1987 Cilt 2 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13370
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 33
- Results Per Page
- Sort Options
Item Öğrencilerin tercihleri bakımından; öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumları arasında ilahiyat fakültelerinin yeri(Uludağ Üniversitesi, 1987) Öcal, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bu makalede, "Giriş’ten sonra; I. Kısımda: önce, lise mezunu gençlerin tercih sıralarına göre, İlahiyat Fakülteleri ile öğretmen yetiştiren diğer yükseköğretim kuramlarına duydukları ilgi dereceleri, sonra; aynı yükseköğretim kuramlarına kayıt hakkı kazanan öğrencilerin aldıkları en yüksek puanlara göre yapılmış tespitler bulacaksınız. Tespitler, öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)nin öğrenci Tercih Formlarından alınmıştır. II, Kısımda: Yapılan tespitlerin yorumları yer almaktadır. Makale, bir sonuç değerlendirmesi ile bitirilmektedir.Item Kur'an’da haberî sıfatlar ve mukâtil B. Süleyman'a isnad edilen teşbih fikri(Uludağ Üniversitesi, 1987) Çelik, İbrahim; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Etbâu't-Tâbiinden olan Mukâtil B. Süleyman (ö. 150/767) Kur'ân'ı âyet âyet baştan sona sıra ile tefsir eden ve bu eseri günümüze kadar gelebilen ilk müfessirlerden birisidir. Emevîlerin sonu ile Abbâsîler devrinin ilk yıllarında yaşadığına göre henüz istikrara kavuşmayan birtakım siyasi ve itikadı görüşlerin tartışıldığı böyle bir ortamda hiçbir fikrin tesiri altında kalmadığı söylenemez. Fakat kaynaklarda belirtildiği gibi O'nun müşebbiheden birisi olduğu konusundaki ithamları haklı çı karacak açık bir ifadenin günümüze kadar gelebilen tefsirinde mevcud olmadığını görüyoruz. İlâhi sıfatlar, büyük günahlar, kaza ve kaderle ilgili âyetlere yaptığı açık lamaları incelediğimizde O'nun herhangi bir aşırılığa düşmediğini müşahede ederiz.Item Somuncu Baba (Şeyh Ebu Hamid Hamidüddin Aksarayi)(Uludağ Üniversitesi, 1987) Hızlı, Mefail; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.OsmanlIların ilk başkenti olup pek çok şahsiyeti bünyesinde barındıran Bur sa, hayatı hakkında kesin ve teferruatlı bilgi elde edilemeyen çok sayıda ünlü kişi nin yaşadığı bir yerdi. Bunlardan biri de Somuncu Baba olarak da bilinen Şeyh Ebu Hâmid Hamîdüddin Aksarâyî'dir. Bu çalışmamızda, elde edilebilen bilgiler ışığında bu zâtın hayatı hakkında bilgiler vermeye çalışacağız.Item Bişr B. Gıyâs El-Merîsî, hayatı, görüşleri ve islâm düşünce tarihindeki yeri(Uludağ Üniversitesi, 1987) Kılavuz, Ahmet Saim; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Mürcie'den Merîsiyye fırkasının kurucusu olan Bişr b. Gıyâs el-Merîsî, fıkhî bilgileri Ebu Yûsuf'tan almış, Hammâd b. Seleme ve Siifyân b. Uyeyne'den az miktarda hadis rivayet etmiştir. Cehm b. Safvân'ın ortaya attığı Kur'anın yaratılmış olduğu fikrini serbestçe tartışmış ve Me'mûn'un ilmi sohbetlerinde yer almıştır. Hadisçiler tarafından bid'atçı ve cehmî olmakla suçlanan Bisr, istitâat (kudret), kaza- kader, irade ve kulların fiillerinin yaratılması konusunda siinnî inancı benimsemiştir.Item Cuma namazı ve kılınma şartları(Uludağ Üniversitesi, 1987) Döndüren, Hamdi; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/İslam