2020 Cilt 39 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/14470
Browse
Browsing by Rights "info:eu-repo/semantics/openAccess"
Now showing 1 - 11 of 11
- Results Per Page
- Sort Options
Item Acute effect of centrally injected Nesfatin-1 on some blood electrolytes and metabolites in rats(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-11-18) Bayram, Gökçen Güvenç; Ülger, Ebru Yalçın; Yalçın, Murat; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi/Fizyoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-1413-3651; 0000-0003-1756-1288; 0000-0002-5600-8162Nesfatin-1 is a newly found food and water intake regulatory neuropeptide. Because it can regulate nutrition and thirst, nesfatin-1 may also have the potential to affect levels of blood electrolytes and metabolites. The current study was intended to resolve the acute influence of intra- cerebroventricularly injected nesfatin-1 on the levels of some blood electrolytes and metabolites in rats. The experiments were conducted on Sprague Dawley male rats. Nesfatin-1 (200 pmol) or saline (5 μL) was given the rats intracerebroven- tricularly. Central nesfatin-1 treatment caused increases in the concentrations of blood glucose, lactate, hematocrit, and hemoglobin without changing the blood pH, creatine, Na, K, Ca, Cl, and HCO3 levels. In conclusion, our findings show that the central nesfatin-1 could affect the concentrations of blood glucose, lactate, hematocrit, and hemo- globin without altering the blood electrolytes. This could be interpreted as the secondary effect of nesfatin-1 as a consequence of centrally injected nesfatin-1-evoked activation of sympathetic nerves.Item Bazı sentetik antioksidanların 2, 2-difenil-1-pikrilhidrazil (DPPH) radikal süpürme kapasitesi yöntemi ile antioksidan aktivitelerinin araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-11-04) Yılmaz, Özge Bardakçı; Boyacıoğlu, MuratSerbest radikaller, oksidatif stres ve antioksidanlar güncel olan ve yaygın olarak tartışılan konulardır. Canlı fizyolojisinde oksidatif stresin meydana getirdiği hasar sebebiyle antioksidanlara olan ilgi oldukça artmıştır. Antioksidanların veya tüketilen besin maddelerinin ne derecede antioksidan etkili olduğunu belirlemek ve karşılaştırmak için çeşitli tayin yöntemleri mevcuttur. Bu çalışmanın amacı, bazı sentetik antioksidanların antioksidan aktivitelerini 2,2-difenil-1-pikrilhidrazil (DPPH) antioksidan kapasite tayin yöntemi ile belirlemek ve karşılaştırmaktır. Bu amaçla 0-400 μg/ml konsantrasyonlarda hazırlanan vitamin C, troloks, kuersetin, ellagik asit, kurkumin, vitamin E, resveratrol ve silimarinin radikal süpürme aktiviteleri DPPH kapasite tayin yöntemi ile belirlendi. Antioksidanların farklı konsantrasyonlarına karşı hesaplanan DPPH radikalini süpürme aktivitelerinin % inhibisyon değerleri ile çizilen grafiklerden Etkin Konsantrasyon 50 (Efficient Concentration 50, EC50) değerleri hesaplandı. Çalışmada standart olarak kullanılan vitamin C ve troloksun EC50 değerleri sırası ile 1,697 μg/ml ve 1,729 μg/ml olarak belirlendi. Standart ile karşılaştırıldığında en düşük antioksidan süpürücü aktiviteye sahip olan antioksidanın silimarin (EC50=7,812 μg/ml) ve en yüksek antioksidan süpürücü aktiviteye sahip olan antioksidanın ise kuersetin (EC50=1,722 μg/ml) olduğu görüldü. Elde edilen sonuçlar ışığında hayvan deneyi çalışmalarında tercih edilen ve sık kullanılan sentetik antioksidanların seçiminde antioksidan kapasitelerinin de göz önünde bulundurulması ve araştırılması yapılan maddeye göre antioksidan kapasite tayin yöntemlerinin seçilmesi gerektiği sonucuna varıldı.Item Buzağılarda farklı pasif transfer durumlarının sütten kesim öncesi ishal durumları ile vücut ağırlıkları arasındaki ilişki(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-05-11) Topal, Onur; Batmaz, Hasan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Karacabey Meslek Yüksekokulu.