2018 Cilt 37 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/14440
Browse
Browsing by Rights "info:eu-repo/semantics/openAccess"
Now showing 1 - 11 of 11
- Results Per Page
- Sort Options
Item Alimentary lymphoma in a cat(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2018-05-18) Karakuş, Adil Ömer; Kasap, Sevim; Mutlu, Ayşe Meriç; Tavus, Melike Akbala; Salcı, Hakan; Sönmez, Gürsel; Bursa Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Lymphoma is the most common feline malignant tumor, and the alimentary form is the most common seen form. Alimentary form in the cat typically involves lesions of the small intestine, stomach, mesenteric lymph nodes, and liver. The disease is often reported in cats between 1 and 20 (mean 13 years) years. A 3-year-old domestic male cat was admitted to Uludağ University Animal Hospital due to chronic weight loss, loss of appetite, diarrhea and vomiting traced back to 15 days. Abdominal ultrasonography was performed and a large solid mass was spotted in the cranial abdomen. During the treatment, the cat developed respiratory stress, shock and died 2 days after. In light of the clinical symptoms, ultrasonography, necropsy and histopathological findings; small-cell-alimentary lymphoma was diagnosed for the 3-year-old cat. It can be interpreted that small cell (lymphocytic) alimentary lymphoma is seen rarely in younger cats and seldomItem Effect Of tamoxifen treatment on the epidermal growth factor receptor expression ın the mouse ovarian tissue(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2018-07-03) Asmaz, Ender Deniz; Zık, Berrin; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.The objective of this study was to investigate the effect of Tamoxifen (TAM) treatment on epidermal growth factor receptor (EGFR) expression in the pubertal mice ovary. In this study, 80 female mice (8 week-old) were used. Animals divided four groups; non-injected (control A), injected with TAM’s vehicle solution (control B). The mice in groups TAM 0.5 and TAM 1.5 were treated with TAM at a dose 0.5 and 1.5 mg/mouse/day respectively. TAM was dissolved with 10% ethanol: 90% corn oil. Mice were given daily subcutaneously injections for 5 days. Ovarian sections were immunostained with EGFR antibody and trichrome staining for examine the general structure. We observed that follicular atresia was increased, follicular cysts were formed in stroma, and interstitial cells were increased with TAM dose treatment. In the present study, there were no significant differences in the EGFR expression in mouse ovary of all groups. EGFR expression was not determined in the granulosa cells. While strong EGFR immunoreaction was observed in the interstitial cells and oocyte cytoplasm, weak EGFR immunoreactions was observed in theca cells of follicles.Item Fare deneysel artirit modelinde genetik olarak modifiye toleran dentritik hücre tedavisinin bazı kan parametreleri üzerine etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2018-03-12) Güvenç, Gökçen; Yılmaz, İzel; Kübra, Çiftçi; Baş, Ayşenur; Kaşıkçı, Esra; Ersoy, Figen; Oral, Haluk Barbaros; Yalçın, Murat; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.; Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü.; Uludağ Üniversitesi/Fen Edebiyat Fakültesi/Moleküler Biyoloji Bölümü.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İmmünoloji Anabilim Dalı.Romatoid artrit (RA) kronik ağrı ve eklem hasarına sebep olan inflamatuvar bir otoimmün hastalıktır. RA patogenizde T hücre aktivasyonu önemli rol oynar. T lenfositlerin aktivasyonu için, antijen sunan hücreler tarafından sağlanan eş-uyaran sinyallerine gereksinim vardır. Eş uyaransız T hücre anerjik hale gelir. Bu çalışmada farelerde deneysel artrit modelinde oluşan T lenfositlerin aktivasyonunu inhibe etmek için, endoplazmik retikulumunda ekspresyonu hedeflenen CTLA4 (CTLA4-KDEL) ile dendritik hücreler genetik olarak modifiye edilip tolere-jenik dendritik hücre (tolDH)’lerin oluşturulması amaçlanmış ve RA oluşturulmuş hayvanlarda tolDH ile tedavinin bazı kan parametreleri üzerine etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla farelerde kollajen ile indüklenmiş artrit modeli kullanıldı. Artrit oluşumundan