2017 Cilt 15 Sayı 1

Permanent URI for this collection

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 8 of 8
  • ItemOpen Access
    The features of anaphylaxis cases followed in the pediatric allergy clinic
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-05-19) Doğru, Mahmut; Bostancı, İlknur; Özmen, Serap; Giniş, Tayfur; Şenol, Handan Duman
    Introduction: Anaphylaxis is a severe hypersensitivity reaction that can be lifethreatening. The frequency of anaphylaxis varies among the societies. In this study, the demographic characteristics, clinical course, triggering agents and treatment approaches of the patients who were diagnosed with anaphylaxis in our pediatric allergy clinic were evaluated. Materials and Methods: The medical records of children who received a diagnosis of anaphylaxis between 2010 and 2012 were retrospectively evaluated. Results: Between 2010 and 2012, 39.371 patients were admitted to our outpatient clinic. Sixty-six patients (49 male, 17 female) with a mean age of 8.9±5.3 years were evaluated as anaphylaxis. In 37 of the cases, anaphylactic attack occurred at home. Dermatological symptoms were the most frequent complaints. A probable cause of anaphylaxis was identified in all the patients except for five of them (92.4%). Food was the cause of anaphylaxis in 25 of the cases, followed by hymenoptera sting in 22 patients and drugs in 14 patients. The most common causes of anaphylaxis according to age groups were food, hymenoptera sting and drugs (0-3 years, 4-14 years and over the age of 14, respectively). Antihistamines were applied to all patients. The other medications that were applied were corticosteroid, oxygen, intravenous fluids, adrenaline (21/66), and salbutamol. Conclusions: The common cause of anaphylaxis in children is food allergens. However, the frequency decreases by age and other causes are more common than food. In our country, usage of adrenaline for the treatment of anaphylaxis is low.
  • ItemOpen Access
    Serebral palsili çocuklarda temporomandibular eklem değerlendirmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2016-11-14) Canbay, Özden; Hüzmeli, Esra Doğru; Katayıfçı, Nihan; Çelik, Mesut
    Giriş: Bu çalışma, Serebral palsili (SP) çocuklarda temporomandibular eklemi (TME) fonksiyonel yönden değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Bireylerin demografik bilgileri alındıktan sonra, TME tutukluluğu, salya varlığı, beslenme özellikleri, ağız içi splint kullanımı, ağrı, solunum, epilepsi öyküsü, çiğneme özellikleri ve hastalığının sorgulandığı sorular hastaya ve/veya hasta yakınına yöneltildi. Mandibula hareketliliği uzunluk ölçümüyle, boyun kas kuvveti manuel kas testi ile değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya katılan SP’li bireylerin %15’inde çenede hassasiyet durumu, tutukluluk ve kilitlenme durumu, %30’unda baş ağrısı, %25’inde bruksizm, %15’inde tırnak yeme alışkanlığı ve %25’inde kulak ağrısı olduğu bulundu. Yutma güçlüğünün erkek bireylerde kız bireylere göre daha fazla olduğu görüldü (p<0,05). Sonuç: SP’li çocuklarda TME problemlerinin olduğu görülmüştür. Bu konuyla ilgili çalışmalar kısıtlı olduğundan TME bozukluklarının önlenmesi ve tedavisine yönelik çalışmalar yapılması gerektiği düşünülmüştür.
  • ItemOpen Access
    Kötü görünümlü iyi huylu hastalık: Akut infantil hemorajik ödem
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-08-19) Temel, Esra Ülgen; Öz, Nefise Arıbaş; Temizkan, Ramazan Cahit; Hıdımoğlu, Burcu; Kocabay, Kenan
    Akut infantil hemorajik ödem 2 yaş altı çocuklarda görülen genellikle deride sınırlı bir lökositoklastik vaskülittir. Gürültülü başlangıcına rağmen selim seyirli bir hastalıktır. Daha öncesinde geçirilmiş enfeksiyon, aşılanma, ilaç kullanım öyküsü olabilir. Henoch-Schönlein purpurası ayırıcı tanıda mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Çok sık rastlanmayan bu hastalığın iyi tanınması ailenin ve hekimin endişesini önleyecek, gereksiz tetkik ve girişimleri azaltacaktır.