Hukuku Anabilim Dalı.Cuma namazı kimi özürlüler dışında her ergin, akıllı, hür ve'mukîm erkek müslümana farzdır. İnsanların yerleşik bulunduğu belirli merkezlerde, Devletin izniyle ve büyük topluluklar halinde kılınması bu namaza ait özelliklerdendir. Cuma namazının tek başına kılınması veya evlerde yahut topluma kapalı özel yerlerde cemaatle kılınması sahih değildir. İşte bu nedenle bazı fakihler fitneyi önlemek ve insanlara gücünün yeteceğinden fazlasını yüklememek için Devletle bu namaz arasında bağlantı görmüşler ve izin verilmeyen ülkelerde cuma namazının farz olmadığı kanaatine varmışlardır. Bu konudaki delilleri bazı hadisler ve sahabe uygulamaları olmuştur.Item Abdullâh B. Abbas’ın şahsiyeti ve ilmî faaliyetleri(Uludağ Üniversitesi, 1987) Bulut, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bu makalede, islâmın altın çağında yaşayan, kendisinden sonrakiler üzerinde maddî, manevî çalışmalarının tesiri görülen sahâbt, Hz. Peygamber'in Amcasının oğlu ‘Abdullâh b. ‘Abbâs'ın şahsiyeti ve ilmi faaliyetleri ele alınmıştır. Bu çalışma "'Abdullah b. ‘Abbâs ve Garıbu'l-Kur'ân-ı" isimli araştırmanın bir bölümüdür. ‘Abdullâh b. ‘Abbâs, hayatı dolu geçmiş, İslâmî bütün yönleri ile yaşamış büyük bir âlim, hikmet sahibi, fakih, muhaddis, şiir münekkidi, edıb ve ilmine yeti- şilememiş bir müfessirdir. tbnu ‘Abbâs, tefsir, hadis, fıkıh sahalarında tam bir otorite olarak kabul edilmiştir. O şahsî hayatında müslüman olduğu gibi, ilmi şahsiyetinde de mantıklı ve güvenilir, sağlam bir âlimdir. Zaten onun o devirde sivrilmiş yüksek bir makamda bu lunması bunların tam sarsılmaz bir şahididir. Sonrakiler ondan asla yüz çevirmemişlerdir. Kur'ân'ın nazil olduğu ve Hz. Peygamber'in onu izah ettiği bir muhitte yaşa yan tbnu ‘Abbâs, İslâm dünyasında ilmi faaliyetleri ilk başlatanlardan biri olarak Hulefâ-yı Râşidîn ve Emevî dönemlerinde yerini almıştır, O, Kuzey Afrika'nın, İran'ın fetihlerinde bulunan ve İstanbul'u fethe gelen bir ordunun içindeydi. Bu geniş muhitlerde bir çok kavimden insanla karşılaşmış, onları tanımıştır. İbnu ‘Abbâs, meydana getirdiği dînî ve İlmî hareketlerle değerlendirilecek olursa, Arap dili çalışmalarının da kurucusu olacaktır.Item Kur'an ışığında islamın inanç hürriyetine verdiği önem ve kişinin sorumluluğu(Uludağ Üniversitesi, 1987) Çelik, İbrahim; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Yüce Allah insanları, beşerî kabiliyetleri oranında hür iradeli yaratmıştır. Ki şilere tanınan haklar ve bunların karşılığında onlardan beklenen vazifeler de bu te mele dayanır. • Kişisel hakların en başta geleni, bir kimsenin, hiçbir baskı altında kalmadan, aklına ve gönlüne yatan bir dine bağlanabilmesidir. Kur'an'da bazı âyetler, dine davette zorlamayı katiyyetle yasak ederken, ba zıları da "din sadece Allah için oluncaya kadar” savaşmayı emretmektedir. İslam ta rihi ve âyetlerin nüzul sebeplerini dikkate alarak, konuyu incelediğimizde Kur'ân'ın İslâmî zorla kabul ettirmek için değil, fakat insanlarla bu dinin arasına giren engelle ri kaldırmak için savaşmayı emrettiğini görürüz. İnsan istediği bir dini seçebilir. Fakat isteyerek kabul ettiği dinin hak ve vazi felerini çiğnediği