2013 Cilt 11 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/8179
Browse
Browsing by Language "tr"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Item Adolesan dönem besin seçimlerini hangi faktörler etkiliyor?(Uludağ Üniversitesi, 2013-05-21) Kabaran, Seray; Mercanlıgil, Seyit M.Besin seçimlerini etkileyen çeşitli faktörler bulunmaktadır. Açlık, besinleri yemeye karşı duyulan istek, besinlerin lezzeti, besinlerin fiyatı ve uygun zaman besin seçimlerini etkileyen temel faktörler arasında yer almaktadır. Bunların yanında genel beslenme alışkanlıkları, aile, arkadaş çevresi, reklamlar ve besinlerin bulunabilirliği de besin seçimlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Ayrıca, besinlerle ilgili geçmişten itibaren yaşanan deneyimler bazı besinlerin tercih edilmesi, bazı besinlerin ise tüketiminin reddedilmesi ile ilişkilendirilmektedir. Yaşın artışı ile sosyal ortamlarda bulunma sıklığının artması sonucu adolesanların besin seçimlerinde değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Günümüzde adolesanların ‘’fast food’’ tarzı beslenme alışkanlıkları; arkadaşları ile dışarda zaman geçirmeleri; ayrıca besin endüstrisinin gelişimi ile hazır besinlerin, bisküvi, çikolata, cips ve kraker gibi atıştırmalıklıkların çeşidi ve tüketiminin artması ise sağlıksız beslenme alışkanlıklarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Tüm bunlar göz önünde bulundurularak, bu derlemede adolesanların besin seçimlerini etkileyen çevresel ve bireysel faktörler değerlendirilmiştir.Item Aşırı düşük doğum ağırlıklı bebekte kazanılmış sitomegalovirüs enfeksiyonu(Uludağ Üniversitesi, 2013-06-20) Alan, Serdar; Okulu, Emel; Karbuz, Adem; Kahvecioğlu, Dilek; Kılıç, Atila; Atasay, Begüm; İnce, Erdal; Arsan, SaadetAnne sütü, özellikle prematürelerde kazanılmış sitomegalovirüs (CMV) enfeksiyonu için majör kaynaktır ve anne sütünden kazanılan CMV enfeksiyonu seropozitif anne bebeklerinde görülmektedir. Türkiye’de annelerin çoğunluğunun seropozitif olmasına karşın prematüre bebeklerde yaşamı tehdit eden akkiz CMV enfeksiyonu yalnızca vaka sunumları şeklinde çok az olguda bildirilmektedir. Preterm semptomatik anne sütü kaynaklı CMV enfeksiyonunun tedavisi klinik bulguların ağırlığına göre yapılmalıdır. Postnatal 111. gününde menenjit-sepsis tanısı alan, anne sütünden kazanılan CMV enfeksiyonu tanımlanan ancak yaşamı tehdit eden çoklu organ yetmezliği gelişmemesi nedeniyle antiviral tedavi verilmeyen prematüre bir bebek literatür bilgileri eşliğinde sunulmuştur. Preterm bebeklerde etken saptanmayan sepsis kliniği, açıklanamayan trombositopeni, karaciğer enzim yüksekliği ve direkt bilirübinemi varlığında kazanılmış CMV enfeksiyonu akla getirilmelidir.Item Cerrahi girişim sürecinde çocuk hastaya yaklaşım(Uludağ Üniversitesi, 2013-09-13) Ünver, Seher; Yıldırım, MeltemÇocuklarda cerrahi süreç, kendileri ve aileleri için genelde hoş olmayan ve zor deneyimleri içermektedir. Bu süreçteki çocuk, anksiyete ve stresi oldukça yoğun yaşar. Diğer taraftan çocuk hastalar, ameliyat sürecine doğrudan etki eden oldukça karmaşık konuma sahiptir. Çünkü çocuk hastanın bakımı sadece rutin cerrahi bakım prosedürünü ve ameliyathanedeki hasta bakımını içermez. Bunların yanı sıra, çocuk hava yolunu, anatomi ve fizyolojisini, çocuk gelişimini bilmeyi, çocuk ile ailenin bakımını üstlenebilmeyi gerektirir. Bu derleme, cerrahide çocuk hastalara ilişkin göz önünde bulundurulması gereken