2023 Cilt 49 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/41021
Browse
Browsing by Department "Tıp Fakültesi"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Covid-19 enfeksiyonu sonrası huzursuz bacaklar sendromunun araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-07-21) Uslu, Pınar Uzun; Mehdiyev, Duygu Arslan; Uncu, Gülgün; Ayas, Zeynep Özözen; Dinç, Yasemin; Demir, Aylin Bican; Tıp Fakültesi; Nöroloji Ana Bilim Dalı; 0000-0003-0342-5939; 0000-0001-6739-8605Huzursuz bacaklar sendromu (HBS) en sık görülen uyku ile ilişkili hareket bozukluğudur. HBS, yaşam kalitesini bozan önemli uyku sonuçları olan sensorimotor bir hastalık olup özellikle dinlenme sırasında ortaya çıkar. HBS semptomlarının sistemik inflamasyona sekonder oluşabileceği ya da kötüleşebileceği bilinmektedir. Covid 19 enfeksiyonu da sistemik inflamasyon yanıtına yol açabilen bir durumdur. Covid-19 enfeksiyonunun uyku bozuklukları ile ilişkisine ilişkin yapılmış birçok çalışma vardır. Ancak HBS ve covid-19 birlikteliğine ilişkin çalışmalar sınırlı olup bu araştırma ile literatüre katkıda bulunulmak istenmiştir.Publication Eritrosit süspansiyonlarının depolanma koşullarının T hücre canlılığı ve proliferasyonu üzerindeki etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-08-24) Yılmaz, Hakan; Bal, Salih Haldun; Ermiş, Diğdem Yöyen; Arslan, Gözde; Özbey, Fatma Dombaz; Kumaş, Levent Tufan; Heper, Yasemin; Oral , Barbaros; Tıp Fakültesi; Dr. Raşit Durusoy Kan Merkezi; 0000-0002-6684-8675; 0000-0002-6735-2305; 0000-0001-5871-8769; 0000-0001-7225-0138; 0000-0001-7288-3250; 0000-0002-3947-0013; 0000-0002-6635-5416; 0000-0003-0463-6818Önemli transfüzyon komplikasyonlardan biri olan transfüzyonla ilişkili immün düzenlenme (TRIM), allojeneik kan transfüzyonunun (AKT) alıcının immün sisteminde yol açtığı değişiklikler olarak tanımlanabilir. En çok suçlanan etken, kan bileşeni içindeki mononükleer (MNH) hücrelerdir. Bu nedenle çalışmamızda eritrosit süspansiyonları (ES) içindeki T hücreler (CD3+CD4+ ve CD3+CD8+) hedeflenmiş, depolama koşullarının etkisiyle canlılık, proliferasyon ve aktivasyon düzeylerindeki değişimler incelenmiştir. Bu amaçla, üç adet kan bağışçısından alınan tam kanlardan ES’ler elde edilmiştir. Her kan bileşeninden tam kan örneği (5. saat) ve ES örnekleri (0, 7, 14, 21, 42. gün) elde edilmiştir. Ayrıca bağışçıdan bağış öncesi EDTA’lı tüplere alınan iki adet örnek de çalışmaya katılmıştır. Analizler bu örneklerden ayrıştırılan MNH kullanılarak yapılmıştır. Canlılık analizleri doğrudan MNH’ler, proliferasyon ve aktivasyon analizleri MNH kültürleri aracılığıyla akan hücre ölçerde gerçekleştirilmiştir. Canlılık düzeylerinin depolama süresi ortalarında azalmaya başladığı, 42. gün ES örneklerinde hemen tamamen yok olduğu belirlenmiştir. T hücrelerin proliferasyon becerisi daha erken azalmış ve 21. gün ES örneklerinde kaybolmuştur. Aktivasyon belirteci düzeyleri MNH kültürünün sıfırıncı saatlerine göre 16 ve 72 saatlerde artış göstermiştir. Ayrıca bağışçıların yaşlarına göre de sonuçlarda belirgin farklılıklar gözlemlenmiştir. Sonuç olarak ES depolama süresi ve koşullarının etkisiyle ürün içindeki T lenfositlerin canlılığı ve proliferasyon