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; 0000-0002-1933-7354; 0000-0003-1991-8957Buzağılarda neonatal dönem çok önemli olduğundan yeni doğan buzağıların doğumdan sonra yeterli miktarda kolostrum almaları ve yakından takip edilerek bu dönemin iyi yönetilmesi gerekmektedir. Bu çalışmada buzağıların farklı pasif transfer durumları ile ilk 15 gün ve 16-60 günlük dönemdeki ishal durumları ve sütten kesilme dönemine kadar olan vücut ağırlıkları arasındaki ilişkilerinin araştırılması amaçlan- mıştır. Çalışmada 82 adet Holştayn buzağı yer almıştır. Buzağılarda 24.saatteki serum immunoglobulin G seviyelerine göre pasif transfer yetmezliği (PTY) %29,26 oranında saptanmıştır. İlk 15 günlük dönemde buzağıların %64,63’ünde ishal görülmüştür. İshalli buzağıların %56,60’nı erkek ve %43, 40’nı dişi buzağılar oluşturmuştur. Neonatal dönemdeki ishallerin yaklaşık %75’i ilk 15 günde görülürken, bu dönemde de ishallerin %73,58’i 6-10 günlük dönemde gözlenmiştir. İlk 15 günde ishal olan buzağıların %32,08’i 16-60 günlük dönemde tekrar ishal olmuştur. On altı-altmış günlük dönemde immunoglobulin G seviyesi 20 g/L’den yüksek olan buzağılarda hastalık görülme oranı en düşük olmuştur. Her iki dönemde de ishal görülen buzağıların vücut ağırlıkları yalnız ilk 15 günlük dönemde ishal olan buzağılar ile karşılaştırıldığında 30., 45. ve 60. gündeki ağırlıkları daha düşük bulunmuştur (p<0,05). Sonuç olarak çok iyi pasif transfer durumuna sahip buzağıların ilk 15 gün içerisinde daha az ishale yakalandığı, bu durumun 16-60 günlük dönemdeki sağlık durumunu ve sütten kesim dönemi sonundaki vücut ağırlığını olumlu etkilediği saptanmıştır.Item Determination of opportunistic pathogens and antimicrobial resistance characterization Isolated from Rainbow trout in Turkey(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-10-29) Satıcıoğlu, İzzet Burçin; Duman, Muhammed; Özdemir, Burak; Ajmi, Nihed; Altun, Soner; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi/Su Hayvanları Hastalıkları Anabilim Dalı.; 0000-0001-7707-2705; 0000-0001-9096-875XAquaculture, by modern and technological methods, ensures effectual means for healthy fish production under “controllable” conditions. However, fish have disease problems due to a lack of imbalance with microbiota or opportunistic pathogen in culture systems. In the pres- ent study, we identified the opportunistic pathogens and some members of microbiota, which were obtained from our culture collection by culturable methods and characterized biochemically in addition to molecular analysis. We identified the isolates by partial gene sequencing and confirmed taxonomically in the bacterio.net database. The isolates were characterized based on antimicrobial susceptibilities by broth microdilution method analysis, and the resistance gene determinants were screened by PCR analysis. A total of 14 species were identified with high genetic similarity in the GenBank database. MIC results showed that bacteria have heterogeneous characteristics for the susceptibility of an agent into the genus, and species have high MIC values for sulfamethoxazole, trimethoprim, and ampicillin comparing to other agents. A total of 13 different resistance genes were determined in the bacteria, and some of them have multiple resistance genes up to five genes.Item Easy isolation, propagation, characterization and multilineage differentiation of equine amniotic fluid derived stem cells(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-10-28) Kibria, Golam; Nawaz, Shah; Akkaya, Özlem Özden; Dikmen, Tayfun; Yağcı, ArtayEasy harvesting and handy application of stem cells therapy want convenient and alternative source. Equine amniotic fluid derived mesenchymal stem cells make hope for scientists as of no ethical concern and of higher proliferation and differentiation potency. Equine AFSCs were isolated, cultured