1992 Cilt 4 Sayı 4
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13608
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 37
- Results Per Page
- Sort Options
Item XIX. yüzyılda Bursa ipek sanayi ve ticaretinde gayrimüslimlerin yeri(Uludağ Üniversitesi, 1992) Yediyıldız, M. Asım; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/İslam Tarihi Bölümü.Bu makalede XIX. yüzyılda Bursa ipek sanayi ve ticaretinde gayrimüslimlerin yeri İncelenmektedir. Ayrıca müslümanlann Osmanlı İmparatorluğu’nun ticarî hayatında hakim olmamalarının sebebi ve bunun siyâsî ve ekonomik şartlardan veya müslüman zihniyetinden kaynaklanıp kaynak lanmadığı araştırılmaktadır.Item Kîtab-ı mukaddes’e göre cemaat ve bu cemaatin hayatında kilisenin yeri(Uludağ Üniversitesi, 1992) James, Emmanuel E.; Güç, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Cemaat (Community) teriminin geçmişte basit bir yan anlamı vardı, ancak zaman içerisinde onun anlamı karmaşıklaştı. Cemaat kelimesiyle, genellikle co ğrafi olarak belirlenen küçük bir bölgedeki ortaklık kastedilirdi; fakat ilâhiyatçı lar bu terimi, üyeler arasındaki ’biz duygusu’na işaret etmek için kullanırlar. Sa ğlam karşılıklı sevgi duygulan, müşterek ideallere bağlılık ve cemaat için kendini feda etme duygusu, bizim ’cemaat’ adını verdiğimiz, birbiriyle sıkı bir şekilde kaynaşmış grupların özelliğidir.Item Bir İbn Bâcce bibliyografyası(Uludağ Üniversitesi, 1992) Aydınlı, Yaşar; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Zaragozalı müsteşrik Miguel Asin Palacios’un 1940’lı yıllarda, Sarakustalı filozof İbn Bâcce’nin önemli eserlerini neşretmesine kadar, bu konu üzerinde çalışma yapacak bir araştırmacının önünde hemen hemen hiç bir orijinal metin bulunmuyordu. Palacios’un neşirlerinden önce, İslam felsefesi araştırmacısının İbn Bâcce hakkındaki bilgisi terceme-i hal kitaplarının ilgili bölümleri ile, kendi sinden bahseden filozof metinlerine dayanmaktaydı. Daha önemli bir kaynak ise, İbn Bâcce’den Latince ve İbraniceye yapılmış bir iki çeviri idi. Bu çevirilerin en önemlisi ve daha yaygın olarak kullanılmış olanı da, Mosses Narboni’nin "Tedbîr el-Mütevahhid" den yapmış olduğu kısmî ve bir dereceye kadar gayri sahih çevirisi idi. 14. yüzyılda yapılmış olan bu çeviri, 1859’da Munk tarafından Fransızcaya aktarılmış ve Melanges (D 30)*’ içerisinde yayınlanmıştır. Çok yakın bir geçmişe kadar, İbn Bâcce üzerine yapılan modern çalışmaların hemen hemen tamamı Munk’un bu çevirisine dayanmaktaydı. Öyle ki, bazı araştırmacılar, oriji nal İbn Bâcce metinlerinin neşirlerinden (MsL, C 20, C 36, C 63-66) habersiz olarak, uzun yıllar Munk’un metnine bağlı kalmışlardır. H. Z. Ülken, ilk baskısı 1967 yılında yapılan "İslam Felsefesi" isimli eserinde (D 44), "Tedbîr el-Mütevah- hid"in kayıp olduğunu kaydetmektedir. Daha bir çokları gibi, ikinci baskısı 1982’de yapılan bir "Arap Felsefesi Tarihi" çalışması da (D 15) bu hatayı tekrarlamaktadır.Item Hz. Muhammed (s.a.v.) devri kronolojisi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Algül, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Biz bu araştırmamızda Hz. Muhammed (s.a.v.) devri kronolojisine dair bir örnek sunuyoruz.Item Kur’an-ı Kerim’de disiplin, mükafat ve ceza kavramları(Uludağ Üniversitesi, 1992) Ay, Mehmet Emin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bu makalede, her eğitim sisteminde mutlaka yer alan disiplin, mükafat ve ceza kavramlarının Kur’an-ı Kerim’de ne şekilde yer aldığı pedagojik bir bakışla ele alınmaya çalışılmıştır.Item Yaş ve din(Uludağ Üniversitesi, 1992) Argyle, Michael; Kurt, Abdurrahman; Beit-Hallahmi, Benjamin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Din Sosyolojisi Bölümü.Burada, bağımsız bir değişken olarak yaşı ele almak suretiyle, bütün hayat dönemindeki dinî inançlar ve dinî faaliyetlerde meydana gelen değişmeleri mütalâa edeceğiz. Farklı yaşlara ait dinî davranıştaki değişiklikler, o yaş döneminin özelliğini teşkil eden diğer psikolojik süreçlerle ilişkili olarak ele alınacaktır.Item Türkçe literatürde Yehova Şahitleri(Uludağ Üniversitesi, 1992) Sayar, Süleyman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Dinler Tarihi Bölümü.Bu mezhebi, 1872’de C.T. Russell (1852-1916) kurmuştur. Daha sonra Yehova Şahitleri, bütün dünyada organize olmuşlardır. Bugün onlar, bütün milletlerin içinde bulunurlar. Yehova Şahitleri, Batılı araştırıcılar tarafından "mezhep-tarikat" ya da "milenarist bir hareket" olarak nitelendirilmiş ve "Russelistler" olarak adlandırılmışlardır. 1931’den itibaren ise, "Yehova Şahitleri” adını benimse mişlerdir. Bu makalenin amacı, adıgeçen mezheple ilgili Türkçe literatürü okuyuculara tanıtmaktır.Item Hadis vahiy münasebeti ve tıpla ilgili hadisler hakkında Hattâbi’nin görüşleri(Uludağ Üniversitesi, 1992) Karacabey, Salih; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Hadis Bölümü.Hadis’in vahiyle ilgisi İslâm Âlimleri arasında çeşitli yönleri ile tar tışılan bir konudur. Tıpla ilgili hadisler de bu meselenin bir parçasıdır. Bu makalede Hattâbî’nin konuyla ilgili görüşleri ana katlarıyla ele alın maktadır.Item Sahîh’i Buhârî’nin ilk şerhi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Karacabey, Salih; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Hadis Edebiyatı tarihinde şerhlerin önemli bir yeri vardır. İslâm dininin iki temel kaynağından biri olan hadisleri doğru anlama zarureti, hadislerin şerh edilmesini zorunlu hale getirmiştir. Böylece hadis edebiya tına yeni ve kıymetli eserler kazandırılmıştır. Bu makalede, hakkında en çok şerh yazılan Sahih-i Buhârî’nin ilk şerhi üzerinde durulacaktır.Item Humanistik dîni psikoloji: Din psikolojisinde yeni bîr bölüm(Uludağ Üniversitesi, 1992) Strung, Jr. O.; Kula, M. Naci; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Din Psikolojisi Bölümü.Hernekadar burası din psikolojisinin tarihini sunma yeri değilse de din psikolojisinin tarihi konusu ile ilgili birçok önsöz, başlangıç olmasına rağmen bu konu hiçbir çağdaş bilim adamı tarafından tam başarı ile halledilememiştir. Eğer çağdaş humanistik psikolojinin nasıl bir şekilde hem din psikolojisi için yenilik getiren itici bir güç olduğu ve aynı zamanda bu disiplinle, bu disiplinin kurucusu W. James’ce tespit edilen orjinal