becerileri azalmaktadır. Bu sonuçlar allojeneik T lenfositlerin TRIM gelişimiyle ilişkilerinin düşük olabileceğini; T lenfosit aktivasyon kapasitelerinin ES’den uzaklaştıklarında artmış göstermesi eritrositlerin baskılayıcı özellik gösterebildiğini; TRIM gelişiminde bağışçı ve hasta yaşı gibi demografik parametrelerin de rol oynayabileceğini düşündürmektedir.Publication İnflamatuvar romatizmal hastalıklarda intravenöz immünoglobulin G (İVİG) kullanımı: Tek merkez deneyimi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-07-05) Mısırcı, Salim; Ekin, Ali; Coşkun, Belkıs Nihan; Yağız, Burcu; Pehlivan, Yavuz; Dalkılıç, Hüseyin Ediz; Tıp Fakültesi; Romatoloji Bilim Dalı; 0000-0002-9362-1855; 0000-0003-3692-1293; 0000-0003-0298-4157; 0000-0002-0624-1986; 0000-0002-7054-5351; 0000-0001-8645-2670İntravenöz immünoglobulin G (İVİG) tedavisi verdiğimiz inflamatuvar romatizmal hastalık (İRH) tanılı hastaların özelliklerini, organ tutulumlarını ve verdiğimiz İVİG tedavisinin özelliklerini değerlendirmeyi amaçladık. Üçüncü basamak romatoloji kliniğinde İRH tanısıyla takip edilen, Ocak 2014-Aralık 2022 tarihleri arasında en az 1 defa İVİG tedavisi almış, >18 yaş hastalar, hastane kayıt sisteminden restrospektif olarak tarandı. Çalışmaya dahil edilen toplam 33 hastanın %81,8'i (n=27) kadındı. Ortalama yaş 44.5±14.8 olarak saptandı. En sık İVİG tedavisi kullanılan hastalık grupları sistemik lupus eritematozus (SLE) (n=13, %39,4), idiyopatik inflamatuar miyopatiler (İİM) (n=8, %24,2) ve anti-nötrofil sitoplazmik antikor (ANCA) ilişkili vaskülitti (n=6, %18,2). İVİG tedavisi endikasyonu oluşturan en sık nedenler ise hematolojik tutulum (n= 9, %27,3) ve proksimal dirençli kas zayıflığıydı (n=8, %24,2). Sadece 2 (%6,1) hastada yan etki gelişmişti. Hastaların %48,5 (n=16)’inde kısmi yanıt, %27,3 (n=9)’ünde de tam yanıt mevcuttu. İVİG tedavisi sonrası metotreksat, azatiopürin ve siklofosfamid kullanımında azalma mevcutken (sırasıyla p değerleri=0.022, 0.04, 0.03), rituksimab kullanımında ise istatistiksel olarak anlamlı farklılık olmamakla birlikte artış mevcuttu. İVİG tedavisi, İRH hastalarında özellikle SLE, İİM ve ANCA ilişkili vaskülit gibi hastalıkların seyrindeki dirençli tutulumlarda güvenli bir tedavi olarak görünmektedir.Publication İntestinal endometriozis tanılı olguların klinikopatolojik bulgularının değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-08-31) Dölek, Rabia; Uğraş, Nesrin; Işık, Özgen; Tıp Fakültesi; Tıbbi Patoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0002-1751-7693; 0000-0003-0127-548X; 0000-0002-9541-5035Ekstrapelvik endometriozis, endometrial glandüler ve/veya stromal komponentin ekstrauterin lokalizasyonlarda bulunması olarak tanımlanmakta olup en sık gastrointestinal sistemde görülmektedir. Biyopsi örneğinde endometrial gland ve stroma varlığında endometriozis yönünde tanı vermek zor olmasa da, endoskopik biyopsi materyalleri genellikle endometriozis tanısı için yeterli doku içermemektedir. Çalışmamızda intestinal endometriozis olgularımızda, intestinal epitelde ve endometriozis odağında gözlenen histomorfolojik bulgular belirlenmiş ve endometriozis odağının bulunduğu lokalizasyon ile ilişkisi