farklılıkları ve ameliyat süresince dikkate alınması gereken bakımları sunmak amacıyla hazırlanmıştır.Item Epididimoorşitle başvuran adolesan brusella olgusu(Uludağ Üniversitesi, 2013-06-20) Karlı, Arzu; Şensoy, Gülnar; Belet, NurşenBrusella sistemik bir enfeksiyon hastalığıdır ve ülkemizde önemli bir halk sağlığı problemidir. Birçok organ ve sistemi tutabilen bu zoonotik hastalığın çocuklarda nadir bir prezentasyonu epididimoorşit şeklinde olabilir. Burada sunduğumuz adolesan olgu sadece skrotal şişlik şikayeti ile başvurmuş ve sonradan brusella epididimoorşit tanısı almıştır. Brusella nadiren epididimoorşit tablosu ile ortaya çıkabilir. Skrotal hastalıkların ayırıcı tanısında brusellaya bağlı epididimoorşitin özellikle hastalığın endemik olduğu bölgelerde akılda tutulması önemlidir. İyi bir öykü ve laboratuvar testleri ile tanıya gidilebilir ve uygun tedavi ile nekrotizan orşit, oligospermi, azospermi gibi komplikasyonlar önlenebilir.Item Gelişme geriliği, kronik ishal veya tekrarlayan akciğer enfeksiyonu nedeniyle ter testi taraması sonrası tanı konan kistik fibrozisli çocukların klinik ve demografik özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 2013-10-25) Konca, Çapan; Güneş, Ali; Şen, Velat; Yel, Servet; Yolbaş, İlyas; Ece, Aydın; Gürkan, Mehmet FuatGiriş: Bu çalışmada, tekrarlayan akciğer enfeksiyonu, kronik ishal ve gelişme geriliği şikayetleri ile başvuran ve özgül tanı alamayan hastalarda kistik fibrozis (KF) sıklığını araştırarak bu hastaların demografik, klinik ve laboratuvar özelliklerinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, KF tanısı, KF için bir veya daha fazla karakteristik fenotopik özellik gösteren çocuklarda terde kondüktivite ölçümü yapılarak kondu. Değerlendirmede, terde klor konsantrasyonu 59 mmol/lt’nin altı negatif, 60-79 mmol/lt arası sınırda pozitif ve 80 mmol/lt’nin üzeri pozitif ter testi sonucu olarak kabul edildi. Atipik KF tanısı sınırda ter testi pozitifliğine ilave olarak genetik mutasyon, nazal potansiyel farkı ve elastaz aktivitesi gibi destekleyici faktörlerle birlikte kondu. Bulgular: Çalışmaya toplam 356 hasta dahil edildi. Yirmi hastaya (%5,6) KF tanısı kondu. Hastaların yaş ortalaması 19,3±18,1 ay idi ve 234 (%65,7)’ü erkekti. Tekrarlayan akciğer enfeksiyonu ile başvuran 90 hastanın 14’üne (%15,5), kronik ishal yakınması ile başvuran 99 hastanın 10’una (%10,1) ve belirgin büyüme ve gelişme geriliği olan 100 hastanın 7’sine (%7) KF tanısı kondu. Tanı konan hastaların temel başvuru yakınmaları ateş, solunum sistemi yakınmaları, gelişme geriliği ve kronik ishal idi. Toplam 356 hastaya 430 ter testi yapıldı ve ölçüm sonucu 60 mmol/lt üzerinde olan 33 hastadan 20 tanesine KF tanısı konuldu. Sonuç: Kronik ishal, tekrarlayan akciğer enfeksiyonu ve gelişme geriliği ile başvuran hastalarda KF ayırıcı tanılar arasında düşünülmelidir. Beyaz ırkta yaklaşık 3000’de 1 olan KF sıklığı hasta grubumuzda %5,6 oranıyla yüksek bulunmuştur.Item Korozif madde alımı nedeniyle yatırılan 139 olgunun retrospektif değerlendirilmesi: Epidemiyolojik çalışma(Uludağ Üniversitesi, 2013-09-13) Efe, Emine; Altaş, Nuray; Dikmen, Şevkiye; Melikoğlu, MustafaGiriş: Bu retrospektif çalışmayla korozif madde alımları ile ilgili ülkemiz epidemiyolojik veri tabanına katkıda bulunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Kliniği’ne 2005-2010 yılları arasında başvuran 139 korozif madde alımı olgusu geriye dönük olarak incelendi. Olgular