sonra fareler intra artiküler olarak tolDH’ler ile tedavi edildi. Tedavi edilen grupta kontrol gruplarına kıyasla, deneysel artrit modelinin oluşturulduğu eklem kalınlığındaki artışı ve özellikle nötrofil oranında yükseliş ile seyreden akyuvar sayısındaki artışı geri döndürdüğü gözlendi. Sonuç olarak CTLA4-KDEL genetik modifikasyonu ile elde edilen tolDH, farelerde deneysel artiritin oluşturduğu klinik semptomları azaltırken yine deneysel artrite bağlı olarak şekillenen kan parametrelerindeki değişiklikleri de gerilettiği gözlendi.Item Fötal ve neonatal rat beyin dokusunda bisphenol a’nın notch1 immunohistokimyasal ekspresyonu üzerine etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2018-03-19) Akkaya, Özlem Özden; Yağcı, Artay; Tosun, Murat; Altnbaş, KorhanBisphenol A (BPA), tekrar kullanılabilir plastik kaplarda, gıda ve içecek kutularında, biberonlarda ve diş dolgularında kullanılan bir plastikleştiricidir. BPA’nın bu ürünlerden hidrolize olarak açığa çıkması ve bulunduğu kabın içerisindeki maddelere geçebilmesi canlılarda önemli sağlık problemlerine yol açar. En önemlisi BPA’nın plasental ve laktasyonal yolla geçerek henüz intrauterin dönemdeki veya laktasyonal evredeki canlının gelişimini etkileyebilmesidir. Notch sinyal yolağı hücrelerin farklılaşmasını, çoğalmasını ve canlı kalmasını düzenleyerek hücre kaderini belirler. Notch sinyal yolağı üyeleri pek çok organ gibi beyinde de ekspre olmaktadır. Notch sinyal yolağı üyelerinden Notch1 ventrikulus çevresinde [ventrikulus duvarı ve subventrikular zon (ventrikulusun altındaki bölge)], pleksus koroyideyus, subtansiya grizea ve substansiya alba, hipokampüs ve serebral damarlarda ekspre olur. Çalışmamızda fötal ve neonatal dönemlerde 5 farklı zaman aralığında BPA’nın Notch1 ekspresyonu üzerine etkisini araştırdık. Çalışmada Wistar ırkı ratlar kullanıldı (n=60). 5 farklı deney ve kontrol grubu oluşturuldu. Deney gruplarına 50 mg/kg/gün BPA, kontrol gruplarına ise taşıt madde [Susam yağı+etanol (SE), 9:1] uygulandı. Deneyin birinci kısmında Embriyonik (E)18-21, Postnatal (P) 0-3 ve P4-7 dönemlerinde uygulama yapıldı. E18-21 grubuna gebeliğin 18. gününden itibaren gebe annelere günlük olarak, intraperitoneal (i.p.), P0-3 ve P4-7 gruplarında ise yavrulara belirtilen uygulama aralıklarında subkutan (s.c.) BPA veya taşıt madde verildi. Tüm yavrular P7. günde sakrifiye edilerek beyin dokuları alındı. Deneyin ikinci kısmında E18-21, P0-3 dönemlerde birinci deneydekine benzer uygulama yapıldı. Uygulamanın bitmesini takiben E21. günde gebe ratlar sakrifiye edilerek fötusların beyin dokuları ve P3. günde yavru ratlar sakrifiye edilerek yavruların beyin dokuları alındı. Notch1 ekspresyonu immunohistokimya yöntemi ile değerlendirildi. Beyin dokusunda Notch1 pia mater, substansiya grizea, ventrikuluslar çevresi [ventrikulus duvarı ve subventrikular zon (ventrikulusun altındaki bölge)], pleksus koroyideyus ve kapillar endotellerinde ekspre oldu. Fötal ve neonatal dönemdeki BPA uygulamalarını takiben E21., P3. ve P7. günlerde farklı düzeylerde Notch1 ekspresyonu gözlendi. Sonuç olarak BPA’nın beyinde Notch1 ekspresyonları üzerine etkilerinin maruz kalınan döneme ve gelişim sürecine bağlı olarak değişebileceği görüldü.Item Genotype frequency of fecxb (belclare) mutation of bmp15 gene in chios (sakiz) sheep(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2018-08-22) Dinçel, Deniz; Ardıçlı, Sena; Balcı, Faruk; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Ovulation rate and litter size, varies between breeds or individulas who belong to the same breed, are evaluated as fertility traits. Fertility traits are important for economic values in animal breeding. However these traits exhibit only in females and they are determined in the later stages of lifes. Hence the genetic perspective is more effective way to confirm the fertility capacities early period of life time. Fecundity genes such as BMP15 regulate the fertility traits by increasing the ovulation rate due to the occuring mutations. Despite some prolific breed were investigated for FecXB mutation; the researches carried out to determine that mutation in Chios sheep breed are limited. The objective of the current study was to estimate