araştırılmıştır. Endometriotik odağın lokalize olduğu intestinal tabaka ile intestinal epitelde görülen mikroskopik değişikliklerin birbiri ile ilişkili olduğu saptanmış olup, bu mikroskopik değişikliklerin inflamatuar bağırsak hastalığı, iskemik kolit, karsinoma gibi antitelerin taklitçisi olabileceği dikkat çekmiştir.Publication Ksantogranülomatöz kolesistit: Nadir kolesistit formu, tek merkez deneyimi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-08-08) Aksoy, Fuat; Kaya, Ekrem; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı; 0000-0001-5808-9384; 0000-0002-9562-4195Ksantogranülomatöz Kolesistit (KGK), yaygın fibrozis ile karakterize nadir görülen bir kolesistit formudur. Malignite ile karışabilme ve çevre dokulara yapışıklık nedeniyle laparoskopik kolesistektomi (LK) zor olsa da, altın stardart tedavi şeklini oluşturmaktadır. Mevcut çalışma kapsamında, tek merkez tarafından KGK tanısı ile kolesistektomi yapılan hastaların sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. 2008-2022 yılları arasında tek merkez tarafından KGK nedeniyle kolesistektomi yapılan 96 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik verileri, preoperatif tanı, görüntüleme bulguları, bilier drenaj gereksinimi ve yöntemleri, akut pankreatit bulguları (radyoloji + biyokimyasal yöntemler ile), intraoperatif bulgular, açık ameliyata geçme oranları (konversiyon), ameliyat sonrası gelişen komplikasyonlar ve hastanede kalış süresi retrospektif olarak incelendi. Hastaların 68 (%70,8) erkek, 28 (%29,2) kadın idi. Hastaların ortalama yaşı 60.4 ± 13.3 (22-86) idi. En sık başvuru nedeni karın ağrısıydı (%65,6). Preoperatif dönemde 24 (%25) hastaya perkütan ve/veya endoskopik bilier drenaj yöntemleri uygulandı. Hastaların tamamına laparoskopik teknikle ameliyata başlanmış olup, 59 (%61,4) unda açık kolesistektomiye geçilmiştir. Hastaların ortalama yatış süresi 8,75 ± 7,1 olurken, 1 (%1) hastada postoperatif dönemde gelişen pnömoni ve buna bağlı sepsis sonrası mortalite gözlenmiştir. KGK, radyolojik, klinik ve cerrahi olarak malignite ile karışabilmesi bakımından önemlidir. Şüpheli vakalarda frozen değerlendirme yapılmalıdır. Yüksek konversiyon oranları bilinse de laparoskopik kolesistektomi halen altın standart tedavi yöntemi olarak bilinmektedir.Publication Miyelom zimba gibi gelir: Roy adaptasyon modeli bir olgu sunumu(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-07-21) Karacan, Yasemin; Yıldız, Hicran; Ali, Rıdvan; Sağlık Bilimleri Fakültesi; İç Hastalıkları Hemşireliği Ana Bilim Dalı; Hematoloji Bilim Dalı; 0000-0001-8616-4935; 0000-0003-4241-5231; 0000-0001-6486-3399Multiple miyelomlu bireylerde semptom yönetimi, kemik hastalığı ve böbrek fonksiyon bozukluğuna bağlı semptomlar başta olmak üzere, enfeksiyon, anemi, ağrı ve pıhtılaşma bozukluğu gibi spesifik sorunları içermektedir. Diğer hastalıklarda olduğu gibi, miyelomlu hastanın tanı ve tedavi sürecinde hemşirelik bakımı önemli bir yer tutmaktadır. Hemşirelik bakım modelleri hastanın sistematik ve kapsamlı şekilde ele alınmasını sağlayarak bakımının kalitesinin arttırılmasına katkıda bulunmaktadır. Roy Adaptasyon Modeli bunlardan biridir. Roy Adaptasyon modelinde fizyolojik, benlik kavramı, rol