2008 Cilt 34 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18327
Browse
Browsing by Department "Tıp Fakültesi"
Now showing 1 - 8 of 8
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bulaşıcı hastalıklarda sürveyans: Niçin? Nasıl? Ne durumdayız?(Uludağ Üniversitesi, 2008-10-28) Seçkin, Rukiye Çetin; Akalın, Halis; Tıp Fakültesi; Halk Sağlığı Ana Bilim DalıHalk sağlığı kavramı olarak sürveyans verilerin sürekli toplanması, toplanan verilerin analiz edilmesi, bu analizlerin sağlığın geliştirilmesi, iyileştirilmesi ve/veya hastalıkların kontrolü uygulamaları için ihtiyacı olan kişilere ve bildirimi yapan kaynaklara dağıtılmasıdır. Başlangıçta bulaşıcı hastalıkların kontrolü için bir araç olarak kullanılan sürveyans daha sonra pek çok durum için uygulanmaya başlanmıştır. Günümüzde hastalıkların kontrol ve önlenmesi amacıyla temel epidemiyolojisi ve doğal seyrinin tanımlanması, girişimler için öncelikli risk faktörlerinin belirlenmesi ve hastalık önleme ve kontrol programlarının değerlendirilmesi, halk sağlığı açısından önceliklerin belirlenmesi ve gelecekteki sağlık gereksinimleri ve eğilimleri belirleyerek sağlık hizmetini planlamak gibi pek çok alanda kullanılmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hem var olan durumun saptanması hem de olası yeni sorunlara hazırlıklı olmanın en önemli yolunun güçlü sürveyans sistemlerinin geliştirilmesi olduğu düşünülmektedir. Sürveyansın niçin yapıldığı kadar nasıl yapıldığı da önem taşımaktadır. Bu derlemenin amacı sürveyans ve ilgili kavramların açıklanması ve Türkiye’deki durumun gözden geçirilmesidir.Item Gestasyonel diyabetes mellitus prevalansı ve i̇lişkili risk etmenleri(Uludağ Üniversitesi, 2008-07-31) Akış, Nalan; Pala, Kayıhan; Seçkin, Rukiye Çetin; Tıp Fakültesi; Halk Sağlığı Ana Bilim DalıBu çalışma Nilüfer Halk Sağlığı Eğitim ve Araştırma Bölgesinde, gestasyonel diyabetes mellitus (GDM) prevalansı ve ilişkili risk etmenlerini saptamak amacıyla, 1 Şubat 2005-31 Ocak 2007 tarihleri arasındaki 2 yıllık sürede yapılan kesitsel bir çalışmadır. Çalışma 674 gebede yapılmıştır. Amerikan Diyabet Birliği kriterlerine göre yüksek riskli olarak değerlendirilen gebelere gebelik haftasına bakılmaksızın hemen, riskli olmayan gebelere de 24-28. gebelik haftasında 50 gram glukozla Glukoz Tarama Testi (GTT) yapılmıştır. Riskli gebelerde ilk yapılan GTT 140 mg/ dl’nin altında ise test 24-28. gebelik haftasında tekrarlanmıştır. GTT ≥140 mg/dl olan gebelere 75 gram glukozla oral glukoz tolerans testi uygulanmıştır. GDM’lu gebelerde şişmanlık ve glukozüri varlığı anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (sırasıyla Fisher p-0.004 and Fisher p< 0.001). Yaş ve beden kütle indeksi arttıkça GDM prevalansı da artmaktadır (sırasıyla p<0.01; p<0.01). Şişmanlığın azaltılması GDM prevalansını azaltabilir. Şişmanlığın önlenmesi için 15-49 yaş evli kadınlara ve gebelere izlemler sırasında sağlıklı beslenme eğitimi verilmesi yararlı olabilir.Item İnteratriyal septumun lipomatöz hipertrofisi(Uludağ Üniversitesi, 2008-09-15) Gökalp, Gökhan; Çavuşoğlu, Gökhan; Topal, Uğur; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim Dalıİnteratriyal septumun lipomatöz hipertrofisi nadir görülen, interatriyal septumda kalınlaşmaya neden olan yağlı infiltrasyonla karakterize benign bir durumdur. Genellikle benign ve asemptomatiktir ancak nadiren klinik olarak önemli atriyal fibrilasyon, atriyoventriküler blok ve vena cava süperior obstrüksiyonuyla birlikte olabilir. Kadınlarda, yaşlılarda ve obezlerde daha sık görülür. BT ve MR görüntülemede fossa ovalisin korunmasına bağlı tipik ‘dumbbell’ veya ‘bilobed’ şekli oluşur.Item İntravenöz deksmedetomidin premedikasyonunun bupivakain ile uygulanan spinal anestezide duyusal blok süresine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2008-05-28) Kaya, Fatma Nur; Yavaşcaoğlu, Belgin; Türker, Gürkan; Yıldırım, Arzu; Gurbet, Alp; Moğol, Elif Başağan; Özcan, Berin; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıÇift kör, randomize ve plasebo kontrollü olarak planlanan çalışmada spinal anestezi öncesi intravenöz tek doz uygulanan deksmedetomidin ve midazolamın, duyusal ve motor blok süresi üzerine etkisinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Transüretral prostat rezeksiyonu (TUR-P) operasyonu planlanan ASA I-II, 75 olguda spinal anesteziden 5 dakika önce intravenöz deksmedetomidin 0.5 μg kg-1 (Grup D, n=25), midazolam 0.05 mg kg-1 (Grup M, n=25) veya serum fizyolojik (Grup K, n=25) uygulamasından sonra, sedasyon seviyesi, duyusal blok üst seviyesi, duyusal ve motor blok gerileme zamanı kaydedildi. Ramsay sedasyon skoru, Grup D ve Grup M’de benzer ve Grup K’den daha yüksek bulundu (her iki grup için p<0.001). Duyusal blok üst seviyesi, Grup D’de, Grup M ve Grup K’ye göre daha yüksek olarak saptandı (her iki grup için p<0.001). Deksmedetomidin grubunda duyusal blok süresinin, midazolam ve kontrol grubundan daha uzun olduğu, ancak motor blok süresini uzatmadığı belirlendi (her iki grup için p<0.05). Postoperatif ilk analjezik gereksinim zamanı, Grup D’de Grup M ve K’ye göre daha uzun bulundu (her iki grup için p<0.01). Postoperatif analjezik tüketimi Grup D’de, Grup M ve Grup K’ye göre daha azdı (her iki grup için p<0.05). Deksmedetomidin ile premedikasyon midazolama benzer sedasyon ve daha belirgin analjezi sağlar. Ek olarak, deksmedetomidin bupivakain ile uygulanan spinal anestezinin duyusal blok süresini uzatır.Item Pediatrik onkoloji hastalarında hepatit B ve C seroprevalansının değişimi(Uludağ Üniversitesi, 2008-10-20) Demirkaya, Metin; Sevinir, Betül; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıHepatit B ve C virüs (HBV, HCV) enfeksiyonları önemli bir sağlık sorunudur. Özellikle kan ve ürünlerinin sık transfüzyonu yapılan onkoloji- hematoloji hastaları hepatit B ve C bulaşması açısından riskli grupta yer almaktadır. Merkezimizde 2000 yılından önce, HBsAg pozitifliği %11.6, anti-HBs pozitifliği %11 hastada saptanmıştır. Ülkemizde hepatit B aşısının rutin uygulanmaya başlanmasından sonra insidans değişikliğini ve hepatit B ve C gelişme oranını değerlendirmek amacıyla bu çalışma planlanmıştır. Ocak 2005 ve Aralık 2006 tarihleri arasında lenfoma ve solid tümör