and propagated for characterization of potency of growth and multilineage differentiation study. Successful harvesting and optimum differentiation of equine AFSCs into osteogenic, adipogenic and neurospheres through this study could make a ground for their clinical application for various purposes. Further extensive and comprehensive molecular studies are important to conclude the precious procedures for clinical approach of amniotic fluid derived stem cells.Item Kemirgen hipotalamusunda glutamatın atriyal natriüretik peptit nöronları üzerindeki etkilerinin immünohistokimyasal yöntemle araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-11-04) Yurtseven, Duygu Gök; Minbay, Zehra; Eyigör, Özhan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı.; 0000-0003-4969-3584; 0000-0001-5757-8450; 0000-0003-3463-7483Atriyal natriüretik peptit (ANP) organizmanın sıvı homeostazında önemli etkileri olan, özellikle de kan basıncı ile sıvı elektrolit dengesinin düzenlenmesinde rol oynayan bir peptittir. Yoğun olarak atrial kalp kası hücrelerince üretilen ANP, merkezi sinir siteminde (MSS) lokalize bir grup nöron tarafından da eksprese edilir. MSS’de nöronal ağlarda impuls iletiminde çok önemli rolü olan glutamaterjik sistemin ANP nöronlarını kontrol eden etkileri ile ilgili bilgi literatürde yer almamaktadır. Sunulan çalışma kapsamında, hipotalamusun supraoptik çekirdeğinde lokalize ANP nöronları üzerinde glutamat agonistlerinin etkileri ve bu nöronlarda eksprese olan glutamat reseptör alt birimlerinin varlığı, ikili immünoperoksidaz ve immünoflouresans yöntemler kullanılarak araştırılmıştır. Glutamat agonistlerinin etkilerini belirlemek üzere, kainik asit, AMPA ve NMDA, kontrol grupları için salin, antagonist olarak CNQX ve MK801 enjeksiyonu yapılan sıçanları içeren deney grupları oluşturulmuştur. ANP nöronlarındaki glutamaterjik innervasyonun belirlenmesinde veziküler glutamat transporter (VGluT) proteinleri ve nöronal aktivasyonun gösterilmesinde ise c-Fos immünoreaktivitesinin varlığı belirteç olarak kullanılmıştır. Çalışmaların sonucunda; glutamat agonistlerinin ANP nöronlarında nöronal aktivasyonu anlamlı bir şekilde arttırdığı, bu artışın antagonistler ile anlamlı bir şekilde baskılanabildiği belirlenmiştir. Ayrıca ANP nöronlarının glutamat reseptörlerine ait alt birimlerden GluA1, GluA2, GluK1/2/3 ve GluK5’i eksprese ettikleri ve VGluT içeren glutamaterjik akson sonlanmalarıyla temasta oldukları saptanmıştır. Sonuç olarak, bu çalışma ile glutamatın ANP nöronlarında aktive edici etkiye sahip olduğu ve glutamat reseptörlerinin bu nöronlarca eksprese edildiği, dolayısıyla da bu nöronların glutamaterjik uyarıları alabilecek mekanizmaya sahip oldukları gösterilmiştir. Bu sonuçlar, ANP nöronlarının merkezi düzenlenmesinde glutamaterjik sistemin önemli bir rol oynayabileceğini düşündürmüştür.Item Kollajenin Saanen Teke spermasının dondurulabilirliği üzerine etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-10-12) Gökçe, Elif; Boz, Ezgi; Uçar, Şenay; Üstüner, Burcu; Aktar, Ahmet; Yılmaz, Mehmet Melih; Mülkpınar, Emine; Alçay, Selim; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi/Dölerme ve Suni Tohumlama Anabilim Dalı.; 0000-0001-5999-4685; 0000-0002-2975-2594; 0000-0001-6050-791X; 0000-0003-0251-987X; 0000-0002-2472-8157Bu çalışmada, Sazan Balığı (Cyprinus carpio) pullu derisinden elde edilen kollajen içerikli sıvı özütün teke spermasının dondurulabilirliği üzerine etkisinin belirlenmesi amaçlandı. Çalışmada, toplam 36 ejakülat altı baş tekeden gün aşırı elektro-ejakülatör ile alındı. En az +++ mass aktivite, %70 motilite ve 2x109 spermatozoon/mL özelliğe sahip sperma örnekleri birleştirilerek her grup için 4 eşit kısma bölündü. Sperma iki aşamalı sulandırma methodu ile final konsantrasyonu 1/5 (sperma/sulandırıcı) olacak şekilde; kollajen içermeyen kontrol grubu (K) ve farklı konsantrasyonda kollajen içeren (%1, %5 ve %10; sırasıyla K1, K5 ve K10) Tris-Na sitrat sulandırıcısı ile sulandırıldı. Payetler programlanabilir dondurma makinasında donduruldu ve daha sonra sıvı azot içine aktarıldı. Her gruptan en az 3 payet 37ºC/30sn’de eritilerek eritme sonrası değerlendirmeler yapıldı. Sperma taze ve dondurma sonrası aşamalarda; motilite, plazma membran bütünlüğü Hypo-Osmotic Swelling Test (HOST) ve akrozom hasarı yönünden FITC-Pisum sativum agglutinin (FITC-PSA) boyama ile değerlendirildi. Eritme sonrası deney gruplarının motilite değerleri karşılaştırıldığında, kollajen içeren grupların motilitelerinin kollajen içermeyen kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu gözlemlendi (P<0.05). Plazma membran bütünlüğünün, kollajen ilave edilen gruplarda kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu tespit edildi (P<0.05). Akrozom hasarının sayısal olarak en yüksek kontrol grubunda olduğu gözlemlenmesine rağmen gruplar arasında istatistiksel bir fark tespit edilmedi (P>0.05). Sonuç olarak; teke spermasının dondurulmasında kullanılan sulandırıcılara %1, %5 ve %10 oranında kollajenin katılmasının motilite ve plazma membran bütünlüğü üzerine olumlu etkisi gözlemlendi.Item Mezenkimal kök hücrelerin tanımlanması ve proliferasyon özellikleri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-10-12) Çerçi, Ece; Erdost, Hatice; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi/Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-2740-4262; 0000-0003-1547-7293Mezenkimal kök hücreler (MKH), canlılarda diğer kök hücrelere oranla yüksek oranda bulunan ve terapötik etkinliğe sahip farklılaşmamış hücrelerdir. Bu çalışmada, yağ dokudan izole edilen pasaj 3 hücrelerinde, MKH özelliklerinin tanımlanması, Ki-67 antikorunun immunolo- kalizasyonu, hücre gelişim analizi ile proliferasyonun değerlendirilmesi amaçlandı. Pasaj 3 hücreleri adiposit, osteoblast ve kondroblastlara farklılaştırılarak Oil Red O, Alizarin Red ve Alcian Blue teknikleri ile boyandı. MKH karakterizasyonu; kök hücre yüzey işaretleyicilerinden CD90 ve CD105 ile pozitif; CD45 ve CD11b ile negatif ekspresyonu tanımlandı. Sonuç olarak çalışmada; yağ doku kökenli pasaj 3 hücrelerinin; immünofenotipik karakterizasyonu, osteojenik, kondrojenik, adipojenik yönde farklılaşma yetenekleri saptanarak, Ki-67 immunpozitif hücrelerde optimal hücresel hemostaza sahip olduğu ve terapötik açıdan sağlıklı mezenkimal kök hücre proliferasyonunun gerçekleştiği gösterilmiştir.Item Peçeli baykuşlarda (Tyto alba) Glandula Uropygialis’in morfolojik ve histolojik analizi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-12-11) Yılmaz, Bestami; Yılmaz, RahşanGlandula uropygialis (uropygial bez), kuşlarda derinin holokrin yapıda bir yağ bezidir. Bu çalışma erkek peçeli baykuşlarda (Tyto alba) uropygial bezin morfolojik ve histolojik yapısını belirlemek amacıyla yapıldı. Çalışmada erişkin yaşta 4 adet erkek peçeli baykuş materyali kullanıldı. Kuşların kuyruk bölgesinde yer alan bezler diseke edilerek vücuttan ayrıldı. Bezlerin morfometrik incelemeleri yapıldı. Bezin histolo- jik yapısını ortaya koyabilmek amacıyla doku kesitleri Hematoksilen & Eozin (H&E) ve Masson Trichrome yöntemleri ile boyandı. Boyanan kesitler ışık mikroskobu ile incelendi. Topografik incelemede, bezin synsakrumun kaudalinde, kuyruk omurlarının üzerinde yerleştiği belirlendi. Bezin ortalama ağırlığı 0.493±0.02 g, relatif indeks değeri (bez ağırlığının vücut ağırlığına oranı) ise 0.10±0.01 olarak bulundu. Histomorfolojik incelemede her bir lobun dışarıdan bağ doku ile sarıldığı görüldü. Loblar sıralı olarak dizilmiş tubulo-alveolar bezlerden oluşmaktaydı. Bezler ince bağ doku ile sınırlandırılarak birbirinden ayrılmışlardı. Bezler arasındaki bağ doku içerisinde kan damarları yer almaktaydı. Bezler kranialden kaudal uca doğru gidildikçe şekil ve hücre dizilişi bakımından farklılık gösteren 3 farklı bölgeden