fonksiyonu ve karşılıklı bağlılık olmak üzere dört uyum alanı vardır ve hemşireler hastalarına bu uyum alanları doğrultusunda bakım vermektedir. Olgu sunumunda, bel ağrısı nedeniyle başvuran radyolojik, laboratuvar, sitogenetik ve kliniği ile Durie Salmon’a göre lambda hafif zincir, evre III B multiple miyeloma tanısı almış ve ayaktan kemoterapi tedavi planı hazırlanmış bir hasta ele alınmaktadır. Bu olgu sunumu, Multiple miyelomlu bir hastaya Roy Adaptasyon Modeli doğrultusunda verilen bakımın North American Nursing Diagnosis Association hemşirelik tanılarıyla birlikte ele alınması konusunda, hematoloji ve onkoloji alanında çalışan hemşirelere rehber olmak amacıyla hazırlanmıştır.Publication Otozomal dominant polikistik böbrek hastalığında bilgisayarlı tomografi kullanımı(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-07-05) Gül, Cuma Bülent; Çiçek, Mehmet Çağatay; Tıp Fakültesi; Üroloji Ana Bilim Dalı; 0000-0002-0471-5404Otozomal Dominant Polikistik Böbrek Hastalığı (ODPBH), kalıtsal böbrek hastalıkları arasında en yaygın görülendir. Böbreklerde çok sayıda kist oluşumu ve gelişimi ile karakterize sistemik ve ilerleyici bir hastalıktır. ODPBH prognozunu belirlemede yaygın olarak Mayo sınıflandırması kullanılmaktadır. Bu sınıflamada kullanılan bilgisayarlı tomografi (BT), ODPBH’da sık görülen taş hastalığını ortaya çıkarmada da faydalı olabilir. Nefroloji polikliniğinde takip edilen 69 ODPBH’lı hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların Mayo evrelemesi yapılırken çekilen BT’leri incelendi. BT bazlı volüm böbrek hacimleri hesaplandı, kistik yapılar ve nefrolityasis açısından değerlendirildi. CKD-EPI formülüne göre glomerular filtrasyon hızları hesaplandı (eGFR), hastalar ODPBH’nın ekstra-renal bulguları açısından tarandı. Hastaların yaş ortalaması 47±13 yıl saptandı, %45’i (n=31) kadın cinsiyetindeydi. Hastaların %34.8’inde (n=24) böbrek taşı saptandı, taş olanların %25’i bilateral nefrolityazisdi. Total böbrek hacmi ile eGFR arasında anlamlı negatif korelasyon saptandı (r=-0.6, p<0.001). Taşı olan ve olmayan grup arasında eGFR ve total böbrek hacmi arasında farklılık saptanmadı, sırasıyla 87 (54-109) vs 83 (49-106) ml/dk/1.73m2 (p=0.805), 961 mm3 (695-1936) vs 1219 mm3 (600-1663) (p=0.623). Sonuç olarak prognoz belirleme için yapılan hacim ölçümlemesinde BT kullanımı böbrek taşlarını belirlemede ilave bir fayda sağlayabilir.Publication Pandemi yoğun bakımda çalışan hemşirelerin koronafobi düzeyi ve etkileyen faktörler(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-07-21) Ertem, Aytül Coşar; Ertem, Uğur; Tıp Fakültesi; Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı; 0000-0003-2142-22642019'da Çin'in Wuhan kentinde başlayan ve hızla tüm dünyaya yayılan koronavirüs hastalığı 2019 (COVİD-19), Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020 tarihinde küresel bir pandemi ilan edilmiştir. Koronafobi, COVİD-19 salgını sırasında yeni koronavirüsün neden olduğu spesifik bir fobidir. Bu çalışma, pandemi yoğun bakım ünitesinde çalışan hemşirelerde COVİD-19 pandemisinin neden olduğu koronafobi düzeyini değerlendirmek ve sonuçları pandemi dışı yoğun bakım ünitesinde çalışan hemşireler ile karşılaştırmayı