niyetlerin bazılarının katalitik uyarıcısı olduğu görülmek isteniyorsa konunun tarihi hassasiyeti ele alınmalıdır.Item Bize verilmiş bir ahlâk kuralı ya da tabiat kanunu var mıdır? Evet(Uludağ Üniversitesi, 1992) Locke, John; Çetin, İsmail; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Tanrının bize kendinin her yerde var olduğunu gösterdiği ve geçmişte sıklıkla vuku bulan mucizelerin tanıklığıyla olduğu kadar şimdi de tabiatın değişmeyen akışında adeta kendini insanların gözlerine açtığı için, O’nun varlığını inkâr edecek hiçbir kimsenin olmayacağını sanıyorum, yeter ki hayatımızın biraz olsun rasyonel bir izahının yapılmasının lüzumu ya da erdem veya erdemsizlik olarak isimlendirilmeyi hak eden bir şeyin varlığı kabul edilsin. Bu kabul edilince (ki dünyayı İlâhî bir varlığın idare ettiğinden şüphe etmek doğru değildir. Zira, göğün kesintisiz bir eksende dönmesi, dünyanın düzenli olarak durması ve yıldızların parlaması O’nun emriyledir ve yine, azgın denizi boyunduruğu altında tutan ve her tür bitkinin filizlenme ve büyümesinin şekil ve zamanlarım tayin eden O’dur.Item Yaşlılık döneminde dini ilgi ve faaliyetler(Uludağ Üniversitesi, 1992) Hurlock, Elizabeth B.; Kula, M. Naci; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Din Psikolojisi Bölümü.Genellikle yaşlı insanların, hayatlarının sonuna yaklaştıkça dine yöneldik lerine inanılır. Bununla birlikte, ilerleyen yaşla beraber dine ilginin arttığını gös teren bulgular azdır. Her ne kadar yaşlı bir insan ölüm yaklaştıkça ya da ciddi bir şekilde hastalandığında, daha çok dindar olabilirse de, Havıshurst ve Albre- cht’in "Kişilerin yaşlandıkça dine yöneldiklerini gösteren büyük ölçüde bir bulgu yoktur" şeklinde belirttiği gibi orta yaştaki insan için bu geçerli değildir.Item Din fenomenolojisi II(Uludağ Üniversitesi, 1992) Isambert, F. A.; Özcan, Zeki; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Din Felsefesi Bölümü.Van der Leeuw haklı olarak, sadece Husserl’in değil; bunun yanında, Brentano, Spranger ve Jaspers’in genel fenomenolojik düşüncelerinden yararla nıp, Chantepie de La Saussaye’ın projesini bütünüyle gerçekleştiren din fenomenologu olarak kabul edilebilir. Fakat din fenomenolojisi, R. Otto, C.J. Bleeker, K. Kerenyi, G. Dumezil, R. Caillois gibi şahısların, paralel veya birbirini izleyen çalışmalarıyla gelişip önem kazandı. Oysa, ileride göreceğimiz gibi, bu yazarlar arasında, birtakım farklar vardır; ama onların ortak görüşlerinin bulunduğunu da kolay kolay inkâr edemeyiz. Bu yazarların eserlerini okuyan kişi, onlarda feno menolojik yönelmenin ortak olduğunu; bu yönelişin ne bir epistemolojik düşün ceye ne de özgün bir metodolojiye dayanmadığını kolayca farkeder; bununla bir likte kendini, açıkça fenomenolojinin alanına girmeyen dinî olgulara belli bir yaklaşma tarzı karşısında bulur; Jourdain’in yaptığı gibi fenomenolojiyi bir üslûp meselesine dönüştürür.Item Arap dilinde şart kipi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Aşçıoğlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Arap dilinde cümleler ya ihbârîdir ya da inşâî. Konumuzu ilgilendirmesi bakımından ikinci