oluşmaktaydı. Sonuç olarak peçeli baykuş uropygial bezinin gerek morfolojik gerek histolojik yapısı bir takım yapısal farklılıklara rağmen literatürlerde bildirilen diğer birçok kanatlı hayvanlardaki ile benzerdi.Item Pestisit kullanımının bal arısı sağlığına ve ürünlerine etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-09-30) Polat, Burak; Çetin, Hüseyin; Özüiçli, Mehmet; Aydın, Levent; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi/Parazitoloji Anabilim Dalı.; 0000-0003-3415-2582; 0000-0002-2875-8003Küresel pestisit kullanımı, hayvanların ve insanların hastalık vektörlerini kontrol etmek ayrıca hayvansal ve bitkisel üretimini artırmak için son yıllarda çarpıcı bir şekilde artmıştır. Bu artış toprakta, suda, hayvansal veya bitkisel ürünlerde pestisit kalıntılarına, hedef dışı canlılar üzerinde olumsuz etkilere, çevre kirliliğine ve zararlılarda direnç gelişmesine neden olmaktadır. Pestisitlerin akut zehirlilik etkileri yanında mutajenik, teratojenik ve karsinojenik etkileri de bulunmaktadır. Bal arıları tozlaşma, tarımsal ürün üretimi ve biyolojik çeşitlilik için önemli böceklerdir. Aynı zamanda bal ve arı ürünleri birçok canlı için önemli besin kaynağıdır. Arı parazitlerinin, vektörlerin ve tarımsal zararlıların kontrolünde bilinçsiz pestisit kullanımı bal arısı ölümlerine ve biyolojik çeşitliliğin tahribatına yol açmakta dolayısıyla tarım ürünlerinin kalitesini ve miktarını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu çalışmada, pestisitlerin bal arıları üzerindeki toksik etkileri üzerinde durulmuştur.Item Türkiye'de yarış atlarında Tendinitis ile etiyolojik faktörler arasındaki ilişki: Yarışların etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-09-30) Çalışkan, G. Ülke; Seyrek-İntaş, Deniz; Çelimli, NureddinÇalışmanın amacı, Türkiye’deki safkan İngiliz ve Arap ırkı yarış atlarında sıklıkla karşımıza çıkan tendinitis olgularında (metakarpal fleksor tendo lezyonlarında), atların sakatlanma öncesi 3 aylık dönemde katıldığı yarışlara ilişkin muhtemel etiyolojik faktörleri değerlendirerek, elde edilen bulguların prognostik önemlerinin ortaya konulmasıdır. Çalışma kapsamında, metakarpal fleksor tendolarında tendinitis veya peritendinitis saptanan 118 safkan İngiliz (n=62, % 52,5) ve Arap (n=56, % 47,5) ırkı atlara ait, toplam 120 olgu değerlendirildi. Bu amaçla, anamnez alınmasını takiben, klinik olarak genel ve topallık tanısına yönelik özel muayeneler yapıldı. Ardından palmar metakarpal bölgeden ultrasonografik muayeneler yapılarak tanı kesinleştirildi. İstatistikî değerlendirmelerde SPSS 13.0 programı kullanıldı. Olgulardan 102’sinde (% 85,0) tendinitis ve 18’inde (% 15,0) peritendinitis saptandı. Türkiye Jokey Kulübü web sitesinde yer alan yarış kayıtları irdelenerek, çalışma materyalini oluşturan atların sakatlanma öncesi 3 aylık dönemde katıldığı yarışlara ilişkin hipodromlar, mevsim ve yarış sezonu, pist zeminleri, koşu yönleri, yarış sayıları ve koşulan mesafeler incelendi. Bu faktörlerin tendinitis peritendinitis insidansında istatistiksel olarak önemli etkileri olup olmadığı değerlendirildi. Elde edilen bulgulara göre, sakatlanma öncesi 3 aylık dönemde koşulan pist zeminlerinin, yarış sayısı ve mesafelerinin tendinitis oluşumunda etkili olmadığı (p > 0,05), ancak bu dönemde koşulan toplam yarış sayısı ve mesafesi arttıkça, atın tendinitisi daha şiddetli geçirme olasılığı yüksek bulundu (p < 0,05). Bu yarışlardaki koşuların yönleri ile etkilenen ekstremite ve lezyon yerleşimi arasında anlamlı bir ilişki olmadığı belirlendi (p > 0,05). Bununla birlikte, Ülkemizde at yarışlarına ilişkin detaylı verilerin yanı sıra bu yarış atlarının tüm medikal geçmişlerine ve antrenman bilgilerine de ulaşılabilecek kapsamlı bir kayıt sistemi-veri tabanı oluşturulmasının, hastalıklara karşı alınabilecek çeşitli profilaktik önlemlerin belirlenmesinde büyük katkı sağlayacağı sonucuna varıldı.