2018 Cilt 27 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/16126
Browse
Browsing by Department "İlahiyat Fakültesi"
Now showing 1 - 6 of 6
- Results Per Page
- Sort Options
Item Abu Shakur al-Salimi and his theological identity within the scope of al-Tamhid fī Bayan al-Tawḥid(Uludağ Üniversitesi, 2018) Kılavuz, Ulvi Murat; İlahiyat Fakültesi; 0000-0002-5095-9522Even though al-Imām al-Māturīdī was praised by certain scholars, such as his master Abū Naṣr al-ʿIyāḍī, and was described later as the founder of Māturīdiyyah by both his school’s followers and his competitors, such as Fakhr al-Dīn al-Rāzī, it is clear that his school took form based on the ideational foundations of Abū Ḥanīfah. In places like Khurāsān and Transoxiana where Māturīdiyyah spreaded most, the most prominent followers have been the Ḥanafī scholars and the school was called Ḥanafiyyah/Māturīdiyyah because of its “dual-authoritative” nature. While Ḥanafīs of Samarqand embraced a more kalāmī/dialectical methodology much like al-Imām alMāturīdī, Ḥanafīs of Bukhārā had a more scripturalist/traditionalist attitude with some caution of rational interpretation (taʾwīl). No doubt that, despite his rational (grounded on raʾy) and interpretivist attitudes in the issues of fiqh, the fact that Abū Ḥanīfah had a more moderate and conservative attitude that is not completely contrary to that of Ahl al-ḥadīth in credal/theological issues had an effect on this. Even though he preserved his kalāmī methodology and style in congruence with his school and penned an entirely theological book named al-Tamhīd, Abū Shakūr al-Sālimī, a representative of Samarqand Ḥanafī/Māturīdī tradition, had some ideas and views compatible with the “conservative” Bukhārā-based Ḥanafī/Māturīdī position, probably because of perceiving Abū Ḥanīfah as the absolute authority. Nevertheless, it is possible to say that he followed and fused the ideas of both of two authorities, Abū Ḥanīfah and al-Imām al-Māturīdī, and at the same time, preserved his own authenticity.Item Din Sosyolojisi Anabilim Dalı xııı. koordinasyon toplantısı ve din’de güncelleme olgusunun (konusunun) sosyolojik imkânı: problemler ve çözümler üzerine değerlendirme sempozyumu(Uludağ Üniversitesi, 2018) Demiryürek, Ahmet Selim; İlahiyat FakültesiDin Sosyolojisi Anabilim Dalı XIII. Koordinasyon Toplantısı ve Din’de Güncelleme Olgusunun (Konusunun) Sosyolojik İmkânı: Problemler ve Çözümler Üzerine Değerlendirme Sempozyumu, 28–30 EYLÜL 2018’de Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi organizatörlüğüyle İzmir /Çeşme Club Famillia Otel’de yapıldı. İki gün süren sempozyuma Türkiye’deki çeşitli üniversitelerin İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerinde Din Sosyolojisi Anabilim Dalı’nda görev yapan yaklaşık 40 akademisyen ile Din Sosyolojisi alanında lisansüstü eğitim gören bazı öğrenciler katıldı. Din’de Güncelleme konu başlığı altında tek oturum olarak yapılandırılan sempozyumda toplam 4 tebliğ sunuldu. Sempozyum, 28 Eylül Cuma akşamı açılış konuşmalarıyla başladı. 29 Eylül Cumartesi günü ise toplantının ana oturumu ve sonrasında değerlendirme ve müzakere oturumu gerçekleştirildi.Item Ibn al-Malāḥimī’s criticism of philosophers’ views on God’s knowledge of particulars(Uludağ Üniversitesi, 2018) Koloğlu, Orhan Şener; İlahiyat FakültesiOne of the controversial arguments of Islamic philosophers is that, according to them, God knows particulars as universals. For al-Ghazālī, such an argument means that God does not know particulars, whereupon he accuses philosophers for falling into unbelief (kufr). The foregoing accusation by al-Ghazālī makes this argument an evergreen point of debate for Islamic theology (kalām) and philosophy. Ibn al-Malāḥimī, the Muʿtalizite theologian, is among the criticisers of mentioned philosophical view. Addressing the problem in his Tuḥfat al-mutakallimīn fī al-radd ʿalā al-Falāsifa, Ibn alMalāḥimī, however, brings forth an approach different from that of al-Ghazālī. Contrary to al-Ghazālī, he does not interpret the philosophers’ view as an