takdirde, dünyevî ve uhrevt sorumluluklarına katlanmak mecburi yetindedir. Zira külfetsiz nimet veren hiç bir sistem yoktur.Item Dinler ve sosyal değişmeler(Uludağ Üniversitesi, 1987) Deniel, Raymond; Er, İzzet; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Ouagadougou ve Abidjan 'da çalışan gençler ve öğrenciler nezdinde gerçekleştirilmiş olan iki anket, din değiştirmeleri ile sosyal değişmeler (şehirleşme), bir dine mensup olma, ideoloji, dini uygulama ve modern hayat (ekonomik kalkınma) duygusu ve isteği arasında mevcut ilişkileri, tıpkı dinî vakıayı engelleyen veya yardımcı olabilen motifler gibi inceleme imkanı veriyor. Bu anketler, söz konusu farklı görüntüler altında hristiyanlık, İslâmiyet, animizm ve ilgisizler grubunu mukayese eder. Anketlerde dini, ruhun kurtuluş ve selametine indirgeme ve geleneksel inanç ları Afrikalılıkla özdeşleştirme temayülü görülür.Item Tarihte ilk resmî mevlid merasimleri(Uludağ Üniversitesi, 1987) Çetin, Osman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Hz. Muhammed'in doğum yıldönümlerinde yapılan merasimlerin ortaya çıkı şında gerçek sebep, müslümanların peygamberine duyduğu engin sevgi ve bağlılık larıdır. Bu merasimlerin resmî mahiyet kazandığı devir Fatımller dönemi olup mera simleri bugünkü şekliyle ilk tertip eden de Muzafferuddin Gökböri'dir. Mevlid mera simlerinin yaygınlaşması dolayısıyla yazılan pek çok mevlid kitabının arasında, en çok sevilen ve tutulanı Süleyman Çelebi'nin yazdığı "Vesiletü'n-Necât" adlı eser olmuştur.Item Fârâbî'nln siyaset felsefesinde "ilk-başkan (er-Reîs el-Evvel)" kavramı(Uludağ Üniversitesi, 1987) Aydınlı, Yaşar; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/İslam Felsefesi Bölümü.Fârâbi'ye göre, her erdemli toplumun, mutlak anlamda ilk yöneticisi ve kanun koyucusu durumunda bulunan bir ilk-başkanı vardır, İlk-başkan toplumun yönetimi yanında eğitiminden de sorumlu olan insandır. O bu sorumluluğunu sahip olduğu iki üstün nitelikle, peygamber ve filozof olmakla yerine getirir, ilk-başkan, bir taraftan, maddi olana ilişkin bütün sınırları aşıp öte'de yaşarken, bir taraftan da bu bu ilişkiden sıyrılarak yeryüzünü düzenlemekte ve yönetmektedir. Fârâbl'ye göre, ilk-başkan bütün fonksiyonlarını Tanrı'dan almış olduğu vahiy doğrultusunda gerçekleştirir.Item Kuruluşundan Osmanlılara kadar medreseler(Uludağ Üniversitesi, 1987) Hızlı, Mefail; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Eğitim öğretimin bir milletin hayatında oynadığı önemli rol bilinen bir husustur. Bu konuya gereği gibi eğilen toplumlar, tarih sahnesinde köklü devletler kur muşlar ve diğerlerine hükümran olmuşlardır. Bu gerçeği iyi bir şekilde kavrayan Türkler, Selçuklular döneminde "medrese” denilen eğitim-öğretim kurumlan tesis etmişler ve onların takipçileri olup devraldıkları mirası mükemmel bir biçimde değerlendiren OsmanlIlar ise, bu alanda daha da ileri giderek sonuçta bir cihan im paratorluğu kurmayı başarmışlardı. İşte bu çalışmada, genel olarak kuruluşundan OsmanlIlara kadar medreselerin tarihi gelişimine yer verilmiştir.Item Bursa tekkelerinin alfabetik olarak isimleri ve bellibaşlı kaynaklar(Uludağ Üniversitesi, 1987) Kara, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Tasavvuf