2002 Cilt 1 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/20030
Browse
Browsing by Department "Fen Edebiyat Fakültesi"
Now showing 1 - 3 of 3
- Results Per Page
- Sort Options
Item Saltanatın kaldırılmasının Türk basınına yansımaları(Uludağ Üniversitesi, 2002) Boykoy, Seher; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih Ana Bilim DalıDeğişimi sürekli olarak yaşamak, çağın gereklerine ayak uydurmak; bağımsız ve güçlü bir devlet olmanın temel koşuludur. Türk ve Dünya tarihine bakıldığında görülmektedir ki; bir zamanların güçlü devletleri, bünyelerini oluşturan sosyokültürel, ekonomik, askerî, siyasî örgütlenmenin, zamanın ihtiyaçlarına cevap veremeyerek, çağdışı duruma gelmesi nedeniyle çöküşe sürüklenirken; bu büyük güçler karşısında ezilen zayıf devletler, kurumsal örgütlenmelerini, içinde bulundukları dönemin değişen şartları çerçevesinde yeniden ve kökten düzenleyerek tarih sahnesinde zirveye çıkmışlardır. Altı asırdan uzun bir süre tarihe damgasını vuran Osmanlı Devleti bu açıdan değerlendirilecek olursa; karşımıza, ilk üç yüz yıllık süreçte üç kıtaya yayılmış, cihana hükmeden ve her alandaki örgütlenmesini, çağın ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde tamamlamış olan güçlü bir devlet tablosu çıkmaktadır. Fakat güçlü bir devlet egemenliğinin görüldüğü bu üç yüzyıllık sürecin sonu, devleti çöküşe kadar sürükleyecek bir duraklama ve gerileme döneminin başlangıcı olmuştur. Devletin, böyle karanlık bir sürecin içine girmesinde ise; kurumsal örgütlenmesinin, geleneksel kalıplar içerisinde kalması ve bunun bir uzantısı olarak da, tarihî zorunluluklar ile değişen ihtiyaçlar karşısındaki acizliği önemli rol oynamıştır. Osmanlı Devleti’nin, kaynağını ilahî gücün oluşturduğu hakimiyet anlayışı ve şahsî saltanat esasına dayalı idare sistemi de, bu kurumsal örgütlenmenin önemli bir parçasını oluşturmakla birlikte; devletin diğer alanlarında görülen bozulma ve yozlaşmanın, siyasî yapıya da yansımasının etkisiyle kökten değişime ihtiyaç duymaktaydı. Bu kurumların, çağın gerekleri doğrultusunda kökten değişime uğraması süreci ise, bir taraftan, değişimin zamanında ve esaslı olarak gerçekleştirilememesi nedeniyle Osmanlı Devleti’nin sonunu hazırlarken; diğer taraftan da, devlet bünyesini teşkil eden bütün kurumlarda köklü dönüşümler gerçekleştiren Türkiye Cumhuriyeti’nin, tam bağımsız, lâik ve çağdaş bir devlet olmasının kapılarını açmıştır.Item Türk demokrasisi küresel yelpazenin neresinde?(Uludağ Üniversitesi, 2002) Şimşek, Sefa; Fen Edebiyat Fakültesi; Sosyal BilimlerYirminci yüzyılın son çeyreğinde, dünyada ve Türkiye’de, demokrasi ile ilgili pek çok yeni kavramsal / düşünsel açılımlar ve aynı zamanda somut gelişmeler oldu. Bunların başında, Huntington’ın “Üçüncü Dalga” adını verdiği, demokrasinin daha önce görülmedik bir hızda tüm dünyaya yayılması gelmektedir. Yetmişli ve seksenli yıllarda, önce Yunanistan, Portekiz ve İspanya gibi Avrupa’nın askerî rejimlerle yönetilen ülkelerine; ardından da Uzak Doğu, Afrika, Latin Amerika ve eski Sosyalist Blok ülkelerine demokrasi dalgası hızla yayıldı. İkinci olarak, Hegel’den esinlenerek Fukuyama’nın ileri sürdüğü, liberal demokrasinin, başta