argument that God does not know particulars. Indeed, according to Ibn al-Malāḥimī, philosophers already accept that God does not know particulars. Therefore, his main objective is to refute the view that God does not know particulars. For this purpose, Ibn al-Malāḥimī tries to explain that knowledge of particulars does not lead to any change in the self/essence (dhāt) of God. There is a unique aspect to the perspective of Ibn al-Malāḥimī. According to him, even though philosophers deny that God knows particulars, their view actually means God does know particulars.Item İbn Sinan el-Hafâcî’ye göre fesâhatin sırrı(Uludağ Üniversitesi, 2018) Akay, Figen; İlahiyat Fakültesiİbn Sinân Hafâcî (ö.466/1073) fesâhatin ve hakikatinin ne olduğu konusunda meydana gelen görüş ayrılıklarını gün ışığına çıkarmak amacıyla kaleme aldığını dile getirdiği Sirru’l-Fesâha isimli eserinde öncelikle fesâhat ve belâgat kavramlarını incelemiş ve aralarındaki farkı ortaya koymaya çalışmıştır. Bu bağlamda fesâhatin lafızlara, belâgatin ise manalarla birlikte lafızlara ait bir nitelik olduğunu ifade etmiştir. Bu makalede Hafâcî’nin üzerinde durduğu temel kavram olan fesâhati nasıl tanımladığı, kendisinden önceki bazı önemli belâgat âlimlerinin görüşlerine temas edilerek incelenecektir. Dolayısıyla eserini kaleme alırken başvurduğu diğer belâgat ve fesâhate dair eserlerde bulunan birtakım görüşlere de yer verilerek kendisinden önceki âlimlerden faydalandığı ve ayrıştığı noktalara da temas edilecektir. Hafâcî’nin fesâhat kavramını açıklarken kullandığı, nazım ve nesir örneklerinden hareketle hem fasih bir kelime hem de fasih bir kelamın sahip olması gereken şartlar maddeler halinde ele alınacaktır. Sonuç olarak da genelde, Arap dilinde fesâhat konusunun ayrıntılı bir şekilde ele alındığı en önemli eser olmasının yanı sıra, Hafâcî’nin odaklandığı konunun fesâhat olması sebebiyle bu eserin Sirru’l-Fesâha olarak isimlendirildiğini düşünmek mümkündür.Item Kur'ân'da “şehâdet” kavramı(Uludağ Üniversitesi, 2018) Halil, Hüseyin; İlahiyat FakültesiKur’ân-ı Kerim’in iskeletini oluşturan başta tevhid akidesi olmak üzere takva, salih amel, salat, hac, zekât, cezâ, hasene-seyyie…gibi amelî kavramlar ile melek, cin, peygamber; kitap, cennet, cehennem, âhiret… gibi îtikâdi kavramlar hem islam kültürü hem de islam ilimleri açısından nasıl büyük bir öneme hâiz iseler, “şehâdet” kavramı da benzer derecede bir ehemmiyete sahiptir. Aslen “hazır bulunmak ve bir şey hakkında bilgi sahibi olmak” manasında olan bu kelime, Kur’ân’da bazen Allah’a şirk koşulan bir yerde veya müşriklerin yanında bulunmamayı, yani batılın karşısında olmayı ifâde ederken; bazen de hakkın yanında olup doğruyu söylemeyi ifâde eder. Ekseriyetle “şehâdet” kavramı denilince akla yalan ve dolandırıcılıktan uzak olumlu ve doğru şeyler gelir (el-Bakara, 2/282; el-En’âm, 6/19; en-nûr, 24/13). Fakat bunun istisnası da mevcuttur, zîra münâfıklar “biz şâhitlik ederiz” (elMünâfıkûn, 63/1) dediklerinde içlerindeki hakikati gizlemektedirler, bu yüzden her “şehâdet” lafzının her zaman bir şeyin gerçek yüzünü gösterdiği söylenemez.Item Nevâdir malzemesinden hareketle bir biyografi inşası denemesi: “Müzebbid el-Medînî” örneği: hayatı-kişiliği(Uludağ Üniversitesi, 2018) Şahin, Şener; İlahiyat FakültesiMüstehcen konulara ve pornografik tasvirlere dair komik hikâyeler, bu türden rivayetlere meraklı bir edepsizler kadrosu tarafından Klasik Arap mizahının en belirgin temalarından biri hâline getirilmiştir. Ortaçağ İslam dünyasında anekdotları yüzyıllar boyu Müslüman entelektüelleri güldürüp eğlendirmiş bir nüktedan olan Ebû İshâk elMedînî’nin (Müzebbid) mizahi ürünleri hem nicelik hem nitelik bakımından çağdaşlarını gölgede bırakacak düzeydedir. Bununla birlikte teracim kitaplarında Müzebbid’in hayatına dair biyografik malumat -birkaç bilgi kırıntısı dışında- yok denilecek kadar azdır. İşte bu makale çalışmasıyla hedeflenen, edepsizler kadrosunun bu en parlak simasına ait fıkra malzemesinden yola çıkarak hem tarihsel kişiliğinin hem de mizah anlayışının ana çizgilerini belirginleştirmektir.