Tarihi Bölümü.Bursa'nın din ve kültür hayatıyla olduğu kadar sosyal güvenlik ve mimari ta rihiyle de yakından ilgili olan Bursa Tekkeleri XIV. yüzyıldan itibaren kurulmaya başlamışlardır. Zaman içinde bir kısmı tarihe mal olmuş, bir kısmı da gelişerek te sir ve hizmet sahasını büyütmüştür. Bu makalede ilk asırlardan günümüze kadar kurulmuş olan tekke ve zaviye lerin bir dökümü verilecektir. Bunun yanında tekkenin bulunduğu mahalle, bağlı olduğu tarikat ve zikir günleri de tesbit edilebildiği kadarıyla verildikten sonra bazı kaynak eserlere de işaret edilecektir. Şüphesiz bu çalışma konu ile ilgili bir başlan gıç mahiyetindedir.Item Gençlerde dini gelişim(Uludağ Üniversitesi, 1987) Guittard, Louis; Özyılmaz, Ömer; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Din eğitiminin, fıtraten temel bir postula olarak kabul edildiği bir'defa benim senince, geriye artık onun uygulama şartlarını belirlemek için bilhassa yaşanmış olaylara dayanmak gereği kalır. Genelde bir "Din Eğitimi" yoktur. Ancak Katolik Eğitim, Protestan, Yahudi ve İslâmî bir eğitimden söz edilebilir. Katolik kolejlerindeki öğrencilerin manevi gelişimlerinin genel bir görünümü, hem onlara uygulanan eğitim sisteminin avantaj ve dezavantajlarını gösterecek, hem de diğer dinlere faydalı telkinler verecektir. Bu prensiplere göre yetiştirilmiş öğrencilerin, birbirleriyle anlaşmışcasına aynı tarzda gelişmeğe devam edecekleri çok rahatlıkla zannedilebilir. Fakat durum hiç te öyle değildir. Aksine, yaşlara ve kişilere göre değişik tutum ve davranışlar or taya çıkar. Bu değişikliklerin en belirgin özellikleri, erinlik (buluğ) dönemlerinde belirir. Çocuklar kendi dinlerini buluğdan önce, büluğ esnasında ve onun tamamlan masından sonra aynı şekil ve tarzda uygulamazlar. Bu dönemlerin her birini karakte- rize eden bir kelime ile ifade etmek için, 1 dönemdekine: "Taklidi îman", II. dö nemdekine: "Buhranlı îman", III. dönemdekine de "Kişiselleşmiş îman" (özümse- nip kişiye mal edilmiş iman) diyebiliriz.Item Kitap tanıtma: İlim felsefe ve din açısından yaratılış ve gayelilik (teleoloji)(Uludağ Üniversitesi, 1987) Yücedoğru, Tevfik; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Kelam Bölümü.İnsanlığın ötedenberi ilgisini eksik etmediği insanın ve kâinâtın oluşumu problemi, son yıllarda çeşitli düzey ve statüde Türkiye gündeminde yeniden, kendisine bir yer bulmuş ve hararetli tartışmalara sebep olmuştur. Aynı zamanda, ehliyetli-ehliyetsiz birçok kaleme de malzeme teşkil etmiştir. Konu ile ilgili tartışmalar genelde, evrimci-darwinist görüşle, idealist-yaratıhşcı görüşün boygösterisi şeklinde ve daha çok ideolojik bir platformda cereyan etmekte; her ilmi kesimden insanı da çeşitli oranlarda ilgilendirmektedir. Bu arada, bazı resmi organların da konuya ciddi bir şekilde ilgi duyduklarını belirtmeliyiz, örnek olarak, M.E.G. ve S. Bakanlığı yayın lan arasında neşredilen "Yaratılış Modeli" isimli çeviri eseri zikredebiliriz. Aşağıda tanıtımı yapılacak olan eser de bir yönden, T.C. Diyanet İşleri Bakanlığı'nm konuya duyduğu ilginin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.Item Weber'in islam hakkındaki değerlendirmeleri(Uludağ Üniversitesi, 