kısmı ele aldığımızda bu cümle türü aynen birincisi gibi bir takım alt başlıklara ayrılarak incelenir. Emir Kipleri, Dilek Kipleri, Gereklilik Kipleri ve Şart Kipleri gibi. Biz bu makalemizde önemine binaen bunlardan şart kipini ele alarak bu kipin üç ana unsurunu sınırlı bir makalenin çerçevesi içerisinde açıklamaya çalışacağız.Item Hİcret öncesi Mekke’de kapitalizm(Uludağ Üniversitesi, 1992) Chelhod, Joseph; Er, İzzet; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bu araştırma, bütünüyle M.G.-H. Bousquet’nin Hesperis (c. XLI, s. 237- 248) de çarpıcı bir tebliğini okuduğum zaman kaleme alınmıştı. Bousquet, o te bliğinde R.P. Montogommery Watt’ın "MUHAMMED MEKKE’DE" başlığını taşıyan bilimsel eserine hasretmişti. Söz konusu kitaba müracaat ettik, bilmediği miz ve aklımıza gelen pek çok önemli meselelerle ilgili olarak Reverend Pere Watt tarafından savunulanlara benzer iddialar hakkında açıklamalar yapabildik. Özellikle ekonominin sosyal tekamül ve ideolojiye tesiri yazar tarafından çok iyi belirtilmişti. O, Lammens gibi, Kureyşlilerin kapitalist bir ekonomi uygulaması yaptığım kabul ediyor ve "Kur’an’m, prensip olarak Mekke ve çevresinde meyda na gelen büyük değişmeler bütünü içinde kendi ideolojik görünümünü ortaya koyduğunu" düşünüyor.Item Augustinus doktrini üzerine bazı mülahazalar(Uludağ Üniversitesi, 1992) Özcan, Zeki; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Patristik felsefenin son ve en önemli temsilcilerinden biri olan Augustinus, Greklerin içkin hikmetinin yerine, Hristiyanlığın aşkın. Hikmeti'ni yani Tanrı’yı koymuştur. O, bütün makrokozmik ve varoluşsal problemleri Tann’dan kalkarak çözmeye çalışır. Ona göre Tanrı ve insan, asıl ve aynı derecede önemli iki sorundur. Ebedi mutluluğu için insan, ezeli, Tanrı’nın bildirdiği gerçeklerin gerekliliğini ve kurtuluşunun sadece Hikmet’le mümkün olabileceğini bilmek zorundadır. Dedüktif gerçekliklere gelince, şüphesiz onlar, insan hayatı için gaye değil; vasıtadır. Vahyedilmiş bilgiden aşağı olmasına rahnen, bize yaşadığımız dünyayı tanıttığı, için, rasyonel bilgiden vazgeçmemiz imkansızdır. Hem zaten Kutsal Metinler’in iyi bir okunması, yani anlaşılması ve yorumlanması akılla olur. Dünyadaki bütün varlıklarda, Tanrısal gücün eseri olan hiyerarşi vardır ve onları Tanrısal düzen yönetmektedir. Oysa her şeyi düzenleyen Tann düzenin üstündedir. Tann’nın, O’nu tanımamızı sağlayan pozitif sıfatları vardır. Bununla birlikte, Tanrı halikındaki bu bilgimiz eksik ve antropomofiktir; çünkü O, maddi dünyadan alınmış kavramlarla belirlenemez olarak kalır. O halde Tanrı’nın gerçek mahiyetini bilemeyiz. Augustinusçu doktrinde, ezeli ger çekliklere yükselirken gerekli ise de, Tanrısal otorite fikri, akla sadece rehberlik eder. Augustinus, içsel yaşantılara dayanarak, Descartes’ten önce, Septiklere karşı etkili bir yöntem sayesinde, güvenilir ve kesin bilginin imkanını kanıtlar.Item Ölümle ilgili tutumların dini davranışla ilişkisi üzerine bir araştırma (II)(Uludağ Üniversitesi, 1992) Hökelekli, Hayati; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.