the the genotype frequencies of FecXB mutation of BMP15 gene in prolific Chios sheep. We investigated the FecXB mutation by PCR-RFLP method in Chios sheep (n=77). According to result, the investigated Chios breed was found monomorphic for FecXB mutation. All individuals were digested by DdeI restriction enzyme and showed wild-type genotype and did not carry FecXB mutation nin present study. In conclusion it’s thought that the high prolificacy in Chios sheep may be based on another region of BMP15 gene or differ-ent major gene. Thus the effect of other major genes or regions/QTL’s should be investigated in future studies with a large number of animals.Item Keçilerde puberta ve eşeysel olgunluk yaşı(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2018-06-13) Demir, Hıdır; Elmaz, Özkan; Cerit, Harun; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Günümüzde değişen iklim koşullarına uyum sağlayan en önemli çiftlik hayvanlarından birisi keçi türüdür. Keçi yetiştiriciliğinde döl, süt ve et verimi önem taşır. Dölverimi tüm diğer verimlerin temeli olup et verimini doğrudan etkilemektedir. Üreme organlarının gelişmesi ile genç hayvanlarda üreme faaliyetlerinin başladıgı döneme puberta denir. Bu dönemde genç erkeklerin ejakulatında ilk spermatozoid, genç dişilerde ilk ovulasyon meydana gelir fakat hayvanlar cinsel olgunluğa tam ulaşmış değildir. Hayvanlar eşeysel olgunluğa ulaşır ulaşmaz hemen damızlıkta kullanılmazlar. Damızlıkta kullanma daha ileri yaşlarda olur. Böylece eşeysel olgunluk yaşı ile ilk defa damızlıkta kullanma yaşı farklı şeylerdir. Keçilerde yaşam boyu verim performansının belirlenmesinde önemli faktörlerden birisi puberta yaşıdır. Besleme, canlı ağırlık, ırk, doğum mevsimi ve büyüme oranı gibi birçok faktörün puberta yaşını etkilediği bilinmektedir. Bu derleme; dünyanın farklı bölgelerinde farklı ırklara ait erkek ve dişi keçilerde puberta yaşını etkileyen faktörler ile puperta yaşının ıslah çalışmaları açısından önemi hakkında detaylı bilgilerin verilmesi amaçlanmıştır.Item A morphometric study on the skull of the turkeys (meleagris gallopavo)(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2018-03-01) Yonkova, Penka; Yılmaz, Bestami; Süzer, Bayram; Serbest, Ayşe; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.In this study, 80 turkey skulls (40 females and 40 males) were used. Turkeys slaughtered at the age of 128 days. The females had an average weight of 11.5 kg and the males had 19 kg. We measured 14 features and determined 6 indices on the skulls of turkeys. Our study focused on morphometric differences and comparison of determined features of those skulls for males and female turkeys. Correlations between all features and indices of the skulls were examined for each male and female group, separately. All morphometric measurements were significantly higher in male group. All indices except skull index and foramen magnum index were significantly higher in female group. These measurements showed that males have bigger skulls. Cranial index, facial index, index 1 and index 2 showed that males have narrower and longer skulls while the females have smaller and wider. According to foramen magnum index, foramen magnum of turkeys is slightly vertical oval. Also, ratio of skull length and width is similar for both sexes. This study is the morphometric evaluation of the skull in turkeys. Therefore, this study will lead to further studies on turkeys and other bird speciesItem Neonatal ruminantlarda d-laktik asidoz(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2018-10-10) Karakuş, Adil Ömer; Kasap, Sevim; Dülger, Hüseyin; Temizel, Ethem Mutlu; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Neonatal ruminantlarda D-laktik asidoz, metabolik asidoza sebep olan ve sıklıkla gözden kaçabilen bir durumdur. D-laktik asidoz ile seyreden hastalıklar hayvan türlerine göre farklı isimlerle adlandırılmıştır. Oğlaklarda hastalık tablosu ‘Floppy Kid Disease’, sığırlarda ‘Ruminal Drinkers’ son olarak kuzularda ‘Drunken Lamb Sendromu’ olarak adlandırılmıştır. Bu üç hastalığın etiyopatogenezinde, rumende veya barsak florasında ani ve çok miktarda bakteriyel fermantasyon sonucu artan D-laktik asit’in sistemik dolaşıma katılması