1987) Turner, Bryan S.; Kurt, Abdurrahman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Din Sosyolojisi Bölümü.Diğer âlemşümul dinler ve onların ortak medeniyetlerinde ortaya çıkan ve ge lişen literatür ile mukayese edildiğinde, sosyoloji, fenomenoloji ve dinler tarihinde İslâm'a dair sistematik araştırmalar ihmal edilmiş bir alandır. Gerçekten İslâm ve İslâm toplumuyla ilgili öneriili sosyolojik çalışmalar yok denecek kadar azdır* İslâm bilimcileri, İslâm'ın kendisine ait bir şeyi olmadığı ve onun başka dinlerden türemiş olduğu fikrine dayanarak İslâm'da ilmi bir geleneğin yokluğunu zaman za man ifade etmektedirler2 . Diğer bir ihtimal olarak, İslâm'ın ya bir din olmadığı, ya da kendisine has bir durumunun bulunduğu ve bu yüzden günümüze kadar din sosyologlarının ilgiledi dışında kaldığı ima edilmektedir3 . "Religionssoziologie".adh eseri, İslâm hakkında yeterli bilgilerle ikmal edilmeden önce Weber'in ölmüş olma sının yanında, Marks ve Durkheim’in İslâm'la ilgili çok az, ya da hiç bir şey söyle memiş olmaları gerçeği daha spesifik bir sebep olabilir. Bunun için sayısız araştırma projesi, sosyolojiyi Hristiyanhk, ilkel ve Asya dinleri üzerine kuran büyüklerin orta ya çıkardığı sorunlarla ilgilidir; fakat modem sosyolojinin temellerinde oluşan ciddi İslâmî incelemeler geleneği yoktur.Item Mustafa Sadık er-Rafl'î'nin hayatı, edebî cephesi ve eserleri(Uludağ Üniversitesi, 1987) Ayyıldız, Erol; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.1881-1937 tarihleri arasında Mısır'da yaşamış olan Mustafa Sadık er-Rafi'ı, Arap nesrinin makale, hikaye, deneme, edebiyat tarihi vb. gibi türlerindeki ilgi çe kici çalışmaları ile tanınan başarılı bir edebidir. Çağdaş Arap nesrini klasik dönem lerdeki üslûbu ile kullanmaktaki ustalığının yanısıra, Rafi'ı aynı zamanda "Divan" sahibi bir şairdir. Ancak edebiyat alanındaki şöhretine ve verimliliğine rağmen, Rafi’ı, yazılarında ve özellikle sevgi konusuna dair duygu ve düşüncelerini yansıtan eserlerinde anlaşılması hayli güç bir yazardır. Bu makalede, eserlerini okuyacaklara fçydalı olmak amacı ile onun hayatı, edebi şahsiyeti, üslûbunun özellikleri ve bu üslûba yöneltilen belli başlı tenkidler in celenmiştir.Item Osmanlı tefsir hareketine toplu bakış(Uludağ Üniversitesi, 1987) Yıldız, Sâkıp; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.İslam kültürünün önemli bir yönünü teşkil eden Kur'an tefsiri, ilahi vahyin de vamı sırasında ortaya ilk ilim dalıdır, önceleri, sadece Hz. Peygamber'in ve Sahabe'- nin sözlerine dayanan tefsir, hadislerin toplanıp tasnif edilmesi, bazı ilim dallarının sistemli bir hale gelmesinden sonra, nakli ve akli ilimleri bünyesine alarak gelişmesi ni sürdürmüştür. Türk'lerin İslamiyet! kabul ettiği X. miladi asırda ise, metot ve muhtevasıyla ilgi alanını belirlemiş, müstakil bir yapıya kavuşmuştur. İslam kültür tarihi incelenecek olursa, miladi VIII. yüzyıldan itibaren, akli ve nakli ilimlerin genellikle Türk'lerin hakim olduğu bölgelerde geliştiği görülür. Kur'an tefsiri de bunlardan biridir. Türk'lerin tefsir alanındaki faaliyetlerini inceleyen bu makalede, OsmanlIlar dan önceki dönemle, kuruluşundan II. Bayezid dönemine kadar devam eden üç asır lık