yaş, cinsiyet, ailelerin sosyoekonomik düzeyleri, alınan etken madde ve yanık düzeyleri açısından değerlendirildi. Ayrıca çalışmadaki bazı veriler telefonla ulaşılabilen aileler ile görüşülerek dolduruldu. Bulgular: Korozif madde alımının en sık görüldüğü yaş ortalamasının 3,35±1,93 olduğu ve çocukların çoğunluğunun erkek olduğu belirlendi. Annelerin yarıdan fazlasının ilkokul mezunu ve çalışmadığı saptandı. Kostik madde alımının en fazla yaz aylarında olduğu görüldü. Çocukların ilk sırada yağ çözücüleri aldıkları belirlendi. Çocukların annelerinin kostik maddeleri kapalı bir şekilde satın aldıkları, fakat evde bu maddeleri başka bir kaba böldükten sonra kullandıkları saptandı. Çocukların kostik maddeyi evlerinde içtiği ve ailelerin çocuklarını hiçbir uygulama yapmadan hastaneye getirdikleri belirlendi. Sonuç: Çocuk sağlığının geliştirilmesi ve korunmasında önemli bir role sahip olan sağlık profesyonelleri; açıkta satılan ürünlerin alınmaması, bu ürünlerin içecek ve yiyecek kaplarına konmaması, uygun alanlarda ve kilitli olarak saklanması, korozif madde içilmesi durumunda çocukların kusturulmaması ve en yakın sağlık kuruluşuna başvurulması konusunda aileleri eğitmelidir.Item Sağ akciğer agenezisi; izole ve eşlik eden anomalilerle birlikte(Uludağ Üniversitesi, 2013-07-22) Canıtez, Yakup; Çekiç, Şükrü; Gürpınar, Arif; Sapan, Nihat; Tıp Fakültesi; Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalı; Çocuk Alerji Bilim DalıSağ akciğer agenezisi; izole veya kalp, iskelet ve üriner sistem gibi sistemlere ait anomalilerle birlikte görülebilen nadir bir anomalidir. Olgu 1, Dört aylık bir kız çocuğu olup solunum sıkıntısı nedeniyle getirilmişti. Hastada sağ el başparmakta sindaktili ve polidaktili, sağda mandibuler hipoplazisi ile dismorfik düşük kulak vardı. Akciğer grafisi ve toraks bilgisayarlı tomografisi (BT) sağ pulmoner agenezi ile uyumluydu ve 7. torakal seviyede kelebek vertebra vardı. Toraks BT anjiografide; aort, sol pulmoner arter ve sağ atriyum basılarına bağlı sol ana bronşta ve özofagusda daralma saptandı. Bronkoskopide karina düzeyinde basıya bağlı darlık görüldü ve sağ ana bronş izlenmedi. Batın ultrasonografisinde sağ böbrek yerleşim anomalisi (pelvik ektopi) ve renal sintigrafide iki böbrek arasında füzyonla uyumlu görünüm vardı. Bu bulgularla hastada, sağ pulmoner ageneziye; ipsilateral radyal ray anomalisi, renal anomali, vertebral anomali ve hemifasyal mikrozominin eşlik ettiği tespit edildi. Olgu 2, On beş yaşında erkek çocuk olup, 2 aylıkken hışıltı atağı sonrası akciğer grafisi, toraks BT ve bronkoskopi ile pulmoner agenezi tanısı almıştı. Hastanın son bir yılda belirginleşen egzersizle çabuk yorulma dışında şikayeti yoktu. Fizik muayenesinde; açıklığı sağa bakan hafif skolyozu vardı, sağ hemitoraksta solunum sesleri azalmıştı, kalp sesleri sağda duyuluyordu. Akciğer grafisi ve toraks BT sağ akciğer agenezisi ile uyumluydu. Ekokardiyografide anomali yoktu, batın ultrasonografisi normaldi. Unilateral akciğer agenezilerinde; eşlik eden kardiyovasküler anomaliler, toraks içi yapılardaki distorsiyonlar ve tekrarlayan enfeksiyonlar, morbidite ve mortaliteyi etkileyen başlıca faktörlerdir. Burada izole ve multipl anomalilerle birlikte iki sağ akciğer agenezili olgu sunulmuştur.Item Subklinik hipotiroidide nöropsikolojik bulgular: Bir olgu sunumu(Uludağ Üniversitesi, 2013-06-20) Hesapçıoğlu, Selma Tural; Özmen, SevimHormonal sistemler ile