amaçlamaktadır. Ayrıca pandemi yoğun bakım ünitesinde çalışan hemşirelerin koronafobi düzeyine etki eden faktörlerinde belirlenmesi amaçlanmıştır. Haziran 2021-Ekim 2021 tarihleri arasında pandemi yoğun bakım ünitesinde çalışan toplam 34 hemşire çalışmaya dahil edildi. Kontrol grubu olarak pandemi dışı yoğun bakım ünitesinde çalışan toplam 20 hemşire çalışmaya dahil edildi. Hastaların sosyodemografik verileri kaydedildi. Her iki gruptaki tüm katılımcılar COVİD-19 Fobi Ölçeğini (C19P-S) doldurdu. Pandemi yoğun bakımda çalışan hemşire grubunda C19P-S psikolojik alt ölçek puanı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı yüksekti (p<0,05), diğer ölçek puanlarında anlamlı fark bulunmadı (p>0,05). Ayrıca pandemi yoğun bakımda çalışan hemşirelerde C19P-S toplam puanı ile sosyodemografik özellikler ve COVİD-19 geçirme durumu arasında anlamlı ilişki bulunmadı (p>0,05). Çalışma sonuçlarımız, pandemi yoğun bakım ünitesinde çalışan hemşirelerin bu olağanüstü pandemi durumunda psikolojik olarak daha fazla etkilendiklerini göstermektedir. Koronafobinin erken tespiti ve zamanında psikolojik destek çok önemlidir.Publication Pediatrik yaş grubundaki normal ve atrofik beyinlerde global beyin atrofi indeksinin kranial MR görüntüleri ile değerlendirilmesi: Retrospektif MRG çalışması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-08-31) Işıklar, Sefa; Özkaya, Güven; Özdemir, Senem Turan; Özpar, Rıfat; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0002-2070-5193; 0000-0003-0297-846X; 0000-0002-0407-3608; 0000-0001-6649-9287Global beyin atrofisi, beynin normal gelişimine etki eden çeşitli faktörler nedeniyle beyin hacminde beklenenden olağandışı bir azalma olmasıdır. Çeşitli hastalıkların ve yaşlanmanın neden olduğu global beyin atrofisinde, beyin hacminin beyin omurilik sıvısına oranlanması ile hesaplanan global beyin atrofi indeksinin (BH/BOS) eşik değerleri yetişkinlerde belirlenmişti. Ancak yaptığımız literatür taramasında pediatrik dönemde BH/BOS indeksi araştırmasına rastlanmamıştır. Bu çalışmada pediatrik dönemde BH/BOS indeksinin yaşa ve cinsiyete özgü normatif verilerini oluşturup, atrofik beyindeki eşik değerlerini belirlemeyi amaçladık. Bu retrospektif çalışmaya BH/BOS indeksinin normatif verileri için, 2012-2021 yılları arasında beyin manyetik rezonans görüntülemesi (MRG) yapılan 0-16 yaş arası normal radyolojik anatomiye sahip 655 hastayı [345 erkek (%52,7) ve 310 kadın (%47,3)] dahil ettik. Çeşitli hastalıklar nedeniyle MRG’sinde farklı derecelerde beyin atrofisi tespit edilen 46 hastayı (ortalama yaş: 7,8±5,54) benzer yaş ve cinsiyetteki normal bireyler ile karşılaştırdık. MRICloud ile ölçtüğümüz BH/BOS indeksi verilerini SPSS (ver.28) ile analiz ettik. 0-16 yaş grubunda normal BH/BOS indeksi ortalaması 41,21±11,69’du. BH/BOS indeksinin 0-7 yaş arasında (41,70-51,71), 8-16 yaş arasına göre (31,30 - 38,25) daha yüksek olduğunu tespit ettik. Pediatrik dönemde bu indeksin beyin atrofisi için eşik değeri 25,61’di (p<0,001). BH/BOS indeksinin normatif değerlerinde ve atrofik bulgularında cinsiyet faktörü önemsizdi. Bu veriler pediatrik global beyin atrofisini teşhis etmek için bir biyobelirteç olarak kullanılabilir.