2012 Sayı 18
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/12825
Browse
Browsing by Subject "Akıl"
Now showing 1 - 2 of 2
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bilginin imkânı problemi: Gazali örneği(Uludağ Üniversitesi, 2012) Ağırman, Ferhat; Türkmetin, AhmedGazali bilginin temellendirilmesi ve kaynağının neliği hakkında felsefi sisteminde tutarlı bir düşünce ortaya koyar. Onun açısından ilk sorun bilginin neliğinden daha ziyade bilginin kaynağıdır. Gazali, tecrübi bilgiyle aklın zorunlu olarak kabul ettiği bilgilerin bilgi olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğini sorgulayarak işe başlar. Sorunu ilk aşamada tecrübi bilgiyi ele alarak çözmeye çalışan Gazali, bu bilgi türünün yanıltıcı olduğunu düşünür. Yanıltıcı olan şey ise nesnel olarak bilginin kaynağı olamaz. Hemen arkasından Gazali aklı ele alır. Çünkü akıl duyu verilerine nazaran daha üstündür. Fakat akıl da bu sorgulamada Gazali’yi aradığı tatmine ulaştırmaz. Çünkü akıl insana aynı anda iki çelişik şeyi birden verebilir ya da var olmayan bir şeyi zihinde tasavvur ettirebilir. Bilgiyi elde edebilmemizin iki koşulu olan, duyu verilerine ve akla güvenilmezse bilgi nasıl elde edilebilir? Bilginin elde edilmesi mümkün değil midir? Mutlak bilginin imkanı üzerine başlattığı zihinsel diyalektik sonucunda içinden çıkılmaz bir şüpheye düşen Gazali bu halden zihni kurtarmanın gerekliliğine inanır. Bunun ancak ve ancak Tanrı’nın insanın kalbine doğurduğu nur ile olacağını, kişinin bilgiyi böyle bir süreç sonucunda elde edebileceğini savunur. Bu ise sezgi bilgisidir.Item ‘Felsefi bilgelik’ ve (evren karşısında) ‘hayranlık duyma’ kavramları arasındaki ilişki üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2012) Topakkaya, ArslanFelsefe yapmak ve bunun sonucunda kazanılan felsefi bilgelik Platon ve Aristoteles’in haklı bir şekilde tespit ettikleri gibi ‘evren karşısında duyulan hayranlıkla’ başlar. Bu bağlamda bilgiyle hayranlık duyma kavramları arasında sıkı bir ilişki söz konusudur. Hayranlık duyulan şeyin ne olduğunu merak etme ve onun aslını öğrenme isteği insanı ister istemez bir bilme ve bilgiyi arama sürecine itmekte; aranılan bu bilgiyi bulan ya da kısmen sahip olan insanın duyduğu hayranlık yerini yavaş yavaş takdir duygularına bırakmaktadır. Felsefe yapmak ya da felsefi bilgeliğin en önemli hedefi, varlık hakkında ‘en doğru ve en güvenilir’ bilgiyi elde etmekten başka bir şey değildir. Böyle bir bilgi’ye ulaşmanın ilk şartı, bilginin nesnesi olan şeye duyulan hayranlık ve takdir hisleridir. Kısaca felsefi bilgelik, evren karşısında hayranlık duyma ile başlamakta, bu hayranlığın nedenini ve nasılını aramakla devam etmekte ve bu nedenin ya da ilkenin bulunmasıyla (ya da en azından o yolda olmanın verdiği hazla) pozitif bir anlam kazanmaktadır.