, perimetriyum, yüzey epiteli, primer ve sekonder desidual alanlar, GMB hücreleri, trofoblast ve embriyoblast hücreleri gösterilmiştir. Sonuçlar implantasyon dönemi evreleri boyunca karşılaştırılmıştır. Sağlıklı gebeliğin elde edilmesi için en önemli evrelerden biri olan implantasyon süreci model organizma olarak yaygın olarak kullanılan sıçanlarda evrelere göre değerlendirilmiştir.
  • Item
    Santral venler yoluyla gerçekleştirilen kateterizasyon işlemlerinin retrospektif değerlendirilmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-12-29) Karaman, Emine Uzlaş; Gören, Suna; Girgin, Nermin Kelebek; Efe, Esra Mercanoğlu; Şentürk, Sinem; Kıraç, Filiz; Moğol, Elif Başağan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.
    Çalışmamızda Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı tarafından gerçekleştirilen santral ven kateterizasyonu (SVK) işlemlerini retrospektif olarak inceleyerek oluşan mekanik komplikasyonları, nedenlerini ve işlemin başarısını etkileyen faktörleri belirlemeyi amaçladık. Kasım 2009-Haziran 2012 tarihleri arasında ameliyathane ve yoğun bakımda SVK işlemi gerçekleştirilen 922 hastanın verileri retrospektif incelendi. Hastaların demografik özellikleri, girişimin özellikleri, uygulayıcının deneyimi ve mekanik komplikasyonlar ile ilgili veriler değerlendirildi. Hastalardan 23’ü verilerin eksikliği nedeniyle çalışma dışı bırakıldı ve toplam 899 hasta incelendi. En sık sağ internal juguler venin (%84.1) kullanıldığı saptandı. Zor kateterizasyon (ikiden fazla deneme gereken) hasta yaşı (p<0.001), venin önceden kullanılmış olması (p<0.001), uygulayıcının deneyimi (p<0.001) ile ilişkiliydi. Hastaların %16.7’sinde komplikasyon geliştiği, en sık komplikasyonun arter ponksiyonu olduğu saptandı (%11.2). Kateter yerleştirilen veni daha önce kullanılmış olan, yaşı ≤8 olan, ikiden fazla deneme yapılan ve başarısız kateterizasyon yaşanan hastalarda komplikasyon oranı yüksek idi (p<0.001, p=0.008, p<0.001, p<0.001). Uygulayıcının eğitim süresinin 4 yıldan ve daha önce yerleştirdiği kateter sayısının 30 adetten az olması komplikasyon oranını arttırmıştı (p<0.001) (p<0.001). Sonuç olarak, uygulayıcının yeterli deneyime sahip olmaması ve başarısız kateterizasyon girişimleri SVK işlemini zorlaştırmakta ve komplikasyon oranını artırmaktadır. SVK işleminin; pediyatrik olgularda deneyimli kişilerce yapılması ve uygulayıcının ikiden fazla deneme yapması gerekiyorsa işlemi daha deneyimli kişiye devretmesi gerektiği kanısına varılmıştır.
  • Item
    Yüz ve saçlı deri yerleşimli subkutan nodüler kitleler: 56 vakanın retrospektif analizi
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-11-03) Ersen, Burak; Karabulut, Furkan; Özbek, Serhat; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Kalay, Ayşe; Çeçen, Süleyman; Köse, Mehmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.
    Derinin selim tümörleri klinik pratikte sık gözlenen patolojilerdendir. Yüz bölgesi, selim tümörlerin yerleşimi açısından sık görülen bölgelerden birisidir. Derinin histolojik yapısını oluşturan farklı hücrelerden çok sayıda selim tümör oluşabilmektedir. Çalışmamızda 2012-2014 yılları arasında, polikliniğimize yüzde kitleye bağlı kozmetik rahatsızlık şikayetiyle başvuran 56 hastada, tarafımızca müdahale edilen toplam 65 kitle incelenmiştir. Çalışmamız sonucunda sadece kozmetik sıkıntı yarattığı düşünülen lezyonların %87’sinin malignite ya da zemininde malignite geliştirme potansiyeli olan kistler olduğu görüldü. Epidermal kistlerin yüzde yerleşen subkutan nodüller arasında en sık gözlemlenen patoloji olduğu saptandı. Alın bölgesi ise yerleşim yeri itibari ile en sık müdahale edilen bölgeydi. Sonuç olarak yüzde varlığı selim olarak kabul görmüş, sadece kozmetik rahatsızlık nedeniyle doktora başvuru sebebi olan rin %87`sinin malign dönüşüm ya da zemininden malignite gelişme ihtimali olduğu saptanmıştır.
  • Item
    Bir can kurtaran olarak meme implantı
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-11-05) Ersen, Burak; Özgenel, Güzin Yeşim; Kastamoni, Menekse; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Sarkut, Pınar; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik/Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.
    Cronin ve Gerow`un silikon jel ile doldurulmuş silikon torbaları meme büyütme amaçlı kullanmasından beri silikon jel implantlar 50 yıl boyunca yaygınlaştı. İmplantların yerleştirilmesiyle beraber yıllar geçtikçe implant dayanıklılığının azaldığı ve rüptür ihtimalinin arttığı birçok çalışmada gösterilmiştir. Sunduğumuz olguda; 10 yıl önce meme büyütme operasyonu geçiren bir hasta bıçaklı saldırıya uğramıştır. Sağ meme implantı rüptüre olmuş ve sağ hemopnömotoraks gelişmiştir. Meme implantının varlığı darbenin şiddetini abzorbe ederek daha dramatik bir durumun gelişmesini önlemiştir.