2011 Cilt 9 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/6401
Browse
Browsing by Rights "info:eu-repo/semantics/openAccess"
Now showing 1 - 10 of 10
- Results Per Page
- Sort Options
Item Akut infantil hemorajik ödem: Bir olgu sunumu(Uludağ Üniversitesi, 2011-03-23) Turan, Hakan; Turan, AyşegülGiriş: Akut infantil hemorajik ödem lökositoklastik vaskülitin nadir görülen bir alt tipidir. Ödemin eşlik ettiği, hedef tahtası benzeri hemorajik plaklarla karakterizedir. Lezyonlar yüz ve ekstremite distallerine yerleşir. Hastalık sekelsiz, kendiliğinden iyileşebilmektedir. Olgu Sunumu: Burada akut infantil hemorajik ödemli 8 aylık bir kız çocuğu sunulmuştur. Tartışma: Hem dermatoloji hem pediatri doktorları lökositoklastik vaskülitin bu nadir görülen tablosuna aşina olmalıdır. Bu aşinalığın gereksiz tedavi ve endişeyi ortadan kaldıracağı düşüncesindeyiz.Item Çocukluklarda atopik dermatit tedavisinde güncel ve gelecek yaklaşımlar(Uludağ Üniversitesi, 2011-03-15) Aydıner, Elif Karakoç; Barış, Safa; Özdemir, CevdetAtopik dermatit (AD) immün yanıtın düzenlenmesindeki bozukluğa bağlı gelişen kronik inşamatuvar bir cilt hastalığıdır. AD çocukların yaklaşık %20’sini etkilemekte ve erişkinlerin %6’sında sebat etmektedir. Tedavi prensibi akut hastalığın ortadan kaldırılması, yaşam kalitesinin artırılması ve uzun dönemde istenmeyen yan etkilerin önlenmesine yöneliktir. Hafif ve orta şiddetteki olgular genellikle tetikleyici uyaranlardan kaçınma ve topikal medikasyonlarla kontrol altına alınabilmektedir. fiiddetli olgularda ise bunlara ek olarak immünosupresif tedaviler gerekmektedir. Bu ilaçların birikmiş toksisitesinin fazla olması AD tedavisinde kullanımlarını sınırlandırmaktadır. Bu yüzden güvenli ve etkin alternatif tedavi seçeneklerine özellikle çocukluk çağı yaş grubunda ihtiyaç duyulmaktadır.Item Endokrinoloji ve dermatoloji(Uludağ Üniversitesi, 2011-01-04) Tarım, Ömer; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Endokrinoloji Bilim DalıNormal ergenlik sürecinde ve bazı endokrin hastalıkların seyri sırasında deri etkilenir. Deri bulguları altta yatan hastalığın ilk belirtisi olabilir, bu hastalıkla aynı görülebilir veya daha sonra ortaya çıkabilir. Bu yazıda, fizyolojik ve patolojik durumlarda görülebilen deri bulguları gözden geçirildi.Item Greig cephalopolysyndactyly syndrome: A case report(Uludağ Üniversitesi, 2011-02-23) Karaman, Ali; Kahveci, Hasan; Laloğlu, FuatIntroduction: The Greig cephalopolysyndactyly syndrome (GCPS) is a pleiotropic, multiple congenital anomaly syndrome. Case Report: The patient had high forehead, frontal bossing, macrocephaly, apparent hypertelorism, down-slanting palpebral fissures and a broad nasal root. The feet showed bilateral polydactyly with cutaneous syndactyly of the fifth digits. Conclusion: GCPS is a rare condition with an autosomal dominant mode of inheritance. The primary findings include hypertelorism, macrocephaly with frontal bossing, and polysyndactyly. Presented here is a case of a 1 week old female with typical clinical manifestations of GCPS.Item Homozigot D409H mutasyonlu gaucher hastasında arkus aorta, aort ve mitral kapak kalsifikasyonu; olgu sunumu(Uludağ Üniversitesi, 2011-01-19) Baykan, Ali; Onan, Sertaç Hanedan; Sezer, Sadettin; Kardaş, Fatih; Kendirci, Mustafa; Aslan, Duran; Mavili, Ertuğrul; Üzüm, Kazım; Narin, NazmiGiriş: Gaucher Hastalığında kardiyovasküler