İlk yetişkinlik (20-40 yaş) ve orta yaş (40-60 yaş) döneminde yer alan yüksek öğrenim görmüş kişiler üzerinde yürüttüğümüz araştırmada elde edilen bulgulanıp yorumlanması, bu yaş dönemlerinin gelişim özellikleri göz önünde bulundurularak yapılacaktır. Özellikle belirtmek gerekirse, ilk yetişkinlik döne minin başlarında dini şüphe ve bunalımların nispeten durulması, dini hayatta bir dengelenme, yeniden yapılanına, geleneksel dini yorum ve uygulamaları tenkit süzgecinden geçirerek, akılcı bir tarzda yeniden düzenleme yönünde gelişmeler müşahede edilir. Buna bağlı olarakta, din ile ilgili olumlu ya da olumsuz kesin tutumlar oluşmuş otar. 30 yaşlarına kadar dini ibadet ve uygulamalara karşı bir ilgisizlik, dini faaliyetlere katılmada bir düşüş gözlenirken, bu yaştan sonra, giderek yükselen bir ilgi artışı ve dini hayatta bir canlanma göze çarpar. Dini ilgideki bu artış orta yaş döneminde daha belirgin hale gelir. Bu dönem aynı zaman da ölüm gerçeğini derinden, kavramaya imkan veren gelişmelere bağlı olarak, ölüm düşüncesinin önem kazandığı ve ölümle ilgili kaygıların giderek yoğun laşmaya başladığı bir dönem olarak, bilinir.Item Çocuk ilâhîleri(Uludağ Üniversitesi, 1992) Şenay, Taner; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Türk Din Musikîsi Bölümü.Bugüne kadar sözü ve bestesiyle özellikle çocuklar için hazırlanmış bir çocuk musikîsi repertuarımız maalesef oluşmamıştır. Durum, çocuk ilahîleri bakımından da böyledir. Bu yazıda bir çocuk ilâhisinin hangi özellikleri taşıması gerektiği anlatılmaya çalışılmış ve sonuna da üç örnek eklenmiştir.Item XV. ve XVI. asır Osmanlı medreselerinde hadis öğretimi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Karacabey, Salih; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Hadis Bölümü.Osmanlı Devleti zamanında hadis öğretimi normal medreselerin yanında, ihtisas medresesi niteliği taşıyan Daru’l-hadislerde yapılmıştır. XV. ve XVI. yüzyıllar nazarı itibara alındığında öğretim düzeyinin iyi olduğu söylenebilir. Bu makalede hadis öğretimi yapan müesseseler ve öğretim düzeyi hakkında kısa bilgiler verilecektir.Item İslam hukukunda zamanaşımı(Uludağ Üniversitesi, 1992) Yaylalı, Davut; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Hukukta zamanaşımı "kazandırıcı zamanaşımı" ve "düşürücü zamanaşımı" olmak üzere iki kısımda mütalaa edilir. İslam hukuku, bunlardan hiçbirini kabul etmez. Yani zamanın geçmesi, ne bir hakkın düşmesine ve ne de bir mülkün kazanılmasına sebep olamaz. Çünkü her iki durumda da gerçek malikin hakkı iptal edilmektedir. Bunun için İslam hu kukunda "hak, zamanın geçmesiyle düşmez” genel kaidesi konmuştur. Ancak, belirli bir sürenin geçmesi halinde hakkın özüne dokunmaksam hukukî emniyeti sağlamak için davanın dinlenmesi yasaklanmıştır. Hanefilere göre zamanaşımı, istihsan deliline dayanılarak davanın dinlenmesine engel sayılmıştır. Bu müddet, genelde on beş sene olmakla birlikte dava konusuna göre değişebilir. Malikilerde "Kim bir şeyi on sene elinde bulundurursa o şey onun olur” hadisine istinaden münazarasız olarak bir şeyde belirli bir müddet gerçek sahib gibi tasarrufta bulunan kişinin o şeye sahib olacağını söylerler.