tanısı almış 95 hasta çalışmaya alındı. Başvuru esnasında HBsAg 1 hastada pozitif (%1), 94 hastada negatif idi. Elli sekiz hastada (%61) Anti-HBs pozitif, 37 hastada (%39) negatif saptandı. Başvuru esnasında Anti-HCV pozitifliği saptanan hasta yoktu. Hastaların izleminde sonradan HBsAg pozitifleşen hasta olmadı, anti-HCV ise 1 hastada pozitifleşti. Sonuç olarak, merkezimizde daha önce yapılan çalışmaya göre HBV ve HCV oranlarında belirgin azalma saptanmasına rağmen, hastalarımızın %39’u HBV için seronegatiftir. Bu nedenle bu hasta gruplarında HBV’ye karşı koruyucu antikor titresinin dikkatlice izlenmesi ve gerektiğinde yeniden aşı programına alınması gerekmektedir.Item Pediyatrik olgularda bispektral i̇ndeks monitorizasyonun hemodinami, derlenme ve kullanım maliyeti üzerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2008-11-13) İşçimen, Remzi; Korfalı, Gülsen; Yavaşcaoğlu, Belgin; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıKaudal epidural bloğun genel anestezi ile birlikte uygulandığı pediyatrik olgularda, Bispektral İndeks Skor (BİS) kullanımının hemodinamik değişiklikler, derlenme zamanı ve kullanım maliyeti üzerine olan etkilerini incelemeyi amaçladık. Olgular rasgele iki gruba ayrıldılar. Grup I (n=26) olgulara BİS monitorizasyonuna göre, Grup II (n=26) olgulara hemodinamik yanıtlarına göre genel anestezi uygulandı. Her iki gruba indüksiyonda 3 mg kg-1 propofol, 2 µg kg-1 fentanil ve 0.2 mg kg-1 mivakuryum iv uygulandı. Endotrakeal entübasyondan sonra anestezi idamesi sabit akımla %40 oksijen (2 L dk-1 ), %60 N2O (4 L dk-1) ve desfluran ile sağlandı. Grup I’de FiDes, BİS değeri 40-60 arasında olacak şekilde titre edildi. Grup II’de ise FiDes hemodinamik yanıtlara göre titre edildi. Grup II’de BİS kayıtları uygulayıcı anestezisten habersiz bir başka anestezist tarafından kaydedildi. Anestezi süresince kullanılan ilaçların miktarları hesaplanarak, maliyetleri kaydedildi. Her iki grubun demografik verileri arasında istatistiksel farklılık saptanmadı. Entübasyondan sonra ölçülen tüm değişkenlerde gruplar arasında farklılık görülmedi. Anestezikler sonlandırılıp ekstübasyona kadar geçen süre ve derlenme odasındaki derlenme süreleri arasında farklılık bulunmadı. Buna karşın BİS ile anestezik titrasyonu yapılan grupta ilaç tüketimi daha düşüktü. Grup I’de anestezi maliyeti Grup II’den yüksek bulundu. BİS monitorizasyonu uygulanan olgularla uygulanmayanlar arasında hemodinami, derlenme zamanı arasında fark saptanmazken, BİS monitorizasyonu uygulanan olgularda kullanılan ilaç miktarının azaldığı, fakat BİS sensörlerinin maliyeti arttırdığı bulunmuştur. Bu nedenle pediyatrik olgularda kısa süreli cerrahi girişimlerde kaudal blok ve genel anestezi varlığında BİS monitorizasyonunun fayda sağlamayacağı sonucuna varıldı.Item Renal arter stenozunu saptamada doppler ultrasonografi ve üç boyutlu kontrastlı manyetik rezonans anjiografinin etkinliği(Uludağ Üniversitesi, 2008-10-28) Alğın, Oktay; Doğan, Nurullah; Şentürk, Efnan; Topal, Naile Bolca; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim DalıBu retrospektif çalışmada