tutulum nadirdir. Aort ve mitral kapak kalsifikasyonu bulunan Gaucher hastalarında homozigot D409H nokta mutasyonu tanımlanmıştır. Olgu Sunumu: Bu yazıda; Gaucher hastalığı tanısı ile izlenmekte iken önemli mitralaort kapak ve aorta kalsifikasyonu gelişen, korneal tutulumlu, homozigot D409H mutasyonlu, iki kardeşinde kalp kapak hastalığı öyküsü bulunan, enzim replasman tedavisi altında izlenmekte olan ve kardiyovasküler cerrahi için yüksek riskli bulunan 17 yaşında kız hasta sunulmuştur. Tartışma: Gaucher Hastalığı’nda nadir görülen, ancak yaşam belirleyici olan kardiyovasküler tutuluma ve bu olguların korneal opasite ve D409H mutasyonu birlikteliğine dikkat çekilmiştir.Item Kanserli çocuklarda kemoterapi ile ilişkili gecikmiş bulantı ve kusma(Uludağ Üniversitesi, 2011-02-23) Demirkaya, Metin; Sevinir, Betül; Demiral, Meliha; Özdemir, Ramazan; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Onkolojisi Bilim DalıGiriş: Çocuk onkoloji hastalarında kemoterapi ile ilişkili gecikmiş bulantı ve kusmanın insidansı ve ilişkili faktörler araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ocak-Aralık 2009 tarihleri arasında, 0-18 yaş arası, lenfoma ve solid tümörlü, kemoterapi alan hastalar dâhil edildi. Hastaların kusmaları sayı olarak, bulantı şiddetleri ise 0-10 arası rakamsal ölçme yöntemi ile derecelendirildi. Bulantı şiddeti ve kusma sayıları günlük olarak aynı hekim tarafından kaydedildi. Bulgular: Çalışmada 35 hastada, 69 kemoterapi kürü sonrası gecikmiş bulantı ve kusma atağı incelendi. Hastaların 22’si kız, 13’ü erkek; yaş ortalaması 8,88±5,43 yıl (yaş aralığı 1-17 yıl) idi. Hastalarda gecikmiş bulantı varlığı 1. gün %2,8, 2. gün %81,1, 3. gün %68,1, 4. gün %46,3, 5. gün %24,6; gecikmiş kusma varlığı ise 1. gün %1,4, 2. gün %65,2, 3. gün %43,5, 4. gün %24,6, 5. gün %13,0 oranında idi. Cinsiyetler arasında gecikmiş bulantı şiddeti ve kusma sayısı açısından fark saptanmadı. Yaş ile gecikmiş bulantı şiddeti arasında 2, 3, 4 ve 5. günlerde istatistiksel olarak anlamlı pozitif korelasyon mevcuttu (korelasyon katsayısı sırasıyla; 0,29, 0,27, 0,33, 0,24; p değeri sırasıyla; =0,013, =0,023, =0,005, =0,046). İlaçların emetojenite derecesinin kusma sayısı ve bulantı şiddetine istatistiksel olarak anlamlı etkisi saptanmadı. Sisplatinli kemoterapi protokolü alanlarda kusma sayısı ikinci ve üçüncü günlerde; bulantı şiddeti birinci, ikinci ve üçüncü günlerde istatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde fazla idi. Sonuç: Çalışmamızda bulantı ve kusmanın en yüksek oranda ikinci gün var olduğu, sisplatin alan hasta grubunda kusma sayısı ve bulantı şiddetinin daha fazla olduğu ve yaşla bulantı şiddetinin pozitif korelasyon gösterdiği saptandı.Item Konjenital hipotiroidili olguların değerlendirilmesi: Ulusal tarama programının etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2011-03-24) Eren, Erdal; Sağlam, Halil; Zengin, Aysel; Gül, Yahya; Çakır, Esra Deniz P.; Özgür, Taner; Tarım, Ömer; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Endokrinoloji Bilim DalıGiriş: Konjenital hipotiroidi (KH) önlenebilir mental retardasyonun en sık nedenidir. Hastalık belirti vermeden seyredebilmekte ve mental retardasyon gibi ağır komplikasyonlarla sonuçlanmaktadır. Bu nedenle ülkemizde Aralık 2006’dan itibaren KH tarama programı başlatılmış ve böylece erken tanı ve tedavi imkânı sağlanmış, olası komplikasyonlar önlenmiştir. Bu