sosyalizm olmak üzere tüm rakiplerine karşı kesin ve nihaî bir zafer kazandığı şeklindeki tez geniş kabul görmüş ve demokrasinin geleceği konusunda aşırı bir iyimserliğe yol açmıştır. Ken Jowitt gibi bazı düşünürler ise, tam tersine, “yeni bir ideolojinin -büyük ulusları peşinden sürükleme gücü, Katolikliğin, liberal demokrasinin, faşizmin ya da Leninizmin gücüne benzer bir ideoloji- doğuşunu öngörmektedir.”1 Üçüncüsü, Avrupa Parlamentosu, ABD Kongresi, Birleşmiş Milletler, UNESCO gibi birçok kuruluş; hemen hemen her yıl düzenli olarak dünyanın çeşitli bölgeleri ve ülkeleri hakkında, demokrasi, insan hakları, terör ve şiddet gibi konularda raporlar hazırlayarak, hem stratejik öngörülerde bulunmaya çalışmakta; hem de bu yolla, bir tür “hakem” ve “referans grubu” rolü oynamaktadırlar. Dördüncüsü, demokrasiyle ilgili söylemler ve tartışmalar; siyasetçiler, akademisyenler, aydınlar ve gazeteciler gibi seçkin grupların ve dar çevrelerin dışına taşarak tüm toplumsal kesimlere yayılan yükselen bir değer haline geldi. Bu şekilde popüler bilince ve söyleme yerleşen demokrasi, adeta kutsallaştırılarak her derde deva olarak görülmeye başlandı.Item Uludağ Üniversitesi Bursa sözlü tarih arşivi (1919-1938)(Uludağ Üniversitesi, 2002) Yüceer, Saime; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih Ana Bilim DalıUludağ Üniversitesi Kent Tarihi ve Araştırma Merkezi bünyesinde Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Mustafa YURTKURAN’ın desteğinde oluşturduğumuz ve çalışmalarına 1 Temmuz 2002’de başladığımız “Uludağ Üniversitesi Bursa Sözlü Tarih Arşivi (1919-1938)” başlıklı projemizi, 4 Mart 2004’te sonuçlandırmayı planlamaktayız. Söz konusu projemizle, Bursa tarihinin 1919-1938 döneminin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutunu araştıracaklara, veri tabanı oluşturmayı amaçlamaktayız. Bizde yakın zamanlarda çalışmaların yoğunlaştığı sözlü tarih araştırmalarının, Batılı ülkelerde 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren başladığı bilinmektedir. Bu bağlamda Amerika’da 1929 Ekonomik bunalımı sonrasında işsiz kalan araştırmacılara ve gazetecilere bir iş alanı yaratmak için tasarlanan “Federal Yazarlar Projesi” ile oluşturulan “Sözlü Tarih Arşivi”nin, Amerika’nın 19. yüz yıl sosyal tarihine dair en önemli veri kaynaklarından biri olduğu bilinmektedir. Biz de bu çalışmamızla, Bursa tarihinin Milli Mücadele ve Cumhuriyet döneminin ilk evresini oluşturan 1919-1938 kesitinin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutuna ilişkin anıları toplayarak bu dönemin karanlıkta kalmış olaylarını aydınlatacak yeni bilgileri araştırıcıların hizmetine sunmayı planlamaktayız. Bu çalışmamızın sonuçları Bursa tarihinin daha sonraki süreçleriyle ilgili çalışmalar için de yol gösterici olacaktır. Başka bir beklentimiz de bizim söz konusu projemizin, diğer üniversitelerin bulundukları şehirler ve bölgelerle ilgili oluşturacakları bu tür projelere örneklik etmesidir. Eğer böyle bir süreç başlayabilirse 20. yüz yıl Türkiye tarihinin veri tabanı çeşitlenecek ve canlı tarih kaynaklarının yaşamlarını yitirmesiyle birlikte artık ulaşılması mümkün olmayacak bilgiler de sonraki kuşaklara aktarılabilecektir.