renovasküler hipertansiyonlu olgularda, renal arter stenozunu saptamaya yönelik doppler ultrasonografi (US) ve üç boyutlu kontrastlı manyetik rezonans anjiyografinin (3B-MRA) tanısal etkinliğini saptamayı amaçladık. Renal arter stenozu şüphesi olan, yaşları 31-77 arasında değişen, 36’sı erkek, 28’i kadın toplam 64 olgu çalışmaya dahil edildi. Tüm olgularda doppler US ve 3B-MRA ile renal arterlerde darlık araştırıldı. Doppler US ya da 3B-MRA ile değerlendirilen tüm hastalara altın standart olarak kabul edilen Dijital Subtraction Anjiografi (DSA) tetkiki uygulandı. Sonuçlar karşılaştırmalı olarak değerlendirildi. Yetersiz tetkik nedeniyle 12 hasta (23 renal arter) çalışma dışı bırakıldı. Çalışmaya dahil edilen 102 renal arterin doppler US’de 82’sinde, 3B-MRA’da ise 70’inde stenoz saptandı. DSA’da da 65 renal arterde darlık izlendi. Tüm bu bulgulara göre Doppler US’nin duyarlılığı % 97, özgüllüğü %49 bulundu. 3B-MRA’nun duyarlılık ve özgüllük değerleri sırasıyla %97 ve %81 idi. Doppler US renal arter stenozu şüphesi olan olgularda; kontrast madde gerektirmeyen ve radyasyon içermeyen, non-invaziv bir tarama yöntemidir. Doppler US’de stenoz saptanan olgularda kontrastlı 3B-MRA ile değerlendirme, yalancı pozitif sonuçları engelleyebilir.Item Yoğun bakım hastalarında mikroalbuminürinin prognostik değeri(Uludağ Üniversitesi, 2008-11-13) Kamış, Arzuay; İşçimen, Remzi; Girgin, Nermin Kelebek; Yavaşcaoğlu, Belgin; Kaya, Fatma Nur; Kahveci, Ferda; Kutlay, Oya; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıÇalışmamızda, inflamasyona bağlı glomerüler geçirgenlik artışını yansıtan mikroalbüminürinin, yoğun bakım hastalarında mortalite yönünden prognostik değerinin araştırılması amaçlandı. Yoğun bakıma kabul edilen 52 olgudan, 12 saat içinde iki idrar örneği alındı ve mikroalbüminüri/kreatininüri (MACR) oranı (mg/g) hesaplandı. Diyabetes mellitus ve renal yetmezliği olanlar çalışma dışı bırakıldı. Olgular medikal (Grup M) ve travma (Grup T) grubu olarak ikiye ayrıldı. Tanı, yaş, cins, yandaş hastalık, saatlik idrar miktarları, yoğun bakım ve mekanik ventilasyon süreleriyle yoğun bakımdan çıkış nedenleri kaydedildi. Akut fizyolojik ve kronik sağlık değerlendirme skoru (APACHE II), basitleştirilmiş akut fizyolojik skor (SAPS II) ve çoklu organ disfonksiyon skoru (MODS) hesaplandı. Her iki grupta MACR değerleriyle skorlar arasında ilişki olup olmadığı araştırıldı. Grup M’de MACR ile APACHE II, SAPS II, MODS, yoğun bakım ve mekanik ventilasyon süreleri arasında korelasyon bulunmadı. Grup T’de MACR ile APACHE II, SAPS II ve MODS arasında (p<0.05, p<0.05, p<0.05), tüm hastalarda MACR ile SAPS II arasında pozitif korelasyon bulundu (p<0.05). Yaşayan ve ölen hastalar karşılaştırıldığında, yaşayanlarda MACR değerleri ve skorlar düşük, yoğun bakımda kalış süresi uzundu (p<0.05, p<0.01, p<0.01, p<0.05, p<0.05). Yandaş hastalığı olanlarda ölüm oranı yüksekti (p<0.05). Akut inflamasyon sonrası yükselen MACR, prognozun kötüleştiğinin göstergesidir. MACR ölçümleri pratik hale getirilerek yoğun bakım gereksinimi olan olguların daha erken belirlenmesinde kullanılabilir.