ve anyon açıklı metabolik asidozun oluşumu rol almaktadır. D-laktik asidoz, depresyon, dehidrasyon ve nörolojik belirtilerin oluşmasına yol açabilmekte ve tanısı zor konulmaktadır. Bu derlemede D-laktik asidoz’un metabolizması, patogenezi hayvan türlerine göre oluşan klinik bulguları ve laboratuvar değişimleri irdelenecektirItem Türkiye bal arılarında ciddi tehlike; nosemosis(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2018-07-03) Özüiçli, Mehmet; Aydın, Levent; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Nosema apis ve Nosema cerenae ergin bal arılarında (Apis mellifera) Nosemosis’e neden olur ve bu etkenler ergin arıların bağırsak sistemine yerleşir. Nosemosis en yaygın arı hastalıklarından birisidir ve dünya çapında önemli arı kayıplarına neden olur. Bu hastalık direkt olarak; sindirim sistemi bozukluklarına, arıların ortalama ömrünün azalmasına, koloni sayısının azalmasına neden olur ve indirekt olarak; bal üretiminin ve polen toplamanın azalmasına ve kolonide önemli kış kayıplarına neden olur. Bu hastalık bakteriyel, protozoon ve viral hastalıklarla birlikte görülebilir bu durum arı kolonisi sağlığını, arı ürünlerini ve üretimini olumsuz yönde etkiler. Bu derlemede Nosema hastalığının ergin arılarda önemi ve Nosemosis kontrol programına vurgu yapılmıştırItem Türkiye’de bazı yabani memelilerde bulunan dış parazit türlerinin ilk kayıtları(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2018-05-15) Girişgin, Ahmet Onur; Çimenlikaya, Nurgül; Bah, S. Ali; Aydın, Levent; Girişgin, Oya; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.; Uludağ Üniversitesi/Karacabey Meslek Yüksekokulu.Dış parazitler memeli, kanatlı ve sürüngenleri enfeste eden, birçok hastalığa vektörlük yapan veya yaşam kalitesini düşüren etkenlerdir. Bu çalışmada, Anabilim Dalımız laboratuvarına getirilen dış parazit örneklerinin teşhislerinin konarak muhtemel yeni kayıtların varlığı araştırılmıştır. Tümü ülkemiz sınırları içerisinde bulunan, dördü esaret altında toplam yedi yabani memeli hayvandan örnekler toplanmıştır. Getirilen örnekler %70’lik etanol içerisine alınıp kuralına uygun şekilde preparat yapıldıktan sonra veya direk mikroskop altında incelenerek tür teşhisleri yapılmıştır. Örneklerin muayenesi sonucu boz ayıda Haemaphysalis erinacei; kızıl geyikte Lipoptena cervi; aslan, kaplan ve çizgili sırtlanda Rhipicephalus sanguineus; Anadolu sincabında Nosopsyllus fasciatus türü dış parazitler belirlenmiştir. Elde edilen veriler ve yapılan araştırmalar sonucu, bulunan tüm parazit türlerinin daha önce Türkiye’de bildirilmelerine rağmen, bu hayvanlardan ilk defa bulundukları tespit edilmiştir. Türkiye’de yabani memeli hayvanlardaki parazit türleriyle ilgili çalışmaların ve verilerin kısıtlı olması nedeniyle, Türkiye için yeni konak kayıtları olan bu türler bildirilmektedirItem Ülkemizdeki süpermarketlerde satışa sunulan sucuklarda kimyasal incelemeler(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2018-04-24) İnce, Eser; Özfiliz, Nesrin; Efil, Mukaddes Merve; Uludağ Üniversitesi/Veteriner Fakültesi.Bu çalışmada, Türkiye’de süpermarketlerde satılan 8 adet fermente ve 8 adet ısıl işlem uygulanmış dana sucuğunda kalite açısından önemli kriterler olan; nem, yağ, kül, protein ve hidroksiprolin analizleri AOAC (Association of Official Analytical Chemists)’nin metodları temel alınarak yapılmıştır. Çalışmamızda fermente ve ısıl işlem görmüş sucuklarda sırasıyla nem 43.27 ile 43.71, ham kül %3.19 ile %3.10, yağ 28.80 ile 29.69, toplam protein 15.40 ile 13.80 ve kuru madde 56.72 ile 56.29 ortalama olarak tespit edilmiştir. Hidroksiprolin miktarının ise fermente sucuklarda 171-321mg/100g, ısıl işlem görmüş sucuklarda ise 195-326mg/100g arasında değiştiği saptanmıştır. Süpermarketlerde satılan fermente ve ısıl işlem görmüş sucukların kimyasal analiz sonuçlarının; değişen oranlarda tüzük ve standartlara uygun olmadığı saptanmıştır. Kimyasal analizlerin yanı sıra düşük kalite etlerin ya da iç organların varlığının ve bağ dokunun kökeninin tespit edilmesi amacıyla hidroksiprolin analiz sonuçlarının histolojik muayene ile desteklenmesi, üretimde standardizasyona gidilmesi ve denetimlerin daha sık yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.