çalışmada Ulusal KH Tarama programının hastalığın seyri üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde KH nedeniyle izlenen 140 olgunun dosyaları retrospektif olarak incelendi. Programın öncesinde ve sonrasında KH tanısı alan olguların bulguları kıyaslandı. Bulgular: Olguların 74’ü (%52,9) kız, 66’sı (%48,4) erkek idi. En sık başvuru nedenlerini; sarılık (%32,1), konstipasyon (%32,1), TSH yüksekliği nedeniyle sevk (%25,7) ve büyüme geriliği (%10,7) oluşturmaktaydı. Tiroid bezinin sintigrafik ve sonografik değerlendirmesine göre (32 olgu) KH nedeni; %43,7 dishormonogenezis, %43,7 tiroid agenezisi, %12,6 ektopik tiroid olarak saptandı. Tedavi başlama yaşı tarama programı öncesinde 370,9±704,6 gün iken (108 olgu), sonrasında 35,2 gün±48,3 (32 olgu) olarak bulundu. Mental retardasyon tanısı alan 36 olgunun 35’i tarama öncesi tanı almıştı. Tarama sonrası tanı alan hastaların ortalama boy SDS’leri tarama öncesi grupla karşılaştırıldığında anlamlı derecede daha iyiydi (p=0,02). Başvuruda ortalama serum TSH 144,8±227,1 mIU/ml, TT4 4,92±4,44 mcg/dl, ST4 0,63±0,41 ng/l idi. Sonuç: Ulusal KH tarama programından sonra mental retardasyonlu olgu sayısının belirgin derecede azalması bu programın önemini bir kez daha göstermektedir.Item Pediatrik kolloid kistlere anterior transkallozal yaklaşım sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 2011-04-04) Kuytu, Turgut; Kaplan, Tolga; Taşkapılıoğlu, Mevlüt Özgür; Kocaeli, Hasan; Korfalı, Ender; Tıp Fakültesi; Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim DalıGiriş: Kolloid kistler tüm intrakranial tümörlerin %0,5-1’ini, 3. ventrikül lezyonlarının ise %55’ini oluşturur. Bu çalışmada, 3. ventrikül kolloid kisti nedeniyle kliniğimizde anterior interhemisferik transkallozal yaklaşımla tedavi edilen pediatrik olgular sunulmuş ve tedavi prensipleri üzerinde durulmuştur. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 2001-2009 yılları arasında opere edilen kolloid kistli 16 yaş ve altı hastalar retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların 3’ü erkek, 1’i kız; yaş aralığı 12-16; ortalama yaş 13,75; ortalama semptom süresi 2,5 ay; ortalama takip süresi 46,75 (15-102) ay idi. Başvuru şikayetlerine bakıldığında, hastaların tümünde frontal yerleşimli baş ağrısı, 2 hastada ek olarak bulantı-kusma ve 1 hastada vücudunun sol tarafında uyuşma şikayeti mevcuttu. Nörolojik muayenede 3 hastada bilateral papil ödem izlenirken 1 hastada defisit saptanmadı. Kranial bilgisayarlı tomografide 2 olguda kist hiperdens, 1 hastada hipodens olarak izlendi. Kranial manyetik rezonans görüntülemede kist 2 olguda T1 ağırlıklı görüntülerde izo, T2 ağırlıklı imajlarda hiper; 1 olguda T1 ağırlıklı görüntülerde hipo, T2 ağırlıklı görüntülerde hiper; 1 olguda ise T1 ağırlıklı görüntülerde hiper, T2 ağırlıklı görüntülerde izointens idi. Tüm hastalar interhemisferik-transkallosal-transforaminal yaklaşımla tedavi edildi. Üç hastada total eksizyon mümkün olurken, 1 hastada talamostriat vene yapışık kapsülün çok küçük bir kısmı koagüle edilerek bırakıldı. Takiplerde rekürrens izlenmedi. Sonuç: Üçüncü ventrikül lezyonlarına ulaşmak için literatürde çok çeşitli yaklaşımlar tanımlanmış olmakla birlikte, olgularımızda kortikal harabiyete sebep olmadığından transkallozal girişim tercih edildi. Bu yolla yaklaşım pediatrik olgularda da güvenli tümör rezeksiyonuna imkan sağlamaktadır.Item Preterm