  • ItemOpen Access
    Correctable cause of dilated cardiomyopathy in an infant with heart failure: ALCAPA syndrome
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-08-19) Güvenç, Osman; Saygı, Murat; Öztürk, Erkut; Güzeltaş, Alper
    Anomalous origin of the left coronary artery arising from pulmonary artery ALCAPA syndrome is a rare congenital heart disease seen in children. If untreated, it may lead to congestive heart failure, dilated cardiomyopathy (DCM), ischemic and arrhythmic complications may lead to patient’s death. ALCAPA is diagnosed with echocardiography; in the patients of suspected diagnosis, computerized tomography, magnetic resonance imaging and cardiac catheterization are used for further testing. Surgically correctable ALCAPA syndrome must be considered as etiology of DCM in children. In this report, we presented the case of an infant that was referred to our center with the diagnosis of DCM, who was echocardiographically diagnosed with ALCAPA syndrome and successfully treated with surgery, as well as a review of recent literature.
  • ItemOpen Access
    Yaşamın erken dönemlerinde yaşanan lezzet deneyimleri besin tercihlerini nasıl etkiliyor?
    (Uludağ Üniversitesi, 2016-02-23) Kabaran, Seray
    Besinlerin lezzeti ile erken dönemde yaşanan deneyimler, çocukların yaşam boyu sürecek olan besin tercihlerinin ve beslenme alışkanlıklarının gelişimine zemin hazırlamaktadır. Besinlerin lezzeti ile tanışma, gebelik süresince annenin tükettiği besinlerin lezzetinin amniyotik sıvıya geçmesi ile başlamaktadır. Annenin diyetinden amniyotik sıvıya geçen bazı lezzetler fetüs tarafından farkedilmektedir. Anne sütünün lezzeti de annenin beslenmesinde yer alan besinlerin lezzetinden etkilenmektedir. Böylece anne sütü ile beslenme süresince de bebek farklı lezzetler ile tanışmaktadır. Anne sütüne geçebilen lezzetler, laktasyon süresince anne sütünün lezzetinin sürekli değişmesini, böylece bebeğin yeni lezzetlere alışmasını sağlamaktadır. Bunun sonucunda, anne sütü ile beslenen bebekler yeni ve farklı lezzetleri, mama ile beslenen bebeklere göre daha kolay kabul etmektedir. Lezzetlerle tanışma süreci tamamlayıcı besinlere başlanması ve besinlerin direk tüketimi ile de devam etmektedir. Belirli bir besinin lezzetine maruz kalınması ve farklı zamanlarda tekrar tekrar denenmesi, o besinin kabulünü kolaylaştırmaktadır. Ayrıca, bu dönemde farklı ve çeşitli besinlerin lezzeti ile tanışan bebekler, tek tip beslenenlere göre yeni besinleri daha kolay kabul etmektedir. Bu durum yaşamın erken döneminden itibaren besin çeşitliliğinin sağlanmasının önemini göstermektedir. Sonuç olarak, gebelik ve emziklilik süresince annelerin diyetinde sağlıklı besinlerden oluşan çeşitliliğin sağlanması ve bebeklerini anne sütü ile beslemeleri için teşvik edilmeleri oldukça önemlidir. Buna ek olarak, tamamlayıcı besinlere başlanması ile birlikte çocukların tekrarlayan deneyimlerle sağlıklı ve çeşitli besinlerin lezzetine alışmalarının sağlanması gereklidir. Böylece ilerleyen dönemlerde sağlıklı besinleri tercih ederek sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanmaları sağlanabilir.
  • ItemOpen Access
    Kronik tekrarlayan multifokal osteomiyelit
    (Uludağ Üniversitesi, 2016-02-23) Hekimsoy, İlhan; Argın, Mehmet; Sözeri, Betül
    Kronik tekrarlayan multifokal osteomiyelit (KTMO) kemik ağrısı ve ateş, alevlenme ve iyileşme dönemleri ile karakterize otoenflamatuvar bir hastalık (nonbakteriyel osteomiyelit) olup, sıklıkla diğer enflamatuvar hastalıklar ile ilişkilidir. Bu makalede KTMO’lu olgularımızın bulguları ile birlikte son literatür verileri eşliğinde KTMO’nun epidemiyolojisi, etiyolojisi, klinik, histopatolojik ve radyolojik bulguları ve tedavisi tartışılmıştır.