dönem, özellenmeye çalışılmıştır. Üzerinde durulan konu aslında, makaleye sığacak derecede dar sınırları olan bir konu değildir. Bu alanda dikkati çeken bir araştırma yapılmadığı için mevcut boşluğu doldurmak, yapılacak köklü çalışmalara ışık tutmak üzere hazırlandığından, kendi çapında bir değer taşıyacağı ümit edilmektedir. Günümüzde, bu tür çalışma lara şiddetle ihtiyaç duyulduğu gözönünde tutulursa, Türk kültürüne sağlayacağı katkılar yanında, Kur'an tefsirinin dünü hakkında kısa da olsa bilgi vereceği düşünül mektedir.Item Cahiliyye devri insanında aklî durum(Uludağ Üniversitesi, 1987) Kazancı, Ahmet Lütfi; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Cahiliye devri insanı, putlara karşı sihirlenmişcesine itaatkâr, Peygambere karşı aklıyla mücadele eden iki türlü şahsiyyete sahiptir. O putuna bütün işlerinde itaat eder, onun hoşnudluğunu arar, gazabından korkar. "Bu put canlı değildir, ağaçtan, taştan yapılmıştır, faydası ve zararı olmaz" denildiğinde aklını kullanmaz. "Ben babamı buna ibadet eder halde buldum" der. Âynı insan Peygamberin karşısında böyle değildir. Akıl ve zeka sahibidir. Hayrına ve şerrine olanı bilir. Aklına güvenerek, Allahın ayetleri konusunda aldatılma imkânı olmayan bir kişinin mücadelesini verir. Şayet bu adam putunun canlı olmadığını, taştan yahut ağaçtan yapıldığını kabul etseydi yeni dini kabul edebilirdi.Item Bursa tekkeleri ve tasavvufî hayat üzerine genel bir değerlendirme(Uludağ Üniversitesi, 1987) Kara, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Osmanlı Devletinin ilk başkenti olan Bursa, Anadolu'da gelişen tasavvufî ha yat ve düşüncenin de önemli merkezlerinden biridir. XIV-XVI. yüzyıllarda Anadolu'ya Asya topraklarından gelen pek çok sufî Bursa'da karar kılmış, pek çoğu da "burc-ı evliya" diye isimlenen yerde bir müddet kalmıştır. Dolayısıyle Osmanlı dü şünce ve zihniyetine zamanla hakim olacak olan yaşama ve düşünme tarzının tohumları bu asırlarda ve bu bölgede atılmıştır. Emir Sultan, Abdal Murat, Geyikli Baba, Abdullatif Kudsî, Ahmet İlâhî, Niyaz-ı Mısrî, İsmail Hakkı Bursevî, Lamiî Çelebi, Somuncu Baba, üftade ilk akla gelen isimlerdir. Bu makalede Bursa'daki tasavvufî hayat konusunda genel bir değerlendirme yapılacaktır.Item Genelde din sosyolojisine karşı ilgisizliğin kaynağı ve bu ilgisizliğin giderilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1987) Er, İzzet; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Din Sosyolojisi Bölümü.Sosyoloji ve özellikle Din Sosyolojisi, diğer ilimlerden istifade ederek sosyal problemlerimize çözüm getirmek bakımından ilk akla gelen ilimlerden biridir. Buna rağmen gereken ilgiyi görmüyor ve gerçek değeri takdir edilmiyor. Kanaatimizce bu ilgisizlik, daha çok günümüz din sosyolojisinin bünyesinde doğduğu batı toplumu ile içinde yaşadığımız toplum arasındaki sosyo-kültürel farklılıktan kaynaklanıyor; onun için din sosyolojisi batı patentlidir, batı kimliği taşımaktadır. Sosyo-kültürel farklılıktan doğan bu ilgisizliği gidermek için ona tslâmt bir kimlik kazandırmak ge rekir. Genel ve özel Din Sosyolojisinin metod ve tekniklerinden yararlanan tslâm Sosyolojisinin bu problemin çözümünde bize yardımcı olacağına inanıyoruz.