bebeklerde nekrotizan enterokolit için risk faktörlerinin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2011-03-02) Tayman, Cüneyt; Tonbul, Alparslan; Uras, Nurdan; Kahveci, Hasan; Köseoğlu, Burhan; Tatlı, M. MansurGiriş: Bu çalışmada nekrotizan enterokolit (NEK) gelişiminde anne, bebek ve bebek bakımı ile ilişkili faktörlerin etkilerinin değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Doğum haftası ≤32 ve doğum ağırlığı ≤1500 gram olan hastalar çalışmaya dâhil edildi. Maternal demografik özellikler ve gebelik öyküsü, antenatal ve natal takipteki problemler, antenatal steroid tedavisi, doğum şekli (NVY, C/S), ve bebeğin doğum öyküsü kayıt edildi. NEK tanısından önce prematüre bebeğe uygulanan ventilasyon tedavisinin süresi ve transfüzyon sayıları kayıt edildi. Çalışmaya evre 2 ve evre 3 NEK olguları alındı. Bulgular: Beş yüz otuz iki hastadan 61’ine (%11,4) NEK tanısı konuldu ve çalışma grubu olarak belirlendi. 60 hasta kontrol grubu olarak seçildi. Çalışma ve kontrol grubu arasında demografik özellikler, APGAR skoru, resüsitasyon gereksinimi ve antenatal steroid kullanımı açısından farklılık bulunmadı. NEK’li hastalarda ventilatörde kalım süresinin (p=0,037) ve eritrosit süspansiyonu transfüzyon sıklığının daha fazla olduğu görüldü (p=0,032). Antenatal steroid kullanımının evre 2 NEK’li hastalarda daha fazla olduğu (p=0,011), evre 3 olanlarda ventilatörde kalım süresinin daha fazla olduğu bulundu (p=0,020). NEK’li hastalarda mortalite oranı %31,1 olarak saptandı. Ölen hastaların %84’ünde evre 3 NEK olduğu, doğum ağırlığı ve haftalarının daha düşük olduğu görüldü. NEK grubunda respiratuvar distress sendromu (RDS) (p=0,02); RDS ve patent duktus arteriosus (PDA) birlikteliği daha fazla olduğu (p=0,03), intrakranial kanamanın (‹KK) evre 3 NEK’te fazla olduğu (p=0,034) saptandı. Evre 3 NEK’li olgularda RDS, PDA ve ‹KK birlikteliği daha fazla bulundu (p=0,006). Evre 3 NEK’li hastaların annelerinde kronik hipertansiyon (p=0,003), eklampsi (p=0,034) ve infeksiyon (p=0,011) sıklığının fazla olduğu görüldü. Sonuç: Bu çalışmada antenatal, natal ve postnatal faktörlerin NEK gelişiminde önemli rol oynadığı gösterilmiş olup, bu faktörlere yönelik alınacak önlemlerle hastalığın sıklığının azaltılabileceği önerilmiştir.Item The reliability and validity of adolescent health promotion scale in Turkish community(Uludağ Üniversitesi, 2011-03-03) Temel, Ayla Bayık; İz, Fatma Başalan; Yıldız, Sema; Yetim, DeryaIntroduction: Health-promoting lifestyles of adolescents are closely related to their current and subsequent health status. However, few studies in Turkey have examined health-promoting behaviors of adolescents. The purpose of this study was to examine the reliability and validity of Adolescent Health Promotion Scale that was translated into the Turkish language. Materials and Method: In study, item analysis, exploratory factor analysis, and reliability measures of the scale, were assessed based on the responses of 358 students. Results: Factor analysis yielded a six-factor instrument that explained 38.48% of the variance in the 40 items. The Cronbach’s alpha reliability coefficient for the total scale was calculated 0.86, and ranged from 0.50 to 0.74 for the subscales. Conclusion: The results indicated that the Turkish version of the Adolescent Health Promotion Scale is a reliable and valid tool for use among Turkish students.