santral sinir sistemi arasında yapısal ve işlevsel ilişkiler mevcuttur. Tiroid hormonu ile ilişkili düzensizlikler çeşitli nöropsikiyatrik belirtilere neden olabilir. Bu çalışmada bayılma ve okul başarısızlığı ile polikliniğe başvuran 9 yaşında bir erkek hasta sunulmuştur. Yapılan testlerinde tiroid stimulan hormon (TSH) yüksekliği saptanmış tiroidit tanısı konulmuştur. Hastanın nöropsikiyatrik profili muayene ve nöropsikolojik testleri içeren batarya ile değerlendirilmiştir. Hastaya İşaretleme Testi Türk Formu, Stroop Testi TBAG Formu, İşitsel Sözel Öğrenme Testi, Bender Gestalt Görsel Motor Algılama Testi ve WISC-R uygulanmıştır. Olgunun yönetici işlevlerinde ve karmaşık dikkatinde bozulma saptanmıştır. Bender Gestalt testinde görsel uyaranın algılanması, görsel motor koordinasyon ve algılanan uyaranın motor işlevlerle ifade edilmesi yani görsel motor algılaması belirgin olarak bozulmuştur, WISC-R alt testleri de bu bulguyu desteklemektedir. Tiroid hormonları ve tiroid bezi ile ilgili problemler nöropsikolojik profilde çeşitli bozulmalara neden olabilir. Nöropsikolojik belirtilerle kliniğe başvuran hastalarda tiroid fonksiyon testlerinin yapılması yararlı olabilir.Item Uludağ Üniversitesi Hastanesinde son bir yılda istenen çocuk ve ergen psikiyatrisi konsültasyonlarının değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2013-09-30) Çolpan, Merve; Eray, Şafak; Vural, Pınar; Tıp Fakültesi; Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıGiriş: Konsültasyon-liyezon psikiyatrisi genel klinik tıp ve çeşitli uzmanlık alanları ile psişik ve psikososyal durumlar arası bağlantıları araştıran, fiziksel hastalıklara eşlik eden psikiyatrik bozukluk ve psikososyal sorunların tanısı, tedavisi, izlenmesi ile uğraşan psikiyatri alanıdır. Bu çalışmanın amacı bir üniversite hastanesinde son bir yılda istenen çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları (ÇERSH) konsültasyonlarının nedenleri, olguların sosyodemografik verileri ile bu olgulara dair yürütülen tedavi yaklaşımlarının gözden geçirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi (UÜTF) Hastanesinde, Ocak 2012-Ocak 2013 tarihleri arasında acil tıp ve diğer klinikler tarafından, çocuk ve ergen psikiyatrisi ana bilim dalından istenen konsültasyonlara dair hastaların bilgileri geriye dönük taranmıştır Bulgular: UÜTF Hastanesi’nde çocuk acile başvuran olguların %0,48’inden ve 18 yaş altı yatarak tedavi gören olguların %3,25’inden ÇERSH konsültasyonu istenmiştir. Değerlendirilen 275 olgunun %51,5’i kız, %48,5’i erkek olarak bulunurken, olguların yaş ortalaması 13,5±4,23 olarak saptanmıştır. En sık konsültasyon isteyen klinikler; sırasıyla çocuk acil (%27), çocuk hematoloji (%12,5) ve çocuk nefroloji (%12,5) kliniğidir. Olguların %7,6’sı değerlendirilen kesitte psikiyatrik tanı almamıştır. Psikiyatrik tanılar; en sık %26,2 oranla uyum bozukluğu, ikinci sıklıkta %20,7 oranla depresif bozukluk, üçüncü sıklıkta %15,3 oranla anksiyete bozukluğu tanılarıdır. Değerlendirilen olguların %36’sına medikal tedavi uygulanmıştır. Sonuç: Çalışmamız fiziksel hastalığı olan hastalarda uyum bozukluğu ve depresyon başta olmak üzere psikiyatrik bozuklukların sık görüldüğünü ortaya koymaktadır. Yapılan taramalar sonucunda görülmüştür ki; değerlendirilen konsültasyonların sayıları her geçen sene artmaktadır. Çalışmamızın sonuçları konsültasyon istemlerinin değeri ve bölümler arası işbirliğinin önemini vurgulamaktadır.