  • ItemOpen Access
    Wilson hastalıklı çocuklarda böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2016-10-31) Tabel, Yılmaz; Selimoğlu, Mukadder Ayşe; Varol, Fatma İlknur; Elmas, Ahmet Taner; Güngör, Şükrü; Karabiber, Hamza
    Giriş: Bu çalışmada Wilson hastalığında (WH) böbrek fonksiyonlarının üriner N-Asetil-β-D-glukozaminidaz (NAG) ve NAG/kreatinin aktivite indeksi kullanılarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: WH tanısı alan 20 hasta çalışma grubu, benzer yaş ve cinsiyette olan 37 sağlıklı çocuk kontrol grubu olarak alındı. NAG düzeyleri mlU/L olarak hesaplanırken, NAG aktivite indeksi mlU/mg kreatinin olarak belirlendi. Bulgular: Toplam dört hasta (%20) tanı anında asemptomatik iken; sırasıyla kronik hepatit, nörolojik WH, fulminan hepatit ve akut hepatit ise altı (%30), beş (%25), üç (%15) ve iki (%10) hastada saptandı. Çalışma anında toplam 13 hasta (%65) trientin ve çinko tedavisi alırken, yedi (%35) hasta ise D-penisilamin ve çinko tedavileri almaktaydı. Olguların 10’unda (%50) proteinüri, birinde (%5) glikozüri ve bir hastada (%5) mikroskopik hematüri saptandı. Hasta grubunun idrar sodyumu ve kreatinini kontrol grubundan anlamlı olarak düşük iken (p=0,048 ve p=0,001), NAG ve NAG indeks anlamlı olarak daha yüksek saptandı (p=0,049 ve p=0,03). Klinik başvuru şeklinin bu parametreler üzerinde etkili olmadığı gözlendi (p>0,05). İdrar kreatinini trientin alanlarda anlamlı olarak yüksek bulundu (p=0,004). Child-Pugh skoru ile bu parametreler arasında herhangi bir ilişki saptanmadı (p>0,05). Sonuç: Bu çalışmada; WH’li çocuklarda WH’nin kendisinin ve/veya kullanılan ilaçların böbrek fonksiyonları üzerine olumsuz etkisinin olduğu, karaciğer hasarının ciddiyeti ve klinik özelliklerin etkisinin olmadığı görülmüştür.
  • ItemOpen Access
    Retrospective evaluation of patients diagnosed with osteogenesis imperfecta
    (Uludağ Üniversitesi, 2016-08-14) Aslan, Mustafa Törehan; Eren, Erdal; Sağlam, Halil; Tarım, Ömer; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Endokrinoloji Bilim Dalı.
    Introduction: Osteogenesis imperfecta (OI) is a hereditary disease that impairs the quality of life by frequent bone fractures. The objective of our study is to retrospectively evaluate patients diagnosed with OI and to come up with helpful data that will assist developing new diagnosis and treatment protocols. Materials and Methods: Twenty-eight cases with OI who were followed-up in our clinic were retrospectively evaluated. Clinical classification of OI was done. Age, sex, and oxologic data were evaluated. Height, weight and body mass index (BMI) data was given as standard deviation score (SDS). Family history of fracture and consanguineous marriage was sought. Blue sclera and presence of deformity was evaluated on physical examination. Results: Out of the 28 cases in our study, 14 (50%) were boys, 14 (50%) were girls, and mean age was 7.48±5.09 years. Mean age of diagnosis was 25.59±39.59 months. Ten cases (47.6%) had OI, and 7 cases (25%) had consanguineous marriage in their family history. The cases were separated into autosomal dominant 4 clinical types according to Sillence classification as follows; 13 cases (46.4%) type 1, 10 cases (35.7%) type 3, and 5 cases (17.9%) type 4. The mean average basal dual energy X-ray absorptiometry Z score, mean height SDS, mean weight SDS and BMI SDS significantly increased for the cases after treatment (p<0.001). Conclusions: Treatment of OI with pamidronate was observed to increase bone mineral density, decrease number of fractures and pain, and improve the patient’s quality of life with inreasing mobility. Pamidronate is one of the most effective treatments of OI until a more effective treatment is found. On the other hand, since the long-term side effect of pamidronate on bones is not well-known, we think that randomised controlled studies still